Kur’ân-ı Hakîm: her âyet ve sûresinde sayısız hikmet ve faydalar bulunan Kur’ân | ahvâl: haller, durumlar |
bahis: konu | binâen: –dayanarak, dolayı |
edip: edebiyatçı | evvelâ: öncelikle |
fazilet: güzel ve üstün değer, erdem | hakikat-i Kur’âniye: Kur’ân’da yer alan gerçek mesele |
hakikatli: gerçek, doğru | hakikî: asıl, gerçek |
hizmet-i Nuriye: Nur hizmeti; Risale-i Nur’da bulunan iman hakikatlerini insanlara ulaştırma hizmeti | hizmet-i imâniye: iman hakikatlerini muhtaç insanlara ulaştırma hizmeti |
ihtar: hatırlatma, ikaz | inşaallah: Allah izin verirse |
istifade: faydalanma, yararlanma | istikbal: gelecek |
itiraf etme: bir gerçeği saklamaktan vazgeçip açıklama, bildirme | kemâlât: faziletler, iyilikler, ahlâk ve huy güzellikleri |
mahiyet: asıl nitelik, özellik | meziyet: üstün özellik |
me’haz: kaynak | muharrir: yazar, araştırmacı |
muhtelif: çeşitli, birbirinden farklı | muhterem: hürmete lâyık, saygıdeğer |
müdafaa: savunma | münevver: aydın, nurlu |
nazar etme: bakma | nebean eden: bir kaynaktan, ortaya çıkan; gelişen |
serd etme: sözü peş peşe, tertipli ve güzel bir şekilde söyleme | suret: biçim, şekil |
tafsilât: ayrıntılar | tarihçe-i hayat: hayat hikayesi, biyografi |
tecellî etme: belirme, görünme, yansıma | teyid etme: doğrulama |
teşkil etme: oluşturma, meydana getirme; bir araya getirme | vak’a: hadise, olay |
yegâne: tek | zikretme: anma, dile getirme |
ziyade: çok, fazla | Üstad: bir ilim ve san’at alanında bilgi ve söz sahibi olan âlim; Bediüzzaman Said Nursî |
şahs-ı mânevî: mânevî şahıs, belli bir ideal ve gaye etrafında bir araya gelen topluluğun oluşturduğu mânevî şahsiyet ve ortak kimlik
|
|