Konuya cevap cer

Evliyânın büyüklerinden Fudayl  bin İyâd (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretleri tövbe edenlerin önde  gelenlerinden emsâli az bulunan bir zâttı. 


Tövbe etmezden önce gençlik  yıllarında Ebîverd ile Serahs arasında eşkıyâ reisi olup, yol kesicilik yapar,  kervanları soyardı. Böyle olmasına rağmen namazlarını bırakmaz, oruçlarını tutardı. Soygun esnâsında kervanda kadın olursa, ona dokunmaz, borçlu ve  sermâyesi az olanların mallarını almazdı. Adamları arasında namaz kılmayan  olursa onu kovardı.Bir gün yine bir kervanı soydular. İşlerini bitirince yemek yemek için oturdular. 


Kervanın sâhiplerinden birisi  gelip; "Reisiniz kimdir?" diye sordu."O, burada değil! Şu ağacın altında namaz  kılıyor." dediler. "Niçin sizinle berâber yemek yemiyor?" deyince; "O,  oruçludur." dediler. 

Gelen adam iyice şaşırdı ve yanına gitti. Huzur içinde  namaz kıldığını gördü. Namaz bitince; "Namaz, oruç ve eşkıyâlık bir arada nasıl  bulunur?" dedi. Fudayl bu suâle, Kur'ân-ı kerîmdeki meâlen; "Diğer bir kısım  insanlar daha vardır ki, günahlarını îtirâf ederler ve yaptıkları iyi amelleri,  sonradan yaptıkları kötü amellerle karıştırırlar..." (Tövbe sûresi: 102) âyet-i  kerîmesini okudu. Adam hayret etti. Fakat niçin tövbe etmiyorsun  diyemedi.


Bir gün büyük bir kervan geldi.  Fudayl bin İyâd'ın arkadaşları kervanı fark edince, yolunu kesmek üzere  hazırlanmaya başladılar. Kervan içinde bulunan zengin birisi, eşkıyâları fark  etti ve; "Altınlarımı öyle bir yere saklayayım ki, eşkıyâlar eşyâlarımızı alırsa  geriye bunlar kalsın." düşüncesiyle kervandan ayrılıp uygun bir yer aramaya  başladı. Bir çadır gördü, hemen oraya koştu. Orada, sırtında abası, başında  külâhı olan biri namaz kılıyordu. Ona, bir miktar parası olduğunu ve emânet  etmek istediğini bildirdi. Fudayl bin İyâd, çadırın içine girip bir köşeye  bırakıvermesini işâret etti. 


Gelen kimse altınları bırakıp kervanın yanına  dönünce, eşkıyâların kervandaki eşyâları alıp götürdüklerini gördü. Orada kalan  eşyâlarını da toparlayıp tekrar çadırın yanına döndü. Baktı ki, eşkıyâlar  kervandan aldıkları malları paylaşıyorlar. Adam şaşırdı ve; "Demek altınları eşkıyâların reisine vermişim" deyip geri dönmek istedi. Fudayl, adama niçin  geldiğini sordu. Gelen kimse şaşkın vaziyette; "Emânet bıraktığım altınları almak için!" deyince, Fudayl; "Bıraktığın yerden al!" dedi. Adam gidip  altınlarını alınca diğer eşkıyâlar; "Biz hiç para bulamadık, sen ise bunları geri veriyorsun!" dediler. Fudayl; "O, bana hüsn-i zan etti. Ben de Allahü  teâlâya hüsn-i zan ediyorum. Ben o kimsenin, benim hakkımdaki iyi niyetini doğru  çıkardım. Ola ki, Allahü teâlâ da benim kendisi hakkındaki hüsn-i zannımı doğru  çıkarır." dedi.


Bir gün yoldan bir kervan  geçiyordu. Kervandan biri, Kur'ân-ı kerîmin; "Îmân edenlere vakti gelmedi mi ki,  kalpleri Allah'ın zikrine ve inen Kur'ân-ı kerîme saygı ile yumuşasın!.." (Hadîd  sûresi: 16) meâlindeki âyet-i kerîmesini okudu. Bu âyet-i kerîme kendisine öyle  tesir etti ki, gönlünden yaralandı. İçinden; "Geldi, geldi. Hattâ geçti bile!"  diyerek kendinden geçmiş bir halde şaşkın ve mahcup olarak bir harâbeye sığındı. Bu sırada kervan yola çıktı. Giderlerken, kervandakiler; "Fudayl yolumuzun  üzerinde bulunuyor. Acaba nasıl gideceğiz?" diye birbirleri ile konuşurlarken,  bu konuşmaları duydu ve; "Size müjdeler olsun! Şimdi o, yaptıklarına pişman olup  tövbe etti. Bundan önce, nasıl siz ondan kaçmışsanız, o da bundan sonra sizden  kaçmakta, aynı işleri yapmaktan uzaklaşmakta, sakınmaktadır." diyerek tövbe  ettiğini bildirdi. Bundan sonra, her tarafı gezerek, üzerinde hakkı olanları buldu ve fazlasıyla ödeyerek hepsi ile helallaştı.


Peygamber Efendimiz a.s.v.'ın kabri nerededir? (Sadece şehir adını küçük harfler ile giriniz)
Üst