Giriş

TaLHa

Nur-u Aynım
Yönetici
Giriş

Evvelâ şunu itiraf edelim ki, bu Tarihçe-i Hayat büyük Üstadın hayatını tam mânâsıyla ifade etmekten çok uzaktır. Pek çok noktalar kısa kesilmiştir.

Hem, onun şahsiyetine ait hususları aydınlatacak ve açacak mahiyetteki vak’a ve hâdiselerden bir çoğu zikredilmemiştir. Serd edilen fikir ve kanaatleri teyid eden vak’a ve hâdiseler pek çoktur. Bahsetmeyişimizin yegâne sebebi, kendisinin razı olmamasıdır.

Evvelden beri, hem sohbetlerinde, hem mektuplarında bu zamanın cemaat zamanı olup, şahsî kemalât ve meziyetlerin hizmet-i imaniyede şahs-ı mânevî kadar tesiri olmadığını zikretmesi; hem şahsından ziyade, Kur’ân-ı Hakîmden nebean eden Risale-i Nur’a nazar edilmesini, bütün kıymet ve faziletin Risale-i Nur’da tecellî eden hakikat-i Kur’âniyeye ait olduğunu defalarca ihtar etmesi ve kendisine ait böyle bir tarihçe-i hayat hazırlandığını duyduğu zaman, “Tafsilâta lüzum yok. Yalnız Risale-i Nur hizmetine dair bahisler yazılsın” diye haber göndermesi gibi sebeplere binaen, şahsına ait bahisler gayet kısa kesilmiştir. Üstadın hayatına temas eden ve daha ziyade hizmet-i Nuriyeye ait mektuplar, müdafaalar, muhtelif zamanlara ait o zamandaki ahvalini bir derece ifade eden makale ve hatıralarını olduğu gibi koyduk. Bu suretle, bu eser, istikbaldeki münevver Nur Talebeleri için hakikî bir me’haz teşkil etmektedir. Muhterem edip ve muharrirler, bundan istifade ile inşaallah, daha mükemmel, daha hakikatli ve faideli tarihçe-i hayatlar hazırlayacaklardır.

Kur’ân-ı Hakîm: her âyet ve sûresinde sayısız hikmet ve faydalar bulunan Kur’ânahvâl: haller, durumlar
bahis: konubinâen: –dayanarak, dolayı
edip: edebiyatçıevvelâ: öncelikle
fazilet: güzel ve üstün değer, erdemhakikat-i Kur’âniye: Kur’ân’da yer alan gerçek mesele
hakikatli: gerçek, doğruhakikî: asıl, gerçek
hizmet-i Nuriye: Nur hizmeti; Risale-i Nur’da bulunan iman hakikatlerini insanlara ulaştırma hizmetihizmet-i imâniye: iman hakikatlerini muhtaç insanlara ulaştırma hizmeti
ihtar: hatırlatma, ikazinşaallah: Allah izin verirse
istifade: faydalanma, yararlanmaistikbal: gelecek
itiraf etme: bir gerçeği saklamaktan vazgeçip açıklama, bildirmekemâlât: faziletler, iyilikler, ahlâk ve huy güzellikleri
mahiyet: asıl nitelik, özellikmeziyet: üstün özellik
me’haz: kaynakmuharrir: yazar, araştırmacı
muhtelif: çeşitli, birbirinden farklımuhterem: hürmete lâyık, saygıdeğer
müdafaa: savunmamünevver: aydın, nurlu
nazar etme: bakmanebean eden: bir kaynaktan, ortaya çıkan; gelişen
serd etme: sözü peş peşe, tertipli ve güzel bir şekilde söylemesuret: biçim, şekil
tafsilât: ayrıntılartarihçe-i hayat: hayat hikayesi, biyografi
tecellî etme: belirme, görünme, yansımateyid etme: doğrulama
teşkil etme: oluşturma, meydana getirme; bir araya getirmevak’a: hadise, olay
yegâne: tekzikretme: anma, dile getirme
ziyade: çok, fazlaÜstad: bir ilim ve san’at alanında bilgi ve söz sahibi olan âlim; Bediüzzaman Said Nursî
şahs-ı mânevî: mânevî şahıs, belli bir ideal ve gaye etrafında bir araya gelen topluluğun oluşturduğu mânevî şahsiyet ve ortak kimlik

 

TaLHa

Nur-u Aynım
Yönetici
Giriş - Sayfa 37

Şurasını da hatırlatmak isteriz ki, bu eser, muhtelif meslek ve meşreplere mensup bulunan muharrirlerin ayrı ayrı mütalâalarına ve ediplerin yersiz mübalâğalara kaçan kalemlerine havale edilerek safiyeti bozulmamıştır.

Hem yine itiraf edelim ki, Risale-i Nur’un parlak ve nurlu vasfına ve Said Nursî’nin baştan başa iffet-i mücesseme ve şecaat-i harika teşkil eden hayat ve ahlâkına lâyık izah, ifade ve üslûp ile meydana çıkamadık. Bu zatın ifa ettiği binler küllî hizmetten birtek hizmet, yaşadığı müteaddit zamanlardan tek bir zamanda gösterdiği kahramanlık ve harika şecaati, telif ettiği âsârından birtek eseri dahi onun için muazzam bir tarihçe-i hayat hazırlanmasına sebep olabilirken; binler ayrı ayrı seciye, ahlâk-ı âliye, hizmet-i Kur’âniye, şehamet-i imaniye ile dolu ve yüz otuz kadar eserleriyle, değil bir kasaba, bir vilâyet, bir memlekette; belki milletler, devletler muvacehesinde âlem-i İslâm ve insaniyete şamil ve müessir hizmet-i külliye ile mücehhez tarihçesi, elbette bu esere sığışmaz ve sığışamadı.

Hem Üstadın mesleğini, meşrebini ve hususî ahvâlini, pek çok seciye ve hasletleri şahsında ve hizmetinde toplayan şahsiyetini tarif edemedik. Onun yaşadığı müteaddit hayat safhalarını yakından gören ve içinde bulunan talebe ve hizmetkârlarını birer birer dinlemek ve görüşmek lâzımdır ki, tarihçe-i hayatı bir derece mufassal hazırlanabilsin.


endOfSection.gif
endOfSection.gif



Bu eserin mütalâasıyla görülecek ki, bugün, yalnız Anadolu ve âlem-i İslâm için değil, bütün insaniyet için kayda değer büyük bir hakikat meydana çıkmıştır. Buhakikat, umumun iştirakıyla külliyet kesb ederek, “Risale-i Nur hizmet-i imaniyesi” ve “Bediüzzaman ve Nur talebeleri” diye adlandırılmaktadır. Bu hakikatin




Anadolu: (bk. bilgiler)ahlâk-ı âliye: yüksek, üstün ahlâk
ahvâl: haller, durumlarcephe: yön
edip: edebiyatçıhakikat: gerçek, doğru
haslet: huy, özellik, karakterhavale: gönderme, bırakma
hizmet-i Kur’âniye: Kur’ân’daki hakikatleri insanlara ulaştırma hizmetihizmet-i imâniye: iman hakikatlerini muhtaçlara ulaştırma hizmeti
hizmet-i külliye: büyük ve kapsamlı hizmethizmetkâr: hizmetçi
hususî: özelifa etme: yerine getirme
iffet-i mücesseme: her şeyiyle ve her haliyle günahlardan ve haramlardan son derece sakınmanın gözle görülebilir örneğiinsaniyet: insanlık
itiraf etme: kabullenme, dile getirmeizah: açıklama
iştirak: katılımkesb etmek: kazanmak
külliyet: kapsamlı oluş, bireylerden bir sınıf oluşmaküllî: kapsamlı, geniş, evrensel
mensup: bağlımeslek: takip edilen çizgi, yöntem
meslek ve meşrep: hareket tarzı, takip edilen yöntem ve metodmeşreb: hareket tarzı, metod
muazzam: büyükmufassal: ayrıntılı
muharrir: yazar, araştırmacımuhtelif: çeşitli
muvâcehesinde: karşısındamübalağa: abartı
mücehhez: cihazlanmış, donanmışmüessir: tesirli, etkili
mütalâa etme: inceleme; bir konu üzerinde araştırma yaparak değerlendirmelerde bulunmamüteaddit: birden fazla, çeşitli
safha: aşama, merhaleseciye: huy, karakter
sâfiyet: temizlik, arınmış olmatarihçe-i hayat: hayat hikayesi, biyografi
telif etme: kitap yazma, kaleme almateşkil etme: meydana getirme
umum: bir şeyin tamamı, genelivasıf: sıfat özellik
vilâyet: ilÜstad: bir ilim ve san’at alanında bilgi ve söz sahibi olan âlim; Bediüzzaman Said Nursî
âlem-i İslâmî: İslâm dünyasıâsâr: eserler, kitaplar
üslûp: ifade tarzışahsiyet: kişilik
şamil: içine alan, kapsayıcışecaat: yiğitlik, kahramanlık
şecaat-i harika: harika ve benzersiz yiğitlik ve kahramanlıkşehâmet-i imâniye: imandan gelen cesaret, yiğitlik

 

TaLHa

Nur-u Aynım
Yönetici
Giriş - Sayfa 38

ve bu cereyanın neden ibaret bulunduğu, menşei, gaye ve ideali ne olduğu, halk tabakalarındaki tesiri, fert ve cemiyetin hayat-ı maddiye ve mâneviyesine, istikbaldeki milletçe emniyet ve saadetimizin teminine ait tesiri, bu Tarihçe‑i Hayat ile tebarüz etmektedir.

Netice itibarıyla, zehirlemekten zevk alan akrep misillü ve anarşist ruhlu olmayan herbir fert, bu dâvânın karşısında ancak sevinç duyar.

Belki bize şöyle bir sual sorulabilir: “Acaba bu Tarihçe-i Hayat ile Said Nursî beşerin efkârına insan üstü bir varlık olarak gösterilmek mi isteniyor?”

Hayır!

Dünyanın ve hayatın mahiyetini bilen insanlar için, muvakkat âlâyişin, şan ve şöhretin hiçbir kıymeti yoktur. Hakikati müdrik bir insan, fânilerin sahte iltifatlarına kıymet vermez ve arkasına dönüp bakmaz. İşte, Said Nursî bu noktadan da mânevî büyük bir kahramandır. Hayatı, insanı hayrette bırakan çeşitli kahramanlıklarla dolu olmakla beraber; hakta, hak yolunda fâni olup, şahsından feragat etmede de mümtaz bir fedakâr olarak nazara çarpmaktadır. İlâhî bir inayete mazhariyetle, dağ gibi engelleri aşıp, bu asrın yüzlerce menfi cereyanları karşısında kudsî dâvâsını çekinmeyerek ilân edip selâmete çıkarması, kendisinin şahsiyetinden tamamıyla feragat ettiğini, hak yolunda fedâi olduğunu göstermektedir.

Evet, Said Nursî şahsî dehâsıyla ve inayet-i Hakla insanlık âleminde yeni bir çığır açmıştır. Bu zât, bütün istidadını ve benliğini ezelî bir hakikate feda ederek, bütün zamanlarda hükümran olan bu Kur’ânî hakikati dâvâ edinmiştir. Şahsında ve hizmetinde görünen bütün yüksek vasıf ve kemalât, ancak kudsî dâvâsından aksetmektedir. Nasıl ki binler âyine ortasında bulunan bir lâmba, nûranî ışığa mâlikolduğu için karşısındaki âyineler adedince külliyet kesb eder ve o kadar kıymet alır; zira herbir âyinede bir lâmba, ışığıyla beraber mevcuttur. Aynen öyle de,


aksetmek: yansımakanarşist: hiçbir kayıt ve kural tanımayan, yıkıcı, kargaşa çıkaran
asır: yüzyılbeşer: insanlık
cemiyet: toplumcereyan: hareket, akım
dehâ: olağanüstü zekâ ve akıldâvâ edinme: bir hedef, ideal ve düşüncenin doğruluğunu ispatlama gayret ve çabasına girme
efkâr: fikirler, düşünceleremniyet: güven
ezelî: başlangıcı olmayan sonsuzlukferagat: hakkından isteyerek vaz geçme, affetme
fâni: geçici, ölümlüfâni olma: kendisini bir şeye tamamen adama ve dâvâsıyla bütünleşme
hakikat: gerçek, doğruhayat-ı maddiye ve mâneviye: maddî ve manevî hayat
hükümran: hükmü geçen, hükmedenibaret bulunma: meydana gelme
iltifat: ilgilenme, yönelmeinayet: lütuf, iyilik, yardım
inayet-i Hak: Hakk’ın, Allah’ın yardımıistidad: kabiliyet, yetenek
istikbal: gelecekkemâlât: mükemmel ve yüksek özellikler
kesb etme: elde etme, kazanmakudsî: kutsal
külliyet: bireylerden bir sınıf oluşmamahiyet: temel özellikler ve nitelikler
mazhariyet: ayna olma, bir nimete erişmemenfi: olumsuz
menşe’: kaynakmevcut: var olan
misilli: gibimuvakkat: geçici
mâlik: sahipmüdrik: idrak eden, kavrayan, anlayan
mümtaz: seçkinnazara çarpma: dikkat çekme
netice itibarıyla: sonuç olaraknûranî: nurlu
saadet: mutlulukselâmet: esenlik, güvenlik
tarihçe-i hayat: hayat hikayesi, biyografitebarüz etme: belirme, ortaya çıkma
temini: sağlamasıvasıf: özellik, sıfat
zira: çünküâlâyiş: gösteriş
 

TaLHa

Nur-u Aynım
Yönetici
Giriş - Sayfa 39

Bediüzzaman, şu kâinatın ve umum zamanların mânevî güneşi olan Kur’ân-ı Hakîme ve din-i mübin-i İslâmın mübelliği Hazret-i Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâma müteveccih olmuştur. Ve onların ziyasına mâkes Risale-i Nur’un zuhuruna, inkişafına vesile olduğu için, eserinden ışık alan, dâvâsından feyiz ve kuvvet alan yüz binler, hattâ milyonlarca insanın âyine-misâl akıl, kalb ve ruhlarında mânen yaşamakta ve örnek bir insan, büyük bir mütefekkir olarak kabul ve yad edilmektedir.

İşte onu mânen yaşatan bu gibi kıymetlerdir. Dalâlet cereyanlarının karşısında ehl-i iman fedakârlarından büyük bir şahs-ı mânevî meydana çıkararak, muhkem bir sedd-i Kur’ânî ve imanî tesis edip mü’minlerin nokta-i istinadı olmasıdır. İnandığı kudsî dâvâya gösterdiği azim ve sebatla, mü’minlerin kalblerini ihtizaza vererek, ruhlarda İslâmî aşk ve heyecanı uyandırmasıdır. Fânilere perestiş eden biçare insanlara bâkî ve lâyemut bir hakikati gösterip nazarları oraya çevirmeye çalışmasıdır. Vazifesinin böyle ulviyetiyle beraber—fakat beşeriyet itibarıyla—ubudiyet vazifesiyle de kendini herkesten ziyade kusurlu, noksan ve âciz gören ve öyle bilen, dergâh-ı rahmette acz ve fakr ile niyaz eden ve insanlığa rahmeti, saadeti talep eden bir abd-i azizdir, bir fakir-i müstağnidir. Evet o, “Bir kimsenin imanını kurtarırsam, o zaman bana Cehennem dahi gül-gülistan olur” demektedir. Nefsindeki enaniyet ve gurur putunu kırmakla kalmamış; âlemdeki tabiatperestlerin putlarını dahi târümar etmek gibi bir vazife gördüğü, dost ve düşman, herkesin malûmu olmuştur.

Aleyhissalatü Vesselâm: Allah’ın salât ve selâmı onun üzerine olsunKur’ân-ı Hakîm: her âyet ve sûresinde sayısız hikmet ve faydalar bulunan Kur’ân
abd-i aziz: izzetli kul, Allah’tan başkasına müracaat etmeyen ve minnet duymayan kulacz: acizlik, güçsüzlük
ayna-misal: ayna gibiazim: kararlılık, gayret
beşeriyet: insanlıkbiçare: çaresiz
bâkî: devamlı, kalıcı, ölümsüzcereyan: hareket, akım
dalâlet: hak yoldan ayrılma, inkârcılıkdergâh-ı rahmet: Allah’ın rahmet kapısı
din-i mübin-i İslâm: hak ve hakikatı açıklayan İslâm diniehl-i iman: Allah’a ve Allah’tan gelen herşeye inanan kimseler, mü’minler
enaniyet: benlikfakir-i müstağni: elindekiyle yetinip kanaat eden ve ihtiyacını başkasına bildirmeyen fakir
fakr: fakirlik, ihtiyaç hâlifeyiz: ilham, bolluk, bereket
fâni: gelip geçici olan, ölümlügülistan: gül bahçesi
hakikat: gerçek, doğruihtizâza verme: sarsma, titretme, hareketlendirme
inkişaf: açığa çıkma, gelişmeitibarıyla: özelliğiyle, -den olayı
kudsî: kutsalkâinat: evren, bütün yaratılmışlar
lâyemut: ölümsüzmalûm: bilinen, belli
muhkem: sağlam, kuvvetlimâkes: yansıma yeri, ayna
mânen: mânevî yöndenmübelliğ: tebliğ edici, bildirici
mütefekkir: düşünür, bilginmüteveccih: yönelik, yönelmiş
nazar: dikkat, bakışnefis: bir kimsenin kendisi; insanı daima kötülüğe, maddî zevk ve isteklere sevk eden duygu
niyaz etme: dua etme, yalvarıp yakarmanoksan: eksik, yetersiz
nokta-i istinad: dayanak noktasıperestiş etme: bir şeye aşırı derecede değer verme, düşkünlük gösterme
rahmet: İlâhî şefkat, merhamet ve ihsansaadet: mutluluk
sebat: kararlılık, sabit olmasedd-i Kur’ânî ve imanî: Kur’ân ve iman hakikateriyle kurulan ve inançsızlığın önünü kesen set, hisar
tabiatperest: herşeyin tabiatın tesiriyle meydana geldiğini iddia eden, tabiata tapantalep eden: isteyen
tesis etme: kurmatârümar etme: dağıtma, parçalama
ubudiyet: kullukulviyet: yücelik
umum: bütünvesile: araç, vasıta
yad edilme: anılma, dile getirilmeziya: ışık, parlaklık
ziyade: çok, fazlazuhur: görünme, ortaya çıkma
âciz: güçsüz, elinden bir şey gelmeyenşahs-ı mânevî: mânevî şahıs, belli bir ideal ve gaye etrafında bir araya gelen topluluğun oluşturduğu mânevî şahsiyet ve ortak kimlik

 

TaLHa

Nur-u Aynım
Yönetici
Giriş - Sayfa 40

İşte Bediüzzaman hakkında takdir ve tebriki ifade eden bütün yazılar bu mânâ içindir.

Bazı gazetelerin zaman zaman yaptıkları neşriyattan anlaşılıyor ki: Din ve İslâmiyet düşmanları, ekseriya perde ardından bahaneler icad ederek dine saldırmaktadırlar. Doğrudan doğruya dinin ve İslâmiyetin aleyhinde bulunmuyorlar; dine hizmet eden, bu uğurda türlü fedakârlıklara katlananları nazar-ı âmmede kötülemek, halkın sevgisini çürütmek için hücuma geçiyorlar; ta ki dine hizmet edenleri âtıl vaziyete getirip, dinî inkişafa mâni olsunlar; imansızlığın, ahlâksızlığın revaç bulmasını temin etsinler. Demokrasi devrinde ve din hürriyetine müsaade edildiği bu zamanda böyle olursa, “Din zehirdir” diye millet kürsüsünden ilânat yapıldığı bir devirde dindarlara, hususan İslâmî gelişme ve inkişafa hizmet edenlere nasıl davranıldığı kolayca anlaşılır.

Devr-i sabıkta, Üstad ve Nur talebelerini mahkemeye sevk edenler arasında öyleleri çıkmış ki, kanun perdesi altında menfi ideolojilerine, şahsî kin ve ihtiraslarına göre hareket etmişler; vazifelerinin icabını yapmaları lâzım gelirken, sanki vatan ve millet hainlerini yakalamış gibi çeşitli hakaret ve iftiralarla Bediüzzaman ve talebelerine hücum etmişler; mahkeme beraat vermişken, kanunu tatbik etmekle mükellef bazıları, Said Nursî için yakında idam edileceği şayiasını etrafa yaymaktan sıkılmamışlardır. Biz, bu yazılarla onlar aleyhinde konuşmak değil, bir hakikati beyan etmek istiyoruz. Belki onlardan birçoğu bu hareketinde mâzurdur, mecburen yapmıştır. Her ne olursa olsun, bu muameleler ispat ediyor ki, Bediüzzaman’ın muhakeme olunduğu, mahkemeye sevk edildiği tarihlerde gizli dinsizler, ifsad komiteleri faaliyette idiler. Mahkeme eliyle mahkûm edemedikleri ve dâvâsına mâni olamadıkları Said Nursî’ye, insafsızca iftiralarda, yalan propagandalarda bulunacaktılar ve bulundular. Bu elîm vaziyeti gören her insaf sahibi, onun müstakim bir din adamı, hakikat adamı olduğunu söylemekten çekinmemiştir. Binaenaleyh, Bediüzzaman ve Risale-i Nur hakkında tekrarla ve ısrarla devam edegelen takdirkâr yazı ve takrizlerin neşredilmesinin


beraat verme: mahkeme tarafından suçsuz görülerek salıverilmebeyan etme: açıklama
binaenaleyh: bundan dolayıdemokrasi devri: demokrasi yönetiminin uygulandığı dönem; Demokrat Parti dönemi
devr-i sabık: önceki dönem; Demokrat Parti iktidarı öncesidinî inkişaf: dinî gelişmeler
ekseriya: genellikle, çoğunluklaelîm: acı veren, üzücü
hakikat: gerçek, doğruhususan: bilhassa, özellikle
hürriyet: serbestlikicab: gerektirme
icad etme: var etmeideoloji: siyasal veya toplumsal bir öğreti oluşturan bir grubun davranışlarına yön veren politik, hukukî, bilimsel, inanç, felsefî, moral, estetik düşünceler bütünü
ifsad komitesi: toplumdaki huzur ve güven ortamını ve toplumsal değerleri bozmaya çalışan gizli cemiyetihtiras: aşırı istekler, tutkular
ilânat yapma: ilân etme, duyuru yapmainkişaf: açığa çıkma, gelişme
mahkûm etme: bir cezaya çarptırmamazur: özürlü, mazeretli
menfi: olumsuz, karşıtmillet kürsüsü: Türkiye Büyük Millet Meclisi
muamele: uygulamamuhakeme: mahkemeye çıkarılıp sorgulanma
mâni: engelmükellef: yükümlü
müsaade etme: izin vermemüstakim: doğru yolda olan; istikametini saptırmayan
nazar-ı âmme: kamuoyu; nalkın gözleri önündeneşretmek: yaymak
neşriyat: yayınrevaç bulma: yaygınlaşma, kabul görme
takdir: beğeniyi dile getiren ifadetakdirkâr: takdir eden, beğeniyi ifade eden
takriz: birşeyi veya bir eseri beğendiğini söyleme amacıyla yazılan yazıtatbik etme: uygulama
temin: sağlamavaziyet: durum
Üstad: bir ilim ve san’at alanında bilgi ve söz sahibi olan âlim; Bediüzzaman Said Nursîâtıl: boş, etkisi olmayan
şayia: yaygın haber, söylenti
 

TaLHa

Nur-u Aynım
Yönetici
Giriş - Sayfa 41

bir mühim âmili de bu olsa gerektir ve tenkit edilmemelidir. Nazar-ı dikkatle bu zâtı ve eserlerini temaşa edenler, kemal-i takdirle tebrik ve senâdan kendilerini alamamışlardır.

Bilhassa mahkûm ettirilmek için sevk edildiği mahkemeler ve ehl-i vukuflar, eserlerini ve hayatını tetkikten sonra, eserlerinde görünen kemalât ve güzelliği tasdik etmişlerdir. Şu halde, milletin en zekî ve ferasetli tabakasının, ehl-i akıl ve kalbin yarım asırdan beri devam edegelen ve gittikçe umumiyet kesb eden Said Nursî ve Risale-i Nur hakkındaki kanaat ve ifadeleri, gerçekten büyük bir hakikatin tezahürü olarak kabul edilmek icap eder.


endOfSection.gif
endOfSection.gif



Sual: Madem Allah Alîmdir. Onun bilmesi ve iltifatı kâfidir. Ehl-i kemal büyük zatlar, daima kendilerini setretmişler. Hem bâki bir âlemde hakikatler bütün çıplaklığıyla ortaya döküleceğine göre, niçin Risale-i Nur’un meziyetleri, İlâhî inayet ve ikramlar çoklukla zikredilmiş; Said Nursî’nin hizmet-i Kur’âniyesi esnasında mazhar olduğu harika muvaffakiyet ve kemalât beyan edilmiş ve bunlar niçin neşredilmiş; hattâ ilmî eserlerinin bir çoğunun arkasında bu nevi takrizler konulmuş?

Cevap: Bu hususta mukni cevaplar bazı mektuplarda vardır. Bir hülâsası şudur:

Bediüzzaman’ın Risale-i Nur’un neşriyle hizmeti, doğrudan doğruya Kur’ân hesabınadır. İman hakikatlerinin neşri, Müslümanların imanlarının takviyesi, kuvvetlenmesi, dolayısıyla İslâm dininin teâli etmesi, din düşmanlarının müfsit hücumlarının def edilmesi ve İslâm dininin insanlar arasında maddî ve mânevî kemalâtın zübde ve hülâsası olduğunu âleme ilân etmek ve herkese kanaat-i kat’iye vermek için zikredilmiştir. Yukarıda bahsedildiği gibi, aleyhte olanlar öyle insafsızca hücumlarda bulunmuşlardır ki, Said Nursî hadsiz muarızlara,




Alîm: her şeyi hakkıyla bilen, ilmi herşeyi kuşatan Allahasır: yüzyıl
beyan etme: açıklamabilhassa: özellikle
bâki: devamlı, sürekliehl-i akıl ve kalp: akıllıca düşünebilen ve vicdan sahibi kişiler
ehl-i kemâl: manevî âlemlerde çok yüksek derecelere çıkan, halleri ve özellikleriyle mükemmel olan insanlarehl-i vukuf: bir meseleyi derinliğine bilen ihtisas sahipleri; bilirkişiler
esnasında: sırasındaferâset: çabuk sezme ve anlama kabiliyeti
hadsiz: sayısızhakikat: gerçek, doğru
hizmet-i Kur’âniye: Kur’ân hakikatlerini insanlara ulaştırma hizmetihülâsa: özet
icap etme: gerekmeikram: bağış, iyilik
iltifat: yönelme ve değer vermeinayet: gözetme, yardım etme
kanaat-i kat’iye: kesin kanaat, görüşkemal-i takdir: çok yüksek ve geniş bir seviyede takdir etme
kemâlât: mükemmel ve üstün özelliklerkesb eden: kazanan
kâfi: yeterlimahkûm ettirme: mahkemede ceza verilmesini sağlama
mazhar olma: ayna olma, erişmemeziyet: üstün özellik
muarız: karşı gelen, karşıtmukni: ikna edici
muvaffakiyet: başarımüfsit: bozguncu
nazar-ı dikkat: dikkatli bakışnevi: çeşit, tür
neşr: yayma, insanlara ulaştırmasenâ: övme, methetme
setretme: örtme, gizlemesual: soru
takriz: birşeyi veya bir eseri beğendiğini söyleme amacıyla yazılan yazıtakviye: güçlendirme
tasdik etme: kabul etme, onaylamatemâşâ etme: seyretme, gözlemleme
tenkit: eleştirmetetkik: inceleme, araştırma
tezahür: belirme, görünme, ortaya çıkmateâli etme: yücelme, yükselme
umumiyet: genellikzikretme: anma, ifade etme
zübde: en seçkin kısım, öz, kaynakâmil: sebep

 

TaLHa

Nur-u Aynım
Yönetici
Giriş - Sayfa 42

çok kuvvetli ve kesretli düşmanlara karşı az, fakir ve zayıf olan Risale-i Nur talebelerine kuvve-i mâneviyye, gaybî imdat, teşci, sebat ve metanet vermek için, Risale-i Nur hakkındaki ikram-ı İlâhî ve hizmetin makbuliyetine ait inayet-i Rabbaniyeyi zikretmiş; insafsız hücum ve asılsız iftiralara karşı mecburiyetle müdafaaya geçilmiştir.

Hem Tarihçe-i Hayat’ta geçen bir mektubunda, Bediüzzaman:

“Ben itiraf ediyorum ki, böyle makbul bir eserin mazharı olmaya hiçbir vecihle liyakatim yoktur. Fakat çok ehemmiyetsiz bir çekirdekten koca dağ gibi bir ağacı halketmek kudret-i İlâhiyenin şe’nindendir ve âdetidir ve azametine delildir. Ben kasemle temin ederim ki, Risale-i Nur’u senâdan maksadım, Kur’ân’ın hakikatlerini ve imanın rükünlerini teyid ve ispat ve neşirdir. Hâlık-ı Rahîmime yüz binler şükür olsun ki, beni kendime beğendirmemiş, nefsimin ayıplarını ve kusurlarını bana göstermiş ve onefs-i emmâreyi başkalara beğendirmek arzusu kalmamış. Kabir kapısında bekleyen bir adamın arkasındaki fâni dünyaya riyakârane bakması, acınacak bir hamakattir ve dehşet verici bir hasarettir. İşte bu hâlet-i ruhiye ile, yalnız hakaik-i imaniyenin tercümanı olan Risale-i Nur’un, Kur’ân’ın malı olarak meziyetlerini izhar ediyorum. Sözlerdeki hakaik ve kemâlât benim değil, Kur’ân’ındır ve Kur’ân’dan tereşşuh etmiştir. Madem ben faniyim, gideceğim; elbette bâki olacak birşey ve bir eser benimle bağlanmamak gerektir ve bağlanmamalı. Evet, lezzetli üzüm salkımlarının hâsiyetleri kuru çubuğunda aranılmaz. İşte ben de öyle kuru çubuk hükmündeyim.”

Evet, Said Nursî, Risale-i Nur’la dinsizliğe ve İslâmiyet aleyhindeki cereyanlara karşı giriştiği Kur’ân ve iman hizmetinde çok yardımcılara, hükûmet ve milletçe teşvik ve müzaherete muhtaç iken, bilâkis çeşitli iftira, tezvir ve ittihamlarla hapse sürülmek, eserlerini imha etmek, halkı kendinden soğutmak için


Hâlık-ı Rahîm: herbir varlıkta merhamet ve şefkati tecelli eden ve her şeyi yoktan yaratan Allahazamet: büyüklük, yücelik
bilâkis: aksine, tersinebâki: devamlı, kalıcı, ölümsüz
cereyan: hareket, akımehemmiyetsiz: önemsiz
fâni: ölümlü, gelip geçicigaybî: bilinmeyen, gayb âlemine ait
hakaik: gerçekler, doğrularhakaik-i imaniye: iman hakikatleri, esasları
hakikat: gerçek, doğruhalk etmek: yaratmak
hamakat: ahmaklıkhasaret: zarar, ziyan
hâlet-i ruhiye: ruh halihâsiyet: özellik
hükûmet: yönetim, idare, devletin icra mekanizmasıikrâm-ı İlâhî: Allah’ın lütfü, ikramı ve ihsanı
imdat: yardımimha: yok etme
inâyet-i Rabbâniye: Allah’ın inâyeti, yardımıittiham: suçlama
izhar etme: açığa çıkarma, göstermekasem: yemin
kemâlât: mükemmel ve üstün özelliklerkesretli: çok
kudret-i İlâhiye: Allah’ın güç ve iktidarıkuvve-i mâneviyye: manevi kuvvet, moral gücü
liyakat: lâyık olmamakbul: Allah tarafından kabul edilmiş, kabule mazhar olmuş
makbuliyet: Allah tarafından kabul edilmesimazharı olma: ayna gibi yansıtma
mecburiyet: zorunlulukmetanet: sağlamlık, kararlılık
meziyet: üstün özellikmüdafaa: savunma
müzaheret: koruma, yardımnefs: kişinin kendisi
nefs-i emmâre: insanı daima kötülüğe, yasak zevk ve isteklere sevk eden duyguneşir: yayma
riyakârane: gösterişli bir şekilderükün: esas, şart
sebat: kararlılık, sabit olmasenâ: övme, methetme
tarihçe-i hayat: hayat hikayesi, biyografitemin: sağlama
tercüman: tercüme edentereşşuh etme: sızma
teyid: destekleme, kuvvetlendirmetezvir: iftira, yalan-dolan, sahtecilik
teşcî: cesaretlendirmevecih: yön
şe’n: gerek, özellikşükür: nimetlere karşı memnunluk gösterme, Allah’a teşekkür etme

 

TaLHa

Nur-u Aynım
Yönetici
Giriş - Sayfa 43

aleyhinde türlü isnatlar yapılmıştır. Elbette hak bildiği mesleğini, Kur’ân’ın şerefine ve Hazret-i Peygamberin nübüvvetinin teâlisine ait hizmetini aleyhteki iftiralardan müberra kılmak için hakikati söyleyecek, müdafaada bulunacak; faraza bazılar tarafından şahsî bir noksanlık telâkki edilse bile, umumun istifade ve saadeti için şahsî zararına da razı olacaktır. Onun için, Risale-i Nur hakkında beyan edilen ve neşredilen senalara bu gibi noktalardan bakmak lâzımdır; yoksa hizmete zarar olur. Dar düşünce ile hareket etmek zamanında değiliz. İmansızlar, kendi muzır mesleklerini, menfi ideolojilerini, sahte kahramanları hattâ İslâm düşmanlarını—onlar asla lâyık olmadığı halde—çeşitli medh ü senâ ile insanlığın nazarına göstermeye, alkış toplamaya çalışıyorlar. Uzağa gitmeye lüzum yok; dünyayı saran dehşetli dinsizlik cereyanını idare edenler büyük kahramanlar olarak ilân edilirken, neden Müslümanlar hak dinlerini medh ü senâ etmesinler, onun kemalâtını,ulviyetini neşretmesinler; Kur’ân’a âyine olan ve bu zamanın dinsizlik cereyanlarına meydan okuyup, dine en büyük hizmeti ifa eden bir eser külliyatı ve onun muhterem,mütevazi ve hadsiz zulümlere maruz kalmış müellifi, medhedilmesin? Halbuki yazılan yazılar, mücerred mevzular olarak değil, ekseriyetle müdafaa kabilinden, aleyhteki iftiralara cevap olarak neşredilmiş hakikatlerdir.

endOfSection.gif
endOfSection.gif


Üstadın hayatı, küllî hizmeti noktasından topluca iki büyük safha arz etmektedir.

Birincisi: Doğuşundan itibaren tahsil hayatı, Van’daki ikameti, İstanbul’a gelişi, siyasî hayatı, seyahatleri, Harb-i Umumîye iştiraki, Rusya’daki esareti, İstanbul’da Darü’l-Hikmeti’l-İslâmiye âzâlığında bulunuşu, Kuvâ-yı Milliyede İstanbul’daki hizmeti, Ankara’ya gelerek ilk Meclis-i Meb’usandaki faaliyetleri ve kısa bir müddet sonra Van’a çekilip inzivayı ihtiyar etmesi gibi, herbiri ayrı


Ankara: (bk. bilgiler)Darü’l-Hikmeti’l-İslâmiye: (bk. bilgiler)
Harb-i Umumî: Birinci Dünya SavaşıKuvâ-yı Milliye: (bk. bilgiler – Millî Mücadele)
Meclis-i Meb’usan: Türkiye Büyük Millet MeclisiRusya: (bk. bilgiler)
Van: (bk. bilgiler)arz etme: kendini gösterme, ortaya çıkma
beyan etme: açıklamacereyan: hareket, akım
ekseriyetle: çoğunluklaesaret: esirlik, tutsaklık
faraza: varsayalım kihadsiz: sayısız
hakikat: gerçek, doğruideoloji: siyasal veya toplumsal bir öğreti oluşturan bir grubun davranışlarına yön veren politik, hukukî, bilimsel, inanç, felsefî, moral, estetik düşünceler bütünü
ifa etme: yerine getirmeihtiyar etme: tercih etme, seçme
ikamet: yerleşmeinziva: yalnız başına bir yere çekilip dünya işleriyle uğraşmama
isnat: dayandırma, yalan iftiralar yüklemeistifade: faydalanma, yararlanma
iştirak: katılmakabilinden: gibisinden
kemâlât: mükemmel ve üstün özelliklerkülliyat: çok sayıda unsurdan meydana gelen eser; Risale-i Nur Külliyatı
küllî: kapsamlı, geniş, evrenselmaruz kalma: uğrama, yüzyüze gelme
medh ü senâ: övme ve methetmemedhetme: övme
menfi: negatif, olumsuzmevzu: konu
muhterem: hürmete lâyık, saygıdeğermuzır: zararlı şeyler
müberra: arınmış, temizmücerred: soyut
müdafaa: savunmamüellif: telif eden, yazan
mütevazi: alçakgönüllünazar: dikkat, bakış
neşretmek: yaymaknoksanlık: eksiklik
nübüvvet: peygamberlik, elçiliksaadet: mutluluk
safha: merhale, aşamasena: övme, methetme
seyehat: yolculuktahsil: ilim öğrenme, öğrenim
telâkki etme: anlama, kabul etmeteâli: yücelme, yükselme
ulviyet: yücelikumum: bütün
Üstad: bir ilim ve san’at alanında bilgi ve söz sahibi olan âlim; Bediüzzaman Said Nursîâzâlık: üyelik
İstanbul: (bk. bilgiler)
 

TaLHa

Nur-u Aynım
Yönetici
Giriş - Sayfa 44

bir hayat sahnesi olan Üstadın hayatının bu birinci safhası, iman ve Kur’ân hizmeti itibarıyla ikinci safha hayatının mukaddemesi hükmündedir. İkinci büyük hizmetine hazırlıktır. Ömrünün ellinci senesine kadardır.

İkincisi: Van’da inzivada iken garba nefyedilip Isparta’nın Barla nahiyesinde ikamete memur edildiği zamandan başlar ki, Risale-i Nur’un zuhuru ve intişarıdır. Âzamî ihlâs, âzamî fedakârlık, âzamî sadakat, metanet ve dikkat ve iktisat içinde Risale-i Nur’la giriştiği hizmet-i imaniye ve mânevî cihad-ı diniyedir.

Hayatının bu ikinci safhası, Harb-i Umumî neticesinde Osmanlı hilâfetinin inkıraz bulmasıyla insanlık âleminde medeniyet-i beşeriyeyi mahveden ve semavî dinlerle mücadeleyi esas ittihaz edinen komünizm rejiminin insaniyetin yarısını istilâ ederek dünyayı dehşete saldığı ve memleketimizi tehdide yeltendiği ve mânevî tahribatının tehlikesine maruz kaldığımız bir devreye rastlar. Bu devre, bin senedir Kur’ân’a bayraktarlık yapmış, İslâmiyete asırlarca hizmet etmiş kahraman bir millet için dikkatle incelenmesi lâzım gelen bir devredir.

Üstad, Risale-i Nur’u telif ederken, Kur’ân’ın i’câzî lem’aları olan bu eserlerin her taife-i insaniyede inkişaf edeceğini, dinsizliğin memleketimizi istilâsına mani olacağını, memleket ve millet için bir sedd-i Kur’ânî vazifesini göreceğini, Risale-i Nur hizmetinin umumiyet kesb edip, Türk Milletinin yine İslâmiyetin kahraman bir ordusu ve fedakârı olacağını, Risale-i Nur’un neşri ve ileride resmen intişarı milletçe benimsenmesi ve Maarif dairesinin hakikat-ı Kur’âniyeye yapışması neticesi maddeten ve manen milletin terakki edeceğini, İslâmiyetin büyük kuvvet bulacağını zikretmiştir.

Risale-i Nur bir alemdir, ünvandır. Bu zamanda zuhur eden Kur’ânî hakikatler manzumesidir. Necip milletimizin, insaniyet-i kübrâ olan İslâmiyete sarılması,


Barla: (bk. bilgiler)Harb-i Umumî: Birinci Dünya Savaşı
Isparta: (bk. bilgiler)Kur’ân’ın i’câzî lem’aları: Kur’ân’ın mu’cize oluş özellikleri arasında yer alan parıltılar
Maarif dairesi: Milli Eğitim CamiasıVan: (bk. bilgiler)
alem: sembol, belirgin işaretasır: yüzyıl
cihad-ı diniye: dinin hakikatlerini insanlara ulaştarma, hücum eden dinsizlik ve inkâr cereyanlarına karşı mücadele etmegarb: batı
hakikat: gerçek, doğruhakikat-ı Kur’âniye: Kur’ân’da yer alan gerçek mesele
hilâfet: halifelikhizmet-i imaniye: iman hakikatlerini insanlara ulaştırma hizmeti
ihlâs: ibadet ve davranışlarda sadece Allah rızasını gözetme; samimiyetikamete memur edilme: bir yerde oturmaya mecbur bırakılma
iktisat: tutumluluk; her hususta orta yolu takip etme, lüzumundan fazla veya noksan harcamaktan kaçınmainkişaf: açığa çıkma, gelişme
inkıraz bulma: dağılıp yok olma, son bulmainsaniyet: insanlık
insaniyet-i kübrâ: en büyük insanlık sistemi; İslâmiyetintişar: yayılma
inziva: yalnız başına bir yere çekilip dünya işleriyle uğraşmamaistilâ: kaplama, kuşatma
itibarıyla: özelliğiyleittihaz: edinme, kabul etme
kesb etme: kazanmakomünizm: (bk. bilgiler)
maddeten: maddî olarakmahvetme: yıkma, yok etme
mani: engelmanzume: düzenli ve dengeli ölçülerle biraraya getirilerek ortaya konulan eser
medeniyet-i beşeriye: insanlık medeniyetimetanet: sağlamlık, kararlılık
mukaddeme: başlangıç, girişmânen: mânevî yönden
nahiye: bucaknecip: asil
nefyetmek: sürgüne göndermekneşr: yayma
rejim: bir yönetim biçimisadâkat: bağlılık, doğruluk
safha: aşama, basamaksedd-i Kur’ânî: Kur’ân’daki hakikatlerle inançsızlık önüne konulan set, engel
semâvî: İlâhî, vahye dayanantahribat: tahripler, yıkıp bozmalar
taife-i insaniye: insanlık taifesi, topluluğutelif: yazma, kaleme alma
terakki etme: ilerleme, yükselmeumumiyet: genellik
zikretme: anma, dile getirmezuhur: görünme, ortaya çıkma
Üstad: bir ilim ve san’at alanında bilgi ve söz sahibi olan âlim; Bediüzzaman Said Nursîâzamî: en büyük, en çok

 

TaLHa

Nur-u Aynım
Yönetici
Giriş - Sayfa 45

yep yeni bir ruh ve taze bir iman aşkı ve heyecanı içinde uyanmasının ifadesidir. İçinde bulunduğumuz asrın değiştirdiği hayat şartları ve yeni bir dünya nizamı ve görüşü karşısında imanın tahkim ve takviyesiyle feveran eden hamiyet-i İslâmiyenin mânâsıdır. Mütenebbih kalbleri iman ve muhabbet-i Nebevî ile coşkun ve cihan-değer şeref-i intisabıyla serefraz fedakârların yetişmesi ve bu milletin mazisine mütenasip kahramanlığı, yüksek iman ve ahlâkı izhar etmesi işaretidir.

Bediüzzaman, Risale-i Nur’u, hiçbir makam ve meşrebin tesiri altında kalmadan, maddî-mânevî hiçbir menfaat ve hissiyat karışmadan, doğrudan doğruya Kur’ân-ı Hakîmin, umumun istifade edebileceği ve umuma hitap eden hakikatlerini tefsiretmiş, bu hakikatlerin tercümanlığını yapmıştır. Telif ettiği âsârından herkes istifade edebilmektedir. Bir taifeye, bir sınıf halka mahsus değildir. Bu Tarihçe-i Hayat, okuyucuların nazarını, bu zamanda Kur’ân’ın hikmet nurları olan Risale-i Nur’a çevirip, ondan istifadeyi gösterecektir. Said Nursî ise, Kur’ân’ın hizmetinde fedakârane çalışmış, sünnet-i Peygamberîye ittibâ etmiş, nümune-i imtisal bir zât olarak görünmektedir.

Tarihçe-i Hayat’ta geçen bazı mektuplardan anlaşılacağı üzere, Said Nursî, bir zamanlar felsefe mesleğinde çok ileri gitmiş, sonra, Kur’ân-ı Hakîmin irşadıyla hak ve hakikate erişmiş ve bu zamanda fen ve felsefe ile iştigal edip şek ve şüphelere mâruz kalanları, aklî delillerle şüphelerden kurtaracak eserler telif etmiştir.

Risale-i Nur’un yolu, mesleği, bu zamandaki hayat şartlarına, insanların ahval-i ruhiyelerine göre en selâmetli, en kısa ve umumî bir cadde-i Kur’ân’dır. Serapa ilim ve tefekkür üzerine gitmektedir. İçtimaî hayatta çeşitli hizmetler gören fertlerin istifadesi büyüktür. Risale-i Nur’u okuyan ve ondan ders alarak tefekkür-ü imaniyeyi kazananlar, dünyevî vazife ve mesleklerini âhiret hayatına


Kur’ân-ı Hakîm: hikmetli Kur’ân; her âyet ve sûresinde sayısız hikmetler bulunan Kur’ânahvâl-i ruhiye: ruhsal haller; psikolojik haller ve durumlar
cadde-i Kur’ân: Kur’ân caddesi, yolu; Kur’an’da insanların takip etmeleri için sunulan kurallar bütünücihan-değer: dünyalara değer
dünyevî: dünya ve dünya hayatıyla alâkalıfedakârane: fedakârca
feveran: köpürme, coşmahakikat: gerçek, doğru
hamiyet-i İslâmiye: İslâmın kutsal değerlerini tehlikelerden koruma ve savunma gayretihikmet: ilim, yüksek bilgi
hissiyat: duygular, hislerirşad: doğru yolu gösterme
istifade: faydalanma, yararlanmaittibâ etme: uyma, takip etme
izhar etme: açığa çıkarma, göstermeiçtimaî: toplumsal, sosyal
iştigal etme: meşgul olma, uğraşmamazi: geçmiş
menfaat: çıkar, kişisel yararmeslek: takip edilen yol, yöntem
meşreb: hareket tarzı, metodmuhabbet-i Nebevî: Peygamber sevgisi
mâruz kalma: yüzyüze gelme, bir şeyin karşısında ve tesiri altında bulunmamütenasip: birbirine uygun
mütenebbih: uyanmışnazar: bakış, görüş
nizam: düzennümune-i imtisal: örnek alınacak model
selâmetli: güvenliserapa: baştan sona
serefraz: seçkin, başı diksünnet-i Peygamberî: Peygamberimizin söz, emir ve hareketlerine dayanan yüce prensipler
tahkim: sağlamlaştırmataife: grup, topluluk
takviye: güçlendirmetarihçe-i hayat: hayat hikayesi, biyografi
tefekkür: Allah’ı tanımayı sonuç verecek şekilde varlıklar üzerinde düşünmetefekkür-ü imaniye: imanî meseleler ve iman esasları çerçevesinde bütün hadiseleri tefekkürle değerlendirme
tefsir etme: yorumlama, açıklamatelif: yazma, kaleme alma
telif etme: kitap yazma, kaleme almaumum: genel, herkes
umumî: genel, herkese aitâsâr: eserler, kitaplar
şek: şüpheşeref-i intisab: bağlanma, katılma şerefi

 

TaLHa

Nur-u Aynım
Yönetici
Giriş - Sayfa 46

ve ebedî saadete vesile yaparak büyük bahtiyarlığa erişecektir. İslâm dinindeki bu büyük hakikati derk eden münevverler, elbette, hak dininin hizmetini büyük bir saadetle deruhte edecekler, hakikati arayan, fakat bulamayan insanlığa da neşre çalışacaklar. Evet, talebe, profesör, meb’us, kim olursa olsun, mes’uliyet dairesi olanlar, muhitini tenvir ile mükelleftir. Bir vilâyet, hattâ bir memleketin, saadet ve selâmeti, tenvir ve irşadıyla mükellef olanlar, elbette çok daha ziyade müteyakkız davranmak mecburiyetindedirler. Said Nursî, Risale-i Nur’la bu millete en büyük hizmeti, iyiliği yapmıştır. Mukabilinde, şahsı için bir teşekkür dahi istemiyor. Gerçi şahsına tevcih edilen yüksek medih ve tavsifatı hâvi mektuplar var. Bunları, okuyucuların Nurlardan istifadelerine bir alâmet olduğu cihetle, Risale-i Nur hesabına kabul etmiş. Hakikatte Said Nursî’nin bu milletten, gençlikten istediği, iman ile,dünyevî ve uhrevî saadeti kazanmalarıdır. Bunun için, Kur’ân’ın bu zamana ait dersi olan Risale-i Nur’u esas tutup her yerde, her dairede neşrini, iman hakikatlerinin öğrenilmesini istemektedir. Kendisi defalarca bu millet ve memleket aleyhindeki cereyanlara karşı yegâne çarenin Risale-i Nur olduğunu ihtar etmekte ve müjdelemektedir.

Üstadın rıza-yı İlâhîye matuf hizmet, hareket ve faaliyetlerini başka maksat ve gayelere yorumlamak isteyenler, ancak basiretsizliklerini ilân ediyorlar.

İnsanın yüksek mahiyet ve ruhunun istediği hakikî saadet, ancak Kur’ân’ın gösterdiği yolda ve rıza-yı İlâhinin parıldadığı ufuktadır. Bediüzzaman, Risale-i Nur’la insanlığa bu yolu ve bu ufku göstermekte, sırat-ı müstakîm ashabının nurlu kafilesine iltihak etmenin insan için elzem olduğunu duyurmakta ve ispat etmektedir.

İşte biz, âcizâne hazırladığımız bu eserle, bu hakikate bir nebze hizmet etmek istedik. İstikbalin münevver bahtiyarlarına bir me’haz olarak bu eseri neşrediyoruz. Daha derin ve geniş bir tarihçe hazırlanması dileğimizdir.

Hazırlayanlar


وَمِنَ اللهِ التَّوْفِيقُ
blank.gif
1


endOfSection.gif
endOfSection.gif




[NOT]Dipnot-1 Muvaffakiyet ve başarı Allah’tandır.
[/NOT]


aleyhinde: karşısında, karşıt olarakalâmet: işaret, belirti, iz
ashab: aynı noktada birleşen ve buluşan dostlar, yakınlarbahtiyarlık: büyük talih ve kısmet sahibi olma, mutluluk
basiretsizlik: yaşanan hadiselerin ardındaki gerçekleri görememecereyan: hareket, akım
cihet: yön, tarafderk etme: anlama, kavrama
deruhte etme: bir işi üstlenme, yerine getirmedünyevî ve uhrevî: dünya ve âhiretle bağlantılı
ebedî: sonsuz, sonu olmayanelzem: çok lüzumlu
esas tutma: temel olarak kabul etmehak: doğru, gerçek
hakikat: gerçekhakikî: asıl, gerçek
hâvi: ihtiva eden, içine alanihtar etme: hatırlatma, uyarma
iltihak etme: katılmairşad: doğru yolu gösterme
kafile: grup, toplulukmahiyet: asıl nitelik, özellik
meb’us: milletvekilimecburiyet: zorunluluk
medih: övgü, şükürme’haz: kaynak
muhit: çevre, etrafmukabilinde: karşılığında
mâtuf: ait olanmükellef: yükümlü
münevver: aydın; iman nuruyla aydınlanmış olanmüteyakkız: uyanık, dikkatli
neşir: yayma, insanlara ulaştırmarıza-yı İlâhî: Allah’ın rızası; hoşnud ve razı olması
saadet: mutlulukselâmet: esenlik, güvenlik
sırat-ı müstakim: insanları hakikate, Allah’ın istediği hedefe götüren yol; İslâmiyettalebe: öğrenci
tavsifat: belirli vasıf ve sıfatlarla anmatenvir: nurlandırma, aydınlatma, parlatma
tevcih etme: yöneltmevilâyet: il
yegâne: tekziyade: çok, fazla

 
Üst