BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
(Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla..).
FEVKALADE İBRET VERİCİ BİR KABİR AZABI GÖRÜNTÜSÜ
En aşağıdaki mavi yazılı harflerin üzerine tıklayınca, Umman Devlet Hastanesinde ölen, 18 yaşındaki bir gencin "son derece ürkütücü" resmini göreceksiniz.. Gencin cesedi gömüldükten 3(üç) saat sonra babasının talebi üzerine kabirden çıkarılmıştı. Hastanede vefat eden 18 yaşındaki bu genç aynı gün hoca tarafından yıkanmış, cenaze namazı kılınıp defnedilmişti. Görgü şahitleri, akrabaları ve
doktorların ifadelerine göre genç siyah saçlı, hiç bir yerinde kırık,
dövülme veya işkence yeri olmadıĝı halde defnedildiĝini ifade ediyorlar. Fakat gömüldükten 3(üç) saat sonra babası doktorların oĝlunun ölüme sebep olan dianoza şüphe eder ve oĝlunun kabirden çıkartılıp otopsi yapılmasına talep eder.
3(üç) saat önce defnedilen genç çıkarıldıktan sonra, onu gören aile fertleri ve bütün akrabaları şok olmuşlar. Çünkü kabire koydukları genç idi, fakat 3(üç) saat sonra önlerinde yatan 18 yaşında bir gencin cesedi değil de sanki çok ihtiyar 80 yaşında ,saçları bembeyaz bir insanın cesedi idi. Bütün bedenine inanılmaz derecede işkence ve azab çekmenin izleri bulunuyordu. El, kol,kaburga ve ayak kemikleri kırık vaziyette. Bedenin içeresine inanılmaz bir şiddetle basık durumdaydılar. Bütün bedeni ve yüzü yekpare morarmıştı. Kurtuluşu artık ummayan ve ebedi,sonsuz acıya düçar olduĝu açık gözlerinden ve kurumuş kandan gencin inanılmaz bir işkence,azap gördüğüne şüphe bırakmıyordu.
Ölen gencin akrabaları İslam âlimlere gittiler. Onlar da durumu
öĝrendikten sonra, hepsi dilbirliĝi ile Kabir azabının ibretli bir örneĝin
olduĝunu ifade ettiler. Ki Allah (c.c) ve Peygamberimiz Muhammed (s.a.v.) Kabir azaptan haber veriyor ve ümmeti sakındıryorlar.
Şoka giren baba oĝlunun şımarık hayat yaşayıp, çeşitli günahlarda bulunup namazlarını kılmadıĝını itiraf etti.
Cihad gibi Allah yolunda, şehid olanlardan başka ölen her bir insan Kabir imtihanından geçecektir. Kıyamet gününden önce insanı bekleyen ilk çetin imthan. İmam Ahmedin Peygamberimizden (s.a.v.) rivayet ettiĝi bir hadis-i şerifte şöyle naklediliyor: Peygamberimiz, onun üzerine salat ve selam olsun buyurdu:
- Ölümden sonra ölünün ruhu tekrar cesede döndürülür. Yanına da Münker ve Nekir isimli iki tane melek gelir ve sorguya çekerler: „Rabbin kim?"
Ölen insan cevap verir: "Rabbim Allah." Sonra onlar sorar:
"Senin dinin ne?" O cevap verir: "Dinim İslamdır." Sonra onlar sorar: "Size gönderilen peygamber kim?" O cevap verir: "O Allah'ın resülüdür." O zaman onlar sorar: "Sen bunları nereden biliyorsun?" O cevap verir: "Ben Allahın Kitabını okudum ve Ona iman ettim."
O zaman semadan ses gelir: "Kulum hakikatı söyledi, ona cennet döşeĝini serin ve önünde cennet kapılarını açın". Sonra o çok sevinecek, cennet ferahlıĝına kavuşacak ve onun kabri göz alabildiĝi kadar geniş olacak.
Kâfire ve günâhkârâ gelince onun hakkında Allah resülü, sallallahu aleyhi vesellem, şöyle buyurdu:
Ruhu tekrar cesedinee döndürülen bir başkasının yanına da Münker ve Nekir isimli iki tane melek gelir ve sorguya çekerler: "Rabbin kim?"
O cevap verir: "Bilmiyorum." Sonra ondan sorulur: "Size gönderilen uyarıcı,davetçi bir peygamber gelmedi mi?" O tekrar: "Bilmiyorum" der ve o zaman semadan gelen ses şöyle: "Bu yalancıdır, ona ateşten döşek serin ve önünde cehennem kapılarını açın!"
O zaman onun kabrini cehennemin harareti sarar, kabri ise dar olur ve kaburgalar birbirine girinceye kadar kabir onu sıkar.
Başka hadislerde söyleniyor: Sorgu esnasında Melekler kâfir olan veya günâhları çok olan mümin,müslümanı azap,işkence edip dövecekler, ve bu işkence dehşet vericidir. Peygamberimizin (s.a.v.) de Allahdan Kabir azabından kendisini korumasını ve bu duayı herkese de emir ettiĝi rivayet ediliyor. Kabir azabı 2(iki) çeşittir:
Birincisi, Kıyamet gününe kadar devam eden ve hiç bitmeyen Kabir azabı. Bunlar hakkında Allah Taala Kur'an-ı Kerimde şöyle buyuruyor:
"...o ateştir, sabah ve akşam ona giriftâr oluyorlar."
Bazı azap ise bir müddet devam edip sonradan kesilen Kabir azabı.Bu tip Kabir azabı günâhkâr mümin,müslümanlar için olur, azabın şiddete ve aĝırlıĝı ise işlediĝi günâhların aĝırlıĝına göredir.
18 yaşındaki genç hakkındaki hadise inanan kalpler için bir ibrettir, kalbi mühür basılmış şahıslar için ise bir masal, oyun gibi gelecektir.Çünkü onlar bakarlar fakat görmezler, dinlerler fakat duymazlar…
<http://img.blogcu.com/uploads/zahide_azap1.JPG>
YUKARIDA MAVİYE BOYALI YAZILARA TIKLAYINCA KABİR AZABI ÇEKMİŞ BİRİSİNİ...
[FONT=tahoma,sans-serif] 13.(Onüçüncü) Sözün [/FONT][FONT=tahoma,sans-serif]İkinci Makamı[/FONT]
[FONT=tahoma,sans-serif][Cazibedar bir fitne içinde bulunan ve daha aklını kaybetmeyen bazı gençlerle bir muhaveredir.][/FONT]
[FONT=tahoma,sans-serif]Bir kısım gençler tarafından, şimdiki aldatıcı ve cazibedar lehviyat ve hevesâtın hücumları karşısında «Âhiretimizi ne suretle kurtaracağız?» diye, Risale-i Nur'dan medet istediler. Ben de Risale-i Nur'un şahs-ı mânevîsi namına onlara dedim ki: [/FONT]
[FONT=tahoma,sans-serif]Kabir var, hiç kimse inkâr edemez. Herkes ister istemez oraya girecek. Ve oraya girmek için de üç tarzda «Üç Yol»dan başka yol yok..[/FONT]
[FONT=tahoma,sans-serif]Birinci Yol: O kabir, ehl-i îman için bu dünyadan daha güzel bir âlemin kapısıdır.[/FONT]
[FONT=tahoma,sans-serif]İkinci Yol: Âhireti tasdik eden, fakat sefahet ve dalâlette gidenlere bir haps-i ebedî ve bütün dostlarından bir tecrid içinde bir haps-i münferid, yalnız başına bir hapis kapısıdır. Öyle gördüğü ve itikad ettiği ve inandığı gibi hareket etmediği için öyle muamele görecek.[/FONT]
[FONT=tahoma,sans-serif]Üçüncü Yol: Âhirete inanmayan ehl-i inkâr ve dalâlet için bir idam-ı ebedî kapısı... Yâni; hem kendisini, hem bütün sevdiklerini îdam edecek bir darağacıdır. Öyle bildiği için, cezası olarak aynını görecek. Bu iki şık bedihîdir, delil istemiyor; göz ile görünür. Madem ecel gizlidir: Her vakit ölüm başını kesmek için gelebiliyor. Ve genç ihtiyar farkı yoktur. Elbette daima gözü önünde, öyle büyük dehşetli bir mes'ele karşısında biçare insan; o îdam-ı ebedî, o dipsiz, nihayetsiz haps-i münferidden kurtulmak çaresini aramak ve kabir kapısını bir âlem-i bâkîye, bir saadet-i ebediyeye ve âlem-i nûra açılan bir kapıya kendi hakkında çevirmek hâdisesi, o insanın dünya kadar büyük bir mes'elesidir.[/FONT]
[FONT=tahoma,sans-serif] Bu kat'î hakikat, bu üç yol ile bulunduğun-da ve bu üç yolun da mezkûr üç hakikat ile olacağını ihbar eden yüzyirmidört bin muhbir-i sâdık, ellerinde nişâne-i tasdik olan mu'cizeler bulunan Enbiyalar ve o Enbiyaların haber verdikleri aynı haberleri, keşf ve zevk ve şuhûd ile tasdik eden ve imza basan yüzyirmidört milyon Evliyanın aynı hakikate şehadetleri ve hadd ü hesaba gelmeyen muhakkiklerin, kat'î delilleriyle o Enbiya ve Evliya-nın verdikleri aynı haberleri aklen ilmel-yakîn derecesinde (*) isbat ettikleri ve yüzde doksandokuz ihtimâl-i kat'î ile «Îdam ve zindan-ı ebe-dîden kurtulmak ve o yolu saadet-i ebediyeye çevirmek, yalnız îman ve itaat iledir.» diye ittifakan haber veriyorlar.[/FONT]
[FONT=tahoma,sans-serif] Acaba yüzde bir ihtimâl-i helâket bulunan bir tehlike yolunda gitmemek için, bir tek muhbirin sözü nazara alınsa ve onun sözünü dinlemeyip o yolda giden adamın endişe-i helâketten gelen elem-i mânevî, onun yemek iştihasını kaçırdığı halde; böyle yüzbinler sâdık ve musaddak muhbirlerin yüzde yüz ihtimâl ile, dalâlet ve sefahet göz önündeki kabir darağacına ve ebedî haps-i münferidine kat'î sebeb olduğunu ve îman, ubûdiyyet; yüzde yüz ihtimal ile o darağacını kaldırıp, o haps-i münferidi kapatıp, şu göz önündeki kabri, bir hazine-i ebediyeye, bir saray-ı saadete açılan bir kapıya çeviriyor diye ihbar eden ve emârelerini ve âsarlarını gösterdikleri halde, bu acîb ve garib ve dehşetli ve azametli mes'ele karşısında bulunan bîçare insan ve bâhusus müslüman: Eğer îman ve ubûdiyeti olmazsa, bütün dünya saltanatı ve lezzeti bir tek insana verilse, acaba o göz önündeki her vakit oraya çağrılmasına nöbetini bekleyen bir insana verdiği o endişeden gelen elîm elemi kaldırabilir mi? Sizden soruyorum.[/FONT]
[FONT=tahoma,sans-serif]Madem ihtiyarlık, hastalık, musîbet ve her tarafta vefiyatlar o dehşetli elemi deşiyorlar ve ihtar ediyorlar. Elbette o ehl-i dalâlet ve sefahet yüzbin lezzeti ve zevki alsa da, yine o mânevî bir cehennem kalbinde yaşar ve yakar. Fakat pek kalın gaflet sersemliği muvakkaten hissettirmez.[/FONT]
[FONT=tahoma,sans-serif]Madem ehl-i îman ve taat, göz önünde gördüğü kabri, bir hazine-i ebediyeye, bir saadet-i lâyezalîye kendisi hakkında bir kapı olduğunu ve o ezelî mukadderat piyangosundan milyarlar altın ve elmasları kazandıracak bir bilet dahi îman vesikasıyla ona çıkmış. Her vakit «Gel biletini al» diye beklemesinden derin, esaslı, hakikî lezzet ve zevk-i mânevî öyle bir lezzettir ki: Eğer tecessüm etse ve o çekirdek bir ağaç olsa, o adama hususî bir cennet hükmüne geçtiği halde; o zevk ve lezzet-i azîmeyi terkedip, gençlik sâikasıyla, o hadsiz elemler ile âlûde zehirli bir bala benzeyen sefîhane ve heveskârâne muvakkat bir lezzet-i gayr-i meşrûayı ihtiyar eden, hayvandan yüz derece aşağı düşer. Ecnebi dinsizleri gibi de olamaz. Çünki onlar, Peygamberi inkâr etseler, diğerlerini tanıyabilirler. Peygamberleri bilmeseler de Allah'ı tanıyabilirler. Allah'ı bilmeseler de kemâlâta medâr olacak bâzı güzel hasletler bulunabilir. Fakat bir müslüman; hem Enbiyayı, hem Rabbini, hem bütün Kemâlâtı, Muhammed-i Arabî Aleyhissalâtü Vesselâm vasıtasıyla biliyor. Onun terbiyesini bırakan ve zincirinden çıkan daha hiçbir Peygamberi (A.S.M.) tanımaz ve Allah'ı da tanımaz. Ve rûhunda kemalâtı muhafaza edecek hiçbir esasatı bilemez. Çünki; Peygamberlerin en âhiri ve en büyükleri ve dini ve dâveti, umum nev'-i beşere baktığı için ve mu'cizâtça ve dince umuma faik ve bütün nev'-i beşere bütün hakaikde üstadlık edip ondört asırda parlak bir sûrette isbat eden ve nevi beşerin medar-ı iftiharı bir zâtın terbiye-i esasiyelerini ve usûl-i dinini terk eden, elbette hiçbir cihette bir nur, bir kemâl bulamaz. Sukut-u mutlaka mahkûmdur.[/FONT]
[FONT=tahoma,sans-serif]İşte ey hayat-ı dünyeviyenin zevkine mübtelâ ve endişe-i istikbal ile istikbalini ve hayatını temin için çabalayan bîçareler! Dünyanın lezzetini, zevkini, saadetini, rahatını isterseniz; meşrû dairedeki keyfe iktifa ediniz. O, keyfinize kâfidir. Haricinde ve gayr-ı meşrû dairedeki bir lezzetin içinde bin elem olduğunu, sâbık beyanatta elbette anladınız. Eğer mâzi, yâni geçmiş zamanın hâdisatını sinema ile hâlihazırda gösterdikleri gibi, istikbaldeki ahval dahi meselâ elli sene sonraki halleri bir sinema ile gösterilse idi, ehl-i sefahet şimdiki güldüklerine, yüzbinlerce nefrin ve nefret edip ağlayacaktılar.[/FONT]
[FONT=tahoma,sans-serif]Dünya ve âhirette ebedî ve daimî süruru isteyen, îman dairesindeki terbiye-i Muham-mediyeyi (A.S.M.) kendine rehber etmek gerektir. [/FONT]
(Kaynak Eser:Sözler,Bediüzzaman Said Nursi.)
(Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla..).
FEVKALADE İBRET VERİCİ BİR KABİR AZABI GÖRÜNTÜSÜ
En aşağıdaki mavi yazılı harflerin üzerine tıklayınca, Umman Devlet Hastanesinde ölen, 18 yaşındaki bir gencin "son derece ürkütücü" resmini göreceksiniz.. Gencin cesedi gömüldükten 3(üç) saat sonra babasının talebi üzerine kabirden çıkarılmıştı. Hastanede vefat eden 18 yaşındaki bu genç aynı gün hoca tarafından yıkanmış, cenaze namazı kılınıp defnedilmişti. Görgü şahitleri, akrabaları ve
doktorların ifadelerine göre genç siyah saçlı, hiç bir yerinde kırık,
dövülme veya işkence yeri olmadıĝı halde defnedildiĝini ifade ediyorlar. Fakat gömüldükten 3(üç) saat sonra babası doktorların oĝlunun ölüme sebep olan dianoza şüphe eder ve oĝlunun kabirden çıkartılıp otopsi yapılmasına talep eder.
3(üç) saat önce defnedilen genç çıkarıldıktan sonra, onu gören aile fertleri ve bütün akrabaları şok olmuşlar. Çünkü kabire koydukları genç idi, fakat 3(üç) saat sonra önlerinde yatan 18 yaşında bir gencin cesedi değil de sanki çok ihtiyar 80 yaşında ,saçları bembeyaz bir insanın cesedi idi. Bütün bedenine inanılmaz derecede işkence ve azab çekmenin izleri bulunuyordu. El, kol,kaburga ve ayak kemikleri kırık vaziyette. Bedenin içeresine inanılmaz bir şiddetle basık durumdaydılar. Bütün bedeni ve yüzü yekpare morarmıştı. Kurtuluşu artık ummayan ve ebedi,sonsuz acıya düçar olduĝu açık gözlerinden ve kurumuş kandan gencin inanılmaz bir işkence,azap gördüğüne şüphe bırakmıyordu.
Ölen gencin akrabaları İslam âlimlere gittiler. Onlar da durumu
öĝrendikten sonra, hepsi dilbirliĝi ile Kabir azabının ibretli bir örneĝin
olduĝunu ifade ettiler. Ki Allah (c.c) ve Peygamberimiz Muhammed (s.a.v.) Kabir azaptan haber veriyor ve ümmeti sakındıryorlar.
Şoka giren baba oĝlunun şımarık hayat yaşayıp, çeşitli günahlarda bulunup namazlarını kılmadıĝını itiraf etti.
Cihad gibi Allah yolunda, şehid olanlardan başka ölen her bir insan Kabir imtihanından geçecektir. Kıyamet gününden önce insanı bekleyen ilk çetin imthan. İmam Ahmedin Peygamberimizden (s.a.v.) rivayet ettiĝi bir hadis-i şerifte şöyle naklediliyor: Peygamberimiz, onun üzerine salat ve selam olsun buyurdu:
- Ölümden sonra ölünün ruhu tekrar cesede döndürülür. Yanına da Münker ve Nekir isimli iki tane melek gelir ve sorguya çekerler: „Rabbin kim?"
Ölen insan cevap verir: "Rabbim Allah." Sonra onlar sorar:
"Senin dinin ne?" O cevap verir: "Dinim İslamdır." Sonra onlar sorar: "Size gönderilen peygamber kim?" O cevap verir: "O Allah'ın resülüdür." O zaman onlar sorar: "Sen bunları nereden biliyorsun?" O cevap verir: "Ben Allahın Kitabını okudum ve Ona iman ettim."
O zaman semadan ses gelir: "Kulum hakikatı söyledi, ona cennet döşeĝini serin ve önünde cennet kapılarını açın". Sonra o çok sevinecek, cennet ferahlıĝına kavuşacak ve onun kabri göz alabildiĝi kadar geniş olacak.
Kâfire ve günâhkârâ gelince onun hakkında Allah resülü, sallallahu aleyhi vesellem, şöyle buyurdu:
Ruhu tekrar cesedinee döndürülen bir başkasının yanına da Münker ve Nekir isimli iki tane melek gelir ve sorguya çekerler: "Rabbin kim?"
O cevap verir: "Bilmiyorum." Sonra ondan sorulur: "Size gönderilen uyarıcı,davetçi bir peygamber gelmedi mi?" O tekrar: "Bilmiyorum" der ve o zaman semadan gelen ses şöyle: "Bu yalancıdır, ona ateşten döşek serin ve önünde cehennem kapılarını açın!"
O zaman onun kabrini cehennemin harareti sarar, kabri ise dar olur ve kaburgalar birbirine girinceye kadar kabir onu sıkar.
Başka hadislerde söyleniyor: Sorgu esnasında Melekler kâfir olan veya günâhları çok olan mümin,müslümanı azap,işkence edip dövecekler, ve bu işkence dehşet vericidir. Peygamberimizin (s.a.v.) de Allahdan Kabir azabından kendisini korumasını ve bu duayı herkese de emir ettiĝi rivayet ediliyor. Kabir azabı 2(iki) çeşittir:
Birincisi, Kıyamet gününe kadar devam eden ve hiç bitmeyen Kabir azabı. Bunlar hakkında Allah Taala Kur'an-ı Kerimde şöyle buyuruyor:
"...o ateştir, sabah ve akşam ona giriftâr oluyorlar."
Bazı azap ise bir müddet devam edip sonradan kesilen Kabir azabı.Bu tip Kabir azabı günâhkâr mümin,müslümanlar için olur, azabın şiddete ve aĝırlıĝı ise işlediĝi günâhların aĝırlıĝına göredir.
18 yaşındaki genç hakkındaki hadise inanan kalpler için bir ibrettir, kalbi mühür basılmış şahıslar için ise bir masal, oyun gibi gelecektir.Çünkü onlar bakarlar fakat görmezler, dinlerler fakat duymazlar…
<http://img.blogcu.com/uploads/zahide_azap1.JPG>
YUKARIDA MAVİYE BOYALI YAZILARA TIKLAYINCA KABİR AZABI ÇEKMİŞ BİRİSİNİ...
[FONT=tahoma,sans-serif] 13.(Onüçüncü) Sözün [/FONT][FONT=tahoma,sans-serif]İkinci Makamı[/FONT]
[FONT=tahoma,sans-serif][Cazibedar bir fitne içinde bulunan ve daha aklını kaybetmeyen bazı gençlerle bir muhaveredir.][/FONT]
[FONT=tahoma,sans-serif]Bir kısım gençler tarafından, şimdiki aldatıcı ve cazibedar lehviyat ve hevesâtın hücumları karşısında «Âhiretimizi ne suretle kurtaracağız?» diye, Risale-i Nur'dan medet istediler. Ben de Risale-i Nur'un şahs-ı mânevîsi namına onlara dedim ki: [/FONT]
[FONT=tahoma,sans-serif]Kabir var, hiç kimse inkâr edemez. Herkes ister istemez oraya girecek. Ve oraya girmek için de üç tarzda «Üç Yol»dan başka yol yok..[/FONT]
[FONT=tahoma,sans-serif]Birinci Yol: O kabir, ehl-i îman için bu dünyadan daha güzel bir âlemin kapısıdır.[/FONT]
[FONT=tahoma,sans-serif]İkinci Yol: Âhireti tasdik eden, fakat sefahet ve dalâlette gidenlere bir haps-i ebedî ve bütün dostlarından bir tecrid içinde bir haps-i münferid, yalnız başına bir hapis kapısıdır. Öyle gördüğü ve itikad ettiği ve inandığı gibi hareket etmediği için öyle muamele görecek.[/FONT]
[FONT=tahoma,sans-serif]Üçüncü Yol: Âhirete inanmayan ehl-i inkâr ve dalâlet için bir idam-ı ebedî kapısı... Yâni; hem kendisini, hem bütün sevdiklerini îdam edecek bir darağacıdır. Öyle bildiği için, cezası olarak aynını görecek. Bu iki şık bedihîdir, delil istemiyor; göz ile görünür. Madem ecel gizlidir: Her vakit ölüm başını kesmek için gelebiliyor. Ve genç ihtiyar farkı yoktur. Elbette daima gözü önünde, öyle büyük dehşetli bir mes'ele karşısında biçare insan; o îdam-ı ebedî, o dipsiz, nihayetsiz haps-i münferidden kurtulmak çaresini aramak ve kabir kapısını bir âlem-i bâkîye, bir saadet-i ebediyeye ve âlem-i nûra açılan bir kapıya kendi hakkında çevirmek hâdisesi, o insanın dünya kadar büyük bir mes'elesidir.[/FONT]
[FONT=tahoma,sans-serif] Bu kat'î hakikat, bu üç yol ile bulunduğun-da ve bu üç yolun da mezkûr üç hakikat ile olacağını ihbar eden yüzyirmidört bin muhbir-i sâdık, ellerinde nişâne-i tasdik olan mu'cizeler bulunan Enbiyalar ve o Enbiyaların haber verdikleri aynı haberleri, keşf ve zevk ve şuhûd ile tasdik eden ve imza basan yüzyirmidört milyon Evliyanın aynı hakikate şehadetleri ve hadd ü hesaba gelmeyen muhakkiklerin, kat'î delilleriyle o Enbiya ve Evliya-nın verdikleri aynı haberleri aklen ilmel-yakîn derecesinde (*) isbat ettikleri ve yüzde doksandokuz ihtimâl-i kat'î ile «Îdam ve zindan-ı ebe-dîden kurtulmak ve o yolu saadet-i ebediyeye çevirmek, yalnız îman ve itaat iledir.» diye ittifakan haber veriyorlar.[/FONT]
[FONT=tahoma,sans-serif] Acaba yüzde bir ihtimâl-i helâket bulunan bir tehlike yolunda gitmemek için, bir tek muhbirin sözü nazara alınsa ve onun sözünü dinlemeyip o yolda giden adamın endişe-i helâketten gelen elem-i mânevî, onun yemek iştihasını kaçırdığı halde; böyle yüzbinler sâdık ve musaddak muhbirlerin yüzde yüz ihtimâl ile, dalâlet ve sefahet göz önündeki kabir darağacına ve ebedî haps-i münferidine kat'î sebeb olduğunu ve îman, ubûdiyyet; yüzde yüz ihtimal ile o darağacını kaldırıp, o haps-i münferidi kapatıp, şu göz önündeki kabri, bir hazine-i ebediyeye, bir saray-ı saadete açılan bir kapıya çeviriyor diye ihbar eden ve emârelerini ve âsarlarını gösterdikleri halde, bu acîb ve garib ve dehşetli ve azametli mes'ele karşısında bulunan bîçare insan ve bâhusus müslüman: Eğer îman ve ubûdiyeti olmazsa, bütün dünya saltanatı ve lezzeti bir tek insana verilse, acaba o göz önündeki her vakit oraya çağrılmasına nöbetini bekleyen bir insana verdiği o endişeden gelen elîm elemi kaldırabilir mi? Sizden soruyorum.[/FONT]
[FONT=tahoma,sans-serif]Madem ihtiyarlık, hastalık, musîbet ve her tarafta vefiyatlar o dehşetli elemi deşiyorlar ve ihtar ediyorlar. Elbette o ehl-i dalâlet ve sefahet yüzbin lezzeti ve zevki alsa da, yine o mânevî bir cehennem kalbinde yaşar ve yakar. Fakat pek kalın gaflet sersemliği muvakkaten hissettirmez.[/FONT]
[FONT=tahoma,sans-serif]Madem ehl-i îman ve taat, göz önünde gördüğü kabri, bir hazine-i ebediyeye, bir saadet-i lâyezalîye kendisi hakkında bir kapı olduğunu ve o ezelî mukadderat piyangosundan milyarlar altın ve elmasları kazandıracak bir bilet dahi îman vesikasıyla ona çıkmış. Her vakit «Gel biletini al» diye beklemesinden derin, esaslı, hakikî lezzet ve zevk-i mânevî öyle bir lezzettir ki: Eğer tecessüm etse ve o çekirdek bir ağaç olsa, o adama hususî bir cennet hükmüne geçtiği halde; o zevk ve lezzet-i azîmeyi terkedip, gençlik sâikasıyla, o hadsiz elemler ile âlûde zehirli bir bala benzeyen sefîhane ve heveskârâne muvakkat bir lezzet-i gayr-i meşrûayı ihtiyar eden, hayvandan yüz derece aşağı düşer. Ecnebi dinsizleri gibi de olamaz. Çünki onlar, Peygamberi inkâr etseler, diğerlerini tanıyabilirler. Peygamberleri bilmeseler de Allah'ı tanıyabilirler. Allah'ı bilmeseler de kemâlâta medâr olacak bâzı güzel hasletler bulunabilir. Fakat bir müslüman; hem Enbiyayı, hem Rabbini, hem bütün Kemâlâtı, Muhammed-i Arabî Aleyhissalâtü Vesselâm vasıtasıyla biliyor. Onun terbiyesini bırakan ve zincirinden çıkan daha hiçbir Peygamberi (A.S.M.) tanımaz ve Allah'ı da tanımaz. Ve rûhunda kemalâtı muhafaza edecek hiçbir esasatı bilemez. Çünki; Peygamberlerin en âhiri ve en büyükleri ve dini ve dâveti, umum nev'-i beşere baktığı için ve mu'cizâtça ve dince umuma faik ve bütün nev'-i beşere bütün hakaikde üstadlık edip ondört asırda parlak bir sûrette isbat eden ve nevi beşerin medar-ı iftiharı bir zâtın terbiye-i esasiyelerini ve usûl-i dinini terk eden, elbette hiçbir cihette bir nur, bir kemâl bulamaz. Sukut-u mutlaka mahkûmdur.[/FONT]
[FONT=tahoma,sans-serif]İşte ey hayat-ı dünyeviyenin zevkine mübtelâ ve endişe-i istikbal ile istikbalini ve hayatını temin için çabalayan bîçareler! Dünyanın lezzetini, zevkini, saadetini, rahatını isterseniz; meşrû dairedeki keyfe iktifa ediniz. O, keyfinize kâfidir. Haricinde ve gayr-ı meşrû dairedeki bir lezzetin içinde bin elem olduğunu, sâbık beyanatta elbette anladınız. Eğer mâzi, yâni geçmiş zamanın hâdisatını sinema ile hâlihazırda gösterdikleri gibi, istikbaldeki ahval dahi meselâ elli sene sonraki halleri bir sinema ile gösterilse idi, ehl-i sefahet şimdiki güldüklerine, yüzbinlerce nefrin ve nefret edip ağlayacaktılar.[/FONT]
[FONT=tahoma,sans-serif]Dünya ve âhirette ebedî ve daimî süruru isteyen, îman dairesindeki terbiye-i Muham-mediyeyi (A.S.M.) kendine rehber etmek gerektir. [/FONT]
(Kaynak Eser:Sözler,Bediüzzaman Said Nursi.)