Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz.. Tarayıcınızı güncellemeli veya alternatif bir tarayıcı kullanmalısınız.
Bir müslüman kadının, evlenecek erkeğinden araması gereken ilk şart budur. Nitekim müslüman erkek de eşinde bu vasfı arayacaktır.
2 - Erkeğin fâsık olmaması:
Fâsık, haramları açıktan işlemeye devam eden kimsedir. Bir müslüman kızı, böyle biriyle evlenirse mutlu olamaz. Haramdan korunan, güzel huylu erkeği bulup onunla evlenmeye çalışmalıdır.
Bunlardan başka daha muhtelif güzel hususiyetler de aranabilir. Ama önce dindarlık ve huy güzelliğine bakılmalıdır. Bunlar olmayınca, müslüman kızı için diğerleri fazla kıymet ifâde etmez. Peygamber Efendimizin bu husustaki tavsiyesi şöyledir:
“Dinini ve huyunu beğendiğiniz biri size (kız istemeye) gelince, onu evlendiriniz. Eğer yapmazsanız, yeryüzünde fitne ve fesad çıkar“ (el-Câmiu‘1-Kebîr (Tirmlzî), 2/381 (K. en-Nikâh, 3/1085); el-Beyhakî: es-Sünenü‘l-Kübrâ, Beyrut-1994, 7/132. (K. en-Nikâh, Hd. 13481).).
* * *
Küfüv (denklik) meselesi:
Erkeğin; İslâmiyet, dindarlık, hürriyet, neseb, mal ve sanat bakımından, alacağı kızdan aşağı seviyede olmamasına “Küfüv“ denir ki, bunların lüzum ve hususiyeti, üçüncü kısımda ayrıca açıklanmıştır. Küfüv (kefâet), erkeğin bu belirtilen hususlarda kadından üstün veya aynı seviyede olmasıyla, eşler arasında denkliğin sağlanması demektir. Bundan maksad ise, eşlerin birbirine karşı eziklik içinde kalmadan, nefisleri incinmeden, gönül huzuru içinde evlilik hayatı sürmeleri, arlanma ve alınma ihtimâlinden uzak kalmalarıdır. Bunun için küfüv, kadın tarafından erkekte aranır, bu noktalarda erkeğin eşinden aşağı kalmaması tercih edilir. Şu kadar ki, bunlar evlenmenin şartı değil, fakat varlığı lüzumlu olan şeylerdir. Bu hususlar içinde en mühimi, erkeğin dindarlığıdır. Meselâ namaz kılmayan, içki içen, kumar oynayan bir erkek, namaz kılan ve haramlardan korunan “sâliha“ bir kızın küfvü -dengi- olamaz. Şu halde dindar kızlar, dinî farzları terkeden, haramlardan çekinmeyen fâsık kimselerle ev-lenmemelidir.
Küfr (kâfirlik) meselesi:
Küfr, dinden çıkmaya sebep olan inanç, söz ve davranış demektir ki, küfre giren kimse İslâm‘dan çıkıp kâfir olur. Böylesine “Mür-ted“ denir. Meselâ, îmanın şartlarından birini inkâr etmek veya zina, şarap, kumar gibi kat‘î haramların haramlığmı inkâr yahut “zarûrât-ı diniyye“den olan namaz, oruç, zekât gibi farzları inkâr ve tahkir etmek, kişiyi imandan çıkarır. Böyle hâllerle ve benzeri durumlarla küfrünü açığa vurarak müslümanlıktan ayrılıp mürted -kâfir- olan kimseler; müslüman ismini taşısalar da, kadın olsun erkek olsun, İslâm dairesinde asla evlenemezler. Bunların evlilikleri dînen sahîh olmaz; evlenmiş olsalar nikâhlı sayılmayıp, bu işleri nikâhsız birleşme olur. Ancak, tevbe edip imanını tazeleyerek, yeniden İslâm‘a dönenler hâriç. Onlar bu dönüşten sonra nikâhlanabilirler.
Sözün kısası, dinden çıkan mürtedin, bir müslümanla veya herhangi bir kâfirle hattâ kendi gibi bir mürtedle evlenmesi bile caiz değildir; böyle bir muamele İslâm hukukunda asla sahîh değildir (el-Mebsût, 5/48.). Müslüman bir erkek, müslümandan başka bir de ehl-i kitab (hıristi-yan veya musevî) kadınla evlenebilirse de -bu da mekruhtur- diğer mürted, müşrik, putperest veya dinsiz kâfirlerle evlenemez. Müslüman kızı ise, müslümanlar dışında hiçbir kimseyle evlenemez.
Tenbîh:
Zamanımızda, nikâh şartlarını taşımayan, müslüman kimselerin kendisiyle evlenmesi caiz olmayan kimseler çoğalmıştır. Müslüman aileler bu noktaya dikkat etmeli, evlâdını sahîh olmayan bâtıl nikâhla evlendirmekten şiddetle sakınmalıdır. Aksi hâlde bunun vebali ve günahı büyüktür. İslâm‘daki evliliğin şartlarından biri de, müslü-manm müslümanla evlenmesidir. Evlenecek adayların, îmanın şartlarına inandıkları, mü‘min oldukları malûm olmalıdır. Bunun için, îmanın ve İslâm‘ın şartlarını gerektiği kadar öğrenip inanmış olmak lâzımdır. Bir kimsenin müslüman kalabilmesi için, kesin farz ve haramlara da inanması, bunları inkâr etmemesi dinî bir zarurettir.
Kitâbiyye, yâni hıristiyan veya yahûdî dinindeki bir kadın ile evlenme durumunda olan bir müslüman da, aile ocağında İslâmî-millî hayatı sarsmamak şartıyla bu işi yapmalıdır. Bu mühim hâkimiyeti koruyamayacak kimse ehl-i kitapla evlenirse günahkâr olur. Müslüman erkek, ya aldığı gayr-i müslimenin müslüman olmasma vesile olmalı yahut onun müslüman ailesini tahribine fırsat vermemelidir. Bunu beceremeyecek olan kimse, kitâbiyye ile evlenmemelidir. Maalesef zamanımızda, bu hususta büyük gafletler ve İslâm ailesini eriten üzücü neticeler görülmektedir. Bu hususlarda müslümanlann, dikkatli ve uyanık olması lâzımdır.
Baştanberi önemle belirtildiği gibi, evlenecek olan müslüman eşler arasında, öncelikle dindarlık ve güzel ahlâkın aranması lâzımdır. Bu vasıflar, eşler arasında en mühim ve ortak anlaşma noktasıdır. Bu hususu dikkate almadan, servet ve şöhret, zahiri itibar peşinde koşarak, gerekli İslâmî niteliklerden uzak kimselerle, sırf maddî ihtiraslarla evlilik kuranlar aradıkları aile saadetini bulamadıkları gibi, İslâm ailesinin gelişmesine de engel oluştururlar. Eşlerin ruhî anlaşmalarını sağlayan müşterek güzel hâller gözetilmeden, geçici menfaatler uğruna harcanmaktan sakınmalıdır. Müslümanlar, bahtiyar müslüman ailesinin çoğalması için çaba göstermeli, geçici ve aldatıcı heveslere kapılmamalıdır.
Bir müslümarı, evleneceği kadında şunları aramalıdır: ,
1 - Dindarlık (dine bağlılık) :
Resûl-i Ekrem (aleyhissalâtü vesselam) şöyle buyurur: “Kadın, dört şey için nikâh edilir: Malı, asaleti, güzelliği ve dindarlığı için. Sen dindar olanı ele geçirmeye bak!“ (Tecrîd-i Sarih Tere, 11/264 vd,; Sahîh-i Müslim Terç., 7/405).
Şu hâlde bir müslüman için, evlenme teşebbüsünde ilk tercih, dindarlığın bulunmasıdır. Fakat yalnız dindarlık da yeterli değildir. Hepsinin bir arada olması elbette daha güzeldir. Şu kadar ki, dindarlık -ve buna bağlı güzel huylar- yerinde olduktan sonra, diğer vasıflar noksan olsa da pek zararı yoktur; ama bu olmayınca diğer üçü bulunsa da fazla kıymeti yoktur. Yâni kadının mal, asalet ve güzelliği, dindarlığı sayesinde ayrı bir değer kazanır; aksi hâlde bunlar, başlıbaşma tercih konusu değildir.
Evet, iyi huylu bir kadın, bir erkek için gerçekten çok büyük nimettir. İyi kadını da Peygamber Efendimiz şöyle tanıtmışlardır:
“İyi kadın odur ki, (kocası) ona bakınca huzur verir, ona emredince itaat eder, ondan uzak kaldığı zaman, (kendi namusunda ve kocasının malında) eşine muhafızlık yapar“ (Sünenü Ebî Dâvud, Beyrut-1997, 2/209 (K. ez-Zekât, 33/1664).).
Şunu da bilmeli ki, edebinden yüzü kızaran bir kız, sıkılmayan kimseden elbette hayırlıdır.
3 - Evlenmek isteyen bekâr gencin, bakireyi tercih etmesi uygun olur. Çünkü onunla aile hayatı daha sıcak ve kolay olur, bunun eşine bağlılığı daha kuvvetli olur... Şöyle bir hikâye vardır: Çok güzel bir gencin bakire bir nişanlısı varmış. Pek çirkin bir adam, kızı kaçırıp onunla zina etmiş. Sonra da genç nişanlı, bununla evlenmiş. Yirmi-otuz sene güzel bir evlilik hayatı sürmüşler. Nihayet kadının ölüm hâli yaklaşınca, kocasına samimi olarak şöyle tenbih ve itirafta bulunmuş: “Evlenmek istediğin zaman, bakire olmayanla evlenme! Çünkü kendisi pek çirkin olduğu hâlde, benimle zina eden o adamın muhabbeti, bunca zamandır kalbimden çıkmadı. Sen çok yakışıklı olduğun hâlde, o sevgiyi sende bulamadım...“ (Seyyld Ali-zâde: Şerhu Şir‘ati‘l-İslâm (ist. 1293), s. 441.).
4 - Kısırlığı sabit olmayan, çocuk doğurabilecek kadınla evlenmeyi tercih etmelidir. Zira ailede çocuk sahibi daha hayırlıdır. Ama her şeye rağmen, dindar ve temiz ahlâklı kimseler, üstünlükte dâima ön sırada gelirler. Bu vasfıyla birlikte diğer iyi meziyetleri de taşıyanlar, ayrıca değer kazanırlar.
5 - Kadın, erkeğinin beğeneceği bir güzellikte olmalıdır. Çünkü devamlı onunla yüzyüze gelip, gönlü onunla huzur bulacaktır. Güzellik anlayışı izafî olup, şahıslara göre değişik olacağından, herkesin eşinde aradığı tabiî bir güzelliği bulması yeterlidir. Ama hiçbir zaman dış güzelliğe kapılıp, huy güzelliğini unutmamalıdır. Aslında huyundan dolayı sevilen kimse, her zaman güzeldir.
6 - İyi bir aileden seçmeye çalışmalıdır. Gerçi diğer yönleri gözetilmeden, sırf soy üstünlüğüne bağlı görülen bir asalete imrenip evlenmek doğru olmaz. Ama terbiye üstünlüğüne dayanan bir asaletin aranması, iyiliğiyle tanınan dindar, dürüst ve sağlam bir aileden alınması tercih edilmelidir. Zira aile eğitiminin ahlâkî gelişmeye büyük tesiri olduğu kesindir. ‘Terbiyenin, hüsn-i ahlâkda medhal-i azîmi (büyük etkisi) olduğuna ittifak vardır“ (Mevzuâtü‘1-Ulûm, 2/463.).
(Kişinin, yakın hısımlık kuracağı kimselerin iyi olması da, ayrı bir ni‘mettir. “Anasına bak kızını al“ atasözünü hatırdan uzak tutmamalıdır... Dâmad seçerken de, erkeğin aile yapısı hesaba katılarak karar verilmelidir).
Evlenme hususunda kadının:
1) Yaşta, 2) Boyda, 3) Servet (ve rütbe)de, 4) Asalette erkekten biraz aşağı olması daha iyidir.
Fakat:
1) Güzellikte, 2) Terbiyede, 3) Ahlâkta, 4) Takvada ise, erkekten üstün olması daha güzeldir (Şerhu Şir‘atfl-İslâm, s. 441.).
Nikâh düşen kimselerden, yakın hısımlarla evlenmek de caiz olmasına rağmen pek iyi değildir. Çünkü akraba arasından evlenen eşlerin, birbirine karşı olan arzu ve sevgileri biraz gevşek olur. Bu münâsebetle, onların neslinin zayıflamasına sebep olur (Mevzuâtü‘1-Ulûm, 2/463.). Şu halde; amca kızı, dayı kızı, hala kızı, teyze kızı gibi yakınlarla evlenmekten sakınmak iyi olur.
(Gayr-i müslim yahûdi ve hıristiyan kadınla müslüman bir erkeğin evlenmesi caizdir; fakat iyi değildir, mekruhtur. İhtiyaç olmadıkça böyle bir evlilikte bulunmamalıdır. İslâm‘dan çıkan “mürted“ ve dinsiz kimselerle -kadın olsun erkek olsun- müslümanın nikâhlanması, dînen haram ve bâtıldır). Kötü ahlâklı, iffetsiz kadınlardan sakınmak lâzımdır. Fuhuş yapan kadınla, hele bunu meslek hâline getiren kimseyle evlenmek, iffetli kimseler için -tahrîmen mekruhtur- hiç münâsip değildir. Bu hususu âyet-i kerîme şöyle belirtir:
“Kötü kadınlar, kötü erkekler için; kötü erkekler de kötü kadınlar içindir. Temiz kadınlar, temiz erkekler için; temiz erkekler de temiz kadınlar içindir“ (S. en-Nûr, 26. Bununla beraber, zina etmemişin zina etmişle nikâhlanması kerahetle caizdir. (Bu mesele hakkında ve Nûr sûresi 3. âyetin tefsirinde; Hamdi Yazır: Hak Dini Kur‘an Dili, İst-1970, 5/3474-78, 3494).).
Kadınlarda dine bağlılık ve güzel huy öncelikle arandığı gibi, her erkeğin kendine göre uygun gördüğü çeşitli değerler daha aranabilir. Meselâ anlayışlı olması, ev işlerini güzel tanzim etmesi, idareli ve tutumlu olması, her ev hanımından beklenen en mâkul bir hususiyettir. Yine bâzı fena huylardan uzak olanın tercih edilmesi, evliliğin selâmeti bakımından elbette lüzumludur. Kötü halli kadını, sonradan ıslâh etmek için fazla iyimser ve ümidvâr olmamalı, böylesinden sakınmalıdır. Zira aslında sâliha (terbiyeli-ahlâklı) olmayan kadının, yirmisinden sonra ıslâhı -mümkün de olsa- kolay değildir.
Meselâ, şu huylara sahip kadınlarla evlenmekten imkân nisbetinde sakınmalıdır:
1 - Mâkul bir sebep yokken devamlı ağlayıpsızlayan; 2 - Yaptığım başa kakan; 3 - Dırdırcı, çene düşkünü; 4 - Devamlı kendini övüp eşini küçümseyen; 5 - Dul olup, eski kocasına bağlılığını -yenisini usandıracak şekilde- sık sık açığa vuran; 6 - Erkeğinden başkasında gözü olan; 7 - Yabancılara kendini beğendirmek için süslenip püslenen; 8 - Eline geçeni israf eden kadın...