Adı sevgi!
İlâhî muhabbetin nurundan kalbime yansıyıp orada mayalanmaya devam eden. Büyüdükçe, büyüsü artan. Büyüdükçe gizlilikleri açığa çıkan. İç içe doğan gül yaprakları gibi goncalanıp mis kokular saçan.
Sevginin ne kadar eşsiz bir nimet olduğunu, iman nuru ile aydınlanınca gördüm ben. Daha önce karanlıklarda ve kalbinde neleri gizlediğini bilmeyen bir bilinmez denklemdim ki, formülümü iman ile çözdüm. İnsan olmanın güzellik ve lezzetini, inanılmaz üstünlüğünü iman ile bildim.
Allah’ı tanımayan ne kendini bilir, ne de kendinde gizlenmişleri. Ne kendini çözer, ne de kendinden gayrısını. Nur içinde iken, zindanlarda mahkûm, karanlıklarda hapis, çıkılmaz girdaplarda kayıp, ıstıraplarda malül, perişan ve sergerdan dolanır durur.
Hiç ışık olmayan bir binanın, içi saray gibi donatılmış olsa ne olur? Görebilir misin? Ne olduğunu fark edebilir misin? Pencereleri, kapıları açıp, ışığın tamamıyla içeriye dolmasına müsaade etmezsen, her şey sana gizli kalır. O saray senin gezen bedenin olsa, nur içine girmeyip, sana içinde ne var olduğunu göstermese, hangi emaneti, hangi güzelliği taşıdığını bilebilir misin? Bilemediğin için de, o bina yıkılsa, dökülse, zayi olsa, güzelliklerini büsbütün kaybetse, farkına varır mısın?
Hele o vücut binasında kalp denilen bir bölüm var ki, sevgi hazinesi orada gizlidir. Keşfedemediysen, oraya ulaşabilir misin? “Buradayım, buradayım” diye, devamlı seni kendinden haberdar eden, sesini duysan da, anlam veremez, çırpınışlarına medet edemezsin.
Duyabilseydin, diyecekti ki, “Aradığın yegâne dosttan, özlediğin güzelliklerden, tatmayı arzu ettiğin mutluluklardan bilmeyi istediğin gizliliklerden mesajlar var içimde, sesimde.”
Evet, sevgili! O gizli hazine, kalbin engin diyarlarında seni bekliyor. İman nuru ile aydınlanmayı bekliyor. Keşfedilmek için. Böyle bir keşif hem seni, hem dünyanı, hem de ebedîni kurtaracak.
İman nurunun ilk keşfettirdiği ve ilk alacağın mesaj, seni yaratandan alacağın mesajdır. Sana ruhunun ilk yaratıldığı, beden sarayının ilk yapıtaşının konulduğu andan itibaren seninle ve senin yanında olduğunu bildiriyor. Ona bir adım gidersen, sana on adım geleceğini söylüyor. Niçin Ondan kaçıyor ve sana hediye ettiği nuru kabul etmiyorsun? Niçin?
İman nuruna ve ondan gelen güce, kuvvete bir an değil her an ihtiyacımız var. Bir bitki büyüyebilmek için ışığı devamlı arzuladığı gibi, insan da keşfedilmek manen hayatta kalabilmek ve manevi gelişimini tamamlayabilmek için iman nuruna ihtiyacı var. Yoksa karanlıklarda kalır, gizlilik toprağı altında, hayat bulamadan çürür gidersin.
Bu kadar güzelken, inanılmaz kabiliyet ve üstünlüklerle donatılmışken, yazık değil mi sana? Nasıl kıyıyorsun böyle güzel bir esere, her bir yapıtaşı, bir saray niteliğindeki böyle üstün bir yaratılışa? Aklın ölmemiş, kalbin sönmemişse eğer, buna müsaade edemezsin.
Hadi uyan? Uyan ki sünbüllensin. Senin baharın bu sünbüllenişten sonra başlayacak. Sen de bu baharı seyrettikçe, “İşte cennet bu!” diyeceksin. Ne güzel bir bahardır, o gerçekten cennetten haber verir.
Diriliş kalpte başlar. Bahar ilk tomurcuklarını kalbe verir. Şayet bu dirilişe açmadıysan kalbini, etrafında huri kızları gibi dolanıp duran baharlara da dönüp bir bakmazsın. Gelip geçer de baharlar, sen hiçbirini göremez, anlayamazsın. Öyle hızlı geçiyorsun ki mevsimlerin arasından, ne olur bir durup baksan! Belki konuşacak birkaç sözümüz olurdu…