TARİHÇE-İ HAYAT DERSLERİ 8.43.EMİRDAĞ HAYATI(DEVAMI)
“Ey Nurcular! Allah’ın sizlere ihsan ettiği ezelî lütfuna karşı secde-i şükrandan başınızı kaldırmayınız. Gecenin soğuğuna aldırmayınız. Sizlere lütfunu hiçbir hususta esirgemeyen Rabb-i Rahime, gecenin bu mübarek saatlerinde kalkarak vazife-i şükrü eda ediniz. Ve bazıların düştüğü, istikbali düşünmek derdiyle maişeti sarsan hâdiseler karşısında titremeyiniz, korkmayınız; Nurun kudsî keramat ve imdadını müşahede ediniz.
Dünya fânidir; binler sene yaşamak olsa, bâki olan hayat-ı uhreviyenin yanında, hiç-ender-hiç mesabesindedir. Fakat fâni olmakla beraber, bâki hayatın bâki meyvelerini verecek bir mezraasıdır. Fırtınaların şiddeti, havanın dehşeti sizleri sarsmasın, korkutmasın. Bu mübarek mezraaya en mübarek ve nur’ânî ve verimli ve bereketli olan Nur tohumlarını ekiniz. Zira “Eken biçer,” atalarımızdan kalma mübarek bir sözdür.
Ey Nurcular! Din düşmanlarının hücumlarından kat’iyen sarsılmayınız, fütur getirmeyiniz. Çalışınız, çalışınız, çalışınız ve kat’iyen inanınız ki, Nur’un şefaati, Nur’un duası, Nur’un himmeti sizleri kurtaracaktır!
Kardeşiniz
Mustafa Osman
Lügatler :
bâki : devamlı ve kalıcı olan
bereket : Allah’tan gelen bolluk, nimet
daire-i kudsiye : mukaddes, kutsal daire
dâvâ : iddia
dehalet : girme
derman : güç, kuvvet
eda etmek : yerine getirmek
emsâl : den, benzer
ezelî lütuf : Ezelî olan Allah’ın lütfu, ihsanı; sonsuz ikram, ihsan
fâni : geçici, ölümlü olan
farz-ı muhal : olmayacak bir şeyi varmış gibi düşünme
felâh : kurtuluş
fütur : usanç, gevşeklik
hakikî : asıl, gerçek
hasebiyle : cihetiyle
hayat-ı bâkiye : devamlı ve kalıcı hayat, âhiret hayatı
hayat-ı uhreviye : âhiret hayatı
hiç-ender-hiç : hiçbir şey, bir hiç kadar
himmet : mânevî yardım, lütuf
husus : konu
hürmet : saygı
idam-ı ebedî : dirilmemek üzere sonsuz yok oluş inancı ve bütün sevdiklerinden sonsuza dek ayrılış
ihsan : bağış, ikram, lütuf
iltica etmek : sığınmak
imdad : yardım
istikbal : gelecek
iyâl : bir kimsenin bakmakla yükümlü olduğu aile fertleri
kat'iyen : kesinlikle
kavî : güçlü, kuvvetli
keramet : lütuf, ihsan, ikram
kudsî : kutsal
lütuf : ikram, bağış
mânevî : mânâya ait, maddî olmayan
mesabe : derece, konum
mezraa : tarla
muhafız : koruma, bekçi
muhtemel : ihtimal dahilinde, olasılık
mübarek : bereketli, hayırlı
müstahkem : tahkim edilmiş, sağlamlaştırılmış
müşahede : gözlemleme
nail olma : ulaşma, erişme
nevi : çeşit, tür
Nur tohumları : Risale-i Nur’daki hakikatler
nur’ânî : nurlu
nurânî : mânevi, nurlu, parlak, aydınlık
Rabb-i Rahîm : sonsuz şefkat ve merhamet sahibi olan ve herbir varlığı terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulunduran Allah
saadet : mutluluk
selâmet : esenlik, güven
şahs-ı mânevî : tüzel kişilik; belli bir kişi olmayıp bir cemaatten meydana gelen mânevî şahıs
şakirt : talebe
şefaat : günahların bağışlanması için, makbul duaların, Allah’ın izniyle aracılık yapması
tahkimat : bir yeri düşmanın hücumuna karşı savunmak maksadıyla yapılmış düzenlemeler ve tesisler
tebdil etmek : değiştirmek, çevirmek
uhrevî : âhiretle ilgili, âhirete ait
vazife-i şükür : şükür görevi
zuhur : belirme, görünme