Görücü usûlü mü, flört evliliği mi?

Nûrolog

Well-known member
“Sevgi ve saygımı kaybettim!”

“Mutsuzum!”

“Geçimsizlik canıma tak etti!”

“Zaten istememiştim, beni mecbur ettiler…”

Evliliğin bu feci akıbetlere dayanmaması için bütün gücümüzle isabetli bir eş seçimi yapmalıyız. Görücü usûlü mü, yoksa, flört usûlsüzlüğü veya kendi başına karar vererek mi gerçekleştirilmeli.

İşte, Aileden Sorumlu Devlet eski Bakanı Nimet Çubukçu’nun açıkladığı Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğünce yapılan ‘’Boşanma Nedenleri’’ mevzulu araştırmanın mevzumuzla ilgili sonucu:
Türkiye’deki boşanma oranı binde 1.4. En önemli faktör geçimsizlik. Geçimsizliğin sebepleri:

Uyumsuzluk, ilgisizlik, sorumsuzluk, eşler arasında kopukluk, kıskançlıklardan doğan anlaşmazlıklar ve ekonomik sıkıntılar…

Araştırmanın en çarpıcı sonuçlarından birisi, “Boşananların büyük bölümünün, tanıştırılarak veya bir süre flört ettikten sonra evlenenlerde görülmesi. Yani, boşananların yüzde 90’ı evlilik kararını kendileri vermiş. Boşanmış kadın ve erkeklerin evlenmelerinde birinci sebep olarak da ‘aşık olmak’ şeklinde belirtilmiş.’’ (Evlenirken bir düşünmek, bin araştırmak gerekirken; “bin düşünmek, bir araştırmak” olarak gerçekleşiyor. Çabuk evlilikler, çabuk boşanmalara sebep oluyor.)

Geçimsizlik, ekonomik değil, sosyal. Zira, boşanmaların birinci sebebi ekonomik değil, eşlerin biribirinin beklentilerine cevap vermemesi. Geçimsizliğin temel sebebi, uyumsuzluk, küfüvsüzlük, dengesizlik. Uyumsuzluğun ana sebebi ise, egoizm ve hedonizm.
Peki, uyumlu, ilgili, sorumlu, hak, görev ve mesuliyetlerini bilen bir eşi genç duyguların hakim olduğu, akıl ve mantığın geri plana itildiği bir devrede yalnız başına tesbit edebilir mi?
Oysa, flörtte, mahremiyet sınırları yoktur, nefsânî yönden biribirinden istifade ettikten sonra, bıkıp-usanmak veya herhangi bir sebepten dolayı ayrılmak mümkündür... Bunun ise detaylarına girmiyoruz. Çünkü, mahzurları ortadadır, herkesin idrâk edeceği kadar açıktır.
Kaldı ki, flört dönemi-diğer mahzurlarını bir tarafa bırakırsak-maskelerin takınıldığı veya duyguların önplana çıktığı bir devredir. Bir insandan hoşlanmak başka, tanımak başka bir şeydir. Şöyle düşünün:
“Sizden hoşlanan birisi sizi ne kadar tanıyor?”

Bilgi düzeyinizi, olumlu hasletlerinizi, olumsuz duygularınızı, zaaflarınızı, eksiklerinizi, kısaca kişiliğinizi… Demek, yapacağınız şey danışmak, yani, meşveret etmek ve detaylı bir araştırma yapmaktır. Öncelikle de ailenize danışmalısınız. Çünkü, herkesten ziyade onlar sizi sever, korur, tanır, bilir. Hatta, en ziyade sevdikleri hayatlarını sizin için feda eder.

Sizi kıskanmayan yegâne varlık, “anne-babanız”dır.

Evet, flörte dayalı araştırmalar, duygusal ve hissidir. Duygusul evlilikler de hissi sebeplerden dolayı yıkılır. Çünkü, insanın duyguları aynı kararda devam etmez. Olaylar, problemler, zaman, duyguları aşındırır, yok eder. O zaman, sevgi de, aşk da kaybolur.
Şu halde, duygunun yanında, “akıl ve mantık” da olmalıdır. Bu da ancak ailece alınan “ortak akıl”dır. Kimi zaman sosyetik çevreler veya zengin kesimler görücü usûlü evlilikleri tenkit eder. Halbuki, fabrika, şirket, holding sahibi iş adamlarının veya çocuklarının evliliklerine bakınız; çoğu görücü usûlüyle ve ailenin tasvibiyle gerçekleşmiyor mu?
Gayet tabiî ki, onların bu tavırları bizim örneğimiz olamaz. Aileler ve gençler şuna karar vermeli: Evlilik gibi, bir hayatı, hatta, sonsuz hayatı, aileleri ilgilendiren bir meselede karar kimin olmalı? Gençlerin mi; ailelerin mi?

Eş seçiminde aileler gençleri yalnız başına bırakamaz, mutlaka onlara destekçi olmalı. Tecrübelerini aktarmalı, maddî ve manevî yardımlarını esirgememeli. Tabiî ki, nihaî kararı çocuklara bırakmalı. Çünkü, bu hayat onların…

Eğer, genç; “sevgi, şefkat ve hamiyet”ten kaynaklanan ailenin ortak akıl sonucunda vardığı sonuca aykırı hareket ederse, o zaman da şu kaide geçerli olur artık:
“Kendi rızasıyla zarara girenin lehinde bakılıp acınmaz!”


Ali FErsadoglu
 
Üst