Konuya cevap cer

Dünya bir saniye dengesini bozsa...

             28 Mart 2011 / 00:01

             Günün Risale-i Nur dersi...

        

                                      Bismillahirrahmanirrahim

     İşte, gel, Güneş ile muhtelif on iki seyyarenin muvazenelerine bak.  Acaba bu muvazene, güneş gibi, Adl ve Kadîr olan Zât-ı Zülcelâli  göstermiyor mu?

    Ve bilhassa, seyyarattan olan gemimiz, yani  küre-i arz, bir senede yirmi dört bin senelik bir dairede gezer, seyahat  eder. Ve o harika sür'atiyle beraber, zeminin yüzünde dizilmiş, istif  edilmiş eşyayı dağıtmıyor, sarsmıyor, fezaya fırlatmıyor.

    Eğer  sür'ati bir parça tezyid veya tenkis edilseydi, sekenesini havaya  fırlatıp fezada dağıtacaktı. Ve bir dakika, belki bir saniye  muvazenesini bozsa, dünyamızı bozacak, belki başkasıyla çarpışacak, bir  kıyameti koparacak.

    Ve bilhassa zeminin yüzünde, nebâtî ve  hayvânî dört yüz bin taifenin tevellüdat ve vefiyatça ve iaşe ve  yaşayışça rahîmâne muvazeneleri, ziya güneşi gösterdiği gibi, birtek  Zât-ı Adl ve Rahîmi gösteriyor.

    Ve bilhassa o hadsiz milletlerin  hadsiz efradından birtek ferdin âzâsı, cihazatı, duyguları o derece  hassas bir mizanla birbiriyle münasebettar ve muvazenettedir ki, o  tenasüp, o muvazene, bedâhet derecesinde bir Sâni-i Adl ve Hakîmi  gösteriyor.

    Ve bilhassa her ferd-i hayvânînin bedenindeki  hüceyrâtın ve kan mecrâlarının ve kandaki küreyvâtın ve o küreyvattaki  zerrelerin o derece ince ve hassas ve harika muvazeneleri var; bilbedâhe  ispat eder ki, her şeyin dizgini elinde ve her şeyin anahtarı yanında  ve bir şey birşeye mâni olmuyor, umum eşyayı birtek şey gibi kolayca  idare eden birtek Hâlık-ı Adl ve Hakîmin mizanıyla, kanunuyla, nizamıyla  terbiye ve idare oluyor.

    Haşrin Mahkeme-i Kübrâsında, mizan-ı  âzam-ı adaletinde cin ve insin muvazene-i a'mâllerini istib'âd edip  inanmayan, bu dünyada gözüyle gördüğü bu muvazene-i ekbere dikkat etse,  elbette istib'âdı kalmaz.

    Ey israflı, iktisatsız, ey zulümlü,  adaletsiz, ey kirli, nezafetsiz, bedbaht insan! Bütün kâinatın ve bütün  mevcudatın düstur-u hareketi olan iktisat ve nezafet ve adaleti  yapmadığından, umum mevcudata muhalefetinle, mânen onların nefretlerine  ve hiddetlerine mazhar oluyorsun.

    Neye dayanıyorsun ki, umum mevcudatı zulmünle, mizansızlığınla, israfınla, nezafetsizliğinle kızdırıyorsun?

     Evet, ism-i Hakîmin cilve-i âzamından olan hikmet-i âmme-i kâinat,  iktisat ve israfsızlık üzerinde hareket ediyor, iktisadı emrediyor.

     Ve ism-i Adlin cilve-i âzamından gelen kâinattaki adalet-i tâmme, umum  eşyanın muvazenelerini idare ediyor. Ve beşere de adaleti emrediyor.  Sûre-i Rahmân'da,

    “Göğü yükseltip aleme nizam ve ölçü verdi.” (Rahman Sûresi: 55:7)

    “Ta ki adaletten ve dinin emirlerinden ayrılarak ölçüde sınırı aşmayın” (Rahman Sûresi: 55:8)

    âyetindeki, dört mertebe, dört nevi mizana işaret eden, dört defa mizan  zikretmesi, kâinatta mizanın derece-i azametini ve fevkalâde, pek büyük  ehemmiyetini gösteriyor. Evet, hiçbir şeyde israf olmadığı gibi, hiçbir  şeyde de hakikî zulüm ve mizansızlık yoktur. (Lemalar)

    Bediüzzaman Said Nursi

    SÖZLÜK:

    MUHTELİF : Çeşitli. Farklı.

    MUVÂZENE : Ölçülülük, dengeli olma; tartma, ölçme, düşünme, karşılaştırma.

    ADL : Adâletli; Allah'ın isimlerinden.

    KADÎR : Her şeye gücü yeten sonsuz kudret sahibi Allah.

    ZÂT-I ZÜLCELÂL : Celâl ve büyüklük sâhibi Cenab-ı Hak.

    SEYYÂRÂT : Gezegenler. Bir yerde durmayıp yer değiştiren şeyler.

    TEZYİD : Arttırma, çoğaltma.

    TENKİS : Başaşağı etme. Noksan eksik

    SEKENE : Sâkinler, kalanlar, oturanlar, meksûn olanlar.

    NEBÂTÎ : Bitki cinsinden, bitkiye âit, yerden biten cinsten olan.

    TÂİFE : Kavim, kabîle, takım, hususî bir sınıf meydana getiren insanlar.

    TEVELLÜDÂT : Doğumlar.

    VEFİYAT : Vefâtlar, ölümler.

    İÂŞE : Geçindirmek, beslemek, yaşatmak.

    ÂZÂ : Üye; organ, bedenin her bir uzvu.

    MİZÂN : Terâzi, tartı, ölçü, denge.

    TENÂSÜB : Uygunluk, uyma, tutma; yakınlaşma.

    MUVÂZENE : Ölçülülük, dengeli olma; tartma, ölçme, düşünme, karşılaştırma.

    BEDÂHET : Açıklık. Belli, açık.

    SÂNİ : Herşeyi sanatla yaratan Allah.

    HAKÎM : Herşeyi gaye ve faydalarla yaratan Allah.

    MECRÂ : Suyun aktığı yol, kanal.

    KÜREYVÂT : Mikroskobik hayvanlar, hücreler.

    HAŞR : Yeniden dirilip toplanmak. ikinci diriliş.

    MAHKEME-İ KÜBRÂ : En büyük mahkeme; âhirette kurulacak olan büyük mahkeme.

    MUVÂZENE-İ A'MÂL : Amellerin tartılması.

    İSTİB'ÂD : Uzaklaşma, uzak görme, ihtimal vermeme, olmayacak sanma

    İSRAF : Boşyere harcama.

    İKTİSAT : Tutum, biriktirme. Lüzumundan fazla veya noksan sarfiyattan kaçınma.

    NEZÂFET : Temizlik.

    BEDBAHT : Bahtsız, mutsuz, kötü, fenâ

    CİLVE-İ ÂZAM : En büyük tecellî, görüntü.


Peygamber Efendimiz a.s.v.'ın kabri nerededir? (Sadece şehir adını küçük harfler ile giriniz)
Üst