Konuya cevap cer

Horasan'ın büyük velîlerinden olan Ahmed Nâmıkî Câmî (rahmetullahi teâlâ aleyh) ümmîydi. Yâni okula  gitmemişti. Yirmi iki yaşında iken tövbe etmek nasîb oldu. O yaşa kadar  arkadaşları ile zevk ü sefâ içinde yiyip içerdi. 


Bir gün içki getirmek sırası ona geldi. Bulundukları yerde kırk küp içkileri vardı. İçki almak için gidip  baktığında hiç birinde şarap bulamadı. Şaşırıp kaldı. Sonra merkebi ile şarap  için bağa gitti. Oradaki şarapları merkebe yükledi. Merkep yürümemekte inâd  ediyordu.

 Hayvanı şiddetle dövmeye başladı, sonra âniden; "Ahmed niçin bu  hayvanı incitirsin? Onu biz yürütmüyoruz. Biz irâde etmeden yürümeyeceğini  bilmiyor musun? Arkadaşların özrünü kabûl etmezse, biz kabûl ederiz." diye bir  ses işitti. 


Hemen yere kapandı ve; "Yâ Rabbî! Tövbe ettim. Bundan sonra hiç şarap içmeyeceğim. Emreyle merkep yürüsün. O insanlara mahcûb olmayayım. " dedi.  Merkeb yürümeye başladı. Arkadaşlarının yanına varıp şarabı önlerine koyduğunda,  ona sen de iç dediler. "Ben tövbe ettim." dedi. Fakat içirmek için ısrâr  ettiler. Âniden kulağına yine bir ses geldi; "Yâ Ahmed! Ellerinden al, iç ve  içtiğin bardaktan onlara da içir." diyordu. Hemen alıp içti, şarap bal şerbeti  olmuştu. Allahü teâlânın kudreti ile şarap şerbete çevrilmişti. Orada  bulunanlara da tattırdı, hepsi tövbe ettiler ve dağıldılar.


 Sonra dağa çıktı, uzun müddet insanlardan uzak durdu. İbâdet ve nefs terbiyesi ile meşgûl oldu.  Seneler sonra bir gün kalbine; "Ahmed! Hak yoluna böyle mi giderler? Kavminden  senin üzerinde hakları olan birçok insanı bıraktın." düşüncesi geldi. İnsanların  arasına döndü ve eline bir odun alıp, evvelki şarap küplerini kırmaya başladı.


 Köyün muhtarına onu şikâyet edip; "Ahmed delirdi. Şarap küplerini parçalıyor."  dediler. Muhtar, bir adam gönderip onu evden çıkardı ve atların bulunduğu ahırda  hapsetti. O da ahırın bir köşesine oturdu. Ellerini başına koyup; "Katır, şarap küpüyle hiç durmadan  dönüyor,Ey gönül! Allah için sen de gel  bir defâ dön." beytini okudu. Bu  sözlerini işiten ahırdaki atlar, önlerindeki otları yemeyi bırakıp, başlarını duvarlara vurmaya başladılar. Gözlerinden yaşlar akıttılar. Atların bakıcıları bu hâli görüp muhtara haber verdiler. Muhtar gelip onu serbest bıraktı ve özür  diledi.


Yine dağa dönüp gitti. Nice yıllar  orada kalıp, ibâdet ve tâat ile meşgûl oldu. Artık okuyup yazmaya başladı. Kur'ân-ı kerîm ile diğer temel dînî kitapları, din büyüklerinin hayâtını devamlı okuyordu. Bir taraftan da bâzı kimselerin üzerinde hakları olduğunu düşünüyordu.  Acaba onları nasıl ödeyecekti. Bu düşünceler içindeyken, kalbine şöyle bir nidâ  geldi: 

"Ahmed! Sen, insanı Allahü teâlâya kavuşturan yolda iyi gidiyorsun.  Allahü teâlânın lütfuna ve keremine olan tevekkülün sebebiyle, senden alacaklı olanların borcunu, O, nihâyetsiz hazînesinden fazlasıyla öder. Gerçekte  rızıkların hakîkî sâhibi de odur..." 

Bundan sonra Allahü teâlâ,  nihâyetsiz ihsân hazînesinden onun üzerinde hakları bulunanların ve ona  muhabbeti olanların her birine, her gün bir batman (7,692 kg) buğday verirdi. Şöyle ki, alacaklılar her sabah o bir batman buğdayı sandıklarında bulurlardı. Bu buğday, o gün evdekilerin hepsine yeterdi. Hattâ misâfirleri gelse, onlara da  yetip artardı. Bir zaman sonra, ona verilen mânevî bir işâret üzerine tekrar  insanlar arasına döndü ve doğru yolu göstermeye başladı. Sirac-üs-Sâirîn  kitabını yazdığı âna kadar 80 bin kişi elinde tövbe etti.


Ahmed Câmî'nin oğullarından  Zâhirüddîn Îsâ, babasının elinde 600 bin kişinin tövbe ederek doğru yolu  bulduklarını bildirmiştir.Ahmed-i Nâmıkî Câmî hazretleri  uzun riyâzetler ve mücâhedelerden nefsin isteklerini yapmayıp istemediklerini  yaparak insanlar arasına dönüp, bir yandan onlara İslâmiyeti anlatırken, diğer  taraftan yüzlerce eser yazdı. Âlimlerin herbirisi bu kitapları çok beğendi. Çok  yüksek velîydi. Bütün mahlûkâta karşı çok merhametli ve çok cömertti. Herkese  maddî ve mânevî iyilik ederdi. Sıkıntısı olanlar kendisine mürâcaat  ederlerdi.


Peygamber Efendimiz a.s.v.'ın kabri nerededir? (Sadece şehir adını küçük harfler ile giriniz)
Üst