Menderes’in Ezanla ilgili Açıklamaları
Daha önceleri Tokat milletvekili Ahmet Gürkan (31 Mayıs 1950) ve Kayseri milletvekili İsmail Berkok Paşa ile 13 arkadaşı tarafından (2 Haziran 1950) ezanın aslına çevrilmesi hususunda iki teklif meclise verilmiş bulunmakla beraber başbakan Adnan Menderes'in basında çıkan mülakatından (5.6.1950 Zafer Gazetesi) sonra ilk tepkiler gelmeye başlamıştır.
Zafer Gazetesi başyazarı Mümtaz Faik Fenik' in sorusu üzerine Adnan Menderes şu açıklamayı yapmıştır:
"Her taassup cemiyet hayatı için zararlı neticeler doğurur. Cemiyet hayatında esas değişikliklerin yapılabilmesi evvelâ taassup zihniyetinin yıkılmasına bağlıdır. Bu hakikatin iyice kavranmış olması neticesidir ki, Büyük Atatürk bir takım hazırlayıcı ön inkılâplara başlarken taassup zihniyetiyle mücadele etmek lüzumunu hissetmişti.
Ezanın Türkçe okunması mecburiyeti de böyle bir zaruretin neticesi olarak kabul edilmelidir. Zamanında çok lüzumlu olan bu mecburiyet ve tedbir diğer tedbirlerle birlikte bugünün hür Türkiye'sine zemin hazırlamıştır.
Ezanın Türkçe okunmasına mukabil cami içinde bütün ibadet ve duaların din dilinde olması garip bir tezad teşkil eder gibi görünür. Bunun izahı arzettiğim gibi, geçmişteki hâdiselerin hatırlanmasına ve taassup zihniyetine karşı mücadele zaruretinin kabul olunmasına bağlıdır. Aradan bunca yıllar geçtikten ve vaktile zarurî görülen ısrar bu sefer vicdan hürriyetine karşı bir taassup teşkil eder.
Şimdi meselenin lâiklik ve vicdan hürriyeti bakımından halline sıra gelmiştir. Dini, siyasete karıştırmak ve dini ibâdetler âmme nizamına ve umumî âdaba aykırı olmamak şartile herkesin dinî vecibe ve ibadetlerini serbestçe yerine getirebilmesi vicdan hürriyeti ve lâiklik esası bu anlayışa göre tesbit edilmiştir.
Diğer inkılâplarımız gibi lâiklik esasının da muhafazası bugün için ancak prensiplere bağlı kalmakla mümkündür. Halbuki umumî âdaba ve âmme nizamına hiçbir aykırılık göstermiyen ezan meselesinde memnu'iyetin devamı lâiklik prensibini menfi cihetten zedelemek mânasını tazammun eder.
Tekrar edelim ki, irtica, taassuba, geriliğe karşı mücadeleyi ancak prensiplere sıkı sıkıya bağlı kalmakla mümkün görüyoruz.
Bu izahımın milletimize malolmuş inkılâplarımızın tamamıyla korunacağı mânasını taşıdığını da ayrıca tafsile lüzum görmemekteyim.
Hükümet olarak ezan meselesi hakkında görüşümüz bundan ibarettir. Ancak kanunî hükümlerle de alâkalı olan bu meselenin gerek prensip, gerekse grubumuzca lüzum görüldüğü takdirde kanunda değişiklik yapmak bakımından Meclis Grubumuza arzı ve Grubumuzca alınacak karara göre olunması pek tabîîdir.
(Zafer Gz. 5.6.1950 - Sebilürreşad, c. IV.S. 80, Haziran 1950. s.71)
Bu açıklamanın yayınlandığı gün Son Posta Gazetesi de okuyucularına haberi duyurmuştur. Bu gazete de başyazar Fenik' in sorusu üzerine yapılan açıklamayı aynen ve yorumsuz vermiştir (Son Posta 5.6.1950).
Yeni Sabah Gazetesi, Başbakan'ın beyanatına atıfta bulunmuş ve ezan konusunda DP meclis grubunda görüşmelerin yapılacağını yazmıştır. Hiç beklenmedik bir zamanda yapılan bu açıklamanın Muhalefet Partisi tarafından hoş karşılanmadığı ve Atatürk İnkılâbını zedeleyeceği ifade edilerek halk arasında da müsbet ve menfi tesir meydana getirdiği kaydedilmiştir. Yapılan yorumda;
"Menderes Kabinesinin almak istediği bu kararda inkılabımıza karşı bir hürmetsizlik olmadığı gibi bunu takiben bazı buna benzer hallerin de tevali edeceği yolunda bir şey düşünmek çok yanlış olur. Bu kararın alınmasının en büyük âmili, Arapça ezan meselesinin hemen bütün köylerde, köylüler arasında husumet yarattığı ve onları birbirine düşürdüğü..." ifadelerine yer verilerek karara olumlu yaklaşılmıştır. (Yeni Sabah, 6.6.1950)
"Hiç şüphe yok ki kötü fikirliler bu mevzuu istismar etmeye yeltenecekleri aşikardır." ifadelerine yer verildikten sonra DP'nin seçim beyannamesi ve hükümet programında herhangi bir kayıt olmadığı halde bu teşebbüse girişilmesi Muhalefet Partisinin tepkisine yol açtığı bildirilmiş, yazının devamında Ankara Üniversitesi'nden 150 talebe, “Sayın Adnan Menderes, Başbakan, Anara, şeklinde başlayan telgraflarında şunları yazmışlardır: Başbakan'a çektikleri telgrafı nakletmiştir:
“Ezanın serbestisi mevzuunda verdiğiniz beyanatı derin bir memnuniyetle okuduk. Laikliğin bütün icapları ile tatbiki hususundaki kararınızı ve serbest din, serbest devlet düsturunu teyid etmek zımnında gösterdiğiniz âsilane cesareti bütün kalbimizle tasvip ediyoruz. Vicdan hürriyetinin teminini tehalük ve hasretle bekleyen biz üniversite gençleri, milletimizin en başta gelen arzularından birinin tahakkukunu görmekle sonsuz bir bahtiyarlık duyuyoruz. Bu vesile ile minnet ve şükranlarımızı arzeder, hürmetlerimizi teyid ederiz.”
Ankara Üniversitesi gençlerinden 150 imza (Yeni Sabah Gz. 7.6.1950)"
Gazetenin İzmir'den (telefonla) verdiği başka bir haberde ise konunun İzmir'de umumiyetle iyi karşılandığı; din adamlarına göre lâiklik prensibinin gereği ezanın Arapça okunması olduğu, din konusunda vatandaşların serbest bırakılmalarının doğru bir hareket olacağı belirtilmiştir.
Aksi görüşte olanlara göre ise; bunun inkılâba aykırı olduğu, ezanın Arapça okunmasından sonra "milletin eski devir âdet ve ananelerinin hortlamasına intizar edeceğini iddia ettiklerini" bildirmiştir (Yeni Sabah 7.6.1950).
Ezana dair Laleli Camisi'nin İmamı Mustafa Ayni'nin şu açıklaması basında yer almıştır.
"Başbakanımızın işaret buyurduğu gibi,
minarede ezan Türkçe okutuluyor, camide ibadet ise Arapça yapılıyor.
Sonra, ezan o kadar yanlış Türkçeleştirilmiş ki...
Tanrı, Allah manasına gelmez.
Türkçe'de Allah kelimesinin karşılığı çalap kelimesidir.
'Tanrı'dan başka yoktur tapacak' da doğru bir tercüme değildir.
İslam dininde "tapmak" yoktur.
Bu acayip yanlışlıkların biran evvel düzeltilmesi lazımdı...
Bu hareket Türkiye'deki milyonlarca Müslümanla beraber,
yurtdışındaki Müslümanları da memnun bırakacaktır.
Çünkü; Türkiye hariç, dünyanın hiçbir Müslüman memleketinde
ibadet oranın lisanı ile yapılmadığı gibi,
ezan da Arapça'dan başka bir dil ile okunmaz.
Arapça ezan okunulmasına izin verildiği tarihten itibaren
Türkiye'de hakiki laikliğin temeli atılacaktır.
Bu tahakkuk ettikten sonra,
her vatandaş vicdanen hür olabilecek
ve dünya müslümanları arasındaki vahdet tam olarak teşekkül edecektir.
(Yeni sabah 6.6.1950).
Okuyucularına ilk sayfadan haberi veren bir başka gazete de CHP'nin yayın organı olan Ulus Gazetesi'dir. Açıktan değil de gençler ve münevverlerin alınan karardan hoşnut olmadıklarını belirtirken;
"... umumiyetle gençler ve münevverler, Atatürk'ün inkılap yapısında bir gedik mevzubahis olduğunu belirterek teessürlerini ifade etmekte ve birçokları da işin bu kadarla kalıp kalmayacağını sormaktadır. DP'nin seçim beyannamesinde ezan hakkında bir vaad olmadığı halde yeni iktidarın bu tedbiri almak zaruretini duyması, bu parti propagandacılarına atfedilen birçok vaadler gibi bunun da parti ileri gelenlerinin malumatı tahtında seçmenlerin kulağına fısıldadığı kanaatini bir çok kimselerde uyandırmıştır," ifadelerinden sonra
"...ezanın Arapça okunması kararından memnun kalan grubun 70-80 kişi olduğu haber verilmektedir. Buna karşılık DP milletvekillerinden münevver ve genç kalabalık bir grubun Cumhuriyeti ve İnkılabı Türk gençliğine emanet için Atatürk'ün söylediği sözleri hatırlayarak eza duydukları da öğrenilmiştir" haberine yer verilmiştir
(Ulus Gz. 6.6.1950) .
Bir başka gazete ".... ezan bahsinde bugünkü fiili durumu laiklik
ve vicdan hürriyetine aykırı telakki edenlerle halkın dini hissiyatına
mutlak olarak saygı gösterilmesini isteyenler arasında memnuniyetle karşılanmıştır....
Bununla beraber beyanatın muhtelif cephelerden çeşitli tefsirlere yol açtığı da bir vakıadır...
Başbakan laiklik prensibini mahfuz tutmak bakımından görüşlerinde samimî olabilir.
Fakat işin bir de inkılapçılık cephesi vardır.
Böyle bir hareket inkılabın esas prensiplerini zedeler...
daha bazı tavizlere yol açacağı endişesini uyandırıyor...
laiklik prensiplerini korumak şartıyla ezana müsaade etmenin
inkılap esaslarında en küçük bir tavizde bulunmak manasına
asla gelmediği ve gelmeyeceği
yukarıdaki mülahazalara cevaben belirtiliyor
(Yeni İstanbul 6.6.1950).
Devam Edecek...