TARİHÇE-İ HAYAT DERSLERİ
8.49.EMİRDAĞ HAYATI(DEVAMI)
Çünkü küfr-ü mutlak hücum ediyor. Senin, hamiyet-i diniyen ve tecrübe-i ilmiyen ve Nurlara karşı alâkan sebebiyle, senden rica ediyorum ki, Sabri ile geçen macerayı unutmaya çalış ve onu da affet ve helâl et. Çünkü o, kendi kafasıyla konuşmamış; eskiden beri hocalardan işittiği şeyleri, lüzumsuz münakaşa ile söylemiş. Bilirsin ki, büyük bir hasene ve iyilik, çok günahlara keffaret olur.
Evet, o hemşehrimiz Sabri, hakikaten Nura ve Nur vasıtasıyla imana öyle bir hizmet eylemiş ki, bin hatâsını affettirir. Sizin âlicenaplığınızdan, o Nur hizmetleri hatırı için, dost bir hemşehri ve Nur hizmetinde bir arkadaş nazarıyla bakmalısınız.
Sahabelerin bir kısmı, o harplerde, adalet-i izafiye ve nisbiye ve ruhsat-ı şer’iyeyi düşünüp tâbi olarak, Hazret-i Ali’nin (r.a.) takip ettiği adalet-i hakikiye ve azîmet-i şer’iyye ile beraber zâhidâne, müstağniyâne, muktesidâne mesleğini terk edip, muhalif tarafa bu içtihad neticesinde girdiklerini, hattâ İmam-ı Ali’nin (r.a.) kardeşi Ukayl ve “Habrü’l-Ümme” ünvanını alan Abdullah ibni Abbas dahi bir vakit muhalif tarafında bulunduklarından, hakikî Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat, 1 مِنْ مَحَاسِنِ الشَّرِيعَةِ سَدُّ اَبْوَابِ الْفِتَنِ bir düstur-u esasiye-i şer’iyeye binaen 2 طَهَّرَ اللهُ اَيْدِيَنَا فَنُطَهِّرُ اَلْسِنَتَنَا diyerek o fitnelerin kapısını açmayı ve bahsetmeyi caiz görmüyorlar. Çünkü, itiraza müstehak birkaç tane varsa, tarafgirlik damarıyla büyük Sahabelere, hattâ muhalif tarafında bulunan Âl-i Beytin bir kısmına ve Talha (r.a.) ve Zübeyir (r.a.) gibi Aşere-i Mübeşşereden büyük zatlara itiraza başlar, zem ve adavet meyli uyanır diye, Ehl-i Sünnet o kapıyı kapamak taraftarıdır.
Hattâ Ehl-i Sünnetin ve ilm-i kelâmın azîm imamlarından meşhur Sadeddin-i Taftazanî, Yezid ve Velid hakkında tel’in ve tadlile cevaz vermesine mukabil, Seyyid Şerif Cürcanî gibi Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaatin allâmeleri demişler: “Gerçi Yezid ve Velid, zalim ve gaddar ve fâcirdirler; fakat sekeratta imansız gittikleri gaybîdir. Ve kat’î bir derecede bilinmediği için, şahısların hakkında nass-ı kat’î ve delil-i kat’î bulunmadığı vakit, imanla gitmesi ihtimali ve tevbe etmek ihtimali olduğundan, öyle hususî şahsa lânet edilmez. Belki
3لَعْنَةُ اللهِ عَلَى الظَّالِمِينَ وَالْمُنَافِقِينَ gibi umumî bir ünvan ile lânet caiz olabilir. Yoksa zararlı, lüzumsuzdur” diye Sadeddin-i Taftazanî’ye mukabele etmişler.
Senin müdakkikane ve âlimâne mektubuna karşı uzun cevap yazmadığımın sebebi, hem ehemmiyetli hastalığım ve ehemmiyetli meşgalelerim içinde acele bu kadar yazabildim.
Kardeşiniz
Said Nursî
Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler :
1 : Fitne kapılarını kapatmak şeriatın güzelliklerindendir.
2 : “Cenâb-ı Hak ellerimizi o kanlı hâdiselere bulaştırmadı; o halde biz de o hâdiselerden bahsedip dilimizi bulaştırmayalım.” Ömer bin Abdülaziz’e ait bir söz. Şa’ranî, El-Yevâkit ve’l-Cevahir, 2:69; Bâcurî, Şerhü Cevheretü’t-Tevhid, 334.
3 : Allah’ın lâneti zalimlerin ve münafıkların üzerine olsun.
Lügatler :
adalet-i hakikiye : gerçek adalet
adalet-i izafiye/adalet-i nisbiye : zamanın şartlarına göre değişebilen, toplumun selâmeti için ferdin feda edilmesini öngören adalet
adavet : düşmanlık
âlicenaplık : yüksek ahlâk sahibi
âlimâne : âlimlere yakışır şekilde
allâme : büyük âlim
azîmet-i şer’iye : Allah tarafından bildirilen hükümlerin hepsini en mükemmel şekilde eksiksiz yapmaya çalışma
azîm : büyük
binaen : dayanarak
caiz : sakıncasız, doğru
cevaz : izin, müsaade, ruhsat
delil-i kat’î : kesin delil
düstur-u esasiye-i şer’iye : şeriatın esas prensipleri, ana kanunları
Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat : Hz. Muhammed’in sünnetine uyan, onun yolundan giden büyük Müslüman topluluk
fâcir : günahkâr
fitne : ahlâkta ve toplum düzeninde azgınlık ve bozgunculuk; imtihan vesilesi olan şey
gaddar : acımasız
gaybî : bilinmeyen, görünmeyen
hakikî : asıl, gerçek
hamiyet-i diniye : dinin koruyuculuğu, dini koruma duygusu
hasene : iyilik, sevap
hemşehri : aynı ilden olan kimse, memleketli
hususî : özel
içtihad : dinen kesin olarak belirtilmeyen bir konuda Kur’ân ve hadisten hüküm çıkarma
ilm-i kelâm : iman hakikatlerini ispat eden ve açıklayan bilim dalı
kat’î : kesin
keffaret : günahın bağışlanmasına vesile olan şey
küfr-ü mutlak : sınırsız inançsızlık; Allah’ı ve Ondan gelen her şeyi inkâr etme
lânet : beddua etme
medar-ı ihtilâf : anlaşmazlık, uyuşmazlık sebebi
meyil : eğilim
muhalif : karşı, aykırı
mukabele etmek : karşılık vermek
mukabil : karşılık
muktesidâne : iktisatlı bir şekilde
müdakkikane : dikkatlice araştırıp inceleyerek
müstağniyâne : ihtiyaç duymayarak, muhtaç olmayarak
müstehak : hak etmiş, lâyık
nass-ı kat’î : kesin delil—Kur’ân-ı Kerim ve sahih hadisler gibi
nazara almak : göz önünde bulundurmak
nazarıyla : gözüyle, bakışıyla
nizâ etme : kavga etme, uyuşmama
ruhsat-ı şer’iye : dinin verdiği izin
Sahabe : Hz. Peygamberi (a.s.m.) dünya gözüyle görüp onun yolundan giden Müslümanlar
sekerat : ölüm ânı
tâbi olma : uyma
tadlil : doğru yoldan çıktığına hükmetme, dalâlette görme
tarafgirlik : taraftarlık
tecrübe-i ilmiye : ilmin kazandırdığı tecrübe
tel’in : lânetleme, lânet okuma
umumî : genel
zâhidâne : tam bir takva içinde olarak
zem : kınama, kötüleme