Bismillahirrahmanirrahim
Bu sene inzivâda iken ve hayat-ı içtimaiyeden çekildiğim halde, bazı Nurcu kardeşlerimin ve hemşirelerimin hatırları için dünyaya baktım. Benimle görüşen ekserî dostlardan, kendi ailevî hayatlarından şekvâlar işittim. "Eyvah!" dedim. "İnsanın, hususan Müslümanın tahassungâhı ve bir nevi cenneti ve küçük bir dünyası aile hayatıdır. Bu da mı bozulmaya başlamış?" dedim. Sebebini aradım. Bildim ki, nasıl İslâmiyetin hayat-ı içtimaiyesine ve dolayısıyla din-i İslâma zarar vermek için, gençleri yoldan çıkarmak ve gençlik hevesâtıyla sefahete sevk etmek için bir iki komite çalışıyormuş. Aynen öyle de, biçare nisâ taifesinin gafil kısmını dahi yanlış yollara sevk etmek için bir iki komitenin tesirli bir surette perde altında çalıştığını hissettim. Ve bildim ki, bu millet-i İslâma bir dehşetli darbe, o cihetten geliyor. Ben de siz hemşirelerime ve gençleriniz olan mânevî evlâtlarıma katiyen beyan ediyorum ki:
Kadınların saadet-i uhreviyesi gibi saadet-i dünyeviyeleri de ve fıtratlarındaki ulvî seciyeleri de, bozulmaktan kurtulmanın çare-i yegânesi, daire-i İslâmiyedeki terbiye-i diniyeden başka yoktur. Rusya'da o biçare taifenin ne hale girdiğini işitiyorsunuz. Risale-i Nur'un bir parçasında denilmiş ki:
Aklı başında olan bir adam, refikasına muhabbetini ve sevgisini, beş on senelik fâni ve zâhirî hüsn-ü cemâline bina etmez. Belki, kadınların hüsn-ü cemâlinin en güzeli ve daimîsi, onun şefkatine ve kadınlığa mahsus hüsn-ü sîretine sevgisini bina etmeli-tâ ki, o biçare ihtiyarladıkça, kocasının muhabbeti ona devam etsin. Çünkü onun refikası, yalnız dünya hayatındaki muvakkat bir yardımcı refika değil, belki hayat-ı ebediyesinde ebedî ve sevimli bir refika-i hayat olduğundan, ihtiyarlandıkça daha ziyade hürmet ve merhametle birbirine muhabbet etmek lâzım geliyor. Şimdiki terbiye-i medeniye perdesi altındaki hayvancasına muvakkat bir refakatten sonra ebedî bir mufarakate mâruz kalan o aile hayatı, esasıyla bozuluyor.
Hem Risale-i Nur'un bir cüz'ünde denilmiş ki: Bahtiyardır o adam ki, refika-i ebediyesini kaybetmemek için saliha zevcesini taklit eder, o da salih olur. Hem bahtiyardır o kadın ki, kocasını mütedeyyin görür, ebedî dostunu ve arkadaşını kaybetmemek için o da tam mütedeyyin olur, saadet-i dünyeviyesi içinde saadet-i uhreviyesini kazanır. Bedbahttır o adam ki, sefahete girmiş zevcesine ittibâ eder, vazgeçirmeye çalışmaz, kendisi de iştirak eder. Bedbahttır o kadın ki, zevcinin fıskına bakar, onu başka bir surette taklit eder. Veyl o zevc ve zevceye ki, birbirini ateşe atmakta yardım eder. Yani, medeniyet fantaziyelerine birbirini teşvik eder.
(Lemalar sh.203)
Bediüzzaman Said NURSİ
SÖZLÜK:
İNZİVÂ : Yalnız başına bir yere çekilip, dünya işleriyle uğraşmamak.
HAYAT-I İÇTİMÂİYE : Sosyal hayat, toplum hayatı.
HEMŞÎRE : Kız kardeş.
ŞEKVÂ : Şikâyet etmek, sızlanmak.
TAHASSUNGÂH : f. Sağlam korunulacak yer. Sağlam sığınak.
NİSÂ : Kadın, hanım.
SECİYE : Huy, karakter, güzel ahlâk.
ÇÂRE-İ YEGÂNE : Tek çıkar yol, tek çâre.
TÂİFE : Kavim, kabîle, takım, hususî bir sınıf meydana getiren insanlar.
FÂNÎ : Geçiçi, sonu olan, son bulan.
ZÂHİRÎ : Görünüşte, dıştan, maddî yüze ait.
HÜSN-Ü CEMÂL : Yüz güzelliği, fertteki güzellik.
ŞEFKAT : Karşılıksız, samimi sevgi besleme; başkasının kederiyle alâkalı olma, acıyarak merhamet etme.
HÜSN-Ü SÎRET : Hâl, gidiş, hareket ve ahlâk güzelliği, iç güzellik.
MUFARAKAT : Ayrılık, ayrılmak.
MÂRUZ : Birşeyin karşısında ve tesiri altında bulunan, uğrama.
SÂLİHA : İyi amel işleyen, takvâ sahibi.
ZEVCE : Hanım, eş, karı.
MÜTEDEYYİN : Dindar.
FANTÂZİYE : Bir ihtiyaçtan kaynaklanmayan aşırı süs ve zevk için kullanılan pahalı eşya, yalandan gösteriş, boş debdebe, görünüşte lüks ve zînet.
FISK : Günâh; Allah'ın emirlerini terk ve Ona isyan etmek, doğru yoldan sapmak.
Bu sene inzivâda iken ve hayat-ı içtimaiyeden çekildiğim halde, bazı Nurcu kardeşlerimin ve hemşirelerimin hatırları için dünyaya baktım. Benimle görüşen ekserî dostlardan, kendi ailevî hayatlarından şekvâlar işittim. "Eyvah!" dedim. "İnsanın, hususan Müslümanın tahassungâhı ve bir nevi cenneti ve küçük bir dünyası aile hayatıdır. Bu da mı bozulmaya başlamış?" dedim. Sebebini aradım. Bildim ki, nasıl İslâmiyetin hayat-ı içtimaiyesine ve dolayısıyla din-i İslâma zarar vermek için, gençleri yoldan çıkarmak ve gençlik hevesâtıyla sefahete sevk etmek için bir iki komite çalışıyormuş. Aynen öyle de, biçare nisâ taifesinin gafil kısmını dahi yanlış yollara sevk etmek için bir iki komitenin tesirli bir surette perde altında çalıştığını hissettim. Ve bildim ki, bu millet-i İslâma bir dehşetli darbe, o cihetten geliyor. Ben de siz hemşirelerime ve gençleriniz olan mânevî evlâtlarıma katiyen beyan ediyorum ki:
Kadınların saadet-i uhreviyesi gibi saadet-i dünyeviyeleri de ve fıtratlarındaki ulvî seciyeleri de, bozulmaktan kurtulmanın çare-i yegânesi, daire-i İslâmiyedeki terbiye-i diniyeden başka yoktur. Rusya'da o biçare taifenin ne hale girdiğini işitiyorsunuz. Risale-i Nur'un bir parçasında denilmiş ki:
Aklı başında olan bir adam, refikasına muhabbetini ve sevgisini, beş on senelik fâni ve zâhirî hüsn-ü cemâline bina etmez. Belki, kadınların hüsn-ü cemâlinin en güzeli ve daimîsi, onun şefkatine ve kadınlığa mahsus hüsn-ü sîretine sevgisini bina etmeli-tâ ki, o biçare ihtiyarladıkça, kocasının muhabbeti ona devam etsin. Çünkü onun refikası, yalnız dünya hayatındaki muvakkat bir yardımcı refika değil, belki hayat-ı ebediyesinde ebedî ve sevimli bir refika-i hayat olduğundan, ihtiyarlandıkça daha ziyade hürmet ve merhametle birbirine muhabbet etmek lâzım geliyor. Şimdiki terbiye-i medeniye perdesi altındaki hayvancasına muvakkat bir refakatten sonra ebedî bir mufarakate mâruz kalan o aile hayatı, esasıyla bozuluyor.
Hem Risale-i Nur'un bir cüz'ünde denilmiş ki: Bahtiyardır o adam ki, refika-i ebediyesini kaybetmemek için saliha zevcesini taklit eder, o da salih olur. Hem bahtiyardır o kadın ki, kocasını mütedeyyin görür, ebedî dostunu ve arkadaşını kaybetmemek için o da tam mütedeyyin olur, saadet-i dünyeviyesi içinde saadet-i uhreviyesini kazanır. Bedbahttır o adam ki, sefahete girmiş zevcesine ittibâ eder, vazgeçirmeye çalışmaz, kendisi de iştirak eder. Bedbahttır o kadın ki, zevcinin fıskına bakar, onu başka bir surette taklit eder. Veyl o zevc ve zevceye ki, birbirini ateşe atmakta yardım eder. Yani, medeniyet fantaziyelerine birbirini teşvik eder.
(Lemalar sh.203)
Bediüzzaman Said NURSİ
SÖZLÜK:
İNZİVÂ : Yalnız başına bir yere çekilip, dünya işleriyle uğraşmamak.
HAYAT-I İÇTİMÂİYE : Sosyal hayat, toplum hayatı.
HEMŞÎRE : Kız kardeş.
ŞEKVÂ : Şikâyet etmek, sızlanmak.
TAHASSUNGÂH : f. Sağlam korunulacak yer. Sağlam sığınak.
NİSÂ : Kadın, hanım.
SECİYE : Huy, karakter, güzel ahlâk.
ÇÂRE-İ YEGÂNE : Tek çıkar yol, tek çâre.
TÂİFE : Kavim, kabîle, takım, hususî bir sınıf meydana getiren insanlar.
FÂNÎ : Geçiçi, sonu olan, son bulan.
ZÂHİRÎ : Görünüşte, dıştan, maddî yüze ait.
HÜSN-Ü CEMÂL : Yüz güzelliği, fertteki güzellik.
ŞEFKAT : Karşılıksız, samimi sevgi besleme; başkasının kederiyle alâkalı olma, acıyarak merhamet etme.
HÜSN-Ü SÎRET : Hâl, gidiş, hareket ve ahlâk güzelliği, iç güzellik.
MUFARAKAT : Ayrılık, ayrılmak.
MÂRUZ : Birşeyin karşısında ve tesiri altında bulunan, uğrama.
SÂLİHA : İyi amel işleyen, takvâ sahibi.
ZEVCE : Hanım, eş, karı.
MÜTEDEYYİN : Dindar.
FANTÂZİYE : Bir ihtiyaçtan kaynaklanmayan aşırı süs ve zevk için kullanılan pahalı eşya, yalandan gösteriş, boş debdebe, görünüşte lüks ve zînet.
FISK : Günâh; Allah'ın emirlerini terk ve Ona isyan etmek, doğru yoldan sapmak.