‘EV’LİLİK Mİ?
Her ndense, iki insanın hayatlarını birleştirmesini ‘ev’ kelimesinden türeterek kullanıyoruz. Muhtemelen iki insan aynı evi paylaştığı için kullanıyoruz bu deyimi.
Oysaki sadece ev değildir, iki insanın paylaştığı şey. Evlenerek sadece aynı mekanı paylaşmış olmaz iki insan; yekdiğerinin kalbini de paylaşır. Haddi zatında iki insanın kalbi, evlerinin mekanından çok daha geniştir. Duygularımızı da içinde bulunduran kalbimiz, bir ‘ev’e sığmadığı gibi, bütün dünyayı yutsa doymaz bir özelliğe sahiptir.
Ama maalesef evlilik, ‘ev’ kelimesinden türetilerek oluşturulmuş ve sadece aynı mekanı paylaşan iki insanın birlikte yaşamasına isim olmuştur. Halbuki arapçadan dilimize geçen ‘izdivaç’ deyimi, iki insanın ‘eş’ olma vurgusunu ön planda tuttuğu için, evliliği bir ‘ev’ mekanıyla değil, farklı iki cinsin bir birine eş olma manasını vurgular ve daha ziyade bir sevginin mekanı olan iki kalbin buluştuğu yeri ifade eder.
‘Zevc’ ve ‘zevce’ olarak yaratılan bu ikilinin izdivacı, O’nun ayetlerindendir: ‘Sizden, kendileriyle teskin(huzur) bulmanız için size eşler yaratması, O’nun ayetlerindendir’(Rum, 21). Burada geçen ‘teskin’ tabiri, bir mekanı ifade etmesine rağmen, ayette geçen edatla(ila edatı) birlikte değerlendirildiğinde, mekandan çok, bir şeyin sonu ve neticesi için kullanılır. Bu ise, kalbe ait bir durumdur. Yani, sizi eşler olarak yaratmasının neticesi, teskin bulmanızdır; Kalben teskin(huzur) bulmanız için sizi eşler olarak yaratmıştır. Yoksa mekan içinde(mesela bir evde) ‘…teskin(huzur) bulmanız için sizi eşler olarak yaratmış…’ olması manası çıkmamaktadır. Öyle ise, kalben teskin bulmanız için, sizi eşler olarak yaratması, Onun ayetlerindendir.
Kalben huzur bulma hali, iki insanın, erkek ve kadının bir biriyle huzur bulma halidir. İşte bu huzur hali, O’nun ayetlerindendir. O’nun ayetlerinden olması neyi ifade etmektedir?
Sorunun cevabını yukarıda sözü edilen ayetten iki önceki ayet(Rum 19)te bulmaktayız. Zira bu ayette(Rum 19), haşir anlatılmaktadır: ‘Ölüden diriyi, diriden de ölüyü çıkarır ve yer yüzüne ölümünden sonra da hayat verir. İşte siz de (haşirde, kabirlerinizden) böyle çıkarılacaksınız’
Yeniden diriliş için verilen ilk örnek, ölüden dirinin, diriden de ölünün çıkarılmasıdır. Ki biz ölüden dirinin, diriden de ölünün çıkarılmasını, her bahar-kış-bahar aylarında bariz bir şekilde örnekleriyle yaşarız. Her tarafı saran yeşillikler, son baharla birlikte, ruhları alınmış cesetler gibi, sadece kemiği kalmış ağaçlara dönüşür. Kışın ormanlık bir alanda gezintiye çıktığımızda, her tarafı saran bir iskelet yığınıyla karşılaşırız. Sanki bir mezarlığı ziyaret etmiş gibi, soğukluk hissederiz. Etrafımız kurumuş ağaç dallarından mezar taşlarıyla örülüdür. İlk baharla birlikte, ruh giydirilen cesetler, şenlenir; yeniden dirilişin şarkısını söyler bütün bitkiler ve hayvanlar.
Yeniden diriliş için verilen ikinci örnek, 20. ayette(Rum) geçer, üçüncü örnek ise 21. ayette geçer. Konumuz bakımından bizi ilgilendiren, 21. ayette geçen aşağıdaki ifadedir:
‘Kendileriyle teskin edilmeniz(huzur bulmanız) için, sizden eşler yaratması, O’nun ayetlerindendir. Ve aranızda sevgi ve rahmeti koyması da O’nun ayetlerindendir. Gerçekte bunda, tefekkür eden bir topluluk için ayetler(ibretler) vardır.’(Rum 21)
Yeniden dirilişin bir örneği olarak sunulan bu örnek, gerçekten de ibret alınması gereken bir derstir bizim için. İki ayeti birleştirerek okuduğumuzda, şöyle bir mana bütünlüğü oluşuyor zihnimizde:
‘Kendileriyle huzur bulmanız için, sizden eşler yaratması, yeniden dirilişinizin ayetlerindendir/örneklerindendir. Ve aranızda sevgi ve rahmeti de koyması, yine yeniden dirilişiniz için O’nun ayetlerindendir. Öyle ise, aranızdaki huzur, sevgi, rahmet ve merhamet bağları, sizi yeniden dirilişinize götüren bağlardır. Eğer aranızdaki bu bağlar, size yeniden dirilişi hatırlatmıyorsa, O’nun ayetlerinden değildir. Öyle ise, aranızda bulunan sevgi ve merhamet hisleri, sizi O’na götürmüyorsa, onlar geçicidirler ve bir sonraki hayatınızda sizi kurtaracak değiller.’
Gerçekte de sadece ikinci hayatımızda değil; geçici sevgiler, O’nun rızasına uygun olmadığı sürece bu dünyada da bize mutluluğu getirmiyor. Böylece biz sevgiyi kalbimizde değil, ‘ev’imizde yaşamaya başlıyoruz. Mekanla ifade etmeye başlıyoruz sevgilerimizi. Eşyayla ifade ediyoruz, bir birimizi sevdiğimizi. Bir birimizle sükunet bulacağımıza, bir birimize sunduklarımızla sükunet bulmaya başlıyoruz. Böylece kalbimiz değil, ‘ev’imiz oluyor evliliğimizin mekanları.
‘Ev’lilik, bir mekanı ifade etmeye başlayınca, evlilik, kalbimizin mekanından dışarı çıkar ve kendisine yeni bir mekan aramaya başlar. Böyle olunca, bazı insanlarda ‘ev’ bile bir mekan olmaktan çıkıyor. Uzun süreli işler ve iş yerleri ‘ev’in yerine geçiyor. ‘Ev’li insanların iki eşleri oluyor. Birincisi, ‘ev’lerindeki eşleri; ikincisi, iş yerlerindeki işleri. Çoğu kere, hangisinin önceliği aldığı da tartışma konusu oluyor ‘ev’ mekanlarında.
Modern erkekler, evdeki maddi(mekanik) mutluluğu sağlamak için, işlerini büyütür ve kendilerine her gün yeni ‘eş’(iş)ler bulur; ‘ev’li kadınlar da ekonomik özgürlüğün tadını çıkararak, evliliğin mekanla sınırlı olmadığını ispatlamaya çalışır!
Buna rağmen, ilk insan Adem(as)den beri, insanlar bir birinin kalbini paylaşır.
Sevginin tarihi, ilk insanın tarihine kadar gider. Huzurlu evliliğin tarihi de öyle. Oysa ki, huzursuz evliliklerin tarihi yenidir. Huzursuzluk, stres, modern ‘ev’lerin bir ürünü ve evliliği, kalbin mekanından, modern ‘ev’ ort----- taşıyan modern ideolojinin bir sonucudur.
Huzuru, sadece ‘ev’lerde ve içindekilerde değil, kalplerinde ve kalplerinin sonsuzluğunda arayanlara ne mutlu!..
Rabbim herkese kendi rizasi dogrultusunda yapilan hayirhah esler ve ahireti kazanmaya birlikte vesile olacak evlilikler nasib etsin ,, amin