Konuya cevap cer

Gençlik ve yiğitlik sözcükleriyle karşılamağa çalıştığımız fütüvvet,  örfî mânâsı itibarıyla, kerem, sehâ, iffet, emanet, vefâ, şefkat, ilim,  tevâzu ve takvâ gibi gerçekleri özünde toplayan bir mânâlar ve  dinamikler halîtası ve hak yolcusunun uğradığı makamlardan bir makam,  fakr u fenâdan bir renk, velâyetten de bir sestir.

  Tamamen başkaları için yaşama anlayışına kilitlenme ve her türlü  ezâyı, cefâyı 'of' demeden sîneye çekmenin bir unvanı olan fütüvveti,  hüsn-ü hulukun derin bir buudu ve mürüvvetin ayrı bir televvünü saymak  da mümkündür.

Delikanlı mânâsına gelen "fetâ"dan türetilmiş  "fütüvvet", bazılarınca, her türlü fenalığa baş kaldırmanın remzi ve  ihlâslı ubudiyetin de unvanı sayılmıştır ki,

إِنَّهُمْ  فِتْيَةٌ آمَنُوا بِرَبِّهِمْ وَزِدْنَاهُمْ هُدًى وَرَبَطْنَا عَلَى  قُلُوبِهِمْ إِذْ قَامُوا فَقَالُوا رَبُّنَا رَبُّ السَّمَوَاتِ  وَاْلأَرْضِ لَنْ نَدْعُوَ مِنْ دُونِهِ إِلَهًا لَقَدْ قُلْنَا إِذًا  شَطَطًا

"Gerçekten onlar Rabbilerine inanmış  yiğitlerdir; biz de onların hidayetlerini artırdık ve kalblerini imanî  irtibatla metânetleştirdik; metânetleştirdik de o zaman baş kaldırıp:  'Bizim Rabbimiz bütün semâvat ve arzın da Rabbidir.' dediler. 'Biz asla  O'ndan başkasına ilâh diyemeyiz. Dersek, o zaman hadden efzun bir yalan  söylemiş oluruz.'"[SUP][1][/SUP] âyeti bunun beliğ bir tercümanı ve gürül gürül bir beyânıdır.

سَمِعْنَا فَتًى يَذْكُرُهُمْ يُقَالُ لَهُ إِبْراهِيمُ"Putları diline dolayan, İbrahim dedikleri bir yiğit işittik."[SUP][2][/SUP]  fermanı ise, himmeti insanlık, tek başına bir millet sayılan ve  ferdiyet üstü bir şahsiyete sahip gerçek bir fütüvvet erinin güç, tesir  ve içinde bulunduğu toplum nezdindeki mânâsını ifade etmektedir.

وَدَخَلَ مَعَهُ السِّجْنَ فَتَيَانِ"Onunla beraber iki genç de zindana girmişti."[SUP][3][/SUP] veyaوَقَالَ لِفِتْيَانِهِ اجْعَلُوا بِضَاعَتَهُمْ فِي رِحَالِهِمْ"Yûsuf gençlere: 'Onların erzak bedellerini yüklerinin içine koyun!' dedi."[SUP][4][/SUP]  gibi yerlerde ise, yiğitlik söz konusu değil, düz bir delikanlılıktan,  hatta ayarı düşük bir gençlikten, daha doğrusu emir kulu hizmetçilerden  bahsedilmektedir.

Işık Çağı'ndan bu yana birçok kimse fütüvvete  dair bir hayli söz söylemiştir: Kimilerine göre o, fakiri hor görmeme,  ganînin ağına düşmeme.. kimilerine göre herkese karşı insaflı olup ama  kimseden insaf beklememe.. kimilerine göre ömür boyu nefsinin amansız  düşmanı olarak yaşama.. kimilerine göre hem bu dünyada hem de öteki  âlemde; "milletî! milletî!" veya "ümmetî! ümmetî!" mülâhazalarıyla  yakarışa geçip kendini unutma ölçüsünde arkasında gidenleri düşünme..  kimilerine göre, "Mâbûd-u bi'l-hakk"a yönelmeye mâni bütün putları  kırıp, her çeşit bâtıla karşı kıyam etme.. kimilerine göre de, nefsi  adına her türlü kötülüğü sîneye çekip, Allah'a ait hakların söz konusu  olduğu yerde de arslanlar gibi kükreme.. kimilerine göre en küçük şahsî  kusurları karşısında dahi ömür boyu inleyip durmasına karşılık,  başkalarının en büyük günahlarını görmezlikten gelme; hatta başkalarına  velâyet mertebelerinde yer ararken, kendisine sıradan kulluğu bile fazla  bulma.. kendinden uzaklaşana yaklaşma yolları arama; eziyet edene  ikramda bulunma.. hizmette ön sıralarda, ücret almada gerilerin  gerisinde kalabilme gibi vasıflardan ibarettir.

Bu arada, bütün bu vasıfları dört ana esasa ircâ edenler de olmuştur ki, o da; Hz. Haydar-ı Kerrar'ın beyânı vechiyle:

1. Güçlü olduğu yerde affetme,

2. Hiddet ü şiddet anında hilm ü silmle muamelede bulunma,

3. Düşmanları hakkında bile hayırhahlıktan geri kalmama,

4. İhtiyaç içinde kıvrandığı durumlarda bile "îsâr" ruhuyla hareket edip başkalarını düşünme..

şeklinde  hulâsa edilebilir. Aslında, Hz. İmam'ın hayatı da âdetâ bu esaslarla  örülmüş bir dantelâ gibidir: Evet o, İbn Mülcem hakkındaki  muamelesinden,[SUP][5][/SUP] muharebede yere yıktığı düşmanını  affetmesine, sahabeden kendisiyle harbetmiş bir hasmının öldürülmesi  karşısında duyduğu teessürden,[SUP][6][/SUP] ömrünü îsâr esaslarına göre yaşadığından dolayı bir kış günü yazlık elbise içinde tir tir titremesine[SUP][7][/SUP] kadar her hâliyle fütüvvetin temsilcisi kahraman bir fetâ idi.. veلاَ فَتَى إِلاَّ عَلِىٌّ وَلاَ سَيْفَ إِلاَّ ذُو الْفِقَارِ "Ali gibi yiğit, Zülfikâr gibi de kılıç bulunmaz."[SUP][8][/SUP]  sözünün tam mâsadakıydı.. O, tertemiz olarak dünyaya gelmiş, nezâhet  içinde yiğitçe yaşamış, dünyanın kirlerine bulaşmadan da Allah'a  ulaşmıştı ki, bu hâliyle Hz. Mûsâ'nın, fütüvvetle alâkalı sorusuna  Cenâb-ı Hak'tan aldığı cevaba tıpatıp uyuyordu. Evet Cenâb-ı Hak, Hz.  Kelîm'in fütüvvetle alâkalı suâline: "Nefsini Benden tertemiz aldığın  gibi, yine Bana tertemiz iâde etmendir." şeklinde cevap vermişti.

Tevhid  ve İslâm düşüncesini kabule müheyyâ olarak yaratılan ruhun; bütün  letâifiyle gerçek tevhide yönelmesi nefsânî ve bedenî hazları aşarak  kalbin enginliklerine açılması ve memuriyetinin gereği esbâba tevessülün  dışında her şeye karşı kapanması, Hak mülâhazasını sarsacak her türlü  duygu ve düşünceye daha baştan tavır alması fütüvvetin en bâriz  emâreleri ve insan-ı kâmil olmanın da merdivenleridir. Başta bu aksiyonu  göstermeyenin, nefis, hevâ, şeytan, dünyaya meyl ü muhabbet ve nefsânî  hazlardan da sıyrılmayanın, fütüvvet gibi bir zirveye ulaşması söz  konusu değildir.

Fütüvvet yolu Kafdağı'ndan geçen define,

Bu defineden düz yolda yorulanlara ne!..

رَبَّنَا  آتِنَا مِنْ لَدُنْكَ رَحْمَةً وَهَيِّئْ لَنَا مِنْ أَمْرِنَا رَشَدًا  وَصَلِّ وَسَلِّمْ عَلَى سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ الْمُقْتَدَى وَعَلَى آلِهِ  ذَوِي اْلإِحْسَانِ وَالْوَفَاءِ 

Sızıntı, Ocak 1994


Peygamber Efendimiz a.s.v.'ın kabri nerededir? (Sadece şehir adını küçük harfler ile giriniz)
Üst