Giriş - Sayfa 40
İşte Bediüzzaman hakkında takdir ve tebriki ifade eden bütün yazılar bu mânâ içindir.
Bazı gazetelerin zaman zaman yaptıkları neşriyattan anlaşılıyor ki: Din ve İslâmiyet düşmanları, ekseriya perde ardından bahaneler icad ederek dine saldırmaktadırlar. Doğrudan doğruya dinin ve İslâmiyetin aleyhinde bulunmuyorlar; dine hizmet eden, bu uğurda türlü fedakârlıklara katlananları nazar-ı âmmede kötülemek, halkın sevgisini çürütmek için hücuma geçiyorlar; ta ki dine hizmet edenleri âtıl vaziyete getirip, dinî inkişafa mâni olsunlar; imansızlığın, ahlâksızlığın revaç bulmasını temin etsinler. Demokrasi devrinde ve din hürriyetine müsaade edildiği bu zamanda böyle olursa, “Din zehirdir” diye millet kürsüsünden ilânat yapıldığı bir devirde dindarlara, hususan İslâmî gelişme ve inkişafa hizmet edenlere nasıl davranıldığı kolayca anlaşılır.
Devr-i sabıkta, Üstad ve Nur talebelerini mahkemeye sevk edenler arasında öyleleri çıkmış ki, kanun perdesi altında menfi ideolojilerine, şahsî kin ve ihtiraslarına göre hareket etmişler; vazifelerinin icabını yapmaları lâzım gelirken, sanki vatan ve millet hainlerini yakalamış gibi çeşitli hakaret ve iftiralarla Bediüzzaman ve talebelerine hücum etmişler; mahkeme beraat vermişken, kanunu tatbik etmekle mükellef bazıları, Said Nursî için yakında idam edileceği şayiasını etrafa yaymaktan sıkılmamışlardır. Biz, bu yazılarla onlar aleyhinde konuşmak değil, bir hakikati beyan etmek istiyoruz. Belki onlardan birçoğu bu hareketinde mâzurdur, mecburen yapmıştır. Her ne olursa olsun, bu muameleler ispat ediyor ki, Bediüzzaman’ın muhakeme olunduğu, mahkemeye sevk edildiği tarihlerde gizli dinsizler, ifsad komiteleri faaliyette idiler. Mahkeme eliyle mahkûm edemedikleri ve dâvâsına mâni olamadıkları Said Nursî’ye, insafsızca iftiralarda, yalan propagandalarda bulunacaktılar ve bulundular. Bu elîm vaziyeti gören her insaf sahibi, onun müstakim bir din adamı, hakikat adamı olduğunu söylemekten çekinmemiştir. Binaenaleyh, Bediüzzaman ve Risale-i Nur hakkında tekrarla ve ısrarla devam edegelen takdirkâr yazı ve takrizlerin neşredilmesinin
beraat verme: mahkeme tarafından suçsuz görülerek salıverilme | beyan etme: açıklama |
binaenaleyh: bundan dolayı | demokrasi devri: demokrasi yönetiminin uygulandığı dönem; Demokrat Parti dönemi |
devr-i sabık: önceki dönem; Demokrat Parti iktidarı öncesi | dinî inkişaf: dinî gelişmeler |
ekseriya: genellikle, çoğunlukla | elîm: acı veren, üzücü |
hakikat: gerçek, doğru | hususan: bilhassa, özellikle |
hürriyet: serbestlik | icab: gerektirme |
icad etme: var etme | ideoloji: siyasal veya toplumsal bir öğreti oluşturan bir grubun davranışlarına yön veren politik, hukukî, bilimsel, inanç, felsefî, moral, estetik düşünceler bütünü |
ifsad komitesi: toplumdaki huzur ve güven ortamını ve toplumsal değerleri bozmaya çalışan gizli cemiyet | ihtiras: aşırı istekler, tutkular |
ilânat yapma: ilân etme, duyuru yapma | inkişaf: açığa çıkma, gelişme |
mahkûm etme: bir cezaya çarptırma | mazur: özürlü, mazeretli |
menfi: olumsuz, karşıt | millet kürsüsü: Türkiye Büyük Millet Meclisi |
muamele: uygulama | muhakeme: mahkemeye çıkarılıp sorgulanma |
mâni: engel | mükellef: yükümlü |
müsaade etme: izin verme | müstakim: doğru yolda olan; istikametini saptırmayan |
nazar-ı âmme: kamuoyu; nalkın gözleri önünde | neşretmek: yaymak |
neşriyat: yayın | revaç bulma: yaygınlaşma, kabul görme |
takdir: beğeniyi dile getiren ifade | takdirkâr: takdir eden, beğeniyi ifade eden |
takriz: birşeyi veya bir eseri beğendiğini söyleme amacıyla yazılan yazı | tatbik etme: uygulama |
temin: sağlama | vaziyet: durum |
Üstad: bir ilim ve san’at alanında bilgi ve söz sahibi olan âlim; Bediüzzaman Said Nursî | âtıl: boş, etkisi olmayan |
şayia: yaygın haber, söylenti |
|