Konuya cevap cer

    KADER RİSALESİ 2.2.İKİNCİ  MEBHAS(DEVAMI)

                   DÖRDÜNCÜSÜ(DEVAMI)

       Hem ezel, mazi        silsilesinin bir ucu değil ki, eşyanın vücudunda esas tutulup ona göre bir        mecburiyet tasavvur edilsin. Belki ezel, mazi ve hal ve istikbali birden        tutar, yüksekten bakar bir âyine-misaldir. Öyle ise, daire-i mümkinat        içinde uzanıp giden zamanın mazi tarafında bir uç tahayyül edip, ona        “ezel” deyip, o ezel ilmine, eşyanın tertiple girmesini ve kendisini onun        haricinde tevehhüm etmesi, ona göre muhakeme etmek hakikat        değildir.


Şu sırrın keşfi için şu misale bak: Senin elinde bir        âyine bulunsa, sağ tarafındaki mesafe mazi, sol tarafındaki mesafe        müstakbel farz edilse, o âyine yalnız mukabilini tutar. Sonra o iki tarafı        bir tertiple tutar, çoğunu tutamaz. O âyine ne kadar aşağı ise, o kadar az        görür. Fakat o âyine ile yükseğe çıktıkça, o âyinenin mukabil dairesi        genişlenir. Git gide, bütün iki taraf mesafeyi birden, bir anda tutar.        İşte, şu âyine, şu vaziyette, onun irtisamında, o mesafelerde cereyan eden        hâlât birbirine mukaddem, muahhar, muvafık, muhalif denilmez.


İşte,        kader, ilm-i ezelîden olduğu için; ilm-i ezelî, hadisin tabiriyle,        manzar-ı âlâdan, ezelden ebede kadar herşey, olmuş ve olacak, birden        tutar, ihata eder bir makam-ı âlâdadır. Biz ve muhakemâtımız onun        haricinde olamaz ki, mazi mesafesinde bir âyine tarzında        olsun.


BEŞİNCİSİ:

       Kader, sebeple        müsebbebe bir taallûku var. Yani, “Şu müsebbep, şu sebeple vukua gelecek.”        Öyle ise, denilmesin ki, “Madem filân adamın ölmesi, filân vakitte        mukadderdir. Cüz-ü ihtiyariyle tüfek atan adamın ne kabahati var?        Atmasaydı yine ölecekti.”


Sual: Niçin        denilmesin?


Elcevap: Çünkü, kader onun ölmesini onun        tüfeğiyle tayin etmiştir. Eğer onun tüfek atmamasını farz etsen, o vakit        kaderin adem-i taallûkunu farz ediyorsun. O vakit ölmesini neyle        hükmedeceksin? Ya, Cebrî gibi sebebe ayrı, müsebbebe ayrı birer kader        tasavvur etsen; veyahut Mutezile gibi kaderi inkâr etsen, Ehl-i Sünnet ve        Cemaati bırakıp fırka-i dâlleye girersin.


Öyle ise, biz ehl-i hak        deriz ki: “Tüfek atmasaydı, ölmesi bizce meçhul.” Cebrî der: “Atmasaydı        yine ölecekti.” Mutezile der: “Atmasaydı ölmeyecekti.”

       

            Lügatler        : 


       âyine : ayna

âyine-misal : ayna        gibi

cereyan etmek : meydana gelmek

cüz-ü ihtiyari :        insanın elindeki seçim gücü, irade

daire-i mümkinat : varlığı        ile yokluğu eşit olan şeyler dairesi, yaratılanlar âlemi

desâtir        : düsturlar, prensipler

ebed : sonu olmayan;        sonsuz

eşya : varlıklar

ezel : başlangıcı olmayan,        sonsuz

farz edilmek : varsayılmak

Hadîs :        Peygamberimize ait veya onun onayladığı söz, emir veya        davranış

hakikat : gerçek, doğru

hal : şimdiki        zaman

hâlât : haller, durumlar

haricî : dışa        ait

haricinde : dışında

ihata etmek :        kuşatmak

ilm-i ezelî : Allah’ın herşeyi ve bütün zamanları        kuşatan sonsuz ilmi

irade : seçim yapma gücü,        dileme

irtisam : görüntü

istikbal : gelecek        zaman

istinad etmek : dayanmak

kader : Allah’ın        meydana gelecek hadiseleri olmadan önce takdir etmesi,        plânlaması

keşf : açığa çıkarma

kudret : güç,        iktidar

makam-ı âlâ : en yüce makam

malûm :        bilinen

manzar-ı âlâ : en yüce gözetleme yeri

mazi :        geçmiş zaman

mecburiyet : zorunluluk

muahhar : sonra        olma

muhakemât : akıl yürütmeler,        değerlendirmeler

muhakeme etmek :        değerlendirmek

muhalif : zıt, aykırı

mukabil :        karşılık

mukaddem : önce olma

mukadder : takdir        olunmuş

muvafık : uygun, yerinde

müsebbeb : sebep        olunan şey, sebebin sonucu

müstakbel : gelecek        zaman

nev’ : tür, çeşit

silsile :        zincir

taallûk : ilgili olmak

tâbi :        bağlı

tabir : ifade

tahayyül : hayal        etme

tasavvur : düşünme, hayal etme

tertip :        düzen

tevehhüm etmek : sanmak, zannetmek

vaziyet :        durum

vukua gelme : meydana gelme

vücud-u haricî :        maddî varlık, haricî varlık

vücut : varlık

zâtı :        kendisi


Peygamber Efendimiz a.s.v.'ın kabri nerededir? (Sadece şehir adını küçük harfler ile giriniz)
Üst