Konuya cevap cer

                                       KADER RİSALESİ

 6.4.ZEYL(DEVAMI)

 HÂTİME

                   Şu acz, fakr,        şefkat, tefekkür tarikindeki Dört Hatvenin izahatı, hakikatin ilmine,        şeriatin hakikatine, Kur’ân’ın hikmetine dair olan yirmi altı adet        Sözlerde geçmiştir. Yalnız, şurada bir iki noktaya kısa bir işaret        edeceğiz. Şöyle ki:


Evet, şu tarik daha kısadır. Çünkü dört        hatvedir. Acz, elini nefisten çekse, doğrudan doğruya Kadîr-i Zülcelâle        verir. Halbuki, en keskin tarik olan aşk, nefisten elini çeker, fakat        mâşuk-u mecazîye yapışır. Onun zevâlini bulduktan sonra Mahbûb-u Hakikîye        gider.


Hem şu tarik daha eslemdir. Çünkü nefsin şatahat ve        bâlâpervâzâne dâvâları bulunmaz. Çünkü, acz ve fakr ve kusurdan başka        nefsinde bulmuyor ki, haddinden fazla geçsin.


Hem bu tarik daha        umumî ve cadde-i kübrâdır. Çünkü, kâinatı, ehl-i vahdetü’l-vücud gibi,        huzur-u daimî kazanmak için idama mahkûm zannedip Lâ mevcude illâ Hû        hükmetmeye veyahut ehl-i vahdetü’ş-şuhud gibi, huzur-u daimî için kâinatı        nisyan-ı mutlak hapsinde hapse mahkûm tahayyül edip Lâ meşhude illâ Hû        demeye mecbur olmuyor.


Belki, idamdan ve hapisten gayet zâhir        olarak Kur’ân affettiğinden, o da sarf-ı nazar edip ve mevcudatı kendileri        hesabına hizmetten azlederek Fâtır-ı Zülcelâl hesabına istihdam edip        Esmâ-i Hüsnâsının mazhariyet ve âyinedarlık vazifesinde istimal ederek,        mânâ-yı harfî nazarıyla onlara bakıp, mutlak gafletten kurtulup huzur-u        daimîye girmektir; herşeyde Cenâb-ı Hakka bir yol bulmaktır. Elhasıl,        mevcudatı mevcudat hesabına hizmetten azlederek, mânâ-yı ismiyle        bakmamaktır.

       

            Lügatler        : 


       acz : âcizlik, güçsüzlük

âyinedarlık :        aynalık

azletmek : ayırmak,        uzaklaştırmak

bâlâpervâzâne : yüksekten konuşarak, atıp        tutarak

cadde-i kübrâ : büyük cadde

ehl-i        vahdetü’l-vücud : Allah’tan başka varlık olmadığı, herşeyin Allah’ın        tecellîsi olduğunu kabul edenler

ehl-i vahdetü’ş-şuhud : görünen        herşeyin Allah’ın varlığını gösterdiğini söyleyen        kimseler

elhasıl : özetle, sonuç olarak

eslem : en        güvenli

Esmâ-i Hüsnâ : Allah’ın güzel isimleri

fakr :        fakirlik, ihtiyaç hali

Fâtır-ı Zülcelâl : sonsuz haşmet sahibi        ve herşeyi harika san’atıyla yaratan Allah

gaflet :        umursamazlık, âhiretten ve Allah’ın emir ve yasaklarından habersiz        davranma

had : sınır, çizgi, yetki

hakikat :        gerçek

hâtime : sonuç, son bölüm

hatve : basamak,        mertebe

hikmet : herşeyin belirli gayelere yönelik olarak,        mânâlı, faydalı ve tam yerli yerinde olması

huzur-u daimî :        sürekli olarak Allah’ın huzurunda bulunduğunun bilinci içinde        olma

hükmetmek : kesin bir yargıya varmak

idam : yok        etme

Kadîr-i Zülcelâl : kudreti herşeyi kuşatan ve sonsuz haşmet        ve yücelik sahibi olan Allah

Lâ meşhude illâ Hû : Allah’tan        başka görülen hiçbir şey yoktur

Lâ mevcude illâ Hû : Ondan başka        hiçbir varlık yok

Mahbûb-u Hakikî : sevilen ve gerçek anlamda        sevilmeye lâyık olan Allah

mânâ-yı harfî : bir şeyin kendisini        değil de san’atkârını, ustasını, sahibini bilip tanıtan mâna

mânâ-yı        ismî : bir şeyin sahibine değil de, bizzat kendisine bakan ve        kendisini tanıtan mânâsı

mâşuk-u mecazî : gerçek sevgiye layık        olmadığı halde aşık olunan şeyler

mazhariyet : ayna olma,        görünme yeri

sarf-ı nazar : görmezlikten        gelmek

şatahat : mânevî sarhoşluk ve cezbe halindeyken söylenen        şeriata aykırı sözler

şeriat : Allah tarafından bildirilen İlâhî        emir ve yasaklara dayanan hükümlerin hepsi


Peygamber Efendimiz a.s.v.'ın kabri nerededir? (Sadece şehir adını küçük harfler ile giriniz)
Üst