ABDULLAH4
Forum Yöneticisi
Büyüklerimizin dediği gibi "Evlilik kapalı bir kutudur" ve öyle kaldığı müddetçe içindeki güzellikler değerli olacaktır
Görmüş, geçirmiş; tecrübeleri ile hayat okulunu bitirmiş büyüklerimiz "Evlilik kapalı bir kutudur" derlerdi eskiden. Altında pek çok anlam barındıran bu söz; yeni evleneceklere karşılarındakinin huyunu-suyunu hemen öğrenemeyeceklerini anlatırken, evliliğin mahremiyetine de dikkat çekerdi şüphesiz. En çok da bayanlara hitaben söylerlerdi bu cümleyi ki yaşanılanı paylaşmaya temayülü erkeklerden daha fazla olan hanımlar, mutluluğu da hüznü de yuvalarının içinde bıraksın; eşe, dosta, konuya-komşuya evliliğini anlatmasın. Fakat gün oldu, devran döndü... Ne eskisi gibi "kapalı kutu" evlilikler ne de yuvanın içinde yaşananı "sır" addeden eşler var şimdi. İşin ilginci erkekler de en az hanımlar kadar çok anlatır oldu evliliklerini, evde yaşadıkları iyi-kötü günleri.
Neden Evliliğimizde Olup Biteni Anlatırız?
Evlilik hayatını anlatma isteğinin insanın konuşma ihtiyacı ile bağıntılı olduğunu belirten psikolojik danışman Hacer Gül, bu ihtiyaca binaen bazı eşlerin her yaşananı anlattığına vurgu yapıyor ve ekliyor: "İnsanların sosyal olması, topluluk halinde yaşaması konuşma ihtiyacı duymalarını sağlar. Konuşma ihtiyacı insanların birbirine ne kadar ihtiyacı olduğunu, karşılıklı iletişimin ne kadar vazgeçilmez olduğunu gösteren bir olgudur. Bu sebeplerle sadece bayanlar değil erkekler de yaşanılanları anlatırlar. Böyle yapmalarının öncelikli sebebi ise haklı olduklarını duymak yahut o anki öfkelerini dışa vurarak içlerinde coşan duygu yoğunluğundan kurtulmaktır."
Sınırsızca Anlatarak "Sınırsız" Kalıyoruz
Evlilikte mahremiyet kavramının anlamını yitirdiği şu günlerde farkına vararak ya da varmadan sürekli olarak eşimizi, yaşadıklarımızı, evimizin içini anlatır olduk. Bunu bilinçli olarak yapıyorsak kendimize "dur" dediğimiz bir yer de olabiliyor muhakkak. Fakat ya bilinçsiz olarak anlatıyorsak? Ya farkına varmadan tüm mahremimizi ortaya seriyorsak? İşte o zaman durum vahim demektir.
Başkalarıyla Kıyaslanmayı Kim İster ki?
Sebep her ne olursa olsun her iki taraf için de evlilikte yaşananları anlatmak doğru bir tutum değildir. Anlattığımız negatif de olsa pozitif de olsa bu durum böyledir. Evlilik büyüklerimizin de söylediği gibi kapalı bir kutu olmalıdır. Çünkü biz farkında olmasak da anlattıklarımız insanların hayatında çok şey değiştirebilir. Üstelik de bu değişim hem bize dair hem de başkalarına dair olur.
Örneğin sürekli eşimizin ve evimizin iyiliğini anlatmak nazara sebep olabilir. Yahut kendi evinde huzursuz olan bir eş gidip de "Ahmet Bey bir yediğini ertesi gün yemezmiş, sen de iki gündür önüme pilav getiriyorsun" diyerek eşinin gönlünü kırabilir. Bu tutum karşısında eşiyle arası bozulan hanım, hiç farkına varmadan Ahmet Bey'in eşine öfke duymaya başlar. Ya da bir hanım eşine "Ahmet Bey her hafta sonu çocukları pikniğe götürüyormuş, bizim dışarı adım attığımız yok" dediğinde, eşinden "Ben Ahmet değilim, sen de bir daha onun eşi ile görüşmeyeceksin" diye tepki görmesi çok olağandır.
Velhasıl bazı şeyler bilinmezken daha güzeldir, daha özeldir. Anlatmak kimi zaman bizi çok rahatlatsa da sonunda duyduğumuz pişmanlığın geri dönüşü yoktur. Her insanın ilişkisi "biriciktir", kendine özeldir. Bazı erkekler çok sinirlidir, bazısı da sakin. Bazı kadınlar az yemek yapar bazısı da çok. Bize düşen başkalarının yaptıklarıyla kendi evimizde olanları kıyaslamak değil, yuvamızı daha huzurlu kılacak sebeplere sarılmaktır. Büyüklerimizin de dediği gibi "Evlilik kapalı bir kutudur" ve öyle kaldığı müddetçe içindeki güzellikler değerli olacaktır.
ERKEK EVLİLİĞİNİ ANLATIRSA
Her iki taraf için de yaşanılanı anlatmak yanlıştır şüphesiz, fakat erkeğin yaptığı daha yanlış. Çünkü erkek mahremini paylaşmıştır. Arkadaşının gözünde eşi için bir kimlik tanımlaması yapmıştır. Üstelik de "Ahmet ağabey de benimle aynı dertten muzdaripmiş" diye düşünen arkadaşı da ansızın kendi hanımını anlatmaya başlayabilir muhatabına. "Ben de sinirlendim geçen gün, yeter be bıktım senden, ne çok konuşuyorsun" dedim, çekip kapıyı çıktım der mesela. Aslında kendini yüceltmeye, "Ben hakimim, kapıyı çarpar çıkarım" demeye çalışırken eşini ne denli küçük düşürdüğünü düşünmez bile.
Elif Oğuz / Semerkand Aile / Ağustos 2011
Görmüş, geçirmiş; tecrübeleri ile hayat okulunu bitirmiş büyüklerimiz "Evlilik kapalı bir kutudur" derlerdi eskiden. Altında pek çok anlam barındıran bu söz; yeni evleneceklere karşılarındakinin huyunu-suyunu hemen öğrenemeyeceklerini anlatırken, evliliğin mahremiyetine de dikkat çekerdi şüphesiz. En çok da bayanlara hitaben söylerlerdi bu cümleyi ki yaşanılanı paylaşmaya temayülü erkeklerden daha fazla olan hanımlar, mutluluğu da hüznü de yuvalarının içinde bıraksın; eşe, dosta, konuya-komşuya evliliğini anlatmasın. Fakat gün oldu, devran döndü... Ne eskisi gibi "kapalı kutu" evlilikler ne de yuvanın içinde yaşananı "sır" addeden eşler var şimdi. İşin ilginci erkekler de en az hanımlar kadar çok anlatır oldu evliliklerini, evde yaşadıkları iyi-kötü günleri.
Neden Evliliğimizde Olup Biteni Anlatırız?
Evlilik hayatını anlatma isteğinin insanın konuşma ihtiyacı ile bağıntılı olduğunu belirten psikolojik danışman Hacer Gül, bu ihtiyaca binaen bazı eşlerin her yaşananı anlattığına vurgu yapıyor ve ekliyor: "İnsanların sosyal olması, topluluk halinde yaşaması konuşma ihtiyacı duymalarını sağlar. Konuşma ihtiyacı insanların birbirine ne kadar ihtiyacı olduğunu, karşılıklı iletişimin ne kadar vazgeçilmez olduğunu gösteren bir olgudur. Bu sebeplerle sadece bayanlar değil erkekler de yaşanılanları anlatırlar. Böyle yapmalarının öncelikli sebebi ise haklı olduklarını duymak yahut o anki öfkelerini dışa vurarak içlerinde coşan duygu yoğunluğundan kurtulmaktır."
Sınırsızca Anlatarak "Sınırsız" Kalıyoruz
Evlilikte mahremiyet kavramının anlamını yitirdiği şu günlerde farkına vararak ya da varmadan sürekli olarak eşimizi, yaşadıklarımızı, evimizin içini anlatır olduk. Bunu bilinçli olarak yapıyorsak kendimize "dur" dediğimiz bir yer de olabiliyor muhakkak. Fakat ya bilinçsiz olarak anlatıyorsak? Ya farkına varmadan tüm mahremimizi ortaya seriyorsak? İşte o zaman durum vahim demektir.
Başkalarıyla Kıyaslanmayı Kim İster ki?
Sebep her ne olursa olsun her iki taraf için de evlilikte yaşananları anlatmak doğru bir tutum değildir. Anlattığımız negatif de olsa pozitif de olsa bu durum böyledir. Evlilik büyüklerimizin de söylediği gibi kapalı bir kutu olmalıdır. Çünkü biz farkında olmasak da anlattıklarımız insanların hayatında çok şey değiştirebilir. Üstelik de bu değişim hem bize dair hem de başkalarına dair olur.
Örneğin sürekli eşimizin ve evimizin iyiliğini anlatmak nazara sebep olabilir. Yahut kendi evinde huzursuz olan bir eş gidip de "Ahmet Bey bir yediğini ertesi gün yemezmiş, sen de iki gündür önüme pilav getiriyorsun" diyerek eşinin gönlünü kırabilir. Bu tutum karşısında eşiyle arası bozulan hanım, hiç farkına varmadan Ahmet Bey'in eşine öfke duymaya başlar. Ya da bir hanım eşine "Ahmet Bey her hafta sonu çocukları pikniğe götürüyormuş, bizim dışarı adım attığımız yok" dediğinde, eşinden "Ben Ahmet değilim, sen de bir daha onun eşi ile görüşmeyeceksin" diye tepki görmesi çok olağandır.
Velhasıl bazı şeyler bilinmezken daha güzeldir, daha özeldir. Anlatmak kimi zaman bizi çok rahatlatsa da sonunda duyduğumuz pişmanlığın geri dönüşü yoktur. Her insanın ilişkisi "biriciktir", kendine özeldir. Bazı erkekler çok sinirlidir, bazısı da sakin. Bazı kadınlar az yemek yapar bazısı da çok. Bize düşen başkalarının yaptıklarıyla kendi evimizde olanları kıyaslamak değil, yuvamızı daha huzurlu kılacak sebeplere sarılmaktır. Büyüklerimizin de dediği gibi "Evlilik kapalı bir kutudur" ve öyle kaldığı müddetçe içindeki güzellikler değerli olacaktır.
ERKEK EVLİLİĞİNİ ANLATIRSA
Her iki taraf için de yaşanılanı anlatmak yanlıştır şüphesiz, fakat erkeğin yaptığı daha yanlış. Çünkü erkek mahremini paylaşmıştır. Arkadaşının gözünde eşi için bir kimlik tanımlaması yapmıştır. Üstelik de "Ahmet ağabey de benimle aynı dertten muzdaripmiş" diye düşünen arkadaşı da ansızın kendi hanımını anlatmaya başlayabilir muhatabına. "Ben de sinirlendim geçen gün, yeter be bıktım senden, ne çok konuşuyorsun" dedim, çekip kapıyı çıktım der mesela. Aslında kendini yüceltmeye, "Ben hakimim, kapıyı çarpar çıkarım" demeye çalışırken eşini ne denli küçük düşürdüğünü düşünmez bile.
Elif Oğuz / Semerkand Aile / Ağustos 2011