Eşim Çok Kırıcı Davranıyor, Küssem Olur mu?

Huseyni

Müdavim
Eşler arası iletişimin püf noktaları

İsmi mahfuz bayan okuyucumuz: “Eşim bana karşı haksız yere çok kırıcı davranıyor. Ayrılmak istemiyorum. Çünkü çocuklarım var. Küsmek bir çözüm olabilir mi? Bazen tepki verdiğim zaman birbirimize kırıcı oluyoruz. Birbirimize nasıl davranmalıyız?”


İnsanlar arası ilişkilerde öylesine birleştirici bir dinimiz var ki, hiçbir beşerî hatâ için insanlar arasına çatlak ve ayrılık girmesine aslâ müsaade etmez. Kur’ân, gayr-i müslimlerle ilgili yaptığı uyarılarda bile, asla ve asla insanlığın rafa kaldırılmasını istemez. Cenâb-ı Hak Hazret-i Musa gibi bir büyük Peygamberine (as), Firavun gibi bir azılı kâfir için “yumuşak sözle yaklaşmayı” emrediyor!1, Bu âyet bize çok şey öğretiyor! Biz, hiç olmazsa birbirimize karşı ilişkilerimizde “yumuşak huylu olmayı, yumuşak sözlü olmayı” Allah’ın emri saymalıyız.


Kavimleri tarafından taşlanarak kan-revan içinde bırakılan nice peygamberler vardır ki, bir yandan acı içinde kanlarını silerlerken, diğer yandan, “Allah’ım! Kavmimi bağışla! Onlar bilmiyorlar!”2 diye dua edebilmekteydiler. Muhatabın kötü tavrı neden küsmeyi gerektirsin?


Cenâb-ı Hak Peygamber Efendimiz’in (asm) Mekkelilere karşı yumuşak tutumunu şöyle över: “Allah’ın rahmetinden dolayı sen onlara yumuşak davrandın. Eğer kaba ve katı kalpli olsaydın, şüphesiz onlar etrafından dağılır giderlerdi. Onları affet! Onlar hakkında mağfiret iste!”3


Müslümanlar arası ilişkilerde ise Kur’ân tam bir nezaket incisidir! Asla, ama asla hiçbir Müslümana kem gözle bakılmasına izin vermez.

Bakınız; Kur’ân, Müslümanları kardeş ilân eder4,
Müslümanlar arası gıybeti, sû-i zannı,5
arkadan çekiştirmeyi ve kaş-göz işareti ile alay etmeyi haram kılar;6
mü’minlerin birbirlerine karşı mütevazı ve merhametli, kâfirlere karşı güçlü ve izzetli olmalarını takdir eder;7
mü’minler için hayırlı bir sıfat olarak “Onlar öfkelerini yutarlar, insanların kusurlarını affederler”8 buyurur;
mü’minlere “Affetsinler! Aldırmasınlar! Allah’ın sizi bağışlamasını istemez misiniz?”9 buyurur.


Misâlleri artırmak mümkün. Kur’ân’da barışı, kardeşliği, affı ve bağışlamayı öneren onca âyete rağmen, kin ve nefretin, sürtüşmenin, küskünlüğün, dargınlığın ve kırgınlığın sürdürülmesini haklı gören tek bir âyete neden rastlamayız acaba? Kur’ân bu yaklaşımıyla,—hâşâ—bir tarafı haklı mı kabul ediyor? Yoksa her kayıt ve şartta Müslümanları “barış” ortak paydasında birleştirmek mi istiyor? Bu âyetler, hiç şüphesiz eşler arası ilişkilerde çok daha nazik ve emredici hükümler içerir. Bir yastıkta kocayan veya bir yastıkta ebediyete yürüyen eşler, dinimize göre;


1-Birbirlerinin hatalarını görmemelidirler,
2-Birbirlerini mutlak sûrette bağışlamalıdırlar,
3-Birbirlerine kesinlikle nazik davranmalıdırlar,
4-Birbirlerine kayıtsız şartsız sevgi ve saygı duymalıdırlar,
5-Birbirlerinin hoşlanmadıkları huylarını ‘yok’ saymalı ve görmezden gelmelidirler.
6-Birbirlerinin kızgın hallerinde öfkeyi körükleyen değil, kesinlikle susmayı ve sineye çekmeyi tercih eden taraf olmalıdırlar.
7-Birbirlerinin iyi huylarını, dinî yaşayışlarını ve takvalarını örnek almalıdırlar.10


Çünkü Kur’ân, eşleri, Cennet gölgeliklerinde karşılıklı koltuklar üzerinde yaslanmış, istedikleri her meyvenin ve ikramların ayaklarına getirildiği birer “ebediyet arkadaşı / âhiret dostu” olarak takdim ediyor.11


Peygamber Efendimiz (asm) bunun için, “Hayırlılarınız, kadınlarınıza hayırlı olanlarınızdır!”12, “Allah’a iman etmiş olan bir koca, Allah’a iman eden karısından nefret etmez. Onun bir tabiatını beğenmezse, diğerinden hoşlanır”13 buyurmaktadır.


Allah aşkına insafla düşünelim: Bizim hangi sürtüşmemiz, hangi kırgınlığımız, hangi küskünlüğümüz, Kur’ân’ın bizi “ebediyet arkadaşı” olarak takdimini gölgede bırakabilir? Eşimize karşı var saydığımız yersiz onur ve izzet, âhiret dostluğunu ve ebediyet arkadaşlığını incitmeye değer mi?


Eğer kırıcı olmuş isek, birbirimizi incitmiş isek, hemen ardından barışmayı ve gönül almayı da lütfen geciktirmeyelim.

Dipnotlar:
1- Tâhâ Sûresi, 20/44
2- R. Sâlihîn, 640
3- Âl-i imrân Sûresi, 3/159
4- Hucûrât Sûresi, 49/10
5- Hucûrât Sûresi, 49/12
6- Hümeze Sûresi, 104/2
7- Fetih Sûresi, 48/29
8- Âl-i İmrân Sûresi, 3/134
9- Nûr Sûresi, 24/22
10- Lem’alar, s. 199
11- Yâsîn Sûresi, 36/55-58
12- R. Sâlihîn, 626
13- Taç, 2/928
Süleyman KÖSMENE
23.06.2009
Yeniasya
 
Allah aşkına insafla düşünelim: Bizim hangi sürtüşmemiz, hangi kırgınlığımız, hangi küskünlüğümüz, Kur’ân’ın bizi “ebediyet arkadaşı” olarak takdimini gölgede bırakabilir? Eşimize karşı var saydığımız yersiz onur ve izzet, âhiret dostluğunu ve ebediyet arkadaşlığını incitmeye değer mi?


işte zaten meselede burada değermi??????????????değmeyeceği kesin....
 

Elif_Gibi

Well-known member
Bakınız; Kur’ân, Müslümanları kardeş ilân eder4,
Müslümanlar arası gıybeti, sû-i zannı,5
arkadan çekiştirmeyi ve kaş-göz işareti ile alay etmeyi haram kılar;6
mü’minlerin birbirlerine karşı mütevazı ve merhametli, kâfirlere karşı güçlü ve izzetli olmalarını takdir eder;7

mü’minler için hayırlı bir sıfat olarak “Onlar öfkelerini yutarlar, insanların kusurlarını affederler”8 buyurur;
mü’minlere “Affetsinler! Aldırmasınlar! Allah’ın sizi bağışlamasını istemez misiniz?”9 buyurur.

Huzur gerçekten sadece İSLAM da!!!
 

Huseyni

Müdavim
Eşler arası nezaket ve hukuka dikkat! (2)

İsmi mahfuz okuyucumuz: “Eşler arasında zulüm ve haksızlık sayılan davranışlar nelerdir?”

Birlikte bir ömür yaşayan ve bir ömür bir yastığı paylaşan nikâhlı dostlar arasında bazen sürtüşme de olur, tartışma da olur, çekişme de olur, tatsızlık da olur. Keşke hiç olmasa!... Ama kabul etmeliyiz ki, Cennette yaşamıyoruz, melek de değiliz. İmtihan dünyasında yaşıyoruz ve şeytan böyle nikâhlı beraberlikler arasına çok girer. Ve hiç durmadan nifak verir, huzursuzluk kaynağı olur, geçimsizlik verir, tartışmalarda haddi aşan sözler için tahrik eder, isyan ve zulüm çıkartır. Sonra da döner, yıkılan aile yuvasına, perişan olan çocuklara, toplumun zedelenen çekirdeğine kahkahalarla güler. Ortada biz kalırız.

Bunun için eşler arasında nelerin zulüm ve haksızlık unsuru taşıdığını bilmemizde yarar var:

1- Eşimizi günahsız, hatasız ve kusursuz saymamız, hataların başını teşkil eder. Bu yaklaşımımız, bir hatasını gördüğümüzde eşimizi affetmeyeceğimiz ve derhal cezalandıracağımız anlamını taşır. Bu ise birçok zulümleri beraberinde getirir. Oysa eşimiz insandır ve beşerdir. Hata yaptığında affedilmeye liyakati vardır. Öyleyse, hangi kusur olursa olsun, eşlerin birbirlerini affetmemesi ve cezalandırması zulümdür. İster kınama cezası olsun, ister boşama cezası olsun, ister cinayetle bitecek bir ceza anlayışı olsun; hepsi de, hafif veya ağır, değişik oranlarda da olsa zulüm hüviyetini taşır.

O halde ister kadın olalım, ister erkek olalım; eşimiz hangi tür kusuru işlemiş olursa olsun; kınamakla bile değil, şefkat ve af ile muamele etmeliyiz. Aksi davranışımız, aksi yönde sözümüz ve aksi tavrımız zulüm olur.

Peygamber Efendimiz Aleyhissalâtü Vesselâm, sevgili eşi Hazret-i Âişe radiyallahü anhâ hakkında bir ay boyunca iftira dinlemiş ve konuyla ilgili gerçeği açıklayan bir vahiy de gelmemişken, münafıklar Hazret-i Âişe’nin (ra) günah işlediği yolunda ortalığı fitne ve fesat ile karıştırırken, işin gerçek yüzünü Allah’a bırakarak Hazret-i Âişe’ye (ra) şöyle buyurmuştu:

“Ey Aişe, senin hakkında bana şöyle şöyle sözler ulaştı. Eğer bu dedikodulardan temiz isen Allah seni vahiyle temize çıkaracaktır. Şayet bir günah işledi isen Allah Teâlâ’ya tevbe et. Zira kul bir günah işler, sonra da günahını itirafla tevbe ederse, Allah Teâlâ tevbesini kabul ve affeder.” 1


2- Eşlerin; söylentilere kapılarak veya zanna aldanarak birbirlerini asılsız iftira ve ithamlarla karalamaları, buna karşılık birbirlerine söz ve savunma hakkı vermemeleri zulümdür, haksızlıktır. İslâm hukukunda iftiracıdan delil istenir; getiremez ise, kendisine “kazf”, yani “suçsuza iftira atma” cezası tatbik edilir.


3- Kocanın üç boşama hakkını birden ve öfkeyle kullanması zulümdür.
Kadının, kocasını terk edip gitmesi zulümdür.
Barış yollarını kapamak,
barışmaya karşı direnmek,
birbirine kırıcı ve kaba sözler sarf etmek,
birbirinin onur ve kişiliğini küçük düşürücü davranışlarda bulunmak,
birbiri aleyhine dedikodulara meydan vermek
ve lâf üretilmesine izin vermek zulümdür.

Eğer boşanma olacaksa; anlaşarak, tatlılıkla, saygıyla, medenî biçimde, kırıcı olmadan, mahkeme yoluyla ve “bir” boşanma hakkını (bir talakı) kullanacak biçimde olmalıdır. Diğer iki talakı birden kullanmamalıdır.

Ubâde bin Sâmite (ra) diyor ki: “Benim dedem karısını bin talakla boşadı. Bunun üzerine Hazret-i Peygamber’e (asm) geldim ve durumu anlattım. Peygamber Efendimiz (asm): ‘Senin deden Allah’tan korkmadı mı? Ancak üç talak kendisinindir. Dokuz yüz doksan yedi talak ise haddini aşmışlık ve zulümdür’ buyurdu.”2

4- Karı ve kocanın birbirlerinin ihtiyacı olan sevgi ve saygıyı birbirlerine karşı göstermemeleri, birbirlerine ilgisiz, sevgisiz, saygısız ve sabırsız davranmaları zulümdür. Cenâb-ı Hak şöyle buyurur: “Kadınlarla güzellikle geçinin. Eğer onlardan hoşlanmayacak olsanız bile, sabredin. Olur ki, sizin hoşunuza gitmeyen bir şeyde Allah pek çok hayır yaratır.” 3

Yarın inşaallah devam edelim.
Dipnotlar:
1- Müslim, Tevbe 56, (2770); Tirmizî, Tefsir, (3179); Nesâî, Tahâret 194, (1, 163-164);
2- M. Mezâhib fi’l-Fıkıh, 81.
3- Nisâ Sûresi: 19.
Süleyman KÖSMENE
08.08.2009
Yeniasya
 

Huseyni

Müdavim
İsmi mahfuz okuyucumuz: “Eşler arasında zulüm ve haksızlık sayılan davranışlar nelerdir?”

Dünden devam:

5- Kocanın karısını veya kadının kocasını dövmesi zulümdür. Peygamber Efendimiz (asm), “Dövenleriniz hayırlılarınız değildir” 1 buyurmuştur.

6- Eşlerin; birbirlerinin hatâ ve eksikliklerini, ayıp ve kusurlarını dışarıda anlatmaları, birbirlerinin sırlarını başkalarına yaymaları veya birbirlerine karşı bir tehdit unsuru olarak kullanmaları zulümdür. Peygamber Efendimiz (asm) buyurdu ki: “Kıyâmet günü insanların Allah katında derecesi en aşağı olanı, karısının sırrını yayan erkektir.” 2

7- Hastalık gibi mücbir bir sebep yokken, birbirlerinin cinsel istek ve arzûlarına karşı ilgisiz kalmaları, birbirlerini fazla şehvetli oluşundan dolayı kınamaları, sırf cezâ olsun diye birbirlerinin cinsî arzûlarına cevap vermemeleri zulümdür, haksızlıktır. Çünkü bu davranış yekdiğerini haramın ve sefâhetin kucağına atabilir. Bu da Allah’ın gazabına sebep olur. Karı ve koca ne kadar tartışma ve sürtüşme yaşıyor da olsalar, birbirlerinin cinsel isteklerine karşı anlayışlı ve saygılı davranmalılar, birbirlerini bu konuda cezâlandırmamalıdırlar.

Ebû Zerr (ra) anlatmıştır: Ashab-ı Kiram bir gün:
“Mal sahipleri sevapta çok ileri gittiler. Bizim gibi onlar da namaz kılıyorlar. Bizim gibi onlar da oruç tutuyorlar. Mallarının fazlasından sadaka da veriyorlar” demişlerdi.

Allah Resûlü (asm) buyurdu ki:
“Allah sizin için tasadduk edebileceğiniz bir şey kılmadı mı? Her tesbihte bir sadaka sevabı vardır. Her tekbirde bir sadaka sevabı vardır. Allah’a her hamd edişte bir sadaka sevabı vardır. Her tevhid kelimesini söyleyişinizde bir sadaka sevabı vardır. İyiliği emretmekte bir sadaka sevabı vardır. Kötülükten alıkoymakta bir sadaka sevabı vardır. Sizden birinin, karısı ile cinsel ilişkisinde bile sadaka sevabı vardır.”

Ashab-ı Kiram (ra) bu son cümle üzerine sordular:
“Yâ Resûlallah! Biz hem nefsânî arzûmuzu yerine getireceğiz, hem de onun için sevap mı alacağız?”

Resûl-i Kibriyâ Efendimiz (asm):
“Eğer onu (kocasını veya karısını) harama terk etse idi, onun üzerine günah yükü vurulacak mıydı? Ne dersiniz? İşte bunun gibi, onu helâliyle tatmin edince de, bu ona sevap kazandırır” buyurdu.3

Zulüm bir kul hakkıdır. Zulüm söz konusu olunca şu hadis-i şerifi de hatırlamamızda yarar var:

Peygamber Efendimiz (asm) buyurmuştur ki: “Kul ile Cennet arasında yedi sarp yokuş vardır. Bunların en kolay geçileni ölümdür. En zor olanı ise, zulme uğrayan kişinin zâlimin yakasına yapıştığı günde, hesap vermek için Allah’ın huzurunda dikilmektir.” 4

Hayatı birlikte yaşayan eşlerin ne olur ne olmaz, her türlü kul hakkına karşı birbirinin gönlünü zaman zaman almaları ve birbirlerinden helâllik istemeleri mü'mine yakışan davranışlardandır. Bazen bir küçük hediye, bazen bir gül, maddî değeri küçük olsa da, “gönül alma ve helâllik alma” açısından değerlendirdiğimizde değeri büyüktür. Bunu ihmal etmemelidir.

Dipnotlar:
1- İbn-i Mâce, Nikâh, 51; Nesâî, nikâh, 51.
2- Müslim, Nikâh, 21.
3- Riyâzü’s- Sâlihîn, 120.
4- Câmiü’s-Sağîr, 1722.
Süleyman KÖSMENE
09.08.2009
Yeniasya
 
Üst