NuruAhsen
Sonsuz Temâþâ
Mehmed Paksu
“Hocam, 5 yıldır evliyim, 2 yıl da nişanlılık dönemim geçti. Nişanlılık dönemi dâhil beş senedir eşimle kavgasız günümüz geçmedi. Birbirimizi o kadar yıprattık ki, artık ne ben onu, ne de onun beni sevdiğine inanıyorum.
9 aylık bir çocuğumuz var, ama bizi mutlu etmeye yetmiyor. Akşam eve gitmek istemiyorum. Aynı evde yaşayan iki yabancı gibiyiz. Ne yapacağımı bilemiyorum. Boşanmak istemiyorum, ama eşimle bir ömür geçireceğime de pek inancım yok. Ne tavsiye edersiniz?”
Yukarıdaki satırlar, bu konuda bana gelen yüzlerce mail’den sadece birisi. Maalesef toplumumuzda aile içi geçimsizlikler gittikçe artıyor, önemli mesafeler kaydediyor. Herkes kendine göre haklı, ezildiğini, anlaşılmadığını söylüyor.
Oysa hayat çok kısa. Kavga ile geçirilemeyecek kadar kısa. Bunun için gelin eşimizle bir anlaşma yapalım ve diyelim ki:
“Olan olmuş, geçen geçmiş, biten gitmiş, elemi lezzete, acısı tatlıya dönüşmüş, gelecek günler de madem daha gelmemişler, sabır gücümüzü geçmişe, geleceğe ne diye harcayıp duruyoruz?
Allah bize sabır/tahammül/dayanma nimetini ve kuvvetini bu günlerde harcamak için vermiş.
Aklımızı kullanalım, ‘barışmasını bilmeyen kavga etmemeli’, ‘gülmesini beceremeyen dükkân açmamalı’ diyenler ne kadar güzel söylemişler.”
Evet, böyle yaparsak anlaşmazlıkların sona erdiğini, geçmiş sıkıntıların bizi üzmediğini göreceğiz.
Eğer evli iki insan olarak bütün olan bitenlere ve geçimsizliklere rağmen birlikte yaşamaya devam ediyorsanız, birbirinizi sevmediğinize inanmamı beklemeyin benden…
Buna sadece ben değil, kimse inanmaz. Hem birbirinizi sevmeyeceksiniz, hem de boşanmak istemeyeceksiniz.
Demek ki, birbirinize mecbursunuz, kopamıyorsunuz, ayrılamıyorsunuz. Bence bu tür aileler "kavga"yı "nazlanmakla" karıştırıyor.
Siz geçinmesini biliyorsunuz, ama biraz acelecisiniz, her şeyin dört dörtlük olmasını istiyorsunuz, Cenneti dünyaya taşımak istiyorsunuz. Mümkün mü?
Bırakın artık karşıyı değiştirmeyi, kendinizi değiştirin; kendi mutluluğunuzu düşünmeyin, karşıyı mutlu etmeye kilitlenin. O zaman mutluluk kuşu sizin evde de şakıyacaktır.
Eşiniz evi terk ettiyse…
Toplumda aile içi tartışmalarda en sık yaşanan olaylardan birisi de genellikle hanımın evini terk ederek babasının evine gitmesidir. Bu durumlarda ne yapılmalı, hanım eve dönmeye nasıl ikna edilmelidir?
Bu olayda yapılacak en akıllıca iş, aile içi geçimsizliklerde, araya buzdan tabaka koyanlara fırsat vermemektir.
Hiç durmayın, beklemeyin. Hemen kalkıp gidin. Olanı biteni bir tarafa bırakın. Güzel bir çiçek yaptırın. İçine de kalbinizi koyun. Damatlığınızı giyinin, melek yüzlü, candan sevgili eşinize koşun. Barış ve sevgi kapınızı sonuna kadar açın. Bütün suçun sizde olduğunu söyleyin.
Özür üstüne özür dileyin. Yalvarın, yakarın, gözleriniz buğulansın. Aranıza kimsenin girmesine izin vermeyin. Yepyeni bir hayat kuracağınızı söyleyin.
Hayatlarının tam baharında, eğitimlerinin tam ortasında, o altın parçası çocuklarınızın hatırı için her şeyi unutup el ele, kol kola, baş başa verseniz ne kaybınız olur?
En azılı ve gizli düşman şeytanı kahredin, mutluluğunuzu çekemeyenleri sevindirmeyin.
Allah'tan kalıcı sevgi isteyin, "Ölüme kadar bizi kimse ayıramaz" deyin. Bu sevgiyi, bu birlikteliği Cennete kadar taşımaya çalışın.
"Artık evin kralı da, kraliçesi de sensin, hepimiz senin emrindeyiz" deyin.
Ne kaybınız olur? Allah biliyor ya, hiç mi, hiç kaybınız olmaz. Neler kazanacaksınız neler? Onları ileride göreceksiniz.
Küslük size yakışmaz
Bazı aileler ise yaşanan en küçük tartışmadan sonra birbirine küsüyor, birbiriyle konuşmuyor. Aynı evin içinde iki yabancı gibi davranıyorlar birbirlerine…
İnsanlar karı koca olarak her konuda yüzde yüz anlaşamayabilir. Bazen tartışabilirsiniz. Fakat meseleyi hemen tatlıya bağlamalısınız.
Eşinizin gönlünüzü almasını istiyorsanız, nasıl gönül alınmasını ona siz öğreteceksiniz.
Zamanı gelince siz onun gönlünü alacaksınız ki, o da yeri geldiğinde bizin gönlünüzü alsın.
Kendinizi mutlu etmek istiyorsanız, önce eşinizi mutlu etmelisiniz. O mutlu oldukça siz de mutlu olursunuz. Karşınızda şen şakrak olsa, neşe dağıtıp gülüp dursa suratınızı asmaya devam edebilir misiniz?
Bunun için ne yapıp yapmalısınız, çevrenize neşe ve sevinç dağıtmalısınız, karşıyı nasıl görmek istiyorsanız, öyle olmaya çalışmalısınız.
Eşiniz en yakınınız, her şeyi paylaştığınız bir insan, ondan güler yüzü, tatlı dili, neşeli ve şirin olmayı ondan esirgemek akıl kârı mıdır?
"Ben ona küsüyorum, o da bana küsüyor" sözü, evcilik oynayan çocukların "küsmece"sine benziyor.
Birbirinize küseceğinize şeytanı küstürseniz, şeytana surat assanız neler kazanacağınızı düşünebiliyor musunuz?
Tartışmanın, küsmenin, terk etmenin olmadığı bir aile hayatı yaşamanız duası ve niyazıyla…
“Hocam, 5 yıldır evliyim, 2 yıl da nişanlılık dönemim geçti. Nişanlılık dönemi dâhil beş senedir eşimle kavgasız günümüz geçmedi. Birbirimizi o kadar yıprattık ki, artık ne ben onu, ne de onun beni sevdiğine inanıyorum.
9 aylık bir çocuğumuz var, ama bizi mutlu etmeye yetmiyor. Akşam eve gitmek istemiyorum. Aynı evde yaşayan iki yabancı gibiyiz. Ne yapacağımı bilemiyorum. Boşanmak istemiyorum, ama eşimle bir ömür geçireceğime de pek inancım yok. Ne tavsiye edersiniz?”
Yukarıdaki satırlar, bu konuda bana gelen yüzlerce mail’den sadece birisi. Maalesef toplumumuzda aile içi geçimsizlikler gittikçe artıyor, önemli mesafeler kaydediyor. Herkes kendine göre haklı, ezildiğini, anlaşılmadığını söylüyor.
Oysa hayat çok kısa. Kavga ile geçirilemeyecek kadar kısa. Bunun için gelin eşimizle bir anlaşma yapalım ve diyelim ki:
“Olan olmuş, geçen geçmiş, biten gitmiş, elemi lezzete, acısı tatlıya dönüşmüş, gelecek günler de madem daha gelmemişler, sabır gücümüzü geçmişe, geleceğe ne diye harcayıp duruyoruz?
Allah bize sabır/tahammül/dayanma nimetini ve kuvvetini bu günlerde harcamak için vermiş.
Aklımızı kullanalım, ‘barışmasını bilmeyen kavga etmemeli’, ‘gülmesini beceremeyen dükkân açmamalı’ diyenler ne kadar güzel söylemişler.”
Evet, böyle yaparsak anlaşmazlıkların sona erdiğini, geçmiş sıkıntıların bizi üzmediğini göreceğiz.
Eğer evli iki insan olarak bütün olan bitenlere ve geçimsizliklere rağmen birlikte yaşamaya devam ediyorsanız, birbirinizi sevmediğinize inanmamı beklemeyin benden…
Buna sadece ben değil, kimse inanmaz. Hem birbirinizi sevmeyeceksiniz, hem de boşanmak istemeyeceksiniz.
Demek ki, birbirinize mecbursunuz, kopamıyorsunuz, ayrılamıyorsunuz. Bence bu tür aileler "kavga"yı "nazlanmakla" karıştırıyor.
Siz geçinmesini biliyorsunuz, ama biraz acelecisiniz, her şeyin dört dörtlük olmasını istiyorsunuz, Cenneti dünyaya taşımak istiyorsunuz. Mümkün mü?
Bırakın artık karşıyı değiştirmeyi, kendinizi değiştirin; kendi mutluluğunuzu düşünmeyin, karşıyı mutlu etmeye kilitlenin. O zaman mutluluk kuşu sizin evde de şakıyacaktır.
Eşiniz evi terk ettiyse…
Toplumda aile içi tartışmalarda en sık yaşanan olaylardan birisi de genellikle hanımın evini terk ederek babasının evine gitmesidir. Bu durumlarda ne yapılmalı, hanım eve dönmeye nasıl ikna edilmelidir?
Bu olayda yapılacak en akıllıca iş, aile içi geçimsizliklerde, araya buzdan tabaka koyanlara fırsat vermemektir.
Hiç durmayın, beklemeyin. Hemen kalkıp gidin. Olanı biteni bir tarafa bırakın. Güzel bir çiçek yaptırın. İçine de kalbinizi koyun. Damatlığınızı giyinin, melek yüzlü, candan sevgili eşinize koşun. Barış ve sevgi kapınızı sonuna kadar açın. Bütün suçun sizde olduğunu söyleyin.
Özür üstüne özür dileyin. Yalvarın, yakarın, gözleriniz buğulansın. Aranıza kimsenin girmesine izin vermeyin. Yepyeni bir hayat kuracağınızı söyleyin.
Hayatlarının tam baharında, eğitimlerinin tam ortasında, o altın parçası çocuklarınızın hatırı için her şeyi unutup el ele, kol kola, baş başa verseniz ne kaybınız olur?
En azılı ve gizli düşman şeytanı kahredin, mutluluğunuzu çekemeyenleri sevindirmeyin.
Allah'tan kalıcı sevgi isteyin, "Ölüme kadar bizi kimse ayıramaz" deyin. Bu sevgiyi, bu birlikteliği Cennete kadar taşımaya çalışın.
"Artık evin kralı da, kraliçesi de sensin, hepimiz senin emrindeyiz" deyin.
Ne kaybınız olur? Allah biliyor ya, hiç mi, hiç kaybınız olmaz. Neler kazanacaksınız neler? Onları ileride göreceksiniz.
Küslük size yakışmaz
Bazı aileler ise yaşanan en küçük tartışmadan sonra birbirine küsüyor, birbiriyle konuşmuyor. Aynı evin içinde iki yabancı gibi davranıyorlar birbirlerine…
İnsanlar karı koca olarak her konuda yüzde yüz anlaşamayabilir. Bazen tartışabilirsiniz. Fakat meseleyi hemen tatlıya bağlamalısınız.
Eşinizin gönlünüzü almasını istiyorsanız, nasıl gönül alınmasını ona siz öğreteceksiniz.
Zamanı gelince siz onun gönlünü alacaksınız ki, o da yeri geldiğinde bizin gönlünüzü alsın.
Kendinizi mutlu etmek istiyorsanız, önce eşinizi mutlu etmelisiniz. O mutlu oldukça siz de mutlu olursunuz. Karşınızda şen şakrak olsa, neşe dağıtıp gülüp dursa suratınızı asmaya devam edebilir misiniz?
Bunun için ne yapıp yapmalısınız, çevrenize neşe ve sevinç dağıtmalısınız, karşıyı nasıl görmek istiyorsanız, öyle olmaya çalışmalısınız.
Eşiniz en yakınınız, her şeyi paylaştığınız bir insan, ondan güler yüzü, tatlı dili, neşeli ve şirin olmayı ondan esirgemek akıl kârı mıdır?
"Ben ona küsüyorum, o da bana küsüyor" sözü, evcilik oynayan çocukların "küsmece"sine benziyor.
Birbirinize küseceğinize şeytanı küstürseniz, şeytana surat assanız neler kazanacağınızı düşünebiliyor musunuz?
Tartışmanın, küsmenin, terk etmenin olmadığı bir aile hayatı yaşamanız duası ve niyazıyla…