Ana sayfa
Forumlar
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Blog
Neler yeni
Yeni mesajlar
Son aktiviteler
Giriş yap
Kayıt ol
Neler yeni
Ara
Ara
Sadece başlıkları ara
Kullanıcı:
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Menü
Giriş yap
Kayıt ol
Install the app
Yükle
Forumlar
Risale-i Nur Okuma ve Anlama
Risale-i Nur Külliyatı
Emirdağ Lahikası
Emirdağ lahikası
JavaScript devre dışı. Daha iyi bir deneyim için, önce lütfen tarayıcınızda JavaScript'i etkinleştirin.
Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz..
Tarayıcınızı güncellemeli veya
alternatif bir tarayıcı
kullanmalısınız.
Konuya cevap cer
Mesaj
<blockquote data-quote="mihrimah" data-source="post: 95988" data-attributes="member: 656"><p><strong><span style="color: dimgray">(Orjinal Sayfa: 83)</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">idim.</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Sadakatı hârika olduğu gibi, cesareti de o nisbette olan Halil İbrahim'in (R.H.) doğrudan doğruya benim adresime gönderdiği tebrikini aldım. Onu ve Nur'un dikkatli avukatı başta olarak onların umumuna selâm ve bayramlarını tebrik ederiz.</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Medrese-i Nuriye kahramanlarından Şükrü Efe'nin, kuşların ve serçelerin alâkadarlıklarını gösteren mektubu, kahraman marangozun teyidini teyid etti, bizi de memnun etti.</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Atabey kardeşlerimizden, Lütfü vârislerinden Ali Osman'ın mektubundaki sualine cevab vermeğe vakit bulamadık.</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">İşte bu mezkûr kardeşlerimizin her biri temsil ettikleri kendilerine ve arkadaşlarına ayrı ayrı ruh u canımızla maddî ve manevî bayramlarını tebrik ediyoruz ve büyük Re'fet kardeşimize, binler safalar ile geldin deriz.</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Umum kardeşlerime ki, içinde masumlar taifesi ve ümmî ihtiyarlar ve fedakâr hemşireler taifeleri olarak birer birer üçüncü olarak bayramlarınızı tebrik ve selâm ve selâmet ve saadetlerine dua ederek hatm-i mekal ediyorum.</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">* * *</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Aziz, sıddık kardeşlerim!</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Merhum şehid Hâfız Ali'nin (R.H.) kitablarıyla beraber bana gelen mübareklerin pehlivanı ve Abdurrahman'ların kahramanı büyük ruhlu Küçük Ali'nin "Sikke-i Tasdik-i Gaybî" namındaki mecmuası çok güzel ve münasibdir. Fakat Lâhika'da ve bilhassa Emirdağı parçasında, Risale-i Nur'un kerametlerine alâkadar zelzele ve yağmur ve kuşlar bahisleri gibi daha münasib gördüğünüz mektublar o Sikke'nin âhirine girse, daha güzel olur. Bu münasebetle, Mübarekler Heyeti'nin bayramlarını tekrar tebrik ile Küçük Ali'ye bin bârekâllah derim.</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Safranbolu bahadırı fedakâr Mustafa Osman'ın buradaki şakirdlere gönderdiği güzel mektubu okudum. Bu zât dahi Hasan Feyzi gibi fevkalâde sadakatini ve hüsn-ü zannını edibane yazmış; fakat Risale-i Nur'un şahs-ı manevîsi yerine bana haddimden çok ziyade makam vermiş. Üstadını kendi parlak âyinesinde çok parlak görmüş. Ben de onun o hüsn-ü zannını bir manevî dua yerinde kabul ettim. Hem onun, hem civarındaki kardeşlerimizin bayramlarını tebrik ederiz.</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">* * *</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">(Orjinal Sayfa: 84)</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Muhterem, sevgili, mübarek kardeşlerim Risale-i Nur talebelerine beyan ediyorum ki:</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Risale-i Nur nurdan bir ibrişimdir ki, kâinat ve kâinattaki mevcudatın tesbihatları onda dizilmiştir.</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Risale-i Nur âhize ve nâkile ile mücehhez bir radyo-yu Kur'aniyedir ki; onun tel ve lâmbaları, âyine; tel ve bataryaları hükmündeki satırları, kelimeleri, harfleri öyle intizamkârane ve îcazdarane bastedilmiştir ki; yarın her ilim ve fen adamları ve her meşreb ve meslek sahibleri ilim ve iktidarları mikdarında âlem-i gayb ve âlem-i şehadetten ve ruhaniyat âleminden ve kâinattaki cereyan eden her hâdisattan haberdar olabilir.</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Risale-i Nur mü'minlere; Kur'an'dan hedaya-yı hidayet, kevneyn–i saadet, mazhar-ı şefaat ve feyz-i Rahman'dır.</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Risale-i Nur kâinata, baharın feyzini veren bir âb-ı hayat ve ayn-ı rahmet ve mahz-ı hakikat ve bir gülzar-ı gülistandır.</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Risale-i Nur lütf-u Yezdan, kemal-i iman, tefsir-i Kur'an ve bereket-i ihsandır.</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Risale-i Nur kâfire hazan, münkire tufan, dalalete düşmandır.</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Risale-i Nur bir kenz-i mahfî ve bir sandukça-i cevher ve menba-i envardır.</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Risale-i Nur hakaik-i Kur'an ve mi'rac-ı imandır.</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Risale-i Nur Kur'an ve Hadîs'ten sonra sertac-ı evliya, sultan-ül eser ve zübdet-ül meâni ve atâyâ-yı İlahî ve hedaya-yı Sübhanî ve feyyaz-ı Rahmanî'dir.</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Risale-i Nur bir bahr-ı hakaik ve bir sırr-ı dekaik ve kenz-ül maarif ve bahr-ül mekârimdir.</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Risale-i Nur hastalara şifahane-i hikmet ve mâ-i zemzem, sağlara maişet-i hakikat ve rîh-ı reyhan ve misk-i anberdir.</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Risale-i Nur mev'id-i Ahmedî (A.S.M.) ve müjde-i Haydarî (R.A.) ve beşaret ve teavün-ü Gavsî (K.S.) ve tavsiye-i Gazalî (K.S.) ve ihbar-ı Farukî (K.S.)dir.</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Risale-i Nur Şems-i Kur'an-ı Mu'ciz-ül Beyan'ın elvan-ı seb'ası, Risale-i Nur'un menşur-u hakikatında tam tecelli ettiğinden, hem bir kitab-ı şeriat, hem bir kitab-ı dua, hem bir kitab-ı hikmet, hem bir kitab-ı ubudiyet, hem bir kitab-ı emr ü davet, hem bir kitab-ı zikir, hem bir kitab-ı fikir, hem bir kitab-ı hakikat, hem bir kitab-ı tasavvuf, hem bir kitab-ı mantık, hem bir kitab-ı İlm-i Kelâm, hem bir kitab-ı İlm-i İlahiyat, hem bir kitab-ı teşvik-i san'at, hem bir kitab-ı belâgat, hem bir kitab-ı isbat-ı vahdaniyet; muarızlarına bir kitab-ı ilzam ve iskâttır.</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Risale-i Nur Kur'an semalarından bir sema-yı maneviyenin güneşleri, ayları ve yıldızlarıdır. Nasılki zâhiren, perde-i esbab olan Güneş'ten, Kamer'den ve kevkeb-i münirden bütün kâinat tenevvür ve tezeyyün ve bütün eşya neşv ü nema ve hayat buluyor. İşte Risale-i Nur da Kur'an-ı Mu'ciz-ül Beyan'dan alıp saçtığı şualarla bütün âleme hayat ve âdeme kâmil insan ve kulûbe</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">(Orjinal Sayfa: 85)</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">neş'e-i iman ve ukûle yakîn bir itminan ve efkâra inkişaf-ı iman ve nüfusa teslim-i rıza ve candır. O sema-yı maneviyeyi bazan ve zâhiren bihaseb-il hikmet âfâkî bir bulut kütlesi kaplar. O celalli sehabdan öyle bir baran-ı feyz-i rahmet takattur eder ki; sünbüllenmeye müstaid tohumlar, çekirdekler, habbeler o sıkıcı ve dar âlemde gerçi muzdarib olurlar, o sıkılmaktan üzerlerindeki kışırları çatlar ve yırtarlar; o anda bulutlar da ufuklara çekilip nöbetçi vaziyetinde beklemesi bir imtihan-ı Rabbanî ve bir inkişaf-ı feyezanî ve bir rahmet-i nuranîdir ki; evvelceki bir habbe; bir çekirdek yeniden taze bir hayata iştiyakla ve neş'e-i inkişafla meyvedar koca bir ağaç suretini alır ve يُبَدِّلُ اللّهُ سَيِّئَاتِهِمْ حَسَنَاتٍ sırrına mazhar olurlar.</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Evet yirmi senedir devam eden şu mevsim-i şita, inşâallahü teâlâ nihayet bulmuş ola... Dünyaya yeni ve feyizli bir fasl-ı nevbahar gele ve âlemin yüzü nur ile güle...</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Risale-i Nur Kur'an-ı Mu'ciz-ül Beyan'ın taht-ı tasarrufunda olduğundan, ona uzanan, ilişmek isteyen her el kırılır ve her dil kurur. Kur'an-ı Mu'ciz-ül Beyan'ın وَمَا اَرْسَلْنَا مِنْ رَسُولٍ اِلاَّ بِلِسَانِ قَوْمِهِ kavl-i şerifinin îma ve işaratından şu devrede Türk lisanının sadmeler geçirmesine bakılırsa, "Risale-i Nur", Türkçe'de, lisan üzerinde de imam olacağına; yani yarın hâlis Türkçe olan Risale-i Nur'un kesb-i imtiyaz edip diğerlerini terkedeceklerine dair işaret-i Kur'aniyedendir demiş olsam hata etmemiş olurum zannederim.</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Başta Üstadımız olduğu halde bilumum kardeşlerimize samimî selâmlarımla arz ve hürmetler eyler, mübarek bayramlarını tebrik ve tes'id eylerim. Üstadım hakkında bir şey yazamadım. Çünki veraset-i Muhammediye (A.S.M.) makamında olan bir zât-ı âlî-kadr hakkında ne diyebilirim? Ona Hasan Feyzi Efendi kardeşimizin sözlerini tekrar etmekten başka bir şey bilmem.</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Milas ve havalisi Risale-i Nur talebeleri namına duanıza muhtaç</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Halil İbrahim (R.H.)</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">[Halil İbrahim'in Risale-i Nur hakkındaki parlak fıkrasının sonunda kaydedilip, ikisi beraber Emirdağı mektublarının âhirlerinde kaydedersiniz. Bu zât, Risale-i Nur'un çok eski ve çok sadık ve çok fedakâr bir şakirdidir, Risale-i Nur'a hitab ederek bu mektubu yazmış. هذَا مِنْ فَضْلِ رَبِّى ]</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Said Nursî</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">* * *</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">(Orjinal Sayfa: 86)</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Risale-i Nur</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Mazhar-ı esma u sıfât-ı Bediüzzaman'dır bu</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Mev'ûd-u risaletten bizlere fazl-ı ihsandır bu</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Kenz-i mahfîde muhit-i mekteb-i irfandır bu</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Hava-i zulmette işrak eden şems-i tâbândır bu</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray"></span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Mişkât-ı misbahtan menşur-u hakikat-ı Kur'andır bu</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Mevsim-i âsârda yekta bir gülistandır bu</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">İrşad-ı feth-i keşifte serencam-ı hidayettir bu</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Sefine-i necatta sırr-ı menzile vusule kaptandır bu</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray"></span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Leyle-i zulmet-i cehilde nur-u çırağ-ı Yezdan'dır bu</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Gamgin gönüllerde behçet-i ferah, feza-yı şâdümandır bu</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Şems-i Kur'andan akseden nur-u irfandır bu</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Sultan-ül eser ve zübdet-ül meâni-i tefsir-i Furkan'dır bu</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray"></span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Şeref-i Ehl-i Beyt ve teşci-i Gavs-ı Azam'dır bu</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Etba-i Ehl-i Sünnet ve iklim-i marifette sultandır bu</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Maden-i marifet ve ibraz-ı şefkatte ümm-ül enamdır bu</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Cism-i velayette evliyaya ruh-u feza-yı candır bu</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray"></span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Kevkeb-i muhakkikînde mü'minlere atâ-yı Sübhan'dır bu</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Vahdet-i mevcud ve râhının semasında kehkeşandır bu</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">İlm ü marifet bahrinde dürr-i yekta-yı mercandır bu</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">İlm ü hakikatta şu'ledar mâhitab-ı âhirzamandır bu</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray"></span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Müstağrak-ı envar-ı safada gelen bahardandır bu</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Teslim-i rıza ve nezahet-i istiğnada aynı iz'andır bu</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Risale-i Nur talebelerine hakikat-ı kıble-i imandır bu!..</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Halil İbrahim (R.H.)</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray"></span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">(Orjinal Sayfa: 87)</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">RİSALE-İ NUR</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Bu Nur eser tefsiridir o semavî kitabın</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">İlân eder hakikatı, emr-i hakkı bildirir</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">İsyanlara, zulümlere maruz olan cihanın</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Bu asırda gözyaşını nur saçarak dindirir.</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray"></span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Bu eserdir muzdarib gönüllere teselli</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Bu kararsız âlemin her buhranında nur saçar</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Bu eserdir her zulmette selâmetin rehberi</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Ehl-i iman bu sayede, bu eserle hür yaşar...</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray"></span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Masumlara bir öğüttür, gençlerin de rehberi</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Her mazluma "Ağlama" der, güleceksin yarın sen</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Tesellisi çok yücedir, ibretlidir dersleri</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Beli bükük ihtiyara müjde verir derinden!</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray"></span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Bu eserdir insanları dehşetlerden dûr eden</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Kudret eli hâmisidir, hayret-feza hükmü var</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Muannidler teslim olur hükmüne mağrur iken</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Her serseri feylesofu meftun eden nuru var!</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray"></span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Bu nur eser her bilginin, her mü'minin sertacı</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Derdlilerin dermanıdır, her münkiri tokatlar</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Şirklerin hem hedimidir, hem her kaygu ilâcı</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Zındık, zalim ilişirse başında volkan patlar!</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray"></span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Ey güç yetmez dehşet veren haletlerden ağlayan</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Fânilere aldanarak kırıldıkça bağırma</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Ey zâilden, âcizlerden meded umup bağlanan</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Gir bu Nur'un âlemine, fânileri çağırma...</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray"></span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Ayıl artık gaflet sarhoşluğundan, durma uyan</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Hevesatın bir ejderdir, kalbini kemirecek</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Yarın mes'ud olacaktır yoklukta Hakk'ı bulan</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Nur'a ver nakd-i ömrü, yarın sana verilecek</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Huzuruna uhrada ihtişamlar serilecek.</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Risale-i Nur'un kusurlu hâdimi</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Zekâi</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray"></span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">(Orjinal Sayfa: 88)</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Aziz, sıddık kardeşlerim!</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Şimdiye kadar gizli münafıklar, Risale-i Nur'a kanunla, adliye ile ve asayiş ve idare noktasından hükûmetin bazı erkânını iğfal edip tecavüz ediyorlardı. Biz müsbet hareket ettiğimiz için, mecburiyet olduğu zaman tedafüî vaziyetinde idik. Şimdi plânları akîm kaldı. Bilakis tecavüzleri Risale-i Nur'un dairesini genişlettirdi. Bu defa yeni hurufla Asâ-yı Musa'yı tab'etmek niyetimiz, ihtiyarımız olmadığı halde, tecavüz vaziyeti Risale-i Nur'a veriliyor gibidir. Bu hâdisenin ehemmiyetli bir hikmeti şu olmak gerektir:</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Risale-i Nur bu mübarek vatanın manevî bir halaskârı olmak cihetiyle şimdi iki dehşetli manevî belayı def'etmek için matbuat âlemiyle tezahüre başlamak, ders vermek zamanı geldi veya gelecek gibidir zannederim.</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">O dehşetli beladan birisi: Hristiyan dinini mağlub eden ve anarşiliği yetiştiren şimalde çıkan dehşetli dinsizlik cereyanı, bu vatanı manevî istilasına karşı Risale-in Nur, sedd-i Zülkarneyn gibi bir sedd-i Kur'anî vazifesini görebilir. Ve âlem-i İslâmın bu mübarek vatanın ahalisine karşı pek şiddetli itiraz ve ittihamlarını izale etmek için matbuat lisanıyla konuşmak lâzım gelmiş diye kalbime ihtar edildi.</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Ben dünyanın halini bilmiyorum, fakat Avrupa'da istilakârane hükmeden ve edyan-ı semaviyeye dayanmayan dehşetli cereyanın istilasına karşı Risale-i Nur hakikatları bir kal'a olduğu gibi; âlem-i İslâmın ve Asya kıt'asının hal-i hazırdaki itiraz ve ittihamını izale ve eskideki muhabbet ve uhuvvetini iade etmeğe vesile olan bir mu'cize-i Kur'aniyedir. Bu memleketin vatanperver siyasîleri çabuk aklını başına alıp Risale-i Nur'u tab'ederek resmî neşretmeleri lâzımdır ki, bu iki belaya karşı siper olsun.</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Acaba bu yirmi sene zarfında iman-ı tahkikîyi pek kuvvetli bir surette bu vatanda neşreden Risale-i Nur olmasaydı, bu dehşetli asırda acib inkılab ve infilâklarda bu mübarek vatan, Kur'anını, imanını dehşetli sadmelerden tam muhafaza edebilir miydi? Her ne ise... Risale-i Nur'a, daha vatana, idareye zararı dokunmak bahanesiyle tecavüz edilmez, daha kimseyi o bahane ile inandıramazlar. Fakat cepheyi değiştirip, din perdesi altında bazı safdil hocaları veya bid'a tarafdarı veya enaniyetli sofî-meşreblileri bazı kurnazlıklarla Risale-i Nur'a karşı -iki sene evvel İstanbul'da ve Denizli civarında olduğu gibi- istimal etmek ve Risale-i Nur'a ve şakirdlerine ayrı bir cephede tecavüz etmeğe münafıklar çabalıyorlar. İnşâallah muvaf</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">(Orjinal Sayfa: 89)</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">fak olamazlar. Risale-i Nur şakirdleri, tam ihtiyatla beraber, bir taarruz olduğu vakitte münakaşa etmesinler, aldırmasınlar. Aldanan ehl-i ilim ve imansa, dost olsunlar. "Biz size ilişmiyoruz. Siz de bize ilişmeyiniz. Biz ehl-i imanla kardeşiz." deyip yatıştırsınlar.</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Sâniyen: Mübareklerin pehlivanı hem Abdurrahman, hem Lütfü, hem Büyük Hâfız Ali manalarını taşıyan büyük ruhlu Küçük Ali kardeşimiz bir sual soruyor. Halbuki o sualin cevabı Risale-i Nur'da yüz yerde var. "Risale-i Nur'un erkân-ı imaniye hakkında bu derece kesretli tahşidatı ne içindir? Bir âmî mü'minin imanı büyük bir velinin imanı gibidir, diye eski hocalar bize ders vermişler?" diyor.</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Elcevab: Başta Âyet-ül Kübra meratib-i imaniye bahislerinde ve âhire yakın müceddid-i elf-i sâni İmam-ı Rabbanî beyanı ve hükmü ki: "Bütün tarîkatların müntehası ve en büyük maksadları, hakaik-i imaniyenin inkişafıdır. Ve bir mes'ele-i imaniyenin kat'iyetle vuzuhu, bin kerametlerden ve keşfiyatlardan daha iyidir." ve Âyet-ül Kübra'nın en âhirdeki ve Lâhika'dan alınan o mektubun parçası ve tamamının beyanatı cevab olduğu gibi, Meyve Risalesi'nin tekrarat-ı Kur'aniye hakkında Onuncu Mes'elesi, tevhid ve iman rükünleri hakkında tekrarlı ve kesretli tahşidat-ı Kur'aniyenin hikmeti, aynen bitamamiha onun hakikî tefsiri olan Risale-i Nur'da cereyan etmesi de cevabdır.</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Hem iman-ı tahkikî ve taklidî ve icmalî ve tafsilî ve imanın bütün tehacümata ve vesveseler ve şübhelere karşı dayanıp sarsılmamasını beyan eden Risale-i Nur parçalarının izahatı, büyük ruhlu Küçük Ali'nin mektubuna öyle bir cevabdır ki, bize hiçbir ihtiyaç bırakmıyor.</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">İkinci Cihet: İman, yalnız icmalî ve taklidî bir tasdike münhasır değil. Bir çekirdekten, tâ büyük hurma ağacına kadar ve eldeki âyinede görünen misalî güneşten tâ deniz yüzündeki aksine, tâ güneşe kadar mertebeleri ve inkişafları olduğu gibi, imanın o derece kesretli hakikatları var ki, binbir esma-i İlahiye ve sair erkân-ı imaniyenin kâinat hakikatlarıyla alâkadar çok hakikatları var ki: "Bütün ilimlerin ve marifetlerin ve kemalât-ı insaniyenin en büyüğü imandır ve iman-ı tahkikîden gelen tafsilli ve bürhanlı marifet-i kudsiyedir" diye ehl-i hakikat ittifak etmişler.</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Evet iman-ı taklidî, çabuk şübhelere mağlub olur. Ondan çok kuvvetli ve çok geniş olan iman-ı tahkikîde pek çok meratib var. O meratiblerden ilmelyakîn mertebesi, çok bürhanlarının kuvvetleriyle binler şübhelere karşı dayanır. Halbuki taklidî iman bir</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">(Orjinal Sayfa: 90)</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">şübheye karşı bazan mağlub olur.</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Hem iman-ı tahkikînin bir mertebesi de aynelyakîn derecesidir ki, pek çok mertebeleri var. Belki esma-i İlahiye adedince tezahür dereceleri var. Bütün kâinatı bir Kur'an gibi okuyabilecek derecesine gelir. Hem bir mertebesi de hakkalyakîndir. Onun da çok mertebeleri var. Böyle imanlı zâtlara şübehat orduları hücum da etse, bir halt edemez. Ve ülema-i İlm-i Kelâm'ın binler cild kitabları, akla ve mantığa istinaden te'lif edilip, yalnız o marifet-i imaniyenin bürhanlı ve aklî bir yolunu göstermişler. Ve ehl-i hakikatın yüzer kitabları keşfe, zevke istinaden o marifet-i imaniyeyi daha başka bir cihette izhar etmişler. Fakat Kur'anın mu'cizekâr cadde-i kübrası, gösterdiği hakaik-i imaniye ve marifet-i kudsiye; o ülema ve evliyanın pek çok fevkinde bir kuvvet ve yüksekliktedir. İşte Risale-i Nur bu câmi' ve küllî ve yüksek marifet caddesini tefsir edip, bin seneden beri Kur'an aleyhine ve İslâmiyet ve insaniyet zararına ve adem âlemleri hesabına tahribatçı küllî cereyanlara karşı Kur'an ve iman namına mukabele ediyor, müdafaa ediyor. Elbette hadsiz tahşidata ihtiyacı vardır ki, o hadsiz düşmanlara karşı dayanıp ehl-i imanın imanını muhafazasına Kur'an nuruyla vesile olsun. Hadîs-i Şerif'te vardır ki: "Bir adam seninle imana gelmesi, sana sahra dolusu kırmızı koyunlardan daha hayırlıdır." "Bazan bir saat tefekkür, bir sene ibadetten daha hayırlı olur." Hattâ Nakşîlerin hafî zikre verdiği büyük ehemmiyet, bu nevi tefekküre yetişmek içindir. Umum kardeşlerime birer birer selâm ve dua ediyoruz.</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">اَلْبَاقِى هُوَ الْبَاقِى</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Kardeşiniz</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Said Nursî</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">* * *</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Aziz, sıddık kardeşlerim!</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">"İhlas" ve mektubların suretlerinin hafiyeler tarafından alınması, sizi müteessir etmesin. Zâten o mektubları ve "İhlas" ve İhbar-ı Aleviye'yi onlara okutmak, Risale-i Nur hesabına ve fütuhatına lâzım idi. Hem bu hâdise zamanında İstanbul'da bolşevizm aleyhindeki nümayiş hâdisesi, Risale-i Nur'a karşı perde altında hücum eden iki kuvvet birbirine vaziyet almağa başladığı cihetle, Risale-i Nur fütuhatına büyük bir vesiledir. Muvakkat bize karşı bazı ilişmeler olsa da, hiç ehemmiyeti yok. Çünki</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">(Orjinal Sayfa: 91)</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">bolşevizmin, müslümanlar içinde anarşilik mahiyetinde küfr-ü mutlak ve fikr-i tabiatla yerleştirilmesine mukabil, ancak ve ancak Risale-i Nur'un fevkalâde kuvvetli hakikatları çıkabilmesinden, milliyetperver ve vatanperver ve siyasetçiler ve dindarlar, Risale-i Nur'un arkasına girmeğe ve onunla barışmağa ve onunla siper almağa bir yol açılıyor nazarıyla bakıyoruz.</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Said Nursî</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">* * *</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Afyon Emniyet Müdürlüğü'ne!</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Zâtınızı tanımadan bir defa gördüğüm vakit insaflı ve adaletli gördüğümden herkesten evvel, alâkadar olduğum bir hakikatı size beyan ediyorum. O hakikatı alâkadar makamata vazifeniz itibariyle bildirmeyi, size bırakıyorum. O hakikat da şudur:</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Benim şimdiki vaziyetim, tarihte emsali yoktur. Herşeyden tecrid-i mutlak içinde, herkesten hattâ câmideki cemaat adamlarından ve temastan memnu' olduğum halde; ihtiyarlık, hastalık, yoksulluk içinde birden kalbime geldi ki: Madem ben de bu vatanın bir evlâdıyım, bu vatanın saadetine hizmet etmek benim için farzdır. Maddî cihette elimden hiçbir şey gelmiyor. Yalnız Kur'andan anladığım ve kaleme aldığım Meyve Risalesi ile Hüccet-ül Baliga'yı yeni hurufla tab'etmek için bazı kardeşlerime izin verdim. O iki risaleyi iki seneye yakın alâkadar Ankara makamatı ve ehl-i vukufu, hem Denizli Mahkemesi tedkikten sonra mûcib-i mes'uliyet hiçbir şey bulamayarak bize resmen teslim ettiler. Hem cevab gönderdim ki; sansüre ve büyük muharrirlere göstersinler, sonra tab'etsinler. Hem tab'dan sonra resmen hükûmetin oniki makamatına vermek bir usûldür. Sonra da İhlas Risalesi ile İktisad Risalesi'ni de o iki risalenin âhirine ilhak edip yeni hurufla tab'edilsin. Kat'iyen size beyan ediyorum ki benim maksadım, bunun tab'ında, bu mübarek milleti ve vatanı manevî ve maddî anarşilikten muhafaza etmek ve asayiş ve inzibata manevî yardım etmek ve anarşiliği uyandıran haricî bir cereyanın istilâsına manevî sed çekmek ve âlem-i İslâm'ın bize karşı itiraz ve ittihamını izaleye ve eski muhabbet ve uhuvvetini celbetmeye çalışmaktır. Fakat maatteessüf ben dünya ile alâkadar olmadığımdan ve ehl-i idare ile de görüşmediğimden ve dünya halini bilmediğimden ve kanunsuz ilişmek belasına maruz kaldığımdan, eskiden beri perde altında bana husumet eden bazı insanlar, fırsat bulup zabıtayı, ya adliyeyi evhamlandırıyorlar.</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">(Orjinal Sayfa: 92)</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Ezcümle: Acib bir tesadüfle işittim ki; dört risalem ile bu iki sene zarfında yazdığım mektubların suretini taharri memurları şimendiferde tutmuşlar. O risalelerin ikisi, "İhlas"tır. Gerçi bir derece mahremdir, fakat mahkeme, hem Ankara ehl-i vukufu tedkikten sonra zararsız görmüşler ki, bize iade ettiler.</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Hem sansüre ve büyük muharrirlere göstermek için İstanbul'a gönderilmiş "İktisad" ise, bu zamanda herkese lâzımdır. Onsekizinci Lem'a olan Keramet-i Aleviye ise, yanlışlıkla onlara, beraber gönderilmiş. Değil o risaleyi tab'etmek, belki en mahrem kardeşlerime de ancak okumasına izin veriyorum. Hem o, dünyaya bakmıyor. Hem ehl-i vukuf ve mahkeme, tedkik etmiş, bize iade etmişler.</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Hem, on sene evvel Eskişehir Hapishanesi'nde çok sıkıntılı bir zamanımda ve teselliye çok muhtaç olduğum bir zamanda bir müjde-i manevî kalbime geldi, ben de kaleme aldım. Amma benim bu iki sene, belki dört-beş senede yazdığım mektubların suretleri, değil o risaleler ile beraber tab' ve neşretmek; belki mahrem bir-iki dostumun arzusu ile okunmasını merak edip beraber gönderilmiş. Bu mektubları kendim yazdığımın sebebi, benim yüzümden hapiste sıkıntı çekenlere bir teselli, bir musahabe ve bu vatan ve millete dünya ve âhiretlerine yirmi seneden beri büyük menfaatı görülen Risale-i Nur hakkında bir müdavele-i efkâr etmek içindir. Hem zâtınıza, hem Ankara makamatına yazdığım bazı hasbihaller, belki içinde bulunmuş. İşte bu mahiyetteki risaleler ve mektublar, taharri memurları tarafından alınmış; belki size de gelmiş veya gelecek ihtimaliyle size bu hakikatı beyan ediyorum. Benim şimdi pek ağır beş-altı cihetteki sıkıntılarıma evham yüzünden kanunsuz bana iliştirmeğe meydan vermemenizi, sizin vazifeperverliğinizden ve ciddiyetinizden ümid ediyorum.</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">* * *</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">(İstanbul'da hâdiseyi gören Risale-i Nur talebelerinin mektubundan bir parçadır.)</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Aziz kardeşlerimiz!</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">"Lehülhamdü velminne" dün, Nur'un manevî bir fütuhatı, bütün azamet ve dehşetiyle İstanbul'da görüldü. Küfr-ü mutlakı dünyaya, hususan âlem-i İslâm'a yerleştirmek isteyen bir cem'iyet ve onun naşir-i efkârı ve mürevvic-i âmâli olan bir-iki gazete matbaası ve kütübhanesi darmadağın edilerek; dinsiz yaptık, komünist yaptık zannedilen gençlik ve mekteblilerin ağzıyla ve harekâtıyla ve fiilleriyle protesto edildi. "Kahrolsun komünistlik"</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">(Orjinal Sayfa: 93)</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">diye beddualar edildi. Bu cem'iyetin binler lira maddî, milyonlar lira da manevî zararı oldu. Ve üzülen bizlere, kalbimiz ve ruhumuzla çok alâkadar bir şahs-ı manevî:</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Ey Nurcular! Şimdi maddî imkân hasıl olmuyor diye üzülmeyiniz. Nur'un fütuhatı geniş bir sahada devam ediyor. Küllî bir muvaffakıyet hasıl oluyor. Vesaire vesaire diye bağırdı. هذَا مِنْ فَضْلِ رَبِّى</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">* * *</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Aziz, sıddık kardeşlerim!</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Size, manidar ve acib ve Risale-i Nur'un talebeleriyle ve Risale-i Nur'a ve Âyet-ül Kübra'nın kerametiyle ve ehl-i dünyanın ilişmek niyetleriyle alâkadar, karşımda eskiden belediye bulunan hükûmet dairelerinden birisi, hiçbir şey kurtulmayarak, hiç görmediğimiz acib bir parlamakla gecenin en soğuk bir vaktinde üç saat Cehennem gibi yandığı halde; tam bitişiğinde, Risale-i Nur'un Çalışkanlarından bir talebesi, yine iki kardeşinin, masum Ceylân'ın sermayelerinin kısm-ı azamı bulunan büyük mağazaları, o yangın yeri ile iki küçük dükkân fasıla ile o dehşetli yangın bütün şiddetiyle mağazaya doğru gelirken bîçare Ceylân yanıma geldi, dedi: "Biz yanıyoruz, mahvolduk." Ben de iki gün evvel mağazalarında bulunan Âyet-ül Kübra'nın bir kısım matbu' nüshalarını yanıma getirmek için söyledim, fakat getirmedi. Demek o ateşi söndürmek için orada kalmıştı. Ben de Risale-i Nur'u ve Âyet-ül Kübra'yı şefaatçı yapıp: "Ya Rabbi kurtar" dedim. Üç saat o dehşetli yangın hücumunda bütün o büyük daireyi mahvetti. Altında ve bitişiğindeki dükkânları bütün yaktı, yıktırdı. Risale-i Nur'un ve Âyet-ül Kübra'nın hıfzında olan mağazaya kat'iyen ilişmedi ve altındaki şakirdin dükkânı da müstesna olarak sağlam kaldı. Yalnız ahali camlarını kırdılar. Eğer ahali ilişmeseydi, eşyalarını almasaydılar, hiçbir zarar olmayacaktı.</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">İşte Isparta halıcıhanesinin yangını ile, Risale-i Nur'un derslerine köşklerini tahsis eden zâtların o dehşetli yangınla bitişik iki kardeşinin iki hanesinin kurtulması Risale-i Nur'un bir kerameti olduğu gibi; Kastamonu'da aynen bu Emirdağı yangını gibi, orada karşımdaki dehşetli bir yangının ittisalindeki Risale-i Nur şakirdlerinden Hâfız Ahmed'in evi hârika bir surette kurtulması ve hemşiresinin üçüncü kat yangın içinde hârika bir tarzda, hem elmas ve altun mücevheratını, hem canını Risale-i Nur'un berekâtıyla kurtarması misillü; burada da bu yangın da, Risale-i Nur'un</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">(Orjinal Sayfa: 94)</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">çalışkan talebelerinden ve Çalışkan Hanedanından üç kardeşi olarak dört zâtın o dehşetli yangından kurtulması, Risale-i Nur'un ve Âyet-ül Kübra'nın bir kerameti olduğuna hem benim, hem onların, hem sair kardeşlerimizin kat'î kanaatımız geldi. Burada eksik olmayan az bir rüzgâr esseydi, o çarşı dükkânlarının ekserisini yandırabilirdi. Hattâ Âyet-ül Kübra mağazasından on-onbeş dükkân tâ uzakta eşyalarını çıkarıp kaçırdılar.</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Bazı emarelerle, Sandıklı'da, hem Afyon, Kütahya ortasında, Risale-i Nur'a ve yeni mektublarımı elde etmeleriyle bana karşı bir ilişmek emareleri göründü. O iki hâdisede, İstanbul hâdiseleriyle tokat yediler. Bu defa, niyetlerinde bana ilişmek cezası olarak bu tokat geldi, inşâallah o niyetten onları vazgeçirdi ve korkutup susturdu.</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Kardeşlerim! Sizin zekâvetiniz ve tedbiriniz, benim tesanüdünüz hakkında nasihatıma ihtiyaç bırakmıyor. Fakat bu âhirde hissettim ki, Risale-i Nur şakirdlerinin tesanüdlerine zarar vermek için birbirinin hakkında sû'-i zan verdiriyorlar, tâ birbirini ittiham etsin. Belki filan talebe bize casusluk ediyor, der; tâ bir inşikak düşsün. Dikkat ediniz; gözünüzle görseniz dahi perdeyi yırtmayınız. Fenalığa karşı iyilikle mukabele ediniz. Fakat çok ihtiyat ediniz, sır vermeyiniz. Zâten sırrımız yok, fakat vehhamlar çoktur. Eğer tahakkuk etse, bir talebe onlara hafiyelik ediyor; ıslahına çalışınız, perdeyi yırtmayınız. Sizin, hususan Isparta medresesindeki tesanüdünüz; hem Risale-i Nur'u, hem şakirdlerini, hem bu memleketin yüzünü ak etmiş. Ve her tarafta Risale-i Nur'a çalıştıran ehemmiyetli bir sebeb, tesanüdünüzdür ve şevk ve gayretinizdir. Cenab-ı Hak sizleri bu hizmet-i imaniyede daim ve muvaffak eylesin, âmîn âmîn.</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Umum kardeşlerime taife taife, birer birer selâm ve dua; ve dualarını rica ediyoruz.</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Said Nursî</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Yangın hakkında Üstadımızın yazdığı hakikata kat'î kanaatımız geldi, gözümüzle gördük.</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Osman, Mehmed, Hasan, Ceylân ve yardım eden İbrahim</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">* * *</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Aziz kardeşim!</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Senin mektublarını iyi gördüm. Fakat şimdiki gazeteciler ve baştakiler, hakikatları tam takdir edemiyorlar. Hem Risale-i Nur</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">(Orjinal Sayfa: 95)</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">yalvarmaz, onlar yalvarmalı ve aramalı; ve kıymetini takdir edip müşteri olduktan sonra onların yardımını kabul eder.</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Hem şimdi nazar-ı dikkati Risale-i Nur şakirdlerine celbetmemek münasibdir diye düşünüyorum. Fakat yedi sene harb-i umumîye bakmayan ve yirmibeş sene gazeteleri okumayan, dinlemeyen bu kardeşinizin fikri, bu mes'elede sorulmaz. Asıl fikir sahibi, sizler ve Risale-i Nur'un has şakirdleri ve müdakkik naşirleri meşveretle, hususan Ispartadakiler ile, maslahat ne ise yaparsınız. Senin bu güzel mektubunu Lâhika'ya yazdık.</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Risale-i Nur'un Lâhika Risalesi'nde Feyzi ile Emin ehemmiyetli mevki kazanmışlar; acaba ne haldedirler? O ehemmiyetli mevkie muvafık vaziyete muvaffak oluyorlar mı? Kederleri yok mu? Hem hapishanede hakikaten merdane ve fedakârane istirahatıma çalışan ve on sene şahsıma hizmet kadar beni minnetdar eden Taşköprü'lü Sadık ve Hilmi ve İhsan ne haldedirler? Ve o civarda, hususan İnebolu'daki kardeşlerimi unutamıyorum; beni merak etmesinler. Risale-i Nur'un -bazı arasıra- bazı yerlerde tevakkufuna mukabil, pek tesirli ve ehemmiyetli bir tarzda perde altında fütuhatı var. Telaş etmesinler; ihtiyat ile beraber sebat, metanet ve yazıda devam etsinler.</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Umuma binler selâm ve dua ediyoruz.</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">* * *</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Aziz, sıddık kardeşlerim!</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Evvelâ: Sizleri, birinci vazife-i Nuriyeyi, Asâ-yı Musa'ya ait hizmete başlamanızı tebrik ve Isparta'nızı diyanette ve âdâb-ı İslâmiyede geri değil, ileri gitmesini ruh u canımızla tahsin ve tebrik ediyoruz.</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Sâniyen: Denizli'nin Hüsrev'i Hasan Feyzi'nin Risale-i Nur hakkında ve Risale-i Nur'un aslı ve esası ve madeni olan hakikat-ı Kur'aniye ve sırr-ı iman ve nur-u Ahmedî tarifinde yazdığı manzum fıkrası, içinde tam bir samimiyet ve metin bir kanaat-ı imaniye bulunduğundan; hem her şeyi çabuk kabul etmeyen ve delilsiz teslim olmayan âlim, hususan muallim olduğu halde Risale-i Nur'un hakkaniyetini hem kendi namına, hem etrafındaki rüfekasının şahs-ı manevîsi hesabına bir derece fevkalâde, hâlisane tarif etmesinden Sikke-i Tasdik-i Gaybî âhirinde, Lâhika'dan alınan parçaların sonunda yazılmasını, hem ayrıca</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">(Orjinal Sayfa: 96)</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Lâhika'da da kaydedilmesini ve Halil İbrahim'in de son Risale-i Nur hakkındaki tavsifnamesini dahi bunun gibi Sikke-i Tasdik-i Gaybî'nin arkasında yazılmasını münasib gördük ve burada da öyle yaptık. Çünki bu kadar kuvvetli ve samimî bir kanaat, Sikke-i Gaybî'deki îmalar nev'inde hakkaniyetine bir îma, bir emare olabilir.</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Sâlisen: Hasan Feyzi'nin mektubunda bahsettiği bütün oradaki kardeşlerimize pek çok selâm, tebrik ediyoruz. Hapishaneleri bir dershane-i Nuriye olduğu gibi, inşâallah Denizli Vilayeti de bir nevi Medreset-üz Zehra hükmüne geçecek. Ve çokların yüzünü ak eden ve Nur'u zulümlerden kurtarmağa çalışan ve Nur'un şakirdlerinin her birisine ona hediye edilen risalelerden ziyade hediye vermiş hükmünde manen bizlere hediyesi var. Bu Nur'un tebriki, umum ona minnetdar olanların hatıralarıdır. Yüzer misli mukabili alınmış bir hatıra-i adalettir.</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Râbian: İşaret-i gaybiye ile, altmışdörtte Risale-i Nur te'lifçe tamam olur diye haber-i gaybiyeyi iki hal tasdik ediyor:</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Birincisi: Çok mühim noktalar hatıra geldiği halde, risaleyi te'lif cihetine sevkedilmiyor.</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">İkincisi: Risale-i Nur'un hıfz ve neşrine ve sahabet ve himayetine çalışmak için hayat isterdim. Fakat hadsiz şükür olsun ki, bir bîçare ihtiyar Said yerinde çok genç Said'ler o vazifeyi yapıyorlar. Hususan Hüsrev'ler, Feyzi'ler, Ahmed'ler, Mehmed'ler, biraderzadem gibi çok Abdurrahman'lar ve hakeza Hâfız Ali'yi kabrinde mesrur, müferrah ettikleri gibi, inşâallah kabrimde de öyle mesrur edecekler.</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Umum kardeşlerime, masumlara, ümmiler, hemşireler gibi her taifenin herbirisine birer birer selâm ve dua ediyoruz. Çalışkanların da Risale-i Nur'un bereketiyle o yangından ziyanları yoktur, sizlere arz-ı hürmet ve selâm edip ellerinizden öperler.</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">* * *</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Aziz, sıddık kardeşlerim!</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Birkaç aydan beri aleyhime çevrilen desiseleri meydana çıktı. Hıfz-ı İlahî ile o musibet, yirmiden bire indi.</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Hâlî zamanda câmiye gidiyordum. Haberim olmadan, talebeler beni üşütmemek için, mahfelde bir kulübecik yapmıştılar. Ben de</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">(Orjinal Sayfa: 97)</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">dört-beş gündür kendi kendime karar verdim, daha gitmeyeceğim. O malûm zabit adam vasıta olup kulübeciği kaldırdılar. Bana da resmen tebliğ ettiler ki: "Daha câmiye gitmeyeceksin." Fakat manasız habbeyi kubbe yapıp bir heyecan verdiler. Hiç ehemmiyeti yok, hiç de merak etmeyiniz. Tahminimce, her tarafta haddimden pek fazla teveccüh-ü ammeyi kırmak için, bana böyle bazı bahanelerle ihanet ediyorlar. Eski zamanımı düşünüp güya tahammül etmeyeceğim. Halbuki -Risale-i Nur'un selâmet ve intişarına halel gelmemek şartıyla- her gün bin ihanet ve tazibler de gelse, Allah'a şükrederim. Ben ehemmiyet vermediğim gibi, buradaki talebeler de hiç sarsılmıyorlar. Çoktan beri beklediğimiz bu hâdise de, inayet-i İlahiye ile hafif geçti.</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Umum kardeşlerimize birer birer selâm ve dua ediyoruz.</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">* * *</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Aziz, sıddık kardeşlerim!</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Nur-u Muhammedîye ve sahabeye bakan dört sahife çok güzeldir. Âhirinde, Risale-i Nur'a ve dolayısıyla bize bakan kısımlar Hasan Feyzi'nin hüsn-ü zannı pek fazla gitmiş. Gerçi o âhir-i kasidesinde Risale-i Nur'un hakikatını ve şahs-ı manevîsini murad etmiş. Yine ta'dile muhtaç gördüm. Bazı kelimeleri ilâve ve birkaçını tebdil ettiğim halde, yine ondan benim hisseme düşen, bin derece haddimden ziyadedir diye titredim. Fakat madem şakirdleri şevke ve gayrete getiriyor, size havale ediyorum. Siz, hem bu zamandaki vehhamlıları, hem mesleğimizin muktezası olan mahviyet ve ihlas ve terk-i enaniyet noktalarını nazara alınız; münasib gördüğünüz kelimeleri ta'dil ediniz. Bu fütur zamanında ehemmiyetli bir kamçı-yı teşviktir, arkadaşlara gönderebilirsiniz.</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Hem o kıymetli kardeşimiz, merhum Hâfız Ali'nin (R.H.) vârisi ve halefi yerinde Risale-i Nur'a fevkalâde irtibat ve sadakatla bağlıdır. Benim ta'dilimden gücenmesin.</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Gayet samimî bir kanaatla ve kuvvetli bir itimad ile ve derin bir ilimle ve parlak bir iman ile Risale-i Nur'un mahiyetini iki defadır tarif eden Risale-i Nur'un has şakirdlerinden ve ehemmiyetli eski muallimlerinden Hasan Feyzi'nin Sikke-i Tasdik-i Gaybî'den aldığı bir ilham ile Risale-i Nur hakkında ve o nurun menbaı ve esası olan Nur-u Muhammedî (A.S.M.) ve hakikat-ı Kur'an ve sırr-ı iman tarifinde bu kasideyi yazmıştır.</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray"></span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">(Orjinal Sayfa: 98)</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">بِسْمِ اللّهِ الرّحْمنِ الرّحِيمِ</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">يُرِيدُونَ لِيُطْفِؤُا نُورَ اللّهِ بِاَفْوَاهِهِمْ وَاللّهُ مُتِمُّ نُورِهِ وَلَوْ كَرِهَ الْكَافِرُونَ</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Ahmed yaratılmış o büyük Nur-u Ehad'den</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Her zerrede nurdur, o ezelden hem ebedden</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Bir nur ki odur hem yüce hem lâyetenahî</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Ol Fahr-i Cihan Hazret-i Mahbub-u İlahî</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Parlattı cihanı bu güzel Nur-u Muhammed (A.S.M.)</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Halkolmasa, olmaz idi bir zerre ve bir ferd</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Ol nuru ânın, her yeri her zerreyi sarmış</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Baştan başa her dem bu kesif zulmeti yarmış</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Bir nur ki odur sade ve hem lâyetezelzel</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Âri ve berî cümleden üstün ve mükemmel</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Bir nur ki bütün zerrede ancak o nümâyân</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Bir nur ki verir kalblere hem aşk ile iman</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Bir nur ki eğer olmasa ol nur hele bir an</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Baştan başa zulmette kalır hem de bu ekvan</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Bir nur ki değil öyle muhat, hem dahi mahsur</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Bir nur ki eder kalbi de pürnur, çeşmi de pürnur</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Bir lem'adır andan, şu büyük şems ve kamerler</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Hep işte o nurdan bu acaib koca âlem</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Halk oldu o nurdan yine Cennet'le Cehennem</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Şekk yok ki o nurdur okunan Hazret-i Kur'an</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Ol nur-u ezel hem sebeb-i hilkat-ı insan</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Her şeye odur mebde' ve asıl ve esas hem</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Ondan görünür nev'-i beşer böyle mükerrem</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray"></span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray"></span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray"></span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray"></span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray"></span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray"></span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">(Orjinal Sayfa: 99)</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Bir zerre değil, bahr-i muhit o bahr-i münirden</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Hem nasıl beşer hiç kalıyor hepsi de birden</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Şekk yok ki cihan, katre-i nurundan o nurun</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Şekk yok ki bu can, zerre-i nurundan o nurun</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Sönsün diye üflense, o derya gibi kaynar</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Söndürmeğe hem kimde aceb zerre mecal var</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Söndürmeğe kalkmıştı asırlar dolu küffar</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Kahreyledi her hepsini ol Hazret-i Kahhar</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Hep sönmüş asırlar, yanıyor sönmeden ol</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Tarihe sorun, kimdir o nur, hem kim imiş menfur</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Alnında yanan Nur-u Muhammed'di Halil'in</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Yetmezdi gücü, bakmağa her çeşm-i alilin</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Görseydi Resul'ün o güzel nurunu, Nemrud</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Yakmazdı o dem, nârını ol kâfir-i matrud</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Bir sivrisinek öldürüyor o şah-ı cihanı (!)</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Atmıştı Halil'i ateşe çünki o cani</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Bir perde açıp söyledi Hak gizli kelâmdan</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Ol ateşe bahseyledi hem berd ü selâmdan</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">"Dostum ve Resulüm yüce İbrahim'i ey nâr</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">At âdetini, yakma bugün, sen onu zinhar!"</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Bir gizli hitab geldi de ol dem yine Hak'tan</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Bir abd-i mükerrem dahi kurtuldu bıçaktan</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Ol nurdan için Yunus'u hıfzeyledi ol hut</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Ol nur ile kahreyledi hem kavmini ol Lut</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">(Orjinal Sayfa: 100)</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Ol hüsn-ü cemal, eyledi âlemleri hayran</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Nerden onu bulmuş, acaba Yusuf-u Ken'an</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Hikmet nedir, ol derdlere sabreyledi Eyyub</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Hem sırrı nedir, Yusuf için ağladı Ya'kub</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Öldükçe dirildikçe neden duymadı bir his</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Ol namlı nebi, şanlı şehid Hazret-i Cercis</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Hasretle neden ağladılar Âdem ve Havva</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Kimdendi bu yıllarca süren koskoca dava</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Hem âh, neden terkedilip Ravza-i Cennet</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Bir dâr-ı karar oldu neden âlem-i mihnet</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Nur şehri olan Tur'da o dem Hazret-i Musa</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Esrar-ı kelâm hep çözülüp buldu tecella</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Bir parça Zebur'dan okusa Hazret-i Davud</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Başlardı hemen sanki büyük mahşer-i mev'ud</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Bilmem ki neden, yel ve sular hep onu dinler</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Bilmem ki neden, hep işiten âh! diye inler</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Mahluku bütün kendine râmetti Süleyman</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Nerdendi bu kuvvet, ona kimdendi bu ferman</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Yellerle uçan şanlı büyük taht-ı mukaddes</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Esrar-ı ezelden o da duymuş yine bir ses</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Ol hangi acib sır ki, çıkar göklere İsa</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Kimdir çekilen çarmıha, kimdir yine Yuda</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Nur derdi için tahtını terkeyledi Edhem</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Bir başkasının tahtı olur derdine merhem</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray"></span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">(Orjinal Sayfa: 101)</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Çok şahs-ı veli, nur ile hem etti kanaat</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Çok şahs-ı denî, nur ile hem buldu keramet</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Her hepsi de pervanesi, üftadesi nurun</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Her hepsi muamma, gücü yetmez bu şuurun</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Fillerle varıp Kâbe'ye hem Ebrehe zalim</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">İsterdi ki yapsın nice bin türlü mezalim</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">İsterdi ki o beyt yıkılıp şöhreti sönsün</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Halk Kâbe'yi terkederek kiliseye dönsün</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">İsterdi ki çeksin doğacak nura bir sed</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Hem doğmadan ölsün diye Mahbub-u Müebbed</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Günlerce gidip Kâbe'ye hem yaklaşan ordu</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Birdenbire bir tehlike sezmiş gibi durdu</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Sür'atle gelip bir sürü kuş, semt-i bahirden</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Taş harbine başlar pek acib hepsi birden</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">İndikçe havadan o muamma gibi taşlar</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Cansız yıkılıp yerlere yatmış nice başlar</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Şahıyla beraber kocaman orduyu Mevlâ</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Olsun diye Mahbub'a nişan, eyledi mevta</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Hem kavm-i Kureyş, söndürelim derken o nuru</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Erkek ve kadın, cümlesinin kaçtı huzuru</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Müşrik ve muvahhid, iki fırka olup urban</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Yıllarca dökülmüş yine üstüne bir kan</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Şakk etti Kamer, Fahr-i Beşer, ol yüce Server</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Her yerde ve her anda onun nuru muzaffer</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray"></span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">(Orjinal Sayfa: 102)</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Kur'andı kali, nurdu yolu, ümmeti mutlu</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Ümmet olanın kalbi bütün nur ile doldu</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Çekmezdi keder, ol sözü cevher, özü kevser</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Ol Sure-i Kevser, dedi a'dasına "ebter!"</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Ol Şems-i Ezel'den kaçınan ol kuru başlar</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Gayya-i Cehennem'de bütün yakmış ateşler</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Bitmişti nefes, çıkmadı ses, bıktı da herkes</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Ol nura varıp baş eğerek hem dediler pes</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">İdraki olan kafile ayrıldı Kureyş'ten</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Feyz almak için doğmuş olan şanlı güneşten</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Ol kevser-i Ahmed'den içip herbiri tas tas</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Olmuştu o gün sanki mücella birer elmas</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Ol başlara taç, derde ilâç, mürşid-i âlem</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Eylerdi nazar bunlara nuruyla demadem</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Bunlardı o a'dayı boğan bir alay arslan</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Hak uğruna, nur uğruna olmuş çoğu kurban</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Bunlardan o gün ehl-i nifak cümle kaçardı</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Müşrik ise, ol aklı anın kalmaz uçardı</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Bunlardı o Peygamberin ashabı ve âli</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Dünyada ve ukbada da hem şanları âlî</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Tavsif ediyor bunları hep şöylece Kur'an:</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Sulh vakti koyun, kavgada kükrek birer arslan</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Hep yüzleri pâk, sözleri hak, yolları haktı</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Merkebleri yeller gibi Düldül'dü, Burak'tı</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">(Orjinal Sayfa: 103)</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Bir cezbe-i "Yâ Hayy!" ile seller gibi aktı</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">A'daya varıp herbiri şimşek gibi çaktı</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Bunlardı o gün halka-i tevhidi kuranlar</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Bunlardı o gün baltalayıp küfrü kıranlar</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Bunlardı mübarek yüce cem'iyet-i şûra</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Bunlardı o nurdan dizilen halka-i kübra</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Bunlardı alan Suriye, Irak, ülke-i Kisra</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Bunlarla ziyadar o karanlık koca sahra</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Bunlardı veren hasta, alîl gözlere bir fer</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Bunlardı o tarihe geçen şanlı gazanfer</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Her hepsi de bir zerre-i nuru o Habib'in</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Her an görünür gözlere ondan nice yüzbin</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Nur altına girmiş bulunan türlü cemaat</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Hem buldu beka, hem de bütün gördü adalet</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Ecdad-ı izamın o büyük ruhları küskün</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Zira ne küfürler okunur onlara her gün</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Yağmıştı o gün âh ne kederler, ne elemler</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Âciz onu hep yazmağa, eller ve kalemler</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Binlerce yetimin yıkılan kalbini sen yap</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Afvet yeter artık, o Habib aşkına ya Rab!..</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Derken yeter artık, bizi afvet güzel Allah</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Sarsıldı cihan, öldü de bir gümgüme nâgâh</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Buz parçası halinde bulut, bir yere düşmüş</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Erkek ve kadın hepsi de ol semte üşüşmüş</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">(Orjinal Sayfa: 104)</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Derhal açılıp gökyüzü hem parladı</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">ol nurdan gelen Risale-in Nur</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Hallak-ı Rahîm eyledi mahlukunu mesrur</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Zulmet dağılıp başladı bir yepyeni gündüz</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Bir neş'e duyup sustu biraz ağlayan o göz</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Bir dem bile düşmezken onun âhı dilinden</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Kurtuldu, yazık dertli beşer derdin elinden</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Ol taze güneş, ülkeye serptikçe ışıklar</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Hep şâd olacak, şevk bulacak kalbi kırıklar</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Her kalbe sürur, her göze nur doldu bu günden</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Bir müjde verir sanki o bir şanlı düğünden</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Arzeyleyelim ol yüce Allah'a şükürler</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Kalkar bu kahr u cehl ü dalal, şirk ü küfürler</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Ol nur-u Hüda saldı ziya, kalbe safa hem</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Gösterdi beka, göçtü fena, buldu vefa hem</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Çıkmıştı şakî, geldi nakî gördü adavet</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Eylerdi nefiy, oldu hafî nur-u hidayet</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Fışkırdı Risale-i Nur, ufuktan nur-u Risalet</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Ol nur-u Risalet verecek emn ü adalet</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Allah'a şükür, kalkmada hep cümle karanlık</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Allah'a şükür, dolmada hep kalbe ferahlık</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Allah'a şükür, işte bugün perde açıldı</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Âlemlere artık yine bir neş'e saçıldı</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Artık bu sönük canlara can üfledi canan</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Artık bu gönül derdine ol eyledi derman</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Bir fasl-ı bahar başladı illerde bu günden</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Bir sohbet-i gül başladı dillerde bu günden</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">(Orjinal Sayfa: 105)</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Benden bana ben gitmek için Risale-i Nur diye koştum</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Nur derdine düştüm de denizler gibi coştum</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Bir zerrecik olsun bulayım der de ararken</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Düştüm yine derya gibi bir nura bugün ben</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Verdim ona ben gönlümü baştan başa artık</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Maşukum odur şimdi benim, ben ona âşık</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Ol nur-u ezel hem kararan kalblere lâyık</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Ol nurdan alır feyzini hem cümle halâyık</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Kahreyledi ol zulmeti Risale-i Nur'a akanlar</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Nur kahrına uğrar, ona hasmane bakanlar</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Küfrün bütün alayı hücum etse de ey nur</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Etmez seni dûr, kendi olur belki de makhur</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Sensin yine hazır, yine sensin bize nâzır</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Ey nur-u Rahîm, ey ebedî bir cilve-i kudret-i Fâtır</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Bir neş'e duyurdun imanla sırr-ı ezelden</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Bir müjde getirdin bize ol namlı güzelden</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Madem ki içirdin bize ol âb-ı hayattan</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Bir zerre kadar kalmadı havf şimdi memattan</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Hasret yaşadık nuruna yıllarca bütün biz</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Masum ve alîl, türlü bela çekti sebebsiz</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Yıllarca akan, kan dolu gözyaşları dinsin</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Zalim yere batsın, o zulüm bir yere sinsin</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Yıllarca, asırlarca bu nurun yine yansın</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Öksüz ve yetim, dul ve alîl hepsi de kansın</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray"></span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">(Orjinal Sayfa: 106)</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Ey nur gülü, nur çehreni öpsem dudağından</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Kalb bahçesinin kalbine diksem budağından</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Her dem kokarak hem o güzel rayihasından</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Çıksam yine ben âlem-i fâni tasasından</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Nur güllerin açsın, yine miskler gibi tütsün</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Sinemde bu can bülbülü tevhid ile ötsün</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Sensin bize bir neş'e veren ol gül-ü hâlis</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Sensin bize hem cümleden a'lâ, dahi muhlis</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Ey Nur-u Risalet'ten gelen bir bürhan-ı Kur'an</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Ey sırr-ı Furkan'dan çıkan hüccet-i iman</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Sendin bize matlub, yine sendin bize mev'ud</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Sayende bugün herkes olur zinde ve mes'ud</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Her an seni bekler ve sayıklardı bu dünya</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Hak kendini gösterdi, bugün bitti o rü'ya</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Bin üçyüz senedir toprağa dönmüş nice milyar</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Mü'min ve muvahhid seni gözlerdi hep ey yâr</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Her hepsi de senden yana söylerdi kelâmı</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Her hepsi de her an sana eylerdi selâmı</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Nur çehreni açsan, atarak perdeyi yüzden</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Söyler bana ruhum yine مَا ازْدَدْتُ يَقِينًا</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Vallah, ezelden bunu ben eyledim ezber</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Risale-in Nur'dur vallah o son müceddid-i ekber</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Yüzlerce sened, hem nice yüzlerce işaret</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Eyler bu mukaddes koca davaya şehadet</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">En başta gelen şahid-i adl Hazret-i Kur'an</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Göstermiş ayânen otuzüç yerde o bürhan</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">يَامُدْرِكًا nin kalbine gömmüş Esedullah</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Çok sır ki, bilenler oluyor hep sana âgâh</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">(Orjinal Sayfa: 107)</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">كُنْ قَادِرِىَّ الْوَقْتِ demiş ol pîr-i muazzam</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Binlerce veli hem yine yapmış buna bin zam</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Mu'cizdir o söz, haktır o öz, görmedi her göz</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Artık bu muammaları gel sen bize bir çöz</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Altıncı Söz'ün aldı bütün fiil ü sıfâtı</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Verdim de arındım ona hem zât u hayatı</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Müflis ve fakir bekliyordum şimdi kapında</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Tevhide eriştir beni, gel varını sun da</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Ben ben diye, yazdımsa da sensin yine ol ben</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Hiçten ne çıkar, hem bana benlik yine senden</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Afvet beni ey afvı büyük, lütfu büyük Risale-in Nur</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Bir dem bile hem eyleme senden beni ya Rabbena mehcur</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Nur aşkına, Hak aşkına, dost aşkına ey nur</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Nurunla ve sırrınla bugün kıl bizi mesrur</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Ey Nur-u Ezel'den gelen Nur-u Muhammed (A.S.M.)</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Ey sırr-ı imandan gelen nur-u müebbed</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Binlerce yetimin duyulan âhını bir kes</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Sarsar o büyük arşı da vallah bu çıkan ses</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Vallah cemilsin, yeter artık bu celalin</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Göster bize ey Nur-u Muhammed, bir kerre cemalin</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Dergâhını aç, et bize ihsan, yine ey nur-u Risalet</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Biz dertli kuluz, kıl bize derman, yine ey nur-u hakikat</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Emmare olan nefsimizin emrine uyduk</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Ver bizlere sen nur ile îkan, yine ey Nur-u Kur'an</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Hırs ateşi sönsün de gönül gülşene dönsün</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Saç nurunu, hem feyzini her an, yine ey nur-u iman</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Sen nur-u Bedi', Nur-u Rahîm'sin bize lütfet</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Hep isteğimiz aşk ile iman, yine ey Nur-u İlahî</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Dinin çekilip, dev gibi saldırmada vahşet</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Rahmet bizi garketmeye tufan, yine ey Nur-u Rahmanî</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">(Orjinal Sayfa: 108)</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Pürnura boyansın bütün âfâk-ı cihanın</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Her yerde okunsun da bu Kur'an, yine ey Nur-u Sübhanî</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Mahbubuna uyduk, hepimiz ümmeti olduk</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Ağlatma yeter, et bizi handan, yine Ey Nur-u Rabbanî</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Ol Ravza-i Pâk-i Ahmed'i (A.S.M.) göster bize bir dem</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Artık olalım hep ona kurban, yine Ey Nur-u Samedanî</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">İslâm'a zafer ver, bizi kurtar, bizi güldür</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">A'damızı et hâk ile yeksan, yine ey Nur-u Furkanî</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Her belde-i İslâm ile, olsun bu yeşil yurd</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Tâ haşre kadar cennet-i canan, yine ey Nur-u imanî</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Ol Fahr-i Cihan, Âl-i Abâ hakkı için ya Rab</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Hıfzet bizi âfât u beladan, ya Nur-el Envar, bihakkı ismike-n Nur!</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Âciz, bîçare talebeniz</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Hasan Feyzi (Rahmetullahi Aleyh)</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">* * *</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray"></span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">(Orjinal Sayfa: 109)</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Aziz, sıddık kardeşlerim!</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Gayet ehemmiyetli bir mes'eleyi -bundan evvel size icmalen beyan ettiğim mes'eleyi- tekrar size söylememe kuvvetli, manevî bir ihtar aldım. Şöyle ki:</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Perde altındaki düşmanımız münafıklar, şimdiye kadar yaptıkları gibi, adliyeyi ve siyaset ve idareyi zâhirî dinsizliğe âlet edip, bize hücumları akîm kaldığı; ve Risale-i Nur'un fütuhatına menfaati olan eski plânlarını bırakıp, daha münafıkane ve şeytanı da hayrette bırakacak bir plân çevirdiklerine dair buralarda emareleri göründü. O plânların en mühim bir esası; has, sebatkâr kardeşlerimizi soğutmak, fütur vermek, mümkün ise Risale-i Nur'dan vazgeçirmektir. Bu noktada o kadar acib yalanları ve desiseleri istimal ediyorlar ki, Isparta ve havalisi, gül ve nur fabrikasının kahraman şakirdleri gibi, çelik ve demir gibi bir sebat ve sadakat ve metanet lâzım ki dayanabilsin. Bazı da dost suretinde hulûl edip, korkutmak mümkünse, habbeyi kubbe edip evham veriyorlar. "Aman, aman Said'e yanaşmayınız! Hükûmet takib ediyor" diye zaîfleri vazgeçirmeye çalışıyorlar. Hattâ bazı genç talebelere, hevesatlarını tahrik için, bazı genç kızları musallat ediyorlar. Hattâ Risale-i Nur erkânlarına karşı da, benim şahsımın kusuratını, çürüklüğünü gösterip; zâhiren dindar ehl-i bid'adan bazı şöhretli zâtları gösterip; "Biz de müslümanız, din yalnız Said'in mesleğine mahsus değil" deyip, bize karşı perde altında cephe alan zındıklara ve anarşilik hesabına o safdil ehl-i diyanet ve hocaları âlet edip istimal ediyorlar. İnşâallah bunların bu plânları da akîm kalacak. Böyle heriflere dersiniz:</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">"Biz, Risale-i Nur'un şakirdleriyiz. Said de, bizim gibi bir şakirddir. Risale-i Nur'un menbaı, madeni, esası da Kur'andır. Yirmi senedir emsalsiz tedkikat ve takibatla beraber, kıymetini ve galebesini en muannid düşmana da isbat etmiştir. Onun tercümanı ve bir hizmetkârı olan Said ne halde olursa olsun, hattâ Said de -El'iyazübillah- Risale-i Nur'un aleyhine dönse, bizim sadakatımız ve alâkamızı inşâallah sarsmayacak." deyip, o kapıyı kaparsınız. Fakat mümkün olduğu kadar Risale-i Nur'la meşgul olmak, elinden gelirse yazmak ve mübalağalı propagandalara hiç ehemmiyet vermemek ve eskisi gibi tam ihtiyat etmek gerektir.</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Umum kardeşlerimize birer birer selâm ve dua ediyoruz.</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Said Nursî</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">* * *</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">(Orjinal Sayfa: 110)</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray">Bu vatandaki milletin en büyük kuvveti olan âlem-i İslâm'ın teveccühünü ve hamiyetini ve uhuvvetini kırmak ve nefret verdirmek için, siyaseti dinsizliğe âlet ederek, perde altında küfr-ü mutlakı yerleştirmek isteyenler, hükûmeti iğfal ve adliyeyi iki defadır şaşırtıp der: "Risale-i Nur şakirdleri, dini siyasete âlet eder; emniyete zarar vermek ihtimali var." Halbuki, bu memlekete maddî ve manevî bereketi ve fevkalâde hizmeti ve umum âlem-i İslâm'a taalluk edecek hakaikı câmi' olduğu, otuzüç âyât-ı Kur'aniyenin işaretiyle ve İmam-ı Ali'nin (R.A.) üç keramet-i gaybiyesiyle ve Gavs-ı Azam'ın kat'î ihbarıyla tahakkuk etmiş olan Risale-i Nur'un, siyasetle alâkası yoktur. Fakat küfr-ü mutlakı kırdığı için, küfr-ü mutlakın altı olan anarşilik ve üstü olan istibdad-ı mutlakı esasıyla bozar, reddeder. Emniyeti ve asayişi ve hürriyeti ve adaleti temin eder. Risale-i Nur'a daha vatana, idareye zararı dokunmak bahanesiyle tecavüz edilmez. Daha kimseyi o bahane ile inandıramazlar. Fakat cepheyi değiştirip, din perdesi altında bazı safdil hocaları veya bid'a taraftarları veya enaniyetli sofî-meşreblileri, bazı kurnazlıklar ile, Risale-i Nur'a karşı iki sene evvel İstanbul'da ve Denizli civarında olduğu gibi istimal etmeye münafıklar belki çabalayacaklar. İnşâallah muvaffak olamazlar.</span></strong></p><p><strong><span style="color: dimgray"></span></strong></p></blockquote><p></p>
[QUOTE="mihrimah, post: 95988, member: 656"] [B][COLOR=dimgray](Orjinal Sayfa: 83) idim. Sadakatı hârika olduğu gibi, cesareti de o nisbette olan Halil İbrahim'in (R.H.) doğrudan doğruya benim adresime gönderdiği tebrikini aldım. Onu ve Nur'un dikkatli avukatı başta olarak onların umumuna selâm ve bayramlarını tebrik ederiz. Medrese-i Nuriye kahramanlarından Şükrü Efe'nin, kuşların ve serçelerin alâkadarlıklarını gösteren mektubu, kahraman marangozun teyidini teyid etti, bizi de memnun etti. Atabey kardeşlerimizden, Lütfü vârislerinden Ali Osman'ın mektubundaki sualine cevab vermeğe vakit bulamadık. İşte bu mezkûr kardeşlerimizin her biri temsil ettikleri kendilerine ve arkadaşlarına ayrı ayrı ruh u canımızla maddî ve manevî bayramlarını tebrik ediyoruz ve büyük Re'fet kardeşimize, binler safalar ile geldin deriz. Umum kardeşlerime ki, içinde masumlar taifesi ve ümmî ihtiyarlar ve fedakâr hemşireler taifeleri olarak birer birer üçüncü olarak bayramlarınızı tebrik ve selâm ve selâmet ve saadetlerine dua ederek hatm-i mekal ediyorum. * * * Aziz, sıddık kardeşlerim! Merhum şehid Hâfız Ali'nin (R.H.) kitablarıyla beraber bana gelen mübareklerin pehlivanı ve Abdurrahman'ların kahramanı büyük ruhlu Küçük Ali'nin "Sikke-i Tasdik-i Gaybî" namındaki mecmuası çok güzel ve münasibdir. Fakat Lâhika'da ve bilhassa Emirdağı parçasında, Risale-i Nur'un kerametlerine alâkadar zelzele ve yağmur ve kuşlar bahisleri gibi daha münasib gördüğünüz mektublar o Sikke'nin âhirine girse, daha güzel olur. Bu münasebetle, Mübarekler Heyeti'nin bayramlarını tekrar tebrik ile Küçük Ali'ye bin bârekâllah derim. Safranbolu bahadırı fedakâr Mustafa Osman'ın buradaki şakirdlere gönderdiği güzel mektubu okudum. Bu zât dahi Hasan Feyzi gibi fevkalâde sadakatini ve hüsn-ü zannını edibane yazmış; fakat Risale-i Nur'un şahs-ı manevîsi yerine bana haddimden çok ziyade makam vermiş. Üstadını kendi parlak âyinesinde çok parlak görmüş. Ben de onun o hüsn-ü zannını bir manevî dua yerinde kabul ettim. Hem onun, hem civarındaki kardeşlerimizin bayramlarını tebrik ederiz. * * * (Orjinal Sayfa: 84) Muhterem, sevgili, mübarek kardeşlerim Risale-i Nur talebelerine beyan ediyorum ki: Risale-i Nur nurdan bir ibrişimdir ki, kâinat ve kâinattaki mevcudatın tesbihatları onda dizilmiştir. Risale-i Nur âhize ve nâkile ile mücehhez bir radyo-yu Kur'aniyedir ki; onun tel ve lâmbaları, âyine; tel ve bataryaları hükmündeki satırları, kelimeleri, harfleri öyle intizamkârane ve îcazdarane bastedilmiştir ki; yarın her ilim ve fen adamları ve her meşreb ve meslek sahibleri ilim ve iktidarları mikdarında âlem-i gayb ve âlem-i şehadetten ve ruhaniyat âleminden ve kâinattaki cereyan eden her hâdisattan haberdar olabilir. Risale-i Nur mü'minlere; Kur'an'dan hedaya-yı hidayet, kevneyn–i saadet, mazhar-ı şefaat ve feyz-i Rahman'dır. Risale-i Nur kâinata, baharın feyzini veren bir âb-ı hayat ve ayn-ı rahmet ve mahz-ı hakikat ve bir gülzar-ı gülistandır. Risale-i Nur lütf-u Yezdan, kemal-i iman, tefsir-i Kur'an ve bereket-i ihsandır. Risale-i Nur kâfire hazan, münkire tufan, dalalete düşmandır. Risale-i Nur bir kenz-i mahfî ve bir sandukça-i cevher ve menba-i envardır. Risale-i Nur hakaik-i Kur'an ve mi'rac-ı imandır. Risale-i Nur Kur'an ve Hadîs'ten sonra sertac-ı evliya, sultan-ül eser ve zübdet-ül meâni ve atâyâ-yı İlahî ve hedaya-yı Sübhanî ve feyyaz-ı Rahmanî'dir. Risale-i Nur bir bahr-ı hakaik ve bir sırr-ı dekaik ve kenz-ül maarif ve bahr-ül mekârimdir. Risale-i Nur hastalara şifahane-i hikmet ve mâ-i zemzem, sağlara maişet-i hakikat ve rîh-ı reyhan ve misk-i anberdir. Risale-i Nur mev'id-i Ahmedî (A.S.M.) ve müjde-i Haydarî (R.A.) ve beşaret ve teavün-ü Gavsî (K.S.) ve tavsiye-i Gazalî (K.S.) ve ihbar-ı Farukî (K.S.)dir. Risale-i Nur Şems-i Kur'an-ı Mu'ciz-ül Beyan'ın elvan-ı seb'ası, Risale-i Nur'un menşur-u hakikatında tam tecelli ettiğinden, hem bir kitab-ı şeriat, hem bir kitab-ı dua, hem bir kitab-ı hikmet, hem bir kitab-ı ubudiyet, hem bir kitab-ı emr ü davet, hem bir kitab-ı zikir, hem bir kitab-ı fikir, hem bir kitab-ı hakikat, hem bir kitab-ı tasavvuf, hem bir kitab-ı mantık, hem bir kitab-ı İlm-i Kelâm, hem bir kitab-ı İlm-i İlahiyat, hem bir kitab-ı teşvik-i san'at, hem bir kitab-ı belâgat, hem bir kitab-ı isbat-ı vahdaniyet; muarızlarına bir kitab-ı ilzam ve iskâttır. Risale-i Nur Kur'an semalarından bir sema-yı maneviyenin güneşleri, ayları ve yıldızlarıdır. Nasılki zâhiren, perde-i esbab olan Güneş'ten, Kamer'den ve kevkeb-i münirden bütün kâinat tenevvür ve tezeyyün ve bütün eşya neşv ü nema ve hayat buluyor. İşte Risale-i Nur da Kur'an-ı Mu'ciz-ül Beyan'dan alıp saçtığı şualarla bütün âleme hayat ve âdeme kâmil insan ve kulûbe (Orjinal Sayfa: 85) neş'e-i iman ve ukûle yakîn bir itminan ve efkâra inkişaf-ı iman ve nüfusa teslim-i rıza ve candır. O sema-yı maneviyeyi bazan ve zâhiren bihaseb-il hikmet âfâkî bir bulut kütlesi kaplar. O celalli sehabdan öyle bir baran-ı feyz-i rahmet takattur eder ki; sünbüllenmeye müstaid tohumlar, çekirdekler, habbeler o sıkıcı ve dar âlemde gerçi muzdarib olurlar, o sıkılmaktan üzerlerindeki kışırları çatlar ve yırtarlar; o anda bulutlar da ufuklara çekilip nöbetçi vaziyetinde beklemesi bir imtihan-ı Rabbanî ve bir inkişaf-ı feyezanî ve bir rahmet-i nuranîdir ki; evvelceki bir habbe; bir çekirdek yeniden taze bir hayata iştiyakla ve neş'e-i inkişafla meyvedar koca bir ağaç suretini alır ve يُبَدِّلُ اللّهُ سَيِّئَاتِهِمْ حَسَنَاتٍ sırrına mazhar olurlar. Evet yirmi senedir devam eden şu mevsim-i şita, inşâallahü teâlâ nihayet bulmuş ola... Dünyaya yeni ve feyizli bir fasl-ı nevbahar gele ve âlemin yüzü nur ile güle... Risale-i Nur Kur'an-ı Mu'ciz-ül Beyan'ın taht-ı tasarrufunda olduğundan, ona uzanan, ilişmek isteyen her el kırılır ve her dil kurur. Kur'an-ı Mu'ciz-ül Beyan'ın وَمَا اَرْسَلْنَا مِنْ رَسُولٍ اِلاَّ بِلِسَانِ قَوْمِهِ kavl-i şerifinin îma ve işaratından şu devrede Türk lisanının sadmeler geçirmesine bakılırsa, "Risale-i Nur", Türkçe'de, lisan üzerinde de imam olacağına; yani yarın hâlis Türkçe olan Risale-i Nur'un kesb-i imtiyaz edip diğerlerini terkedeceklerine dair işaret-i Kur'aniyedendir demiş olsam hata etmemiş olurum zannederim. Başta Üstadımız olduğu halde bilumum kardeşlerimize samimî selâmlarımla arz ve hürmetler eyler, mübarek bayramlarını tebrik ve tes'id eylerim. Üstadım hakkında bir şey yazamadım. Çünki veraset-i Muhammediye (A.S.M.) makamında olan bir zât-ı âlî-kadr hakkında ne diyebilirim? Ona Hasan Feyzi Efendi kardeşimizin sözlerini tekrar etmekten başka bir şey bilmem. Milas ve havalisi Risale-i Nur talebeleri namına duanıza muhtaç Halil İbrahim (R.H.) [Halil İbrahim'in Risale-i Nur hakkındaki parlak fıkrasının sonunda kaydedilip, ikisi beraber Emirdağı mektublarının âhirlerinde kaydedersiniz. Bu zât, Risale-i Nur'un çok eski ve çok sadık ve çok fedakâr bir şakirdidir, Risale-i Nur'a hitab ederek bu mektubu yazmış. هذَا مِنْ فَضْلِ رَبِّى ] Said Nursî * * * (Orjinal Sayfa: 86) Risale-i Nur Mazhar-ı esma u sıfât-ı Bediüzzaman'dır bu Mev'ûd-u risaletten bizlere fazl-ı ihsandır bu Kenz-i mahfîde muhit-i mekteb-i irfandır bu Hava-i zulmette işrak eden şems-i tâbândır bu Mişkât-ı misbahtan menşur-u hakikat-ı Kur'andır bu Mevsim-i âsârda yekta bir gülistandır bu İrşad-ı feth-i keşifte serencam-ı hidayettir bu Sefine-i necatta sırr-ı menzile vusule kaptandır bu Leyle-i zulmet-i cehilde nur-u çırağ-ı Yezdan'dır bu Gamgin gönüllerde behçet-i ferah, feza-yı şâdümandır bu Şems-i Kur'andan akseden nur-u irfandır bu Sultan-ül eser ve zübdet-ül meâni-i tefsir-i Furkan'dır bu Şeref-i Ehl-i Beyt ve teşci-i Gavs-ı Azam'dır bu Etba-i Ehl-i Sünnet ve iklim-i marifette sultandır bu Maden-i marifet ve ibraz-ı şefkatte ümm-ül enamdır bu Cism-i velayette evliyaya ruh-u feza-yı candır bu Kevkeb-i muhakkikînde mü'minlere atâ-yı Sübhan'dır bu Vahdet-i mevcud ve râhının semasında kehkeşandır bu İlm ü marifet bahrinde dürr-i yekta-yı mercandır bu İlm ü hakikatta şu'ledar mâhitab-ı âhirzamandır bu Müstağrak-ı envar-ı safada gelen bahardandır bu Teslim-i rıza ve nezahet-i istiğnada aynı iz'andır bu Risale-i Nur talebelerine hakikat-ı kıble-i imandır bu!.. Halil İbrahim (R.H.) (Orjinal Sayfa: 87) RİSALE-İ NUR Bu Nur eser tefsiridir o semavî kitabın İlân eder hakikatı, emr-i hakkı bildirir İsyanlara, zulümlere maruz olan cihanın Bu asırda gözyaşını nur saçarak dindirir. Bu eserdir muzdarib gönüllere teselli Bu kararsız âlemin her buhranında nur saçar Bu eserdir her zulmette selâmetin rehberi Ehl-i iman bu sayede, bu eserle hür yaşar... Masumlara bir öğüttür, gençlerin de rehberi Her mazluma "Ağlama" der, güleceksin yarın sen Tesellisi çok yücedir, ibretlidir dersleri Beli bükük ihtiyara müjde verir derinden! Bu eserdir insanları dehşetlerden dûr eden Kudret eli hâmisidir, hayret-feza hükmü var Muannidler teslim olur hükmüne mağrur iken Her serseri feylesofu meftun eden nuru var! Bu nur eser her bilginin, her mü'minin sertacı Derdlilerin dermanıdır, her münkiri tokatlar Şirklerin hem hedimidir, hem her kaygu ilâcı Zındık, zalim ilişirse başında volkan patlar! Ey güç yetmez dehşet veren haletlerden ağlayan Fânilere aldanarak kırıldıkça bağırma Ey zâilden, âcizlerden meded umup bağlanan Gir bu Nur'un âlemine, fânileri çağırma... Ayıl artık gaflet sarhoşluğundan, durma uyan Hevesatın bir ejderdir, kalbini kemirecek Yarın mes'ud olacaktır yoklukta Hakk'ı bulan Nur'a ver nakd-i ömrü, yarın sana verilecek Huzuruna uhrada ihtişamlar serilecek. Risale-i Nur'un kusurlu hâdimi Zekâi (Orjinal Sayfa: 88) Aziz, sıddık kardeşlerim! Şimdiye kadar gizli münafıklar, Risale-i Nur'a kanunla, adliye ile ve asayiş ve idare noktasından hükûmetin bazı erkânını iğfal edip tecavüz ediyorlardı. Biz müsbet hareket ettiğimiz için, mecburiyet olduğu zaman tedafüî vaziyetinde idik. Şimdi plânları akîm kaldı. Bilakis tecavüzleri Risale-i Nur'un dairesini genişlettirdi. Bu defa yeni hurufla Asâ-yı Musa'yı tab'etmek niyetimiz, ihtiyarımız olmadığı halde, tecavüz vaziyeti Risale-i Nur'a veriliyor gibidir. Bu hâdisenin ehemmiyetli bir hikmeti şu olmak gerektir: Risale-i Nur bu mübarek vatanın manevî bir halaskârı olmak cihetiyle şimdi iki dehşetli manevî belayı def'etmek için matbuat âlemiyle tezahüre başlamak, ders vermek zamanı geldi veya gelecek gibidir zannederim. O dehşetli beladan birisi: Hristiyan dinini mağlub eden ve anarşiliği yetiştiren şimalde çıkan dehşetli dinsizlik cereyanı, bu vatanı manevî istilasına karşı Risale-in Nur, sedd-i Zülkarneyn gibi bir sedd-i Kur'anî vazifesini görebilir. Ve âlem-i İslâmın bu mübarek vatanın ahalisine karşı pek şiddetli itiraz ve ittihamlarını izale etmek için matbuat lisanıyla konuşmak lâzım gelmiş diye kalbime ihtar edildi. Ben dünyanın halini bilmiyorum, fakat Avrupa'da istilakârane hükmeden ve edyan-ı semaviyeye dayanmayan dehşetli cereyanın istilasına karşı Risale-i Nur hakikatları bir kal'a olduğu gibi; âlem-i İslâmın ve Asya kıt'asının hal-i hazırdaki itiraz ve ittihamını izale ve eskideki muhabbet ve uhuvvetini iade etmeğe vesile olan bir mu'cize-i Kur'aniyedir. Bu memleketin vatanperver siyasîleri çabuk aklını başına alıp Risale-i Nur'u tab'ederek resmî neşretmeleri lâzımdır ki, bu iki belaya karşı siper olsun. Acaba bu yirmi sene zarfında iman-ı tahkikîyi pek kuvvetli bir surette bu vatanda neşreden Risale-i Nur olmasaydı, bu dehşetli asırda acib inkılab ve infilâklarda bu mübarek vatan, Kur'anını, imanını dehşetli sadmelerden tam muhafaza edebilir miydi? Her ne ise... Risale-i Nur'a, daha vatana, idareye zararı dokunmak bahanesiyle tecavüz edilmez, daha kimseyi o bahane ile inandıramazlar. Fakat cepheyi değiştirip, din perdesi altında bazı safdil hocaları veya bid'a tarafdarı veya enaniyetli sofî-meşreblileri bazı kurnazlıklarla Risale-i Nur'a karşı -iki sene evvel İstanbul'da ve Denizli civarında olduğu gibi- istimal etmek ve Risale-i Nur'a ve şakirdlerine ayrı bir cephede tecavüz etmeğe münafıklar çabalıyorlar. İnşâallah muvaf (Orjinal Sayfa: 89) fak olamazlar. Risale-i Nur şakirdleri, tam ihtiyatla beraber, bir taarruz olduğu vakitte münakaşa etmesinler, aldırmasınlar. Aldanan ehl-i ilim ve imansa, dost olsunlar. "Biz size ilişmiyoruz. Siz de bize ilişmeyiniz. Biz ehl-i imanla kardeşiz." deyip yatıştırsınlar. Sâniyen: Mübareklerin pehlivanı hem Abdurrahman, hem Lütfü, hem Büyük Hâfız Ali manalarını taşıyan büyük ruhlu Küçük Ali kardeşimiz bir sual soruyor. Halbuki o sualin cevabı Risale-i Nur'da yüz yerde var. "Risale-i Nur'un erkân-ı imaniye hakkında bu derece kesretli tahşidatı ne içindir? Bir âmî mü'minin imanı büyük bir velinin imanı gibidir, diye eski hocalar bize ders vermişler?" diyor. Elcevab: Başta Âyet-ül Kübra meratib-i imaniye bahislerinde ve âhire yakın müceddid-i elf-i sâni İmam-ı Rabbanî beyanı ve hükmü ki: "Bütün tarîkatların müntehası ve en büyük maksadları, hakaik-i imaniyenin inkişafıdır. Ve bir mes'ele-i imaniyenin kat'iyetle vuzuhu, bin kerametlerden ve keşfiyatlardan daha iyidir." ve Âyet-ül Kübra'nın en âhirdeki ve Lâhika'dan alınan o mektubun parçası ve tamamının beyanatı cevab olduğu gibi, Meyve Risalesi'nin tekrarat-ı Kur'aniye hakkında Onuncu Mes'elesi, tevhid ve iman rükünleri hakkında tekrarlı ve kesretli tahşidat-ı Kur'aniyenin hikmeti, aynen bitamamiha onun hakikî tefsiri olan Risale-i Nur'da cereyan etmesi de cevabdır. Hem iman-ı tahkikî ve taklidî ve icmalî ve tafsilî ve imanın bütün tehacümata ve vesveseler ve şübhelere karşı dayanıp sarsılmamasını beyan eden Risale-i Nur parçalarının izahatı, büyük ruhlu Küçük Ali'nin mektubuna öyle bir cevabdır ki, bize hiçbir ihtiyaç bırakmıyor. İkinci Cihet: İman, yalnız icmalî ve taklidî bir tasdike münhasır değil. Bir çekirdekten, tâ büyük hurma ağacına kadar ve eldeki âyinede görünen misalî güneşten tâ deniz yüzündeki aksine, tâ güneşe kadar mertebeleri ve inkişafları olduğu gibi, imanın o derece kesretli hakikatları var ki, binbir esma-i İlahiye ve sair erkân-ı imaniyenin kâinat hakikatlarıyla alâkadar çok hakikatları var ki: "Bütün ilimlerin ve marifetlerin ve kemalât-ı insaniyenin en büyüğü imandır ve iman-ı tahkikîden gelen tafsilli ve bürhanlı marifet-i kudsiyedir" diye ehl-i hakikat ittifak etmişler. Evet iman-ı taklidî, çabuk şübhelere mağlub olur. Ondan çok kuvvetli ve çok geniş olan iman-ı tahkikîde pek çok meratib var. O meratiblerden ilmelyakîn mertebesi, çok bürhanlarının kuvvetleriyle binler şübhelere karşı dayanır. Halbuki taklidî iman bir (Orjinal Sayfa: 90) şübheye karşı bazan mağlub olur. Hem iman-ı tahkikînin bir mertebesi de aynelyakîn derecesidir ki, pek çok mertebeleri var. Belki esma-i İlahiye adedince tezahür dereceleri var. Bütün kâinatı bir Kur'an gibi okuyabilecek derecesine gelir. Hem bir mertebesi de hakkalyakîndir. Onun da çok mertebeleri var. Böyle imanlı zâtlara şübehat orduları hücum da etse, bir halt edemez. Ve ülema-i İlm-i Kelâm'ın binler cild kitabları, akla ve mantığa istinaden te'lif edilip, yalnız o marifet-i imaniyenin bürhanlı ve aklî bir yolunu göstermişler. Ve ehl-i hakikatın yüzer kitabları keşfe, zevke istinaden o marifet-i imaniyeyi daha başka bir cihette izhar etmişler. Fakat Kur'anın mu'cizekâr cadde-i kübrası, gösterdiği hakaik-i imaniye ve marifet-i kudsiye; o ülema ve evliyanın pek çok fevkinde bir kuvvet ve yüksekliktedir. İşte Risale-i Nur bu câmi' ve küllî ve yüksek marifet caddesini tefsir edip, bin seneden beri Kur'an aleyhine ve İslâmiyet ve insaniyet zararına ve adem âlemleri hesabına tahribatçı küllî cereyanlara karşı Kur'an ve iman namına mukabele ediyor, müdafaa ediyor. Elbette hadsiz tahşidata ihtiyacı vardır ki, o hadsiz düşmanlara karşı dayanıp ehl-i imanın imanını muhafazasına Kur'an nuruyla vesile olsun. Hadîs-i Şerif'te vardır ki: "Bir adam seninle imana gelmesi, sana sahra dolusu kırmızı koyunlardan daha hayırlıdır." "Bazan bir saat tefekkür, bir sene ibadetten daha hayırlı olur." Hattâ Nakşîlerin hafî zikre verdiği büyük ehemmiyet, bu nevi tefekküre yetişmek içindir. Umum kardeşlerime birer birer selâm ve dua ediyoruz. اَلْبَاقِى هُوَ الْبَاقِى Kardeşiniz Said Nursî * * * Aziz, sıddık kardeşlerim! "İhlas" ve mektubların suretlerinin hafiyeler tarafından alınması, sizi müteessir etmesin. Zâten o mektubları ve "İhlas" ve İhbar-ı Aleviye'yi onlara okutmak, Risale-i Nur hesabına ve fütuhatına lâzım idi. Hem bu hâdise zamanında İstanbul'da bolşevizm aleyhindeki nümayiş hâdisesi, Risale-i Nur'a karşı perde altında hücum eden iki kuvvet birbirine vaziyet almağa başladığı cihetle, Risale-i Nur fütuhatına büyük bir vesiledir. Muvakkat bize karşı bazı ilişmeler olsa da, hiç ehemmiyeti yok. Çünki (Orjinal Sayfa: 91) bolşevizmin, müslümanlar içinde anarşilik mahiyetinde küfr-ü mutlak ve fikr-i tabiatla yerleştirilmesine mukabil, ancak ve ancak Risale-i Nur'un fevkalâde kuvvetli hakikatları çıkabilmesinden, milliyetperver ve vatanperver ve siyasetçiler ve dindarlar, Risale-i Nur'un arkasına girmeğe ve onunla barışmağa ve onunla siper almağa bir yol açılıyor nazarıyla bakıyoruz. Said Nursî * * * Afyon Emniyet Müdürlüğü'ne! Zâtınızı tanımadan bir defa gördüğüm vakit insaflı ve adaletli gördüğümden herkesten evvel, alâkadar olduğum bir hakikatı size beyan ediyorum. O hakikatı alâkadar makamata vazifeniz itibariyle bildirmeyi, size bırakıyorum. O hakikat da şudur: Benim şimdiki vaziyetim, tarihte emsali yoktur. Herşeyden tecrid-i mutlak içinde, herkesten hattâ câmideki cemaat adamlarından ve temastan memnu' olduğum halde; ihtiyarlık, hastalık, yoksulluk içinde birden kalbime geldi ki: Madem ben de bu vatanın bir evlâdıyım, bu vatanın saadetine hizmet etmek benim için farzdır. Maddî cihette elimden hiçbir şey gelmiyor. Yalnız Kur'andan anladığım ve kaleme aldığım Meyve Risalesi ile Hüccet-ül Baliga'yı yeni hurufla tab'etmek için bazı kardeşlerime izin verdim. O iki risaleyi iki seneye yakın alâkadar Ankara makamatı ve ehl-i vukufu, hem Denizli Mahkemesi tedkikten sonra mûcib-i mes'uliyet hiçbir şey bulamayarak bize resmen teslim ettiler. Hem cevab gönderdim ki; sansüre ve büyük muharrirlere göstersinler, sonra tab'etsinler. Hem tab'dan sonra resmen hükûmetin oniki makamatına vermek bir usûldür. Sonra da İhlas Risalesi ile İktisad Risalesi'ni de o iki risalenin âhirine ilhak edip yeni hurufla tab'edilsin. Kat'iyen size beyan ediyorum ki benim maksadım, bunun tab'ında, bu mübarek milleti ve vatanı manevî ve maddî anarşilikten muhafaza etmek ve asayiş ve inzibata manevî yardım etmek ve anarşiliği uyandıran haricî bir cereyanın istilâsına manevî sed çekmek ve âlem-i İslâm'ın bize karşı itiraz ve ittihamını izaleye ve eski muhabbet ve uhuvvetini celbetmeye çalışmaktır. Fakat maatteessüf ben dünya ile alâkadar olmadığımdan ve ehl-i idare ile de görüşmediğimden ve dünya halini bilmediğimden ve kanunsuz ilişmek belasına maruz kaldığımdan, eskiden beri perde altında bana husumet eden bazı insanlar, fırsat bulup zabıtayı, ya adliyeyi evhamlandırıyorlar. (Orjinal Sayfa: 92) Ezcümle: Acib bir tesadüfle işittim ki; dört risalem ile bu iki sene zarfında yazdığım mektubların suretini taharri memurları şimendiferde tutmuşlar. O risalelerin ikisi, "İhlas"tır. Gerçi bir derece mahremdir, fakat mahkeme, hem Ankara ehl-i vukufu tedkikten sonra zararsız görmüşler ki, bize iade ettiler. Hem sansüre ve büyük muharrirlere göstermek için İstanbul'a gönderilmiş "İktisad" ise, bu zamanda herkese lâzımdır. Onsekizinci Lem'a olan Keramet-i Aleviye ise, yanlışlıkla onlara, beraber gönderilmiş. Değil o risaleyi tab'etmek, belki en mahrem kardeşlerime de ancak okumasına izin veriyorum. Hem o, dünyaya bakmıyor. Hem ehl-i vukuf ve mahkeme, tedkik etmiş, bize iade etmişler. Hem, on sene evvel Eskişehir Hapishanesi'nde çok sıkıntılı bir zamanımda ve teselliye çok muhtaç olduğum bir zamanda bir müjde-i manevî kalbime geldi, ben de kaleme aldım. Amma benim bu iki sene, belki dört-beş senede yazdığım mektubların suretleri, değil o risaleler ile beraber tab' ve neşretmek; belki mahrem bir-iki dostumun arzusu ile okunmasını merak edip beraber gönderilmiş. Bu mektubları kendim yazdığımın sebebi, benim yüzümden hapiste sıkıntı çekenlere bir teselli, bir musahabe ve bu vatan ve millete dünya ve âhiretlerine yirmi seneden beri büyük menfaatı görülen Risale-i Nur hakkında bir müdavele-i efkâr etmek içindir. Hem zâtınıza, hem Ankara makamatına yazdığım bazı hasbihaller, belki içinde bulunmuş. İşte bu mahiyetteki risaleler ve mektublar, taharri memurları tarafından alınmış; belki size de gelmiş veya gelecek ihtimaliyle size bu hakikatı beyan ediyorum. Benim şimdi pek ağır beş-altı cihetteki sıkıntılarıma evham yüzünden kanunsuz bana iliştirmeğe meydan vermemenizi, sizin vazifeperverliğinizden ve ciddiyetinizden ümid ediyorum. * * * (İstanbul'da hâdiseyi gören Risale-i Nur talebelerinin mektubundan bir parçadır.) Aziz kardeşlerimiz! "Lehülhamdü velminne" dün, Nur'un manevî bir fütuhatı, bütün azamet ve dehşetiyle İstanbul'da görüldü. Küfr-ü mutlakı dünyaya, hususan âlem-i İslâm'a yerleştirmek isteyen bir cem'iyet ve onun naşir-i efkârı ve mürevvic-i âmâli olan bir-iki gazete matbaası ve kütübhanesi darmadağın edilerek; dinsiz yaptık, komünist yaptık zannedilen gençlik ve mekteblilerin ağzıyla ve harekâtıyla ve fiilleriyle protesto edildi. "Kahrolsun komünistlik" (Orjinal Sayfa: 93) diye beddualar edildi. Bu cem'iyetin binler lira maddî, milyonlar lira da manevî zararı oldu. Ve üzülen bizlere, kalbimiz ve ruhumuzla çok alâkadar bir şahs-ı manevî: Ey Nurcular! Şimdi maddî imkân hasıl olmuyor diye üzülmeyiniz. Nur'un fütuhatı geniş bir sahada devam ediyor. Küllî bir muvaffakıyet hasıl oluyor. Vesaire vesaire diye bağırdı. هذَا مِنْ فَضْلِ رَبِّى * * * Aziz, sıddık kardeşlerim! Size, manidar ve acib ve Risale-i Nur'un talebeleriyle ve Risale-i Nur'a ve Âyet-ül Kübra'nın kerametiyle ve ehl-i dünyanın ilişmek niyetleriyle alâkadar, karşımda eskiden belediye bulunan hükûmet dairelerinden birisi, hiçbir şey kurtulmayarak, hiç görmediğimiz acib bir parlamakla gecenin en soğuk bir vaktinde üç saat Cehennem gibi yandığı halde; tam bitişiğinde, Risale-i Nur'un Çalışkanlarından bir talebesi, yine iki kardeşinin, masum Ceylân'ın sermayelerinin kısm-ı azamı bulunan büyük mağazaları, o yangın yeri ile iki küçük dükkân fasıla ile o dehşetli yangın bütün şiddetiyle mağazaya doğru gelirken bîçare Ceylân yanıma geldi, dedi: "Biz yanıyoruz, mahvolduk." Ben de iki gün evvel mağazalarında bulunan Âyet-ül Kübra'nın bir kısım matbu' nüshalarını yanıma getirmek için söyledim, fakat getirmedi. Demek o ateşi söndürmek için orada kalmıştı. Ben de Risale-i Nur'u ve Âyet-ül Kübra'yı şefaatçı yapıp: "Ya Rabbi kurtar" dedim. Üç saat o dehşetli yangın hücumunda bütün o büyük daireyi mahvetti. Altında ve bitişiğindeki dükkânları bütün yaktı, yıktırdı. Risale-i Nur'un ve Âyet-ül Kübra'nın hıfzında olan mağazaya kat'iyen ilişmedi ve altındaki şakirdin dükkânı da müstesna olarak sağlam kaldı. Yalnız ahali camlarını kırdılar. Eğer ahali ilişmeseydi, eşyalarını almasaydılar, hiçbir zarar olmayacaktı. İşte Isparta halıcıhanesinin yangını ile, Risale-i Nur'un derslerine köşklerini tahsis eden zâtların o dehşetli yangınla bitişik iki kardeşinin iki hanesinin kurtulması Risale-i Nur'un bir kerameti olduğu gibi; Kastamonu'da aynen bu Emirdağı yangını gibi, orada karşımdaki dehşetli bir yangının ittisalindeki Risale-i Nur şakirdlerinden Hâfız Ahmed'in evi hârika bir surette kurtulması ve hemşiresinin üçüncü kat yangın içinde hârika bir tarzda, hem elmas ve altun mücevheratını, hem canını Risale-i Nur'un berekâtıyla kurtarması misillü; burada da bu yangın da, Risale-i Nur'un (Orjinal Sayfa: 94) çalışkan talebelerinden ve Çalışkan Hanedanından üç kardeşi olarak dört zâtın o dehşetli yangından kurtulması, Risale-i Nur'un ve Âyet-ül Kübra'nın bir kerameti olduğuna hem benim, hem onların, hem sair kardeşlerimizin kat'î kanaatımız geldi. Burada eksik olmayan az bir rüzgâr esseydi, o çarşı dükkânlarının ekserisini yandırabilirdi. Hattâ Âyet-ül Kübra mağazasından on-onbeş dükkân tâ uzakta eşyalarını çıkarıp kaçırdılar. Bazı emarelerle, Sandıklı'da, hem Afyon, Kütahya ortasında, Risale-i Nur'a ve yeni mektublarımı elde etmeleriyle bana karşı bir ilişmek emareleri göründü. O iki hâdisede, İstanbul hâdiseleriyle tokat yediler. Bu defa, niyetlerinde bana ilişmek cezası olarak bu tokat geldi, inşâallah o niyetten onları vazgeçirdi ve korkutup susturdu. Kardeşlerim! Sizin zekâvetiniz ve tedbiriniz, benim tesanüdünüz hakkında nasihatıma ihtiyaç bırakmıyor. Fakat bu âhirde hissettim ki, Risale-i Nur şakirdlerinin tesanüdlerine zarar vermek için birbirinin hakkında sû'-i zan verdiriyorlar, tâ birbirini ittiham etsin. Belki filan talebe bize casusluk ediyor, der; tâ bir inşikak düşsün. Dikkat ediniz; gözünüzle görseniz dahi perdeyi yırtmayınız. Fenalığa karşı iyilikle mukabele ediniz. Fakat çok ihtiyat ediniz, sır vermeyiniz. Zâten sırrımız yok, fakat vehhamlar çoktur. Eğer tahakkuk etse, bir talebe onlara hafiyelik ediyor; ıslahına çalışınız, perdeyi yırtmayınız. Sizin, hususan Isparta medresesindeki tesanüdünüz; hem Risale-i Nur'u, hem şakirdlerini, hem bu memleketin yüzünü ak etmiş. Ve her tarafta Risale-i Nur'a çalıştıran ehemmiyetli bir sebeb, tesanüdünüzdür ve şevk ve gayretinizdir. Cenab-ı Hak sizleri bu hizmet-i imaniyede daim ve muvaffak eylesin, âmîn âmîn. Umum kardeşlerime taife taife, birer birer selâm ve dua; ve dualarını rica ediyoruz. Said Nursî Yangın hakkında Üstadımızın yazdığı hakikata kat'î kanaatımız geldi, gözümüzle gördük. Osman, Mehmed, Hasan, Ceylân ve yardım eden İbrahim * * * Aziz kardeşim! Senin mektublarını iyi gördüm. Fakat şimdiki gazeteciler ve baştakiler, hakikatları tam takdir edemiyorlar. Hem Risale-i Nur (Orjinal Sayfa: 95) yalvarmaz, onlar yalvarmalı ve aramalı; ve kıymetini takdir edip müşteri olduktan sonra onların yardımını kabul eder. Hem şimdi nazar-ı dikkati Risale-i Nur şakirdlerine celbetmemek münasibdir diye düşünüyorum. Fakat yedi sene harb-i umumîye bakmayan ve yirmibeş sene gazeteleri okumayan, dinlemeyen bu kardeşinizin fikri, bu mes'elede sorulmaz. Asıl fikir sahibi, sizler ve Risale-i Nur'un has şakirdleri ve müdakkik naşirleri meşveretle, hususan Ispartadakiler ile, maslahat ne ise yaparsınız. Senin bu güzel mektubunu Lâhika'ya yazdık. Risale-i Nur'un Lâhika Risalesi'nde Feyzi ile Emin ehemmiyetli mevki kazanmışlar; acaba ne haldedirler? O ehemmiyetli mevkie muvafık vaziyete muvaffak oluyorlar mı? Kederleri yok mu? Hem hapishanede hakikaten merdane ve fedakârane istirahatıma çalışan ve on sene şahsıma hizmet kadar beni minnetdar eden Taşköprü'lü Sadık ve Hilmi ve İhsan ne haldedirler? Ve o civarda, hususan İnebolu'daki kardeşlerimi unutamıyorum; beni merak etmesinler. Risale-i Nur'un -bazı arasıra- bazı yerlerde tevakkufuna mukabil, pek tesirli ve ehemmiyetli bir tarzda perde altında fütuhatı var. Telaş etmesinler; ihtiyat ile beraber sebat, metanet ve yazıda devam etsinler. Umuma binler selâm ve dua ediyoruz. * * * Aziz, sıddık kardeşlerim! Evvelâ: Sizleri, birinci vazife-i Nuriyeyi, Asâ-yı Musa'ya ait hizmete başlamanızı tebrik ve Isparta'nızı diyanette ve âdâb-ı İslâmiyede geri değil, ileri gitmesini ruh u canımızla tahsin ve tebrik ediyoruz. Sâniyen: Denizli'nin Hüsrev'i Hasan Feyzi'nin Risale-i Nur hakkında ve Risale-i Nur'un aslı ve esası ve madeni olan hakikat-ı Kur'aniye ve sırr-ı iman ve nur-u Ahmedî tarifinde yazdığı manzum fıkrası, içinde tam bir samimiyet ve metin bir kanaat-ı imaniye bulunduğundan; hem her şeyi çabuk kabul etmeyen ve delilsiz teslim olmayan âlim, hususan muallim olduğu halde Risale-i Nur'un hakkaniyetini hem kendi namına, hem etrafındaki rüfekasının şahs-ı manevîsi hesabına bir derece fevkalâde, hâlisane tarif etmesinden Sikke-i Tasdik-i Gaybî âhirinde, Lâhika'dan alınan parçaların sonunda yazılmasını, hem ayrıca (Orjinal Sayfa: 96) Lâhika'da da kaydedilmesini ve Halil İbrahim'in de son Risale-i Nur hakkındaki tavsifnamesini dahi bunun gibi Sikke-i Tasdik-i Gaybî'nin arkasında yazılmasını münasib gördük ve burada da öyle yaptık. Çünki bu kadar kuvvetli ve samimî bir kanaat, Sikke-i Gaybî'deki îmalar nev'inde hakkaniyetine bir îma, bir emare olabilir. Sâlisen: Hasan Feyzi'nin mektubunda bahsettiği bütün oradaki kardeşlerimize pek çok selâm, tebrik ediyoruz. Hapishaneleri bir dershane-i Nuriye olduğu gibi, inşâallah Denizli Vilayeti de bir nevi Medreset-üz Zehra hükmüne geçecek. Ve çokların yüzünü ak eden ve Nur'u zulümlerden kurtarmağa çalışan ve Nur'un şakirdlerinin her birisine ona hediye edilen risalelerden ziyade hediye vermiş hükmünde manen bizlere hediyesi var. Bu Nur'un tebriki, umum ona minnetdar olanların hatıralarıdır. Yüzer misli mukabili alınmış bir hatıra-i adalettir. Râbian: İşaret-i gaybiye ile, altmışdörtte Risale-i Nur te'lifçe tamam olur diye haber-i gaybiyeyi iki hal tasdik ediyor: Birincisi: Çok mühim noktalar hatıra geldiği halde, risaleyi te'lif cihetine sevkedilmiyor. İkincisi: Risale-i Nur'un hıfz ve neşrine ve sahabet ve himayetine çalışmak için hayat isterdim. Fakat hadsiz şükür olsun ki, bir bîçare ihtiyar Said yerinde çok genç Said'ler o vazifeyi yapıyorlar. Hususan Hüsrev'ler, Feyzi'ler, Ahmed'ler, Mehmed'ler, biraderzadem gibi çok Abdurrahman'lar ve hakeza Hâfız Ali'yi kabrinde mesrur, müferrah ettikleri gibi, inşâallah kabrimde de öyle mesrur edecekler. Umum kardeşlerime, masumlara, ümmiler, hemşireler gibi her taifenin herbirisine birer birer selâm ve dua ediyoruz. Çalışkanların da Risale-i Nur'un bereketiyle o yangından ziyanları yoktur, sizlere arz-ı hürmet ve selâm edip ellerinizden öperler. * * * Aziz, sıddık kardeşlerim! Birkaç aydan beri aleyhime çevrilen desiseleri meydana çıktı. Hıfz-ı İlahî ile o musibet, yirmiden bire indi. Hâlî zamanda câmiye gidiyordum. Haberim olmadan, talebeler beni üşütmemek için, mahfelde bir kulübecik yapmıştılar. Ben de (Orjinal Sayfa: 97) dört-beş gündür kendi kendime karar verdim, daha gitmeyeceğim. O malûm zabit adam vasıta olup kulübeciği kaldırdılar. Bana da resmen tebliğ ettiler ki: "Daha câmiye gitmeyeceksin." Fakat manasız habbeyi kubbe yapıp bir heyecan verdiler. Hiç ehemmiyeti yok, hiç de merak etmeyiniz. Tahminimce, her tarafta haddimden pek fazla teveccüh-ü ammeyi kırmak için, bana böyle bazı bahanelerle ihanet ediyorlar. Eski zamanımı düşünüp güya tahammül etmeyeceğim. Halbuki -Risale-i Nur'un selâmet ve intişarına halel gelmemek şartıyla- her gün bin ihanet ve tazibler de gelse, Allah'a şükrederim. Ben ehemmiyet vermediğim gibi, buradaki talebeler de hiç sarsılmıyorlar. Çoktan beri beklediğimiz bu hâdise de, inayet-i İlahiye ile hafif geçti. Umum kardeşlerimize birer birer selâm ve dua ediyoruz. * * * Aziz, sıddık kardeşlerim! Nur-u Muhammedîye ve sahabeye bakan dört sahife çok güzeldir. Âhirinde, Risale-i Nur'a ve dolayısıyla bize bakan kısımlar Hasan Feyzi'nin hüsn-ü zannı pek fazla gitmiş. Gerçi o âhir-i kasidesinde Risale-i Nur'un hakikatını ve şahs-ı manevîsini murad etmiş. Yine ta'dile muhtaç gördüm. Bazı kelimeleri ilâve ve birkaçını tebdil ettiğim halde, yine ondan benim hisseme düşen, bin derece haddimden ziyadedir diye titredim. Fakat madem şakirdleri şevke ve gayrete getiriyor, size havale ediyorum. Siz, hem bu zamandaki vehhamlıları, hem mesleğimizin muktezası olan mahviyet ve ihlas ve terk-i enaniyet noktalarını nazara alınız; münasib gördüğünüz kelimeleri ta'dil ediniz. Bu fütur zamanında ehemmiyetli bir kamçı-yı teşviktir, arkadaşlara gönderebilirsiniz. Hem o kıymetli kardeşimiz, merhum Hâfız Ali'nin (R.H.) vârisi ve halefi yerinde Risale-i Nur'a fevkalâde irtibat ve sadakatla bağlıdır. Benim ta'dilimden gücenmesin. Gayet samimî bir kanaatla ve kuvvetli bir itimad ile ve derin bir ilimle ve parlak bir iman ile Risale-i Nur'un mahiyetini iki defadır tarif eden Risale-i Nur'un has şakirdlerinden ve ehemmiyetli eski muallimlerinden Hasan Feyzi'nin Sikke-i Tasdik-i Gaybî'den aldığı bir ilham ile Risale-i Nur hakkında ve o nurun menbaı ve esası olan Nur-u Muhammedî (A.S.M.) ve hakikat-ı Kur'an ve sırr-ı iman tarifinde bu kasideyi yazmıştır. (Orjinal Sayfa: 98) بِسْمِ اللّهِ الرّحْمنِ الرّحِيمِ يُرِيدُونَ لِيُطْفِؤُا نُورَ اللّهِ بِاَفْوَاهِهِمْ وَاللّهُ مُتِمُّ نُورِهِ وَلَوْ كَرِهَ الْكَافِرُونَ Ahmed yaratılmış o büyük Nur-u Ehad'den Her zerrede nurdur, o ezelden hem ebedden Bir nur ki odur hem yüce hem lâyetenahî Ol Fahr-i Cihan Hazret-i Mahbub-u İlahî Parlattı cihanı bu güzel Nur-u Muhammed (A.S.M.) Halkolmasa, olmaz idi bir zerre ve bir ferd Ol nuru ânın, her yeri her zerreyi sarmış Baştan başa her dem bu kesif zulmeti yarmış Bir nur ki odur sade ve hem lâyetezelzel Âri ve berî cümleden üstün ve mükemmel Bir nur ki bütün zerrede ancak o nümâyân Bir nur ki verir kalblere hem aşk ile iman Bir nur ki eğer olmasa ol nur hele bir an Baştan başa zulmette kalır hem de bu ekvan Bir nur ki değil öyle muhat, hem dahi mahsur Bir nur ki eder kalbi de pürnur, çeşmi de pürnur Bir lem'adır andan, şu büyük şems ve kamerler Hep işte o nurdan bu acaib koca âlem Halk oldu o nurdan yine Cennet'le Cehennem Şekk yok ki o nurdur okunan Hazret-i Kur'an Ol nur-u ezel hem sebeb-i hilkat-ı insan Her şeye odur mebde' ve asıl ve esas hem Ondan görünür nev'-i beşer böyle mükerrem (Orjinal Sayfa: 99) Bir zerre değil, bahr-i muhit o bahr-i münirden Hem nasıl beşer hiç kalıyor hepsi de birden Şekk yok ki cihan, katre-i nurundan o nurun Şekk yok ki bu can, zerre-i nurundan o nurun Sönsün diye üflense, o derya gibi kaynar Söndürmeğe hem kimde aceb zerre mecal var Söndürmeğe kalkmıştı asırlar dolu küffar Kahreyledi her hepsini ol Hazret-i Kahhar Hep sönmüş asırlar, yanıyor sönmeden ol Tarihe sorun, kimdir o nur, hem kim imiş menfur Alnında yanan Nur-u Muhammed'di Halil'in Yetmezdi gücü, bakmağa her çeşm-i alilin Görseydi Resul'ün o güzel nurunu, Nemrud Yakmazdı o dem, nârını ol kâfir-i matrud Bir sivrisinek öldürüyor o şah-ı cihanı (!) Atmıştı Halil'i ateşe çünki o cani Bir perde açıp söyledi Hak gizli kelâmdan Ol ateşe bahseyledi hem berd ü selâmdan "Dostum ve Resulüm yüce İbrahim'i ey nâr At âdetini, yakma bugün, sen onu zinhar!" Bir gizli hitab geldi de ol dem yine Hak'tan Bir abd-i mükerrem dahi kurtuldu bıçaktan Ol nurdan için Yunus'u hıfzeyledi ol hut Ol nur ile kahreyledi hem kavmini ol Lut (Orjinal Sayfa: 100) Ol hüsn-ü cemal, eyledi âlemleri hayran Nerden onu bulmuş, acaba Yusuf-u Ken'an Hikmet nedir, ol derdlere sabreyledi Eyyub Hem sırrı nedir, Yusuf için ağladı Ya'kub Öldükçe dirildikçe neden duymadı bir his Ol namlı nebi, şanlı şehid Hazret-i Cercis Hasretle neden ağladılar Âdem ve Havva Kimdendi bu yıllarca süren koskoca dava Hem âh, neden terkedilip Ravza-i Cennet Bir dâr-ı karar oldu neden âlem-i mihnet Nur şehri olan Tur'da o dem Hazret-i Musa Esrar-ı kelâm hep çözülüp buldu tecella Bir parça Zebur'dan okusa Hazret-i Davud Başlardı hemen sanki büyük mahşer-i mev'ud Bilmem ki neden, yel ve sular hep onu dinler Bilmem ki neden, hep işiten âh! diye inler Mahluku bütün kendine râmetti Süleyman Nerdendi bu kuvvet, ona kimdendi bu ferman Yellerle uçan şanlı büyük taht-ı mukaddes Esrar-ı ezelden o da duymuş yine bir ses Ol hangi acib sır ki, çıkar göklere İsa Kimdir çekilen çarmıha, kimdir yine Yuda Nur derdi için tahtını terkeyledi Edhem Bir başkasının tahtı olur derdine merhem (Orjinal Sayfa: 101) Çok şahs-ı veli, nur ile hem etti kanaat Çok şahs-ı denî, nur ile hem buldu keramet Her hepsi de pervanesi, üftadesi nurun Her hepsi muamma, gücü yetmez bu şuurun Fillerle varıp Kâbe'ye hem Ebrehe zalim İsterdi ki yapsın nice bin türlü mezalim İsterdi ki o beyt yıkılıp şöhreti sönsün Halk Kâbe'yi terkederek kiliseye dönsün İsterdi ki çeksin doğacak nura bir sed Hem doğmadan ölsün diye Mahbub-u Müebbed Günlerce gidip Kâbe'ye hem yaklaşan ordu Birdenbire bir tehlike sezmiş gibi durdu Sür'atle gelip bir sürü kuş, semt-i bahirden Taş harbine başlar pek acib hepsi birden İndikçe havadan o muamma gibi taşlar Cansız yıkılıp yerlere yatmış nice başlar Şahıyla beraber kocaman orduyu Mevlâ Olsun diye Mahbub'a nişan, eyledi mevta Hem kavm-i Kureyş, söndürelim derken o nuru Erkek ve kadın, cümlesinin kaçtı huzuru Müşrik ve muvahhid, iki fırka olup urban Yıllarca dökülmüş yine üstüne bir kan Şakk etti Kamer, Fahr-i Beşer, ol yüce Server Her yerde ve her anda onun nuru muzaffer (Orjinal Sayfa: 102) Kur'andı kali, nurdu yolu, ümmeti mutlu Ümmet olanın kalbi bütün nur ile doldu Çekmezdi keder, ol sözü cevher, özü kevser Ol Sure-i Kevser, dedi a'dasına "ebter!" Ol Şems-i Ezel'den kaçınan ol kuru başlar Gayya-i Cehennem'de bütün yakmış ateşler Bitmişti nefes, çıkmadı ses, bıktı da herkes Ol nura varıp baş eğerek hem dediler pes İdraki olan kafile ayrıldı Kureyş'ten Feyz almak için doğmuş olan şanlı güneşten Ol kevser-i Ahmed'den içip herbiri tas tas Olmuştu o gün sanki mücella birer elmas Ol başlara taç, derde ilâç, mürşid-i âlem Eylerdi nazar bunlara nuruyla demadem Bunlardı o a'dayı boğan bir alay arslan Hak uğruna, nur uğruna olmuş çoğu kurban Bunlardan o gün ehl-i nifak cümle kaçardı Müşrik ise, ol aklı anın kalmaz uçardı Bunlardı o Peygamberin ashabı ve âli Dünyada ve ukbada da hem şanları âlî Tavsif ediyor bunları hep şöylece Kur'an: Sulh vakti koyun, kavgada kükrek birer arslan Hep yüzleri pâk, sözleri hak, yolları haktı Merkebleri yeller gibi Düldül'dü, Burak'tı (Orjinal Sayfa: 103) Bir cezbe-i "Yâ Hayy!" ile seller gibi aktı A'daya varıp herbiri şimşek gibi çaktı Bunlardı o gün halka-i tevhidi kuranlar Bunlardı o gün baltalayıp küfrü kıranlar Bunlardı mübarek yüce cem'iyet-i şûra Bunlardı o nurdan dizilen halka-i kübra Bunlardı alan Suriye, Irak, ülke-i Kisra Bunlarla ziyadar o karanlık koca sahra Bunlardı veren hasta, alîl gözlere bir fer Bunlardı o tarihe geçen şanlı gazanfer Her hepsi de bir zerre-i nuru o Habib'in Her an görünür gözlere ondan nice yüzbin Nur altına girmiş bulunan türlü cemaat Hem buldu beka, hem de bütün gördü adalet Ecdad-ı izamın o büyük ruhları küskün Zira ne küfürler okunur onlara her gün Yağmıştı o gün âh ne kederler, ne elemler Âciz onu hep yazmağa, eller ve kalemler Binlerce yetimin yıkılan kalbini sen yap Afvet yeter artık, o Habib aşkına ya Rab!.. Derken yeter artık, bizi afvet güzel Allah Sarsıldı cihan, öldü de bir gümgüme nâgâh Buz parçası halinde bulut, bir yere düşmüş Erkek ve kadın hepsi de ol semte üşüşmüş (Orjinal Sayfa: 104) Derhal açılıp gökyüzü hem parladı ol nurdan gelen Risale-in Nur Hallak-ı Rahîm eyledi mahlukunu mesrur Zulmet dağılıp başladı bir yepyeni gündüz Bir neş'e duyup sustu biraz ağlayan o göz Bir dem bile düşmezken onun âhı dilinden Kurtuldu, yazık dertli beşer derdin elinden Ol taze güneş, ülkeye serptikçe ışıklar Hep şâd olacak, şevk bulacak kalbi kırıklar Her kalbe sürur, her göze nur doldu bu günden Bir müjde verir sanki o bir şanlı düğünden Arzeyleyelim ol yüce Allah'a şükürler Kalkar bu kahr u cehl ü dalal, şirk ü küfürler Ol nur-u Hüda saldı ziya, kalbe safa hem Gösterdi beka, göçtü fena, buldu vefa hem Çıkmıştı şakî, geldi nakî gördü adavet Eylerdi nefiy, oldu hafî nur-u hidayet Fışkırdı Risale-i Nur, ufuktan nur-u Risalet Ol nur-u Risalet verecek emn ü adalet Allah'a şükür, kalkmada hep cümle karanlık Allah'a şükür, dolmada hep kalbe ferahlık Allah'a şükür, işte bugün perde açıldı Âlemlere artık yine bir neş'e saçıldı Artık bu sönük canlara can üfledi canan Artık bu gönül derdine ol eyledi derman Bir fasl-ı bahar başladı illerde bu günden Bir sohbet-i gül başladı dillerde bu günden (Orjinal Sayfa: 105) Benden bana ben gitmek için Risale-i Nur diye koştum Nur derdine düştüm de denizler gibi coştum Bir zerrecik olsun bulayım der de ararken Düştüm yine derya gibi bir nura bugün ben Verdim ona ben gönlümü baştan başa artık Maşukum odur şimdi benim, ben ona âşık Ol nur-u ezel hem kararan kalblere lâyık Ol nurdan alır feyzini hem cümle halâyık Kahreyledi ol zulmeti Risale-i Nur'a akanlar Nur kahrına uğrar, ona hasmane bakanlar Küfrün bütün alayı hücum etse de ey nur Etmez seni dûr, kendi olur belki de makhur Sensin yine hazır, yine sensin bize nâzır Ey nur-u Rahîm, ey ebedî bir cilve-i kudret-i Fâtır Bir neş'e duyurdun imanla sırr-ı ezelden Bir müjde getirdin bize ol namlı güzelden Madem ki içirdin bize ol âb-ı hayattan Bir zerre kadar kalmadı havf şimdi memattan Hasret yaşadık nuruna yıllarca bütün biz Masum ve alîl, türlü bela çekti sebebsiz Yıllarca akan, kan dolu gözyaşları dinsin Zalim yere batsın, o zulüm bir yere sinsin Yıllarca, asırlarca bu nurun yine yansın Öksüz ve yetim, dul ve alîl hepsi de kansın (Orjinal Sayfa: 106) Ey nur gülü, nur çehreni öpsem dudağından Kalb bahçesinin kalbine diksem budağından Her dem kokarak hem o güzel rayihasından Çıksam yine ben âlem-i fâni tasasından Nur güllerin açsın, yine miskler gibi tütsün Sinemde bu can bülbülü tevhid ile ötsün Sensin bize bir neş'e veren ol gül-ü hâlis Sensin bize hem cümleden a'lâ, dahi muhlis Ey Nur-u Risalet'ten gelen bir bürhan-ı Kur'an Ey sırr-ı Furkan'dan çıkan hüccet-i iman Sendin bize matlub, yine sendin bize mev'ud Sayende bugün herkes olur zinde ve mes'ud Her an seni bekler ve sayıklardı bu dünya Hak kendini gösterdi, bugün bitti o rü'ya Bin üçyüz senedir toprağa dönmüş nice milyar Mü'min ve muvahhid seni gözlerdi hep ey yâr Her hepsi de senden yana söylerdi kelâmı Her hepsi de her an sana eylerdi selâmı Nur çehreni açsan, atarak perdeyi yüzden Söyler bana ruhum yine مَا ازْدَدْتُ يَقِينًا Vallah, ezelden bunu ben eyledim ezber Risale-in Nur'dur vallah o son müceddid-i ekber Yüzlerce sened, hem nice yüzlerce işaret Eyler bu mukaddes koca davaya şehadet En başta gelen şahid-i adl Hazret-i Kur'an Göstermiş ayânen otuzüç yerde o bürhan يَامُدْرِكًا nin kalbine gömmüş Esedullah Çok sır ki, bilenler oluyor hep sana âgâh (Orjinal Sayfa: 107) كُنْ قَادِرِىَّ الْوَقْتِ demiş ol pîr-i muazzam Binlerce veli hem yine yapmış buna bin zam Mu'cizdir o söz, haktır o öz, görmedi her göz Artık bu muammaları gel sen bize bir çöz Altıncı Söz'ün aldı bütün fiil ü sıfâtı Verdim de arındım ona hem zât u hayatı Müflis ve fakir bekliyordum şimdi kapında Tevhide eriştir beni, gel varını sun da Ben ben diye, yazdımsa da sensin yine ol ben Hiçten ne çıkar, hem bana benlik yine senden Afvet beni ey afvı büyük, lütfu büyük Risale-in Nur Bir dem bile hem eyleme senden beni ya Rabbena mehcur Nur aşkına, Hak aşkına, dost aşkına ey nur Nurunla ve sırrınla bugün kıl bizi mesrur Ey Nur-u Ezel'den gelen Nur-u Muhammed (A.S.M.) Ey sırr-ı imandan gelen nur-u müebbed Binlerce yetimin duyulan âhını bir kes Sarsar o büyük arşı da vallah bu çıkan ses Vallah cemilsin, yeter artık bu celalin Göster bize ey Nur-u Muhammed, bir kerre cemalin Dergâhını aç, et bize ihsan, yine ey nur-u Risalet Biz dertli kuluz, kıl bize derman, yine ey nur-u hakikat Emmare olan nefsimizin emrine uyduk Ver bizlere sen nur ile îkan, yine ey Nur-u Kur'an Hırs ateşi sönsün de gönül gülşene dönsün Saç nurunu, hem feyzini her an, yine ey nur-u iman Sen nur-u Bedi', Nur-u Rahîm'sin bize lütfet Hep isteğimiz aşk ile iman, yine ey Nur-u İlahî Dinin çekilip, dev gibi saldırmada vahşet Rahmet bizi garketmeye tufan, yine ey Nur-u Rahmanî (Orjinal Sayfa: 108) Pürnura boyansın bütün âfâk-ı cihanın Her yerde okunsun da bu Kur'an, yine ey Nur-u Sübhanî Mahbubuna uyduk, hepimiz ümmeti olduk Ağlatma yeter, et bizi handan, yine Ey Nur-u Rabbanî Ol Ravza-i Pâk-i Ahmed'i (A.S.M.) göster bize bir dem Artık olalım hep ona kurban, yine Ey Nur-u Samedanî İslâm'a zafer ver, bizi kurtar, bizi güldür A'damızı et hâk ile yeksan, yine ey Nur-u Furkanî Her belde-i İslâm ile, olsun bu yeşil yurd Tâ haşre kadar cennet-i canan, yine ey Nur-u imanî Ol Fahr-i Cihan, Âl-i Abâ hakkı için ya Rab Hıfzet bizi âfât u beladan, ya Nur-el Envar, bihakkı ismike-n Nur! Âciz, bîçare talebeniz Hasan Feyzi (Rahmetullahi Aleyh) * * * (Orjinal Sayfa: 109) Aziz, sıddık kardeşlerim! Gayet ehemmiyetli bir mes'eleyi -bundan evvel size icmalen beyan ettiğim mes'eleyi- tekrar size söylememe kuvvetli, manevî bir ihtar aldım. Şöyle ki: Perde altındaki düşmanımız münafıklar, şimdiye kadar yaptıkları gibi, adliyeyi ve siyaset ve idareyi zâhirî dinsizliğe âlet edip, bize hücumları akîm kaldığı; ve Risale-i Nur'un fütuhatına menfaati olan eski plânlarını bırakıp, daha münafıkane ve şeytanı da hayrette bırakacak bir plân çevirdiklerine dair buralarda emareleri göründü. O plânların en mühim bir esası; has, sebatkâr kardeşlerimizi soğutmak, fütur vermek, mümkün ise Risale-i Nur'dan vazgeçirmektir. Bu noktada o kadar acib yalanları ve desiseleri istimal ediyorlar ki, Isparta ve havalisi, gül ve nur fabrikasının kahraman şakirdleri gibi, çelik ve demir gibi bir sebat ve sadakat ve metanet lâzım ki dayanabilsin. Bazı da dost suretinde hulûl edip, korkutmak mümkünse, habbeyi kubbe edip evham veriyorlar. "Aman, aman Said'e yanaşmayınız! Hükûmet takib ediyor" diye zaîfleri vazgeçirmeye çalışıyorlar. Hattâ bazı genç talebelere, hevesatlarını tahrik için, bazı genç kızları musallat ediyorlar. Hattâ Risale-i Nur erkânlarına karşı da, benim şahsımın kusuratını, çürüklüğünü gösterip; zâhiren dindar ehl-i bid'adan bazı şöhretli zâtları gösterip; "Biz de müslümanız, din yalnız Said'in mesleğine mahsus değil" deyip, bize karşı perde altında cephe alan zındıklara ve anarşilik hesabına o safdil ehl-i diyanet ve hocaları âlet edip istimal ediyorlar. İnşâallah bunların bu plânları da akîm kalacak. Böyle heriflere dersiniz: "Biz, Risale-i Nur'un şakirdleriyiz. Said de, bizim gibi bir şakirddir. Risale-i Nur'un menbaı, madeni, esası da Kur'andır. Yirmi senedir emsalsiz tedkikat ve takibatla beraber, kıymetini ve galebesini en muannid düşmana da isbat etmiştir. Onun tercümanı ve bir hizmetkârı olan Said ne halde olursa olsun, hattâ Said de -El'iyazübillah- Risale-i Nur'un aleyhine dönse, bizim sadakatımız ve alâkamızı inşâallah sarsmayacak." deyip, o kapıyı kaparsınız. Fakat mümkün olduğu kadar Risale-i Nur'la meşgul olmak, elinden gelirse yazmak ve mübalağalı propagandalara hiç ehemmiyet vermemek ve eskisi gibi tam ihtiyat etmek gerektir. Umum kardeşlerimize birer birer selâm ve dua ediyoruz. Said Nursî * * * (Orjinal Sayfa: 110) Bu vatandaki milletin en büyük kuvveti olan âlem-i İslâm'ın teveccühünü ve hamiyetini ve uhuvvetini kırmak ve nefret verdirmek için, siyaseti dinsizliğe âlet ederek, perde altında küfr-ü mutlakı yerleştirmek isteyenler, hükûmeti iğfal ve adliyeyi iki defadır şaşırtıp der: "Risale-i Nur şakirdleri, dini siyasete âlet eder; emniyete zarar vermek ihtimali var." Halbuki, bu memlekete maddî ve manevî bereketi ve fevkalâde hizmeti ve umum âlem-i İslâm'a taalluk edecek hakaikı câmi' olduğu, otuzüç âyât-ı Kur'aniyenin işaretiyle ve İmam-ı Ali'nin (R.A.) üç keramet-i gaybiyesiyle ve Gavs-ı Azam'ın kat'î ihbarıyla tahakkuk etmiş olan Risale-i Nur'un, siyasetle alâkası yoktur. Fakat küfr-ü mutlakı kırdığı için, küfr-ü mutlakın altı olan anarşilik ve üstü olan istibdad-ı mutlakı esasıyla bozar, reddeder. Emniyeti ve asayişi ve hürriyeti ve adaleti temin eder. Risale-i Nur'a daha vatana, idareye zararı dokunmak bahanesiyle tecavüz edilmez. Daha kimseyi o bahane ile inandıramazlar. Fakat cepheyi değiştirip, din perdesi altında bazı safdil hocaları veya bid'a taraftarları veya enaniyetli sofî-meşreblileri, bazı kurnazlıklar ile, Risale-i Nur'a karşı iki sene evvel İstanbul'da ve Denizli civarında olduğu gibi istimal etmeye münafıklar belki çabalayacaklar. İnşâallah muvaffak olamazlar. [/COLOR][/B] [/QUOTE]
Adı
İnsan doğrulaması
Peygamber Efendimiz a.s.v.'ın kabri nerededir? (Sadece şehir adını küçük harfler ile giriniz)
Cevap yaz
Forumlar
Risale-i Nur Okuma ve Anlama
Risale-i Nur Külliyatı
Emirdağ Lahikası
Emirdağ lahikası
Bu site çerezler kullanır. Bu siteyi kullanmaya devam ederek çerez kullanımımızı kabul etmiş olursunuz.
Accept
Daha fazla bilgi edin.…
Üst