Konuya cevap cer

.




Hindistan evliyâsının  büyüklerinden Kayyûm-i Zaman Muhammed Sibgatullah(rahmetullahi  teâlâ aleyh) hazretleri zamânında, Hüsrev Bek isminde hırsızlık ve  dolandırıcılıkta meşhûr biri vardı. 


Bu, güçlü kuvvetli olup, çok cesur ve  yiğitti. Hırsızlık ve yankesicilikte zamânın meşhûru idi. Bulunduğu yerin  civârındaki köylerde eziyet ve cefâsından kurtulmuş tek bir ev yoktu. Belâ  kesilmediği ve ulaşmadığı yer yoktu. 


Bir ara Kayyûm-i Zaman hazretleri Meyve  Hâtun isimli bir köye gitmişti. Bu meşhûr Hüsrev Bek de oradaydı. Her nasılsa  Kayyûm-i Zaman'ın ziyâretine gitti. Birkaç gün sohbette bulundu. Geceleri,  arkadaşları ile berâber Yâkûb Türkmân köyünde kalırdı. O günlerde köyün  yakınındaki kervansaraya büyük bir kervan gelmişti. Kervanda, Belh şehrinin  büyük tüccârları vardı. Bu meşhûr hırsız, kervanın kervansaraya geldiğini haber  alıp, bilhassa kervandaki tüccârların mallarının çokluğunu ve bu arada çok  kıymetli bir atın da bulunduğunu öğrenince, gece arkadaşları ile beraber  kervansaraya doğru yola çıktı. 


Kervansaray gâyet muhâfazalı ve sağlamdı. Hırsızların reîsi olan Hüsrev Bek kimseye sezdirmeden kervansaraya girdi.  Arkadaşlarını da dışarıda bıraktı ve doğruca o çok kıymetli atın bulunduğu yere  gitti. Atı çözecekken at kişnedi. Kişnemeyi duyan atın sâhibi kalkıp atın yanına  geldi. Hırsız da yakalanmamak için, görünmeyecek şekilde kendini yere attı. O  kuytu yerde gizlenirken atın dizgininin daha sağlam olması için sâhibi bir çivi  daha çaktı. Çaktığı çivi hırsızın eline geldi. Hırsız bütün ızdırâbına rağmen  yakalanmamak için sesini çıkarmadı. Böylece eli duvara mıhlanmış olan hırsız  için, artık kaçıp kurtulmak ihtimâli de kalmamıştı. Orada sabaha kadar çok büyük  sıkıntılar çekti.

 Buna rağmen, bağırmıyor, soğukkanlılığını muhafaza etmeye  çalışıyordu. Fakat çok daralmıştı. Yaptığı işin kötülüğünü anladı. Âdetâ, kendi  kendinden nefret etmeye başladı. "Bu belâdan kurtulursam ertesi gün Kayyûm-i  Zaman'ın huzûruna gideceğim. Tövbe edip talebelerinden olacağım." diye düşündü.


  Tam bir âcizlik içinde ve büyük bir samîmiyetle böyle düşündüğü için, o anda  Kayyûm-i Zaman'ı yanında gördü. Kayyûm-i Zaman o çiviyi çıkardı. "Hadi git. Seni  kurtardık." deyip gözden kayboldu. Hüsrev Bek büyük bir ferahlık hissetti ve  kervansaraya girdiği yerden dışarı çıktı. Arkadaşları ise hâlâ onu  bekliyorlardı. Arkadaşlarına başından geçenleri anlatan Hüsrev Bek; "Ben  Kayyûm-i Zaman'ın huzûruna gidip hırsızlıktan tövbe edeceğim ve kabûl buyurursa  talebeleri arasına gireceğim." dedi. Arkadaşları da; "Hırsızlıkta bizim reîsimiz  olduğun gibi, tövbede de reîsimiz olursun." diyerek tövbe ettiklerini  bildirdiler. Böylece hırsız başı olan Hüsrev Bek ve bütün arkadaşları Kayyûm-i  Zaman'ın huzûruna gelip tövbe ettiler. Onun muhlis talebelerinden oldular. O ana  kadar çaldıkları malları mümkün olduğu kadar yerlerine sâhiplerine ulaştırdılar,  yâhut helâllaştılar.Bundan sonra bu büyükler yolunda  ilerlemeye başlayıp, kısa zamanda yüksek dereceler, kemâl mertebeler elde eden  Hüsrev Bek, hocası Kayyûm-i Zaman hazretlerinden hilâfet ve icâzet aldı. Hocası ona; "Fakîrullah" ismini verdi. Çok gayret gösterdi. Birçok kimse onun  vesîlesiyle bu büyükler yoluna girdi. O diyarda bulunan insanlar, zamânımıza  kadar onun menkıbe ve fazîletlerini anlatmaktadırlar. Nitekim hadîs-i şerîfte;  "Câhiliye zamanında seçkin olanlarınız, İslâmda da seçkinleriniz olur."  buyrulmuştur.


Peygamber Efendimiz a.s.v.'ın kabri nerededir? (Sadece şehir adını küçük harfler ile giriniz)
Üst