Ekrem Dumanlı Özel hayat, teşhircilik, İslam

harp

Well-known member
Ekrem Dumanlı
Özel hayat, teşhircilik, İslam


Güncel tartışmalara bakan yönü de var meselenin; hayat tarzına bakan veçhesi de. Uzatmayayım; Hazret-i Ömer’in halifelik dönemine denk gelen bir olayı tekrar hatırlatıp, herkesi bu ibretamiz olay üzerine düşünmeye davet ediyorum.
Devâsa bir devletin başkanıdır Hz.Ömer. Zaman zaman sokağa iner, halkın nabzını tutar, çözüm yolları arar. Bir gün bir sokaktan geçerken evinde şarkı söyleyen bir adamın sesini işitir, duvardan atlayıp eve iyice yaklaşır, evden gelen seslere kulak kabartır ve içeriye dalar hışımla. Şüphesi doğru çıkmıştır. Adamın evinde yabancı bir kadın ve sofrasında içki vardır. Halife kükrer, “Sen günah işleyeceksin de Allah seni gizleyecek mi sandın?” der. Adamın cevabı manidar:
“Ben 1(bir) günah işledim, sense 3(üç) hususta günah işledin:
1) Allah ‘Birbirinizin gizli ve ayıp hallerini araştırmayın.’ buyuruyor, sen tecessüs edip aksini yaptın.
2) Allah, ‘Evlere kapılarından giriniz.’ buyuruyor, sen duvardan atlayıp geldin.
3) Ve Allah, ‘Ey iman edenler! Kendi evlerinizden başka evlere izin almadan, seslenip sahiplerine selam vermeden girmeyiniz.’ buyuruyor; oysa sen benim evime izinsiz hem de selamsız girdin”.
Hz. Ömer için El-Vakkaf derler; ‘hakkı görür görmez anında duran’ anlamında. Sular gibi çağlasa o büyük insan ve çıksa biri delilleriyle dese ki yanlış yoldasın, anında durur ve hakkı teslim ederdi. Hutbe okurken yaşlı bir kadın söylediklerine itiraz etmişti de koca Halife, bütün ümmetin huzurunda “Sen haklısın!” diyebilmişti. Hakperestlik budur işte! Nitekim evine izinsiz girdiği kişiden de özür diler ve “Ben seni affedersem, sen de beni affeder misin?” der. Adamın olumlu cevabı üzerine helalleşir, ayrılır.
Özel hayatın mahremiyeti, İslam’a göre en temel hak ve özgürlüktür. Hiç kimse, devlet başkanı bile olsa, bu hakkı çiğneyemez. Tele-kulak skandallarının her ferdi kuşkuya sevk ettiği böyle bir dönemde mahremiyetin sırrını anla(t)mak hiç de kolay bir şey değil. [FONT=verdana,sans-serif]Çünkü birileri, bazı maslahatların arkasına saklanarak özel hayatın bütün surlarını yerle bir edebiliyor; insanları “suçüstü yakalama”yı ve onu teşhir etmeyi bir meziyet, bir maharet sanıyor. Amerika’dan devşirilen bir televizyon programına rastladım geçenlerde. Aldatıldığını düşünen bir kişi, eşini programın ekibine şikayet ediyor. Dedektif gibi çalışan ekip, günlerce takip yapıyor ve suçüstü anını yakaladığında şikâyetçi eşi baskına çağırıyor. Sonrası tam bir felaket. İyi de hangi akılla, hangi yetkiyle, hangi mantıkla? Kimin günahı kimi ilgilendirir, kim insanları rezil etme hakkına sahiptir? Batı toplumlarında belki bu baskın ve teşhir tarzının bir karşılığı olabilir; ancak bizim kültürümüzde günahını gizleyen kişinin günahı yüzüne vurulamaz. Hele teşhir etme! Asla yapılamaz. [/FONT]
“Halk böyle şeyleri seviyor, bu tür konular reyting ve tiraj getiriyor” denebilir. Doğrudur. Ancak yapılan ne insanîdir ne de İslamî. İnsanî değildir; çünkü insanoğlunun zaafları üzerinden kazanç ya da güç elde ediliyor; böylece yuvalar yıkılıyor; intiharlar yaşanıyor. İslamî değildir; çünkü Allah haramdan sakındırır; buna rağmen nefsine hakim olamayıp günah işleyen, bunu gizlice ve utanarak yapana da tevbe kapısını açık tutar ve o günahkâr kulu Settar ismiyle kuşatır. O’nun setrettiğini kim fâş edebilir ki!
Bulduğu her çöplüğü didikleyenler, belki bu ölçüleri olanca hassasiyetiyle bil(e)miyor. Kocaman bir boşluk daha var ruhlarımızda: Empati yapmak. Herkesin kendine “benim özel hayatım hatta ayıp sayılacak davranışlarım milyonlara karşı teşhir edilse ne hissederim?” diye sorması gerekiyor. Sanırım biraz daha soğukkanlı olmak, değer yargılarından kopmamak; bir parça da empati yapmakla çok şey kazanacağız. Tabii hadiselere iyi niyetle yaklaşmak kaydıyla...
 
Üst