Konuya cevap cer

Nurculuk siyasi bir teşkilat mıdır?

04 Nisan 2011 / 00:01

Günün Risale-i Nur dersi...


Bismillahirrahmanirrahim


Beni istintak eden zatın ve heyet-i hakimenin nazar-ı dikkatlerine,


Evvelki ifademe üç maddeyi ilâve ediyorum.


Birinci madde:


Bizi hayrette bırakan ve gayet şaşırtan ve bir garazı ihsas eden ve bil’iltizam hiçten bir sebeb-i itham icat etmek nev’inden, musırrane, bir cemiyet ve teşkilât varmış gibi soruyorlar “Bu teşkilâtı yapmak için nereden para alıyorsunuz?” diyorlar.


Elcevap: Evvelâ, ben dahi soranlardan soruyorum: Böyle bir cemiyet-i siyasiyenin, bizim tarafımızdan vücuduna dair hangi vesika, hangi emareler var ve parayla teşkilât yaptığımıza hangi delil ve hangi hüccet bulmuşlar ki, bu kadar musırrane soruyorlar?

Ben, on senedir Isparta vilâyetinde şiddetli tarassut altında bulunmuşum. Bir-iki hizmetkâr ve on günde bir-iki yolcudan başka adamları görmeyen garip, kimsesiz, dünyadan usanmış, siyasetten gayet şiddetle nefret etmiş ve kuvvetli siyasî muhalif cemiyetlerin ne kadar aksülâmeller ile zararlı ve akîm kaldığını mükerrer müşahedatla görmüş ve kendi kavim ve binler dostları içinde, en mühim fırsatta, siyasî cemiyet ve cereyanları reddetmiş ve karışmamış ve iman-ı tahkikînin gayet kudsî ve hiçbir şeyle zedelenmesi caiz olmayan hizmeti bozmak ve ağraz-ı siyasî ile çürütmeyi en büyük bir cinayet telâkki ederek şeytandan kaçar gibi siyasetten kaçan ve on seneden beri


اَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ وَالسِّيَاسَةِ (Şeytanın ve siyasetin şerrinden Allah’a sığınırım.) kendine düstur eden; ve hileyi hilesizlikte bulan, asabî ve bilâ-perva esrarını fâşeden; on sene koca Isparta vilâyetinin hassas ve cessas memurlarına böyle teşkilât sezdirmeyen bu adamdan, “Böyle bir teşkilât var ve siyasî bir dolabı çeviriyorsunuz” diyenlere karşı, yalnız ben değil, belki Isparta vilâyeti ve bütün beni tanıyanlar, belki bütün ehl-i akıl ve vicdan, onların iftiralarını nefretle karşılar ve “Garazkâr plânlanlar ile onu itham ediyorsunuz” diyecekler.


Saniyen: Meselemiz imandır. İman uhuvvetiyle bu memlekette ve Isparta’nın yüzde doksan dokuz adamlarıyla uhuvvetimiz var. Halbuki cemiyet ise, ekser içinde ekalliyetin ittifakıdır. Bir adama karşı, doksan dokuz adam cemiyet olmaz. Meğer, gayet insafsız bir dinsiz, herkesi–hâşâ–kendi gibi tevehhüm edip, bu mübarek ve dindar milleti tahkir etmek niyetiyle böyle işaa eder...


Salisen: Benim gibi pek ciddî bir muhabbetle Türk milletini seven; ve Kur’ân’ın senâsına mazhariyetleri cihetiyle Türk milletini pek çok takdir eden; ve altı yüz seneden beri bütün dünyaya karşı koyan ve Kur’ân’ın bayraktarı olan bu millete karşı gayet şiddetli taraftar bulunan; ve bin Türkün şehadetiyle, bin milliyetçi Türkçüler kadar Türk milletine bilfiil hizmet eden; ve kıymettar otuz-kırk Türk gençleri, namazsız otuz bin hemşehrilerine tercih etmekle bu gurbeti ihtiyar eden; ve hocalık haysiyetiyle izzet-i ilmiyeyi muhafaza eden ve hakaik-i imaniyeyi pek vâzıh bir surette ders veren bir insanın, on sene ve belki yirmi-otuz sene zarfında, yirmi-otuz değil, belki yüz ve binler talebesi, sırf iman ve hakikat ve âhiret noktasında onunla fedakârane bağlansa ve âhiret kardeşi olsalar çok mudur ve zararı mı var? Hiç ehl-i vicdan ve insaf bunları tenkide cevaz verir mi? Ve bunlara cemiyet-i siyasiye nazarıyla bakabilir mi?


Rabian: On sene zarfında yüz banknot ile idare eden ve günde, bazan kırk para ile geçinen ve yetmiş yamalı bir abayı yedi sene giyen bir adam hakkında; “Nereden para alıp yaşıyorsun ve teşkilât yapıyorsun?” diyenler, ne kadar insaftan uzak düştüklerini ehl-i insaf anlar. (Tarihçe-i Hayat, Eskişehir Hayatı, Eskişehir Müdafaası)


Bediüzzaman Said Nursi


SÖZLÜK:

Aba : yünden dokunmuş bir tür kumaştan dikilen hırka veya elbise

Âhiret : öteki dünya, öldükten sonraki ebedî hayat

Akîm : neticesiz, sonuçsuz

Banknot : lira mânâsındaki kâğıt para

Bilfiil : fiilî olarak

Cebren : zorla, baskıyla

Celb : çekme,

Cemiyet : topluluk, dernek

Cemiyet-i siyasiye : siyasî cemiyet, topluluk

Cevaz : izin, müsaade

Cihet : yön, taraf

Desise : hile, aldatma

Ehl-i insaf : insaf sahipleri

Ehl-i vicdan ve insaf : vicdan ve insaf sahibi insanlar

Ekalliyet : azınlık

Ekser : çoğunluk

Entrika : dalavere, dolap çevirme

Fedakârane : fedakârca

Fitne : ahlâkta ve toplum düzeninde azgınlık ve bozgunculuk

Gurbet : doğup büyüdüğü beldeden uzak diyarlarda bulunma

Hakaik-i imaniye : iman hakikatleri, esasları

Hakikat : gerçek, doğru

Hâşâ : asla, kesinlikle öyle değil

Haysiyet : özellik

Hemşehri : aynı şehir veya bölgeden olan

Hükûmet : idare, yönetim, devletin icra mekanizması

İğfal : gaflete düşürerek kandırma, aldatma

İhtiyar : seçim, istek, tercih

İşaa etme : bir haberi yayma, duyurma

İttifak : birleşme

İzzet-i ilmiye : ilmin izzet ve yüceliği

Kıymettar : kıymetli, değerli

Mazhariyet : erişme, kavuşma, nail olma

Muhabbet : sevgi

Muhafaza : koruma

Mübarek : hayırlı, uğurlu

Nazar : bakış, görüş

Rabian : dördüncü olarak

Salisen : üçüncü olarak

Saniyen : ikinci olarak

Senâ : övgü, medih

Serbestî : özgürlük

Suret : biçim, şekil

Şehadet : şahitlik, tanıklık

Tahkir : aşağılama, hakaret etme

Tatbik : uygulama

Tenkit : eleştiri

Teşkilât : kuruluş, örgüt

Tevehhüm : kuruntuya kapılma, olmayan şeyi var zannetme

Uhuvvet : kardeşlik

Vâzıh : açık, âşikâr

Zarfında : içinde

Ağraz-ı siyasî : siyasî gayeler, siyasî tarafgirliğin doğurduğu kin ve düşmanlıklar

Akîm : neticesiz, sonuçsuz

Aksülâmel : ters tepki

Asabî : sinirli

Bil’iltizam : bile bile, özellikle

Bilâ-perva : pervasız, korkusuz

Caiz : sakıncasız, doğru

Cemiyet : topluluk, dernek

Cemiyet-i siyasiye : siyasî amaçlarla kurulmuş cemiyet, örgüt

Cereyan : hareket, akım

Cessas : casusluk yapan

Düstur : prensip

Ehl-i akıl ve vicdan : akıl ve vicdan sahibi kimseler

Emare : belirti, işaret

Esrar : sırlar, gizemler

Fâşeden : açığa vuran

Garaz : kötü kasıt

Garazkârâne : art niyetli bir şekilde

Heyet-i hakime : hakimler kurulu

Hizmetkâr : hizmetçi

Hüccet : delil

İcat : meydana getirme

İhsas : hissettirme, hatırlatma

İman-ı tahkîki : inandığı şeylerin aslını, esâsını bilerek inanma; sarsılmaz iman

İstintak : sorgulama

İttiham : itham, suçlama

Kavim : millet, uyruk

Kudsî : her türlü kusur ve noksandan uzak, kutsal

Muhalif : aykırı, karşıt

Musırrâne : ısrarlı bir şekilde

Müdafaat : mahkemede sunulan savunmalar

Mükerrer : tekrar tekrar

Müşahedat : yapılan gözlemler

Nazar-ı dikkat : dikkat içeren bakış

Nev’ : tür

Sebeb-i itham : suçlama sebebi

Tarassut : gözaltında tutma, gözetim

Telâkki : anlama, kabul etme

Teşkilât : kuruluş, örgüt

Tetimme : ek, tamamlayıcı not

Vesika : belge

Vilâyet : il

Vücud : meydana getirme


Peygamber Efendimiz a.s.v.'ın kabri nerededir? (Sadece şehir adını küçük harfler ile giriniz)
Üst