Konuya cevap cer

Ek Bölümler - Sayfa 333


Bugün dünyada hangi bir aile reisi, mânen Bediüzzaman Hazretleri kadar mes’uttur? Hangi bir baba milyonlarla evlâda sahip olmuştur? Hem de nasıl evlâtlar! Ve hangi bir üstad bu kadar talebe yetiştirebilmiştir?


Bu kudsî ve ruhî rabıta, biiznillâhi teâlâ, dünyalar durdukça duracak ve nurdan bir sel halinde ebediyetlere kadar akıp gidecektir. Çünkü bu İlâhî dâvâ, Kur’ân-ı Kerîminnur deryasında tebellür eden bir varlık olduğu gibi, Kur’ân’dan doğmuş ve Kur’ân’la beraber yaşayacaktır...


Şefkat ve merhameti:


Büyük Üstad, hak ve hakikati tâ çocukluğunda bulmuştu. Kalbinin feryadını ve ruhunun münâcâtını dinlemek için mağaralara kapandığı günlerde bile ibadet vetaatten, tefekkür ve murakabelerden, feyiz ve huzur almanın zevkine ermiş olan birârif-i billâh idi.


Lâkin, karanlık gece dalgalarını andıran korkunç küfür ve ilhad kâbusunun Müslüman dünyasını ve dolayısıyla memleketimizi kaplamak üzere olduğu o tehlikeli günlerde, yatağından fırlayan bir arslan gibi, yanardağları andıran bir kükreyişlecihad meydanına atıldı. Bütün rahat ve huzurunu bu mukaddes dâvâya feda etti. Ve işte bu hikmete mebnidir ki, o günden beri her sözü bir dilim lâv, her fikri bir ateş parçası olmuş, düştüğü gönülleri yakıyor; hisleri, fikirleri alevlendiriyor.


Büyük Üstadın tam bir uzlet ve inzivadan sonra tekrar irşad ve cemiyet hayatına atılması, aynen İmam-ı Gazâlî’nin hayatında geçirmiş olduğu o mühim ve tarihîmerhaleye benzemektedir.


Demek ki, Cenâb-ı Hak, büyük mürşidleri böyle bir müddet inzivada terbiye, tasfiyeve tezkiye ettikten sonra tenvir ve irşad vazifesiyle mükellef kılıyor. Ve bu sebepledir ki, bir mâ-i mukattardan daha temiz ve berrak olan yüreklerinden kopup gelen nefesler, kalblere akseder etmez bam başka tesirler icra ediyor.



Cenâb-ı Hak: Hakkın tâ kendisi olan şeref ve yücelik sahibi Allahbiiznillâhi teâlâ: herşeyden yüce olan Allah’ın izniyle
cemiyet: topluluk, toplumcihad: din uğrunda çaba harcama, mücadele
dâvâ: iddiaebediyet: sonsuzluk
feyiz: mânevî bereket, bollukhak ve hakikat: doğru, gerçek; asıl ve esas
hikmet: sebep, ince sır, gayeicra etme: yerine getirme
ilhad: inkâr, dinsizlikinziva: yalnız başına bir yere çekilip dünya işleriyle uğraşmama
irşad: doğru yolu gösterme, uyarmakudsî: kutsal
küfür: Allah’ı inkâr etme (k-f-r)lâkin: fakat, ama
lâv: yanardağların ve volkanların ağızlarından püsküren sıvı ateşmebni: bina edilen, ondan dolayı
merhale: aşama, evremerhamet: şefkat, karşılıksız sevgi
mukaddes: kutsalmurakabe: bakma, gözetme
mâ-i mukattar: imbikten geçirilmiş, damıtılmış saf sumânen: mânevî olarak
mükellef: yükümlümünâcât: Allah’a yalvarış, dua
mürşid: doğru yol gösterennur deryası: nur denizi; nurların, aydınlıkların kaynağı olan Kur’ân
rabıta: bağlantıruhî: ruha ait, ruhla ilgili
taat: Allah’ın emirlerine uyma, yasaklarından kaçınmatarihî: tarihe geçmiş, oldukça önemli
tasfiye: saflaştırma, arındırma, temizlemetebellür eden: billurlaşan
tefekkür: Allah’ı tanımayı sonuç verecek şekilde derinlemesine düşünmetenvir: aydınlatma
tezkiye: temize çıkarma, arındırmauzlet: yalnızlığa çekilmek
Üstad/Bediüzzaman: (bk. bilgiler – Bediüzzaman Said Nursî)ârif-i billâh: Allah’ı isim ve sıfatlarıyla tanıyan, bilen
İlâhî: Allah tarafından olanİmam-ı Gazâlî: (bk. bilgiler)
şefkat: içten ve karşılık beklemeden duyulan merhamet, sevgi


Peygamber Efendimiz a.s.v.'ın kabri nerededir? (Sadece şehir adını küçük harfler ile giriniz)
Üst