Ek Bölümler - Sayfa 328
Peygamber Efendimiz, şu
1 اَلْعُلَمَاۤءُ وَرَثَةُ اْلاَنْبِيَاۤءِ yani, “Âlimler, peygamberlerin varisleridirler” hadis-i şerifleriyle, âlim olmanın pek kolay birşey olmadığını, i’câzkâr belâğatleriyle beyan buyuruyorlar.
Zira, madem ki bir âlim, peygamberlerin varisidir; o halde, hak ve hakikatin tebliğve neşri hususunda, aynen onların tutmuş oldukları yolu takip etmesi lâzımdır. Her ne kadar bu yol, bütün dağ, taş, çamur, çakıl, uçurum, daha beteri, takip, tevkif,muhakeme, hapis, zindan, sürgün, tecrid, zehirlenme, idam sehpaları ve daha akıl ve hayale gelmeyen nice bin zulüm ve işkencelerle dolu da olsa...
İşte, Bediüzzaman, yarım asırdan fazla o mukaddes cihadı ile bütün ömrü boyunca bu çetin yolda yürüyen ve karşısına çıkan binlerle engeli bir yıldırım sür’atiyle aşan ve peygamberlerin vârisi olan bir âlim olduğunu amelî bir surette ispat eden bir zattır.
Kendisinin ilmî, ahlâkî, edebî, birçok fazilet ve meziyetleri arasında, beni en çokmeftun eden şey, onun, o dağlardan daha sağlam, denizlerden daha derin,semalardan daha yüksek ve geniş olan imanıdır.
Rabbim, o ne muazzam iman! O ne bitmez ve tükenmez sabır! O ne çelikten irade! Hayal ve hatıralara ürpermeler veren bunca tazyik, tehdit, tâzip ve işkencelere rağmen, o ne eğilmez baş, ne boğulmaz ses ve nasıl kısılmaz nefestir!
Büyük İkbâl’in heyecanlı şiirlerinden aldığım coşkun bir ilham neş’esiyle vaktiyle yazdığım “Mücahid” ünvanını taşıyan bir manzumede, aşağıdaki mısraları okuyanlardan, belki şâirane bir mübalâğada bulunduğumu söyleyenler olmuştur.
Lâkin şu mukaddemesini yazmakla şeref duyduğum şaheseri okuyanlar, vecdle dolu bir hayranlıkla anlayacaklar ki, Allah’ın ne kulları varmış! Eğer bir iman, kemâlini bulursa, neler yapar ve ne harikalar doğururmuş!
[NOT]Dipnot-1 Buharî, İlim: 10; Ebû Dâvud, İlim: 1; İbn-i Mâce, Mukaddime: 17; Dârimî, Mukaddime: 32; Müsned, 5:196. [/NOT]
Bediüzzaman: (bk. bilgiler – Bediüzzaman Said Nursî) | Büyük İkbâl: (bk. bilgiler – Muhammed İkbal) |
ahlâkî: ahlâkla ilgili, ahlâka uygun | amelî: amelle ilgili; yaşayış olarak |
belâğat: sözün düzgün, kusursuz, hâlin ve makamın icabına göre yerinde söylenmesi | beyan buyurma: açıklama, anlatma |
cihad: din uğrunda çaba harcama | edebî: edebe, terbiyeye dair |
fazilet: değer, üstün özellik | hadis-i şerif: Peygamber Efendimizin (a.s.m.) mübarek söz, fiil ve hareketi veya onun onayladığı başkasına ait söz, iş veya davranış |
hak ve hakikat: doğru, gerçek; asıl ve esas | ilham: kalbe gelme, gönüle doğma |
ilmî: ilimle ilgili | irade: birşeyi yapma veya yapmama konusunda güç ve tercih sahibi olma |
i’câzkâr: mu’cizeli; benzerini yapmaktan insanları aciz bırakacak şekilde | kemâl: olgunluk, mükemmellik |
lâkin: ama, fakat | manzume: şiir |
meftun: hayran | meziyet: üstün özellik |
muazzam: azametli, çok büyük | muhakeme: yargılama |
mukaddeme: önsöz, başlangıç | mukaddes: her türlü çirkinlik ve eksiklikten arınmış; kutsal |
mübalâğa: abartı | mücahid: cihad eden, din uğrunda çaba harcayan |
neşir: yayma | semâ: gök |
tazyik: baskı | tebliğ: bildirme |
tecrid: insanlardan uzaklaştırılma | tevkif: tutuklama |
tâzip: azap verme | vecd: coşku |
vâris: mirasçı | zira: çünkü |
âlim: bilgili, ilim sahibi | ünvan: isim |
şâirane: şairce |
|