Konuya cevap cer

.







Evliyânın büyüklerinden Yûsuf  Kâmitî (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretleri ile ilgili olarak şöyle  anlatılır:


 Şam’da Şeref-ül-Akta’ diye bilinen bir genç vardı. Babası meşhûr ve  büyük bir tüccar idi. Bu tüccar, oğlunu evlendirdi, çok iyiliklerde bulundu. Bu  genç gittikçe hırçınlaşarak, aksileşen bir hâl alıyordu. Atılgan idi. Sokakta  rastladığı kimselerin sarıklarını, elbiselerini zorla alır, etrâfına sıkıntı verirdi.


 Babası kendisine her ne kadar nasîhat ettiyse de kabûl ettiremedi. Bir  türlü uslanmıyordu. Babası, oğlu kimin bir şeyini almış ise iâde eder, o şey  telef olmuş ise öderdi. “Bu miskin çocuk uslanmayacak gâliba, eli kesilmeden  evvel ölmeyecek. Yâni hırsızlık yaptığı için kendisine elinin kesilmesi cezâsı verilecek.” derdi. 


Nihâyet bu tüccar bir gün vefât etti. Bundan sonra daha da  azgınlaşan genç, nihâyet bir yolkesici olup çıktı. Artık eşkıyâ idi. Bu yolda  arkadaşları da vardı. Bir gün reisleri buna; “Arkadaşlarınızdan birisini çok  zayıf görüyorum. Sultânın adamlarından birinin eline geçse, az bir zorlama ile  bizi açığa verir. Aramızdan ayırsak yine bizi ele verir. Yine bizim için  tehlikeli olur. En iyisi sen onu tenhâ bir yerde öldür!” dedi. 


Eskıyâbaşının bu  emri karşısında, Şeref-ül-akta’ diye bilinen o kimse, bildirilen şahsı tâkib  etmeye başladı. Bundan sonrasını kendisi şöyle anlatır: “Issız bir  yerde bir fırsatını bulup, o eşkıyâ arkadaşımızı öldürdüm. Reisin yanına  geldiğimde durumu kendisine anlattım. Reis bu sefer de; “Cesedi görenler  tanırlar ve bizim öldürdüğümüz anlaşılır. Yüzünün derisini soy, burnunu da kes  ki tanınmasın.” dedi. Ben tekrar gidip bildirileni yaptım. 


Evime geldiğim zaman,  öldürdüğüm kimsenin hanımı ve çocukları bana gelip onun hâlinden sordular. Ben,  gelecek dedim. Fakat sanki içime bir ateş düşmüştü. Yaptıklarıma pişmân oldum.  Tövbe ettim. Yûsuf-i Kâmitîhazretlerinin talebelerinden olmaya, âhirete  yarar işler yapmaya niyet ettim. 


Yûsuf-i Kâmitî'nin yanına geldim. Hiç yanından  ayrılmıyordum. O nereye gitse, ben de oraya gidiyordum. Başbaşa kaldığımız bir  gün bana karşı; “Arkadaşını öldür, yüzünün derisini soy, burnunu kes, ondan  sonra da buraya gel. Bu nasıl oluyor?” dedi. Ben hayretler içerisinde, binbir  mahcubiyet, kırıklık ve pişmanlık içinde buyurduklarını dinliyordum. Başımı önüme eğip çok pişmân olduğumu, tövbe ettiğimi, bundan sonra sâlih ameller  işlemeğe, sâlihlerin sohbet ve hizmetlerinde bulunup hiç ayrılmamaya, kötü  yollara düşmemeye, insanlara sıkıntı vermemeye, sâlihler gibi olmaya kat'î karar  verdiğimi bildirdim


. Bunun üzerine; “Bizden hiç ayrılma! Kendini belli etmeden,  o kimsenin âilesine, çoluk çocuğuna yardımda bulun.” buyurdu. Ben, gençliğin  verdiği heyecan ve kötü arkadaşların tesiriyle babamın sözlerini dinlemeyip onu  üzdüğüm, kötü yollara düşüp eşkıyâlara karıştığım, o cinâyeti işlediğim,  hayâtımın baharı olan gençliğimi uygunsuz işlere harcadığım için ömrüm boyunca  üzüntü ve pişmanlık içinde yaşadım. Göz yaşları içinde Allahü teâlâya  yalvararak, âkıbetimin iyi olması için duâ ve niyâzda bulundum.”


Peygamber Efendimiz a.s.v.'ın kabri nerededir? (Sadece şehir adını küçük harfler ile giriniz)
Üst