Evlilik ebedi bir ihtiyaçtır

topraktoprak

Well-known member
Aile yuvasını bir yük kabul eden, tek başına bağımsız yaşa­mayı mutluluk sanan bir tanıdık, eşini boşamış, iki çocuğunu bir kenara atmış ve toplumun içine dalmıştı. Bu şekilde kendisi­ne kimse karışmayacak, özgür kalacak ve hayatın tadını çıkara­caktı.

Ama bu hayali, sandığından da çabuk yıkıldı.

Aile yuvasının sıcaklığı gitmiş, toplum hayatının buz gibi ha­vasıyla karşılaşmıştı.

İnsanların sahte dostluklarını ça­buk fark etti. Çünkü parasının azal­dığı yerde, dostları, kıymeti ve itiba­rı da azalıyordu.

Dışarının ihanetleri, eşinin dırdırından çok daha çekilmezdi. Uyku­sunu bölen çocuk sesleri, her gün gecelediği bar ve pavyonların soğuk çığlıklarından daha insaflıydı.

Aile fertleri yokluktan, parasızlıktan anlarlardı. Ama aç gözlü insanlar bu konuda çok merha­metsizdi.

"Huzur ve özgürlük" için çıktığı yolda bütün bütün kaybolmak üzereyken, aile­sine tekrar döndü.

Yaşadığı bu acı tecrübeyi, çevresindeki­lere şöyle özetlemişti: "En kötü aile ortamı, en iyi yalnızlıktan daha iyidir.

" Evliliğin, ailenin bir ihtiyaç olduğunu bundan daha güzel ne anlatabilir?

Yüce Allah insanları, birbirlerine muhtaç olacak, birbirlerini tamamlayacak şekilde yaratmıştır.

İnsanlar; hayatı birlikte paylaşacak, istek ve arzulan birlikte karşılayacak, hedefe birlikte yürüyecek, mutluluk ve huzuru birlikte yaşayacak kabiliyetlerle donatılmıştır. Bu kabiliyetler, hayatı yalnız yaşayarak değil, bir aile yuvası kurarak tatmin ol­maktadırlar. İnsanın hayatta huzur bulması da buna bağlıdır.

Evlilikte iki cins, birbirlerini tamamlamaktadır. İki vücut, iki kalp, iki ruh ve iki ayrı şahsiyet birleşir, bir vücut hâline gelir. Bu şekilde iki ayrı kişi "biz" şuuruyla birleşir. İki ayrı dünya, bir tek dünya olur.

Çünkü “insanın ihtiyacını en fazla tatmin eden kalbine karşılık bir kalbin bulunmasıdır.”(Bediüzzaman)

Evlilik çok sağlam bir yapıdır. Günlük zevklerin çok ötesinde, çok derin, geçmiş ve geleceği kucaklayan bir yuvadır.

Evliliğin kişiye, topluma, devlete ve dünya uluslarına sağla­dığı fayda, gün geçtikçe daha iyi anlaşılmaktadır.

Ailenin erozyona uğradığı ve değerini yitirdiği toplumlarda, bunalımlar had safhaya ulaşmaktadır.

Nitekim bunun en çarpı­cı örneği, birçok Batı ülkesinde görülmektedir. Bağlar kopmuş, insanlar birbirlerinden uzaklaşmış, akrabalık çökmüş ve yalnız yaşama anlayışı toplumun bütünlüğünü zedelemiştir. Huzuru, aile yuvalarında aramayanlar, tek başlarına kalarak manevî bunalımlara düşmüşlerdir. Bu ise hem insanı, hem de toplumu bir felâketin eşiğine getirmiştir.

Bir toplumda, ahlâkî temeller üzerine kurulmuş ailelerin sayı­sı arttıkça, o toplum sağlam ve güçlü olacaktır. Ancak aile bağ­ları zayıfladıkça yıkım kaçınılmaz olur.' Bunun yerini ise, uyuş­turucu alışkanlığı, zina ve fuhuş gibi, bir toplumu mahveden davranışlar alır. İşte bugün bütün dünyayı korkutan felâket de budur.

Yüce Allah'ın evliliği teşvik etmesi ve bütün dinlerin aileyi "kutsal bir yuva" olarak görmesinin hikmeti, bugün daha iyi anlaşılmaktadır.

Bugün birçok ülke, iç huzuru ve toplum barışı için, aileyi teş­vik etme, destekleme ve yaşatma yarışma girmiştir. Çünkü top­lumun çekirdeğini ve temelini aile oluşturmaktadır. Aile yıkıl­dığı gün, toplum da çökecektir.

Bu felâketi önlemenin en önemli yolu, aileyle ilgili İlâhî me­sajları dinlemektir. Çünkü aileyle ilgili İlâhî mesajlar, hem kişi­nin hem de toplumun huzur ve geleceğini ilgilendirir.

Sonuç olarak; en kötü aile, ailesizlikten iyidir ve toplumu ko­ruyan bir emniyet sibobudur.
Halit ERTUĞRUL
 
Üst