Normal
İKİNCİ NOKTAİman nasıl ki bir nurdur; insanı ışıklandırıyor, üstünde yazılan bütün mektubât-ı Samedâniyeyi okutturuyor. Öyle de, kâinatı dahi ışıklandırıyor. Zaman-ı mazi ve müstakbeli, zulümattan kurtarıyor. Şu sırrı, bir vakıada اَللهُ وَلِىُّ الَّذِينَ اٰمَنوُا يُخْرِجُهُمْ مِنَ الظُّلُمَاتِ اِلَى النُّورِ 1 âyet-i kerimesinin bir sırrına dair gördüğüm bir temsille beyan ederiz. Şöyle ki:Bir vakıa-i hayaliyede gördüm ki: İki yüksek dağ var, birbirine mukabil. Üstünde dehşetli bir köprü kurulmuş. Köprünün altında pek derin bir dere. Ben o köprünün üstünde bulunuyorum. Dünyayı da, her tarafı, karanlık, kesif bir zulümat istilâ etmişti.Ben sağ tarafıma baktım, nihayetsiz bir zulümat içinde bir mezar-ı ekber gördüm, yani tahayyül ettim. Sol tarafıma baktım; müthiş zulümat dalgaları içinde azîm fırtınalar, dağdağalar, dâhiyeler hazırlandığını görüyor gibi oldum. Köprünün altına baktım; gayet derin bir uçurum görüyorum zannettim. Bu müthiş zulümâta karşı, sönük bir cep fenerim vardı, onu istimal ettim. Yarım yamalak ışığıyla baktım; pek müthiş bir vaziyet bana göründü. Hattâ önümdeki köprünün başında ve etrafında öyle müthiş ejderhalar, arslanlar, canavarlar göründü ki, “Keşke bu cep fenerim olmasaydı, bu dehşetleri görmeseydim!” dedim. O feneri hangi tarafa çevirdimse, öyle dehşetler aldım. “Eyvah, şu fener başıma belâdır” dedim.Ondan kızdım, o cep fenerini yere çarptım, kırdım. Güya onun kırılması, dünyayı ışıklandıran büyük elektrik lâmbasının düğmesine dokundum gibi, birden o zulümat boşandı. Her taraf o lâmbanın nuruyla doldu, herşeyin hakikatini gösterdi. Baktım ki, o gördüğüm köprü, gayet muntazam yerde, ova içinde bir caddedir. Ve sağ tarafımda gördüğüm mezar-ı ekber, baştan başa güzel, yeşil bahçelerle nuranî insanların taht-ı riyasetinde ibadet ve hizmet ve sohbet ve zikir meclisleri olduğunu fark ettim. Ve sol tarafımda, fırtınalı, dağdağalı zannettiğim uçurumlar, şahikalar ise, süslü, sevimli, cazibedar olan dağların arkalarında azîm bir ziyafetgâh, güzel bir seyrangâh, yüksek bir nüzhetgâh bulunduğunu hayal meyal gördüm. Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler : 1 : “Allah, iman edenlerin dostu ve yardımcısıdır; onları inkâr karanlıklarından kurtarıp hidayet nuruna kavuşturur.” Bakara Sûresi, 2:257. İkinci Mebhas Birinci Mebhas "Tevekkül, esbabı bütün bütün reddetmek değildir. Belki esbabı dest-i kudretin perdesi bilip riayet ederek ve esbaba teşebbüs ise bir nevi dua-yı fiilî telâkki ederek,.." Tevekkülü nasıl anlamalıyız?"İman, insanı Sani-i Zülcelaline nisbet ediyor; iman bir intisabdır." cümlesini ve kavramları açıklar mısınız?"İman tevekkülü, tevekkül teslimi, teslim saadet-i dareyni iktiza eder." cümlesini, özellikle tevekkül kavramını izah eder misiniz?Yükümüzü sırtımıza yüklemeyip gemiye yüklememizden bahsediliyor, peki biz nasıl bir tevekkül içinde bulunmalıyız, tamamen yükümüzü atmalı mıyız?"Cevap vermek ayrıdır, kabul etmek ayrıdır. Her dua için cevap vermek var. Fakat kabul etmek, hem ayn-ı matlubu vermek, Cenâb-ı Hakkın hikmetine tâbidir." cümlesini izah edebilir misiniz?İman Tevhidi, Tevhid Teslimi, Teslim Tevekkülü, Tevekkül ise Saadet-i Dareyni İktiza Eder.. Cümlesini izah eder misiniz?"İman, insanı insan eder. Belki insanı sultan eder..." cümlelerini izah eder misiniz?Demek, insan bu âleme ilim ve dua vasıtasıyla tekemmül etmek için gelmiştir. Mahiyet ve istidat itibarıyla herşey ilme bağlıdır... Cümlesini açar mısınız?Yirmi Üçüncü Söz'ün, Beşinci Noktası'nda geçen dua çeşitlerini tafsilatıyla izah eder misiniz?"İman, duayı bir vesile-i kat'iye olarak iktiza ettiği ve fıtrat-ı insaniye onu şiddetle istediği gibi, Cenâb-ı Hak dahi, "Duanız olmazsa ne ehemmiyetiniz var?" ferman ediyor..." Bu ifadeleri izah eder misiniz?İnsan bu aleme ilim ve dua vasıtasıyla tekemmül etmeye gelmiştir. Cümlesini nasıl anlamalıyız?"İmân hem nurdur, hem kuvvettir. Evet, hakiki imânı elde eden adam, kâinata meydan okuyabilir ve imânın kuvvetine göre, hâdisâtın tazyikâtından kurtulabilir..." Cümlesini nasıl anlamalıyız?"Bir sultan gibi bütün kâinatın dualarını kendi duan içine al, bir abd-i küllî ve bir vekil-i umumî gibi İYYAKE NESTAİN de, kâinatın güzel bir takvimi ol..." Burayı izah eder misiniz?İman hem nurdur hem kuvvettir, ne demektir, bu cümle hakkında daha geniş bir açıklama yapar mısınız?"İman bir intisaptır. Öyle ise, insan, iman ile insanda tezahür eden san’at-ı İlâhiye ve nukuş-u esmâ-i Rabbâniye itibarıyla bir kıymet alır. Küfür o nisbeti kat’ eder." cümlelerini açıklar mısınız?Nuru iman ile, insanın üstündeki bütün manidar nakışların ortaya çıkması, nasıl oluyor ve bu nakışlar nelerdir, nasıl okunur?"İman hem nurdur, hem kuvvettir; iman insanı insan eder..." Yirmi Üçüncü Söz'ün, Birinci Makam'ındaki, Üçüncü ve Dördüncü noktaları açıklar mısınız?Yirmi Üçüncü Söz, Birinci Mebhas: "Bir vakıa-i hayaliyede gördüm ki: İki yüksek dağ var, birbirine mukabil. Üstünde dehşetli bir köprü kurulmuş. Köprünün altında pek derin bir dere..." Bu örneği açıklar mısınız?Yirmi Üçüncü Söz'de geçen; "beş kuruş" ifadesi ile ne kastedilmektedir?"İşte, ey âciz insan ve ey fakir beşer!.." Risalelerde insan için aciz, beşer için fakir ifadelerinin kullanılmasının hikmeti ne olabilir?"İnsan, nihayetsiz acziyle nihayetsiz beliyyâta maruz ve hadsiz âdânın hücumuna müptelâ; ve nihayetsiz fakrıyla beraber nihayetsiz hâcâta giriftar ve nihayetsiz metâlibe muhtaç olduğundan, vazife-i asliye-i fıtriyesi, imandan sonra, duadır." İzahı?"Sâni unutulsa, Sânie müteveccih mânevî cihetler de anlaşılmaz, adeta başaşağı düşer. O mânidar âli san'atların ve mânevî âli nakışların çoğu gizlenir." cümlesini izah eder misiniz?"Fakat insanın hevâperestâne ve heveskârâne tahakkümüyle değil, belki hikmet-i Rabbâniyenin iktizasıyla, ya matlubunu veya daha evlâsını verir veya hiç vermez." cümlesini ve "heva ve hevesi" nasıl anlamalıyız?"Hem dua bir ubûdiyettir. Ubûdiyet ise, semerâtı uhreviyedir. Dünyevî maksatlar ise, o nevi dua ve ibadetin vakitleridir. O maksatlar, gayeleri değil." ihtiyacım olduğu için istemiyecek miyim, bu istemek yanlış mıdır? "Tâ ki, makasıdı ona musahhar olsun veya teshirin şükrünü eda etsin." cümlesini özellikle de teshirin şükrünü eda etmeyi nasıl anlamalıyız?"... Ve bütün ulûm-u hakikiyenin esası ve madeni ve nuru ve ruhu marifetullahtır ve onun üssü'l-esası da iman-ı billâhtır." Bu paragrafı izah eder misiniz?Risalelerde geçen geçmiş zamanın sağ cihet ile, gelecek zamanın da sol cihet ile ifade edilmesinin hikmeti nedir?"Bâki kalan ve gözle görülen bir kısmı ise, süflî esbaba ve tabiata ve tesadüfe verilip, nihayet sukut eder. Herbiri birer parlak elmas iken, birer sönük şişe olurlar..." cümlesini ve baki kalmayı nasıl anlamalıyız?"Mahiyet ve istidat itibarıyla herşey ilme bağlıdır." cümlesini örneklerle izah eder misiniz?Tevekkülü, sadece bir işi şartlarına riayet ederek yaptıktan sonra takdiri Allah'a bırakmak, şeklinde açıklamak, tevekkülün anlam genişliğini daraltmıyor mu? Risale-i Nur perspektifinde hayatımızın her anında nasıl tevekkül etmemiz gerekir?"Cenâb-ı Hak, Hakîm-i Mutlak, hazır, nazır olduğu için, abdin duasına cevap verir. Vahşet ve kimsesizlik dehşetini, huzuruyla ve cevabıyla ünsiyete çevirir." Allah'ın dualarımıza cevap verdiğini nasıl anlayabiliriz?İman İnsanın Mazi ve İstikbalini Nasıl Aydınlatıyor?"İman hem nurdur, hem kuvvettir." cümlesinde, iman neden nurdur, açıklayabilir misiniz?Madde ve Sanatın Kıymeti Nedir?Mahiyet ve İstidat İtibarıyla Her Şey İlme mi Bağlıdır?Hal Dili ile İstemek, Ne Demektir?"İnsan bu âleme ilim ve dua vasıtasıyla tekemmül etmek için gelmiştir." ifadesini nasıl anlamalıyız, ilimden ve duadan maksat nedir, aralarındaki ilişkiyi izah eder misiniz?"İnsanların san’atları içinde, nasıl ki maddenin kıymetiyle san’atın kıymeti ayrı ayrıdır. Bazan müsavi, bazan madde daha kıymettar; bazan oluyor ki, beş kuruşluk demir gibi bir maddede beş liralık bir san’at bulunuyor..." izah eder misiniz?Her duaya cevap varsa, duanın bazı zamanlarda "kabule karin" olduğu diye ifade edilmesi ne anlama gelir?"İnsan bu aleme ilim ve dua vasıtasıyla tekemmül etmek için gelmiştir." İnsan Ruhu Nasıl Tekemmül Ediyor ve Öğreniyor?O canavarlar zannolunan şeyler ise, âlemin hâdisâtı ve acip mahlûkatıdır. Burada geçen, "acip mahlûkatı" ifadesini nasıl anlamalıyız? Kulum beni nasıl tanırsa, onunla öyle muamele ederim diye buyruluyor. Bu hakikatı sonradan öğrenen insanlar, olaylar ve musibetlerdeki görüşlerini nasıl düzeltecekler?"Mahiyet ve istidat itibarıyla her şey ilme bağlıdır." cümlesini izah eder misiniz?"Ehl-i dikkat nazarında, za´fı gösteren tekebbürün ile, aczi gösteren gururun ile, riyayı ve zilleti gösteren tasannuun ile kendini halka mudhike yaptın." cümlesini nasıl anlamalıyız?Nasıl dua etmeliyiz, bu konuda Risalelerde öneriler var mı? (Allah'ım şu şey hayırlı ise ver, diye dua etmemiz daha iyi deniliyor.)Eğer bir şeyi gönülden istiyorsak, o isteğimiz de bir türlü gerçekleşmiyorsa, ne yapmamız lazım? Risalelerden örnek verebilir misiniz?Risalelerde vurgu yapılan, marifatullah, muhabbetullah bize ne kazandırıyor?"...Hattâ çift sürmek, hazîne-i rahmet kapısını çalmaktır. Bu nevi duâ-i fiilî, Cevâd-ı Mutlakın isim ve unvânına müteveccih olduğundan, kabule mazhariyeti ekseriyet-i mutlakadır." İsim ve unvana müteveccih ifadesinden ne anlamalıyız?
İKİNCİ NOKTA
İman nasıl ki bir nurdur; insanı ışıklandırıyor, üstünde yazılan bütün mektubât-ı Samedâniyeyi okutturuyor. Öyle de, kâinatı dahi ışıklandırıyor. Zaman-ı mazi ve müstakbeli, zulümattan kurtarıyor. Şu sırrı, bir vakıada اَللهُ وَلِىُّ الَّذِينَ اٰمَنوُا يُخْرِجُهُمْ مِنَ الظُّلُمَاتِ اِلَى النُّورِ 1 âyet-i kerimesinin bir sırrına dair gördüğüm bir temsille beyan ederiz. Şöyle ki:
Bir vakıa-i hayaliyede gördüm ki: İki yüksek dağ var, birbirine mukabil. Üstünde dehşetli bir köprü kurulmuş. Köprünün altında pek derin bir dere. Ben o köprünün üstünde bulunuyorum. Dünyayı da, her tarafı, karanlık, kesif bir zulümat istilâ etmişti.
Ben sağ tarafıma baktım, nihayetsiz bir zulümat içinde bir mezar-ı ekber gördüm, yani tahayyül ettim. Sol tarafıma baktım; müthiş zulümat dalgaları içinde azîm fırtınalar, dağdağalar, dâhiyeler hazırlandığını görüyor gibi oldum. Köprünün altına baktım; gayet derin bir uçurum görüyorum zannettim. Bu müthiş zulümâta karşı, sönük bir cep fenerim vardı, onu istimal ettim. Yarım yamalak ışığıyla baktım; pek müthiş bir vaziyet bana göründü. Hattâ önümdeki köprünün başında ve etrafında öyle müthiş ejderhalar, arslanlar, canavarlar göründü ki, “Keşke bu cep fenerim olmasaydı, bu dehşetleri görmeseydim!” dedim. O feneri hangi tarafa çevirdimse, öyle dehşetler aldım. “Eyvah, şu fener başıma belâdır” dedim.
Ondan kızdım, o cep fenerini yere çarptım, kırdım. Güya onun kırılması, dünyayı ışıklandıran büyük elektrik lâmbasının düğmesine dokundum gibi, birden o zulümat boşandı. Her taraf o lâmbanın nuruyla doldu, herşeyin hakikatini gösterdi. Baktım ki, o gördüğüm köprü, gayet muntazam yerde, ova içinde bir caddedir. Ve sağ tarafımda gördüğüm mezar-ı ekber, baştan başa güzel, yeşil bahçelerle nuranî insanların taht-ı riyasetinde ibadet ve hizmet ve sohbet ve zikir meclisleri olduğunu fark ettim. Ve sol tarafımda, fırtınalı, dağdağalı zannettiğim uçurumlar, şahikalar ise, süslü, sevimli, cazibedar olan dağların arkalarında azîm bir ziyafetgâh, güzel bir seyrangâh, yüksek bir nüzhetgâh bulunduğunu hayal meyal gördüm. Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler :
1 : “Allah, iman edenlerin dostu ve yardımcısıdır; onları inkâr karanlıklarından kurtarıp hidayet nuruna kavuşturur.” Bakara Sûresi, 2:257.
Birinci Mebhas