TARİHÇE-İ HAYAT DERSLERİ
8.55.EMİRDAĞ HAYATI(DEVAMI)
Üçüncüsü: İki sene, iki mahkeme, ellerinde tetkik edilen bütün Risale-i Nur eczalarında kanunca bir vesile bulamayıp (HAŞİYE) bizi ve Risale-i Nur’u beraat ettirdikten sonra, zındıka komitesi, münafık bazı memurları vesile ederek, merkez-i hükûmette resmî bir plân çevirip beni bütün bütün hilâf-ı kanun olarak bütün dostlarımdan ve talebelerimden tecrit ve sıhhat ve hayatım noktasında en fena bir yerde, beni nefyetmek nâmı altında, haps-i münferid ve tecrid-i mutlak mânâsında beni Emirdağına gönderdiler. Şimdi tahakkuk etmiş ki, iki maksatla bu muameleyi yapıyorlar.
Birisi: Eskiden beri ihaneti kabul etmediğimden, beni o surette hiddete getirip bir mesele çıkararak mahvıma yol açmaktı. Bundan birşey çıkaramadıkları için, zehirlendirmek vasıtasıyla mahvıma çalıştılar. Fakat inayet-i İlâhiye ile, Nur şakirtlerinin duaları tiryak gibi, panzehir gibi ve sabır ve tahammülüm tam bir ilâç gibi o plânı akîm bıraktı, o maddî ve mânevî zehirin tehlikesini geçirdi. Gerçi hiçbir tarihte, hiçbir hükûmette bu tarzda işkenceli zulümler, kanun namına, hükûmet namına yapılmadığı halde, damarlarıma dokunduracak tarzda mütemadiyen tarassutlarla herkesi ürkütmekle beni hiddete getiriyordu. Fakat birden kalbime ihtar edildi ki, bu zalimlere hiddet değil, acımalısın. Onların herbirisi, pek az bir zaman sonra, sana muvakkaten verdikleri azap yerinde bin derece fazla bâki azaplara ve maddî ve mânevî Cehennemlere mâruz kalacaklar. Senin intikamın, bin defa ziyade onlardan alınır. Ve bir kısmı, “aklı varsa” dünyada da kaldıkça, geberinceye kadar vicdan azabı ve idam-ı ebedî korkusuyla işkence çekecekler. Ben de onlara karşı hiddeti terk ettim, onlara acıdım. “Allah ıslah etsin!” dedim.
Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler :
(HAŞİYE) : Ya hiç bir cihetle hiçbir kanun, hattâ onların bazı keyfî kanunları bize ve Risale-i Nur’a ilişmiyorlar; veyahut şimdiki bazı kanunları iliştiği halde, koca adliyeler ve üç büyük mahkemeler, istikbalde gelecek şiddetli nefret ve lânetten çekinmek için Nurun ve bizim mahkûmiyetimize cesaret edemeyip ittifakla umumumuzun beraatine ve bütün Risale-i Nur’un iadesine karar verdiler. Dağ gibi kuvvetli adliyeler çekindiği halde, muvakkat bir makamda olan gaddar şahsiyetlerin bu zulmü yapmaları, elbette semavatı ve arzı kızdırıyor, daha hiddetime lüzum kalmıyor.
Lügatler :
akîm : neticesiz, sonuçsuz
arz : yeryüzü, dünya
bâki : devamlı, kalıcı
beraat : temize çıkma, suçsuz olduğunun anlaşılması
dehalet : sığınma
ecza : parçalar, bölümler
emsalsiz : benzersiz
gaddar : acımasız
haps-i münferid : tek başına hapis; hücre hapsi
haşiye : dipnot, açıklayıcı not
hıfz ve inayet-i İlâhiye : Allah’ın koruması ve yardımı
hiddet : öfke
hilâf-ı kanun : kanuna zıt, kanun dışı
ıslah etmek : düzeltmek, iyileştirmek
idam-ı ebedî : bütün sevdiklerinden sonsuza dek ayrılış, dirilmemek üzere sonsuz yok oluş
ihanet : hakaret etme, aşağılama
ihtar : hatırlatma, ikaz
inâyet ve hıfz-ı İlâhî : Allah’ın yardımı ve koruması
istikbal : gelecek
ittifak : birleşme, fikir birliği
lânet : kötü dua, beddua
mahkûmiyet : hükümlülük, tutukluluk
mahv : yok olma, ortadan kaldırma
mâruz kalmak : bir şeyle yüz yüze gelmek
mecbur etmek : zorlamak
merdut : reddolunmuş
merkez-i hükûmet : yönetim merkezi
mukabele etmek : karşılık vermek
muvakkat : geçici
münafık : iki yüzlü, inanmadığı halde inanmış görünen
mütemadiyen : sürekli
nefyetmek : sürgün etmek
panzehir : zehire karşı ilâç
semavat : gökler
suret : şekil
şakirt : öğrenci, talebe
tahakkuk etmek : meydana çıkmak
tarassut : gözetleme
tazyik : baskı
tecrid-i mutlak : tam bir yalnızlık, yalnız başına bırakma
tecrit : yalnız başına bırakma, soyutlanma
tetkik edilen : incelenen, araştırılan
tiryak : derman, ilâç
umum : bütün; herkes
zabit : subay
zındıka komitesi : dinsizlik, inançsızlık cemiyeti, dinsizlerin komisyonu