EwLi we Bekarların Okuması GerekLi Olan Bir Yazı..

Lebbeyk

Well-known member
Bülent, avucunu açmış kendisine doğru elini uzatan adama ters tersbaktı.
Elli yaşlarında gösteren adam, görmeye alıştığı hırpani kıyafetli dilencilere benzemiyordu.

Üzerindeki giysiler eski fakattemizdi. Eli yüzü temiz ve sağlıklı görünüyordu.
"Sapa sağlam adam gidip çalışacağınadileniyor, belki benden daha zengindir" diye düşündü.

Zaten canı çoksıkkındı, birde sinirlenmişti.Alaycı bir ses tonuyla:- Ekmek parası mı istiyorsun ? diye sordu.-
Hayır çikolata parası lazım!Bülent'in kızgınlığı şaşkınlığa döndü.
Espri yeteneği olan dilencinin hali de başka oluyor diye düşündü.-
Niye siz ekmek bulamayınca çikolata mı yiyorsunuz?-
Hayır. Ekmek bulamadığımız günler genellikle bulgur pilavı yeriz, onu da bulamadıysak aç yatarız.

Bülent adamın ciddi mi konuştuğunu yoksa dalga mı geçtiğini anlayamamıştı.-

Bu gün karnınız doydu üstüne tatlı mı istedi canınız?-
Fakirin canı mı olur ki, tatlı istesin beyim.-
Bu bir kamera şakası mı yoksa sen iş bulamamış stendapçı mısın?-
Hiçbiri değil. Sadece fakirim. Bugün karımın doğum günü, ona çikolata götürmek istiyorum.-

Doğum gününde yaş pasta alınır bildiğim kadarıyla.- O bizim için değil zenginler için..

Otuz yıllık evliliğimiz boyunca ona bir kez bile yaş pasta alamadım.
Ama her doğum gününde mutlaka çikolata götürdüm. Çikolatayı çok sever.Adamın söyledikleri Bülent'in dikkatini çekmişti.
O akşam karısıyla kavga etmiş, kapıyı çarpıp kendini sokağa atmıştı.
Arabasına da binmemiş sahile kadar yürümüştü. Denizi seyretmek de onurahatlatmamıştı.
Oysa eskiden denizi seyrederken çok rahatlardı. Dalgalarsıkıntısını alıp götürürdü.
Fakat karısının evde ağlıyor olduğunu bildiğiiçin olsa gerek, hiçbir şey onu rahatlatmıyordu.

Dilenciyle konuşurken biraz kafası dağılmıştı. "Acabasöyledikleri gerçek mi, yoksa uyduruyor mu" diye düşündü.-
Cebinde bir çikolata alacak para yok mu şimdi?
Bülent'in sorusu üzerine adam ceplerini boşalttı, bir nüfuscüzdanından başka bir şey çıkmadı.-

Ben dilenci değilim. İşim yok. Günlük çalışırım, ne iş bulursamyaparım.
Fakat bu gün bütün gün iş aradım, aksilik bu ya, hiçbir işbulamadım.
Bülent oturduğu bankı işaret ederek yer gösterdi.-
Oturun biraz dertleşelim bari, dedi.Adam çekingen çekingen oturdu yanına.-
Yokmu eşin dostun, borç alacak akraban?-
Fakirin akrabaları da fakir olur beyim. Bulurlarsa kendi karınlarını doyururlar.-
Dilenecek kadar çok mu seviyorsun karını ?-
Hem de çok seviyorum. Otuz yılımı aydınlattı o benim.- Hımmmm.
Aşk hemde otuz yıl süren aşk. Hayret doğrusu!
Aşkın ömrüen fazla üç yıl diyorlar oysa.
Sen otuz yıldan bahsediyorsun.- Evet. Geçen yıllar sevgimi azaltmadığı gibi artırdı.-

Söyle o zaman nedir evlilikte mutluluğun sırrı? Söylediklerine bakılırsa sen mutluluğun formülünü bulmuş gibisin.-
Ben ilkokulu bile bitirmedim. Öyle formül falan bilmem.- Formül dediysem kimya formülü sormuyorum canım.
Bende altıyıllık evliyim. Sevdiğim kadınla evlendim, fakat mutlu değilim.Sürekli kavga ediyoruz.
Daha iki saat önce kapıyı çarptım çıktım.Evimiz, arabamız, işimiz, gücümüz, her şeyimiz var, ama mutludeğiliz.
Senin hiçbir şeyin yok, ama mutlusun. Para mı acaba bizimutsuz eden?- Hiçbir şeyim yok mu?
Hayır benim her şeyim var. Benim karım her şeyim.Sevgilim, eşim, arkadaşım, hayat yoldaşım.

Hayatımı paylaştığıminsandan daha değerli ve daha önemli ne olabilir ki dünyada?

Sizin ev, araba, iş diye her şey dediğiniz şeylerdir aslındahiçbir şey olan.-
Öyle deme, şu kadar varlığın içinde bile karım her şeydenşikayet ediyor.
Bir de fakir olsam kim bilir ne olur?- Altın tasın, kan kusana faydası yoktur beyim.

Sen kadın ruhunuhiç anlamamışsın. Hiçbir kadın iyi bir evde oturduğu, hergün çeşitçeşit yiyecekler yediği için mutlu olmaz.
Bir kadın, kocasının her şeyiolduğunu bildiğinde ancak mutlu olur. Sizin mutluluğunuzun sırrı bumu ?
Olabilir...Ben karıma değerli şeyler alamıyorum ama ona benimiçin ne kadar değerli olduğunu hissettiriyorum.
O da çok mutlu oluyor.- Bir kadına değerli olduğunu nasıl hissettirilir? Küçük kızı severek.- Küçük kız mı ?
Hangi küçük kız ?

Yaşı kaç olursa olsun her kadının içinde hiç büyümeyen birküçük kız vardır.

O kızı ne kadar çok sever, ne kadar çok mutu edersen, okadını da o kadar mutlu edersin.- Nasıl yani ?
Küçük kız neleri sever, nelerden hoşlanır bir düşünün. Küçükkızlar hep beğenilmek, ilgi görmek isterler.
Güzel olduklarınıduymaya bayılırlar. Kendilerine prensesmiş gibi davranılmasını beklerler.
Küçük kızlar hep prenses olmayı hayal ederler. Sürprizlerden hoşlanırlar.Biraz şımartılmak isterler.
Sevilmek ve sevildiklerini hep duymakisterler. İltifata doymaz küçük kızlar. Öyle değil mi?- Haklısın.
Giysisini değiştirdiği zaman etrafımda "Baba güzel olmuş muyum?" diye sorar durur. Güzelsin demem de yetmez ona.
" Harikasın prenses gibiolmuşsun" demeliyim. Dünyanın en güzel kızı demeliyim.

- İşte kadınlar bir ömür boyu bunu duymak isterler.
Ben elliyaşındaki karıma böyle davranıyorum. Ömrümüz olurda seksen, doksanyıl da yaşarsak ben ona böyle davranmaya devam edeceğim.
Ona "bebeğim"diye hitap ediyorum çok hoşuna gidiyor. "Bebeğim bana bir çay yaparmısın?" dediğimde çay yapmak için nasıl koşturduğunu görmelisiniz.

Hiç kavga etmezmisiniz siz?- Kavga evliliğin tadı tuzu. Arada biz de tartışırız. Küsüpbarışmanın tadı ayrıdır.
Benim karım bir keçi kadar inatçıdır.
Onunlabarışmak için uğraşmak ayrı bir keyif verir bana.- Benim eşim çok ciddi kadındır.
Hiç küçük kız havası yok onda.

- Küçük kızlar büyüdükleri zaman artık sevgi, ilgi istemeye utanırlar.
En ciddi yada en yaşlı kadının bile o küçük kız mutlakavardır.
Yeter ki sen o tatlı kızı sevindirmeyi, mutlu etmeyi bil.
Ve oküçük kızı asla aldatma. Yoksa bir daha sana güvenmez ve ne yaparsan yaphep kuşkuyla bakar.
Küçük kızlar hem çabuk mutlu olurlar hemde çabuk kırılırlar. Çok narindir onlar. Hoyrat elleri sevmezler.
Yumuşak dokunuşları severler.


- Bu tavsiyeni deneyeceğim. Fakat her zaman yapabilir miyim bilmiyorum.
Bazen işlerim çok yoğun oluyor o zaman eve çok yorgun gidiyorum.

- Bu sadece bir bahane.
O küçük kızı mutlu etmek dünyanın en kolay işi. Çoğu zaman birkaç tatlı söz yeterli olur.

Sen o küçük kızı mutlu ettiğinde karşılığını fazlasıyla alırsın.
Artık o seni rahatettirmek için elinden gelen gayreti gösterir.
Karısı mutlu olmayan erkekmutlu olamaz.
Mutlu olmak isteyen erkek önce hayat arkadaşını mutluetmelidir.
Düşünsene somurtkan, mutsuz, sürekli söylenen biriyle yolculuğaçıksan ne kadar mutlu olabilirsin.-
Haklısında bende bütün gün ailem için çalışıp yoruluyorum.- Yine para, yine dış sebepler.
Evet para önemli ve gerekli amakadınlar para için erkekleri sevmezler. Para geçici mutluluklarverir.

Kadınlar hediye almayı severler. Paran varsa hediye al tabi. Amahediyeyle mutlu olmasını bekleme.
Hediyenin yanına sevgini katmazsanhediyenin bir anlamı yoktur. Benim hiçbir zaman çok param olmadı.

Günlükkazandım günlük yedik. Bazen aç kaldığımız günler oldu.
Hiçbir zaman karımın kulaklarına altın küpe takamadım ama herzaman aşk sözleri fısıldadım.
Hiçbir zaman boynuna pırlanta gerdanlıkalamadım ama hep öpücüklerle sevdim boynunu.

Hiçbir zaman ona ipekelbiseler giydiremedim ama kendi bedenimle ipek elbise gibi yumuşacıksardım bedenini ve mutlu ettim onu.
Adam ayağa kalktı.- Bana müsaade, artık gitmeliyim, karım merak eder.
Sende gitevine küçük kızın gönlünü al, belki o küçük kız şimdi evde ağlayıpduruyordur.
Bülent de ayağa kalktı. Kuvvetlice elini sıktı.- Sizi tanıdığıma çok memnun oldum.Elini bıraktı koluna girdi.

Yolun karşısındaki pastaneyigösterdi.- Hadi gel eşin için şuradan çikolatalı pasta alalım, dedi.Pastayı aldılar.
Adam hayatında ilk defa karısına yaş pastagötürmenin mutluluğuyla, bin bir teşekkür ederek evginin yolunututtu.
Bülent de pastanenin yanındaki manavdan karısının en sevdiğimeyvelerden aldı.
Evine geldiğinde karısı şişmiş gözlerle mutfak masasındaoturmuş su içiyordu.
Bülent hiç konuşmadan meyveleri büyükçe bir tabağadöküp yıkadı., sonra eşinin önüne koydu.

- Bunlar dünyanın en şanslı meyveleri, dedi.İnci hiç konuşmadı.- Sorsana "niye" diye.İnci kızgın kızgın:- Niye? Diye sordu.-

Çünkü dünyanın en güzel ve en tatlı kadının midesine gidecek,dedi gayet ciddi bir ses tonuyla. İnci şaşırmıştı.
Bir anda yüzününifadesi yumuşamıştı.- Bunlar senin sevdiğin meyveler, senin için aldım.-

Hayret bir şey! Her zaman kendi sevdiğin meyveleri alırdın.Benim hangi meyveleri sevdiğimi iyi hatırlamışsın.
Aslında bubeklediğim istediğim bir şeydi. "bak senin sevdiğin meyveleri aldım"

Ama şimdi kıymeti yok.

Çünkü sana çok kırgınım, meyve alarakgönlümü alamazsın.- Özür dilerim seni kırdığım için.Sonra Bülent yere diz çöktü.-
Cezam neyse razıyım. Ama bir tek şey istiyorum senden. Senidelice seven bu adamı senden mahrum etme.-
Bülent yere çömelmiş, boynu bükük bir vaziyette çok komikgörünüyordu. İnci kıkır kıkır gülmeye başladı.

- Affetmek o kadar kolay değil. Bakalım hangi cezalarakatlanabileceksin, dedi.
Bülent işte o zaman ona muzip muzip bakan eşinin içindesakladığı küçük kızı gördü.
- Bundan sonra her şey daha farklı olacak diye düşündü. Hersey gönlünüzce olsun..
 

sudenur

Yeni Üye
harika tek kelimeyle.... Allah razi ve memnun olsun ... bu arada ben yeniyim beni de kabul edermisiniz bu sicacik yuvaniza...:)
 

Lebbeyk

Well-known member
....amin ecmain olsun sudenur...

...elbette başımızın üstünde yerin war..hoşgeldin sefalar getirdin tewhid yuwasına.. :) beğendiğinize sewindim..
 

nurhadimi

üye Sorumlusu
aaaaaa işte burada hani tarihçi abi gören buraya göndersin o anlar


abi bakın işte


yahu ben bu untkanlıkla ne yapacam daha çocuk yaşta
 

ARİF

Well-known member
önce teşekkürler allah razı olsun ve bunu yeni bir konuyla açmaktansa buraya yazmayı uygun gördüm.
Saadet asrında bazı sahabiler ibadetlerde o kadar ileri gittiler ki... Sonunda üç beş kişi şöyle bir karar aldı:

" - Bekar olanlar evlenmeyecekler, evlenmiş olanlar dünyaya dalmayacaklar, bütün gece namaz kılacaklar, bütün gün oruç tutacaklardı..."


Dediklerini yapmaya başladılar... Gece gündüz ibadet... Böyle olunca evlerini ihmal ediyorlardı... Bunu Efendimiz sav haber aldı... Ve onlara şöyle dedi:

"- İçinizde Allah cc 'dan en çok korkan ben olduğum halde... Geceleri namaz kılıyorum ama uyuyorum... Oruçta tutuyorum... Ama hergün değil... Aile hayatımı da yaşıyor, onları ihmal etmiyorum.. Yani hem dünyama çalışıyorum, hem ahiretime... Sizin her şeyi terkedipte yalnızca ahirete yönelmeniz benim tebliğ ettiğim dinde yoktur..."

Efendimiz durumu şöyle bağladı:
"- Sizin üzerinizde ailenizin hakkı vardır... Nefsinizin de, çocuklarınızın da hakkı vardır...Her hak sahibine haklarını vermeğe mecbursun..."

Yine bir genç vardı... Yeni evlenmişti... Farz, nafile diyor.. Kendisini gece gündüz ibadete veriyordu... Artık hanımının yüzünü bile görmez olmuştu...

Anlayışlı ve tahammüllü hanımı onun bu halini zamanla geçer düşüncesiyle çok görmedi... Fakat beyinin halinden vaz geçeceği yoktu... İyi niyetli hanım sonunda tahammü edemedi ve durumu Halife Ömer'e şöyle izah etti...

"- Ey mü'minlerin Emiri... Öyle zahid bir beyim vardır ki, bütün yaz boyu sıcak günlerde oruç tutuyor... yine böyle kısa gecelerde sabahlara kadar da nafile namaz kılıyor... Bunu aralıksız sürdürüyor, hiç bırakmıyor..."

Halife böyle bir gencin varlığından dolayı memnun oldu...

Gencin hanımına dedi ki... Böyle bir kocaya sahip olduğun için ne mutlu sana... Beyini tebrik etmek lazım...

Kendisinin şikayet ettiği konuyu, Halifenin tebrik ettiğini gören kadın, başka hiç birşey söylemeden çıkıp gitti...

Fakat meşhur Basra kadısı KA'B buna itiraz da bulundu:

"- Ya ÖMER, siz bu kadının kocasını tebrik mi ediyorsunuz? Halbu ki kadın onu size şikayet ediyor dedi..."

Halife tereddüde düşmüştü.. Acaba genç kadının yaptığı tebrik miydi, yoksa şikayet miydi....

Kadını çağırdılar ve sordular... Genç bayan şöyle cevap verdi:

"- Ne takdiri, şikayet ettim.. Ben de başka kadınlar gibiyim... Benim de normal ve fıtri ihtiyaçlarım var... Ama onun böyle bir meselesi yok... İbadet etmekten, gözleri beni görmüyor... dedi.."

İslam hukukçusu Ka'b haklı çıkmıştı... Halife ona şöyle dedi:

"- Söyle bakalım ey Ka'b.. Bu kadına ne diyeceksin... Teşhisi sen yaptın, tedaviyi de sen göstereceksin...."

Genci buldular... Ka'b (ra ) ona şöyle dedi..:

"- İbadetin en faziletlisi orta olanıdır... Bundan böyle aileni günlerce ihmal etmeyecek, her dört günde bir mutlaka onun yanında olacaksın.. En az dört günde bir yanında olmaz, onu yine yalnız bırakmakta ısrar edersen, yaptığın ibadet seni sorumluluktan kurtarmaz..."

Genç teşekkür edip gidince, devrin halifesi Hz. Ömer (ra) Ka'b a sordu:

"- Yarın Allah(cc)'ın huzurunda verdiğin fetvayı, dört günde bir ailenin yanında ol sözünü nasıl izah edeceksin... ?

Ka'b rahat cevap verdi ve dedi ki:

"- Ya Ömer ra Allahü Teala Kur'an'ı Kerim'inde bir erkeğin dörde kadar evlene bileceğini bildir miyor mu?

-Bildiriyor...

- Bu şu demektir... Demek ki bir kadın beyinden üç gün ayrı kalabilir... Dördüncü gün ise sıra kendisine gelir..."

Cevap halifenin hoşuna gitmişti...

Bu sözünden sonra da Ka'b Basra kadısı olarak tayin edildi...

Velhasılı kelam:
İbadetlerin en faziletlisi vasat olanıdır... Vasat ibadet sahibini mecburi mükellefiyetleri yapamaz hale düşürmez... Aile ve çoluk çocuğunu ihmal eder hale sürüklemez... Bilakis mükellefiyetlerini hatırlatır....

Rabbım cümlemizi sorumluluklarını gerçek mana da idrak edenlerden eylesin...

(a l ı n t ı)
 
Üst