Maşukun hüsnü, âşıkın nazarını istilzam ettiği gibi, Nakkaş-ı Ezeli'nin rububiyeti de insanın nazarını iktiza eder ki, hayret ve tefekkür ile takdir ve tahsinlerde bulunsun.
Evet, gül ve çiçeklerin yüzlerini güzelleştiren zat, nasıl o güzel yüzlere arılardan, bülbüllerden istihsan âşıkları icad etmesin. Ve güzellerin güzel yüzlerinde güzelliği yaratan, elbette o güzelliğe müştakları da yaratır.
Kezalik bu âlemi şu kadar zinetler ile nakışlar ile tezyin eden Malik-ül Mülk, elbette ve elbette o harika, antika, mu'cize manzaraları, zinetleri, seyircilerden, müşahidlerden, âşık ve müştaklardan, arif dellallardan hali bırakmayacaktır. İşte camiiyeti dolayısıyla insan-ı kâmil, halk-ı eflake ille-i gaiye olduğu gibi, halk-ı kâinata da semere ve netice olmuştur.
(Bediüzzaman Said Nursi - Mesnevi-i Nuriye'den)
Lügatler
Âlem :dünya, kâinat
Antika :kıymetli sanat eseri
Arif :bilen, bilgide ileri olan, hakkı ile bilen
Âşık :çok aşırı seven, şiddetli sevgiyle bağlanan
Câmiiyet :toplayıcılık, çok şeylerle alakadarlık
Dellal :rehber, ilan edici
Elbette :kat’i, kesin, muhakkak
Hâlî :boş, ıssız
Halk-ı eflâk : feleklerin, kâinatın yaratılışı
Halk-ı kâinat : kâinatın yaratılışı, yaratılması
Harika :hayret uyandıran, hayranlık veren, imkânların üstünde olan
Hayret :şaşkınlık, ne yapacağını bilememek
Hüsün: güzellik
İcad :yaratma, var etme, vücuda getirmek
İktiza: gerektirme
İlle-i gaiye :elde edilmesi için çalışılan gaye, maksat, netice
İnsan-ı kâmil :mükemmel olgun insan
İstihsan :beğenmek, güzel bulmak, korunmak, kapanmak
İstilzam :lüzumlu olmak, gerektirmek, icab ettirmek
Kezalik :bunun gibi, böylece, bu da böyle
Mâlik-ül mülk :bütün mülkün hakiki sahibi olan Allah
Manzara :bakılan seyredilen yer
Maşuk :aşk ile sevilen, sevgili
Mesnevi-i Nuriye :nurlu parçalar, nurlu manzumeler
Mu’cize :insanların yapmaktan aciz kaldıkları, ancak Allah tarafından yapılabilen ve ancak Allah tarafından peygamberlere nasip olan harika hadiseler
Müşahid :gören, seyreden
Müştak :fazla istekli ve arzulu
Nakkaş-ı Ezeli :ezelden her varlığı süslü yaratan
Nazar :bakma, bakış, görüş, görüş açısı, dikkat
Netice :sonuç, son, gaye, semere, hülâsa, özet
Rububiyet : Rablık; Cenâb-ı Hakkın her bir varlığa yaratılış gayelerine ulaşmaları için muhtaç olduğu şeyleri vermesi, onları terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulundurması
Semere :meyve, verim, netice
Tahsin :beğenmek, alkışlamak, güzel bulmak, sağlamlaştırmak, sığınmak, muhafaza altına almak
Takdir :tayin edilmek, belirlenmek, değer vermek
Tefekkür :düşünmek, fikri harekete getirmek
Tezyin :süslemek, bezemek, donatmak
Zat : hürmete layık kimse, kişi
Zinet :süs, kıymetli eşya
--