OTUZ BİRİNCİ SÖZ
MİRAC-I NEBEVİYEYE(A.S.M.)DAİRDİR
1.1.İHTAR
Mirac meselesi, erkân-ı imaniyenin usulünden sonra terettüp eden bir neticedir. Ve erkân-ı imaniyenin nurlarından medet alan bir nurdur. Erkân-ı imaniyeyi kabul etmeyen dinsiz mülhidlere karşı, elbette bizzat ispat edilmez. Çünkü, Allah’ı bilmeyen, Peygamberi tanımayan ve melâikeyi kabul etmeyen veya semâvâtın vücudunu inkâr eden adamlara Miracdan bahsedilmez; evvelâ o erkânı ispat etmek lâzım geliyor. Öyle ise, biz, Miracda istib’âd ile vesveseye düşen bir mü’mini muhatap ittihaz ederek, ona karşı serd-i kelâm edip ara sıra, makam-ı istimâda olan mülhidi nazara alıp serd-i kelâm edeceğiz. Bazı Sözlerde hakikat-i Miracın bir kısım lem’aları zikredilmiştir. İhvanlarımın ısrarıyla, ayrı ayrı o lem’aları hakikatin aslıyla birleştirmek ve kemâlât-ı Ahmediyenin (a.s.m.) cemâline birden bir âyine yapmak için, inayeti Allah’tan istedik.
بِسْمِ اللهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ
سُبْحَانَ الَّذِىۤ اَسْرٰى بِعَبْدِهِ لَيْلاً مِنَ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ اِلَى الْمَسْجِدِ اْلاَقْصَا الَّذِى بَارَكْنَا حَوْ لَهُ لِنُرِيَهُ مِنْ اٰيَاتِنَاۤ اِنَّهُ هُوَ السَّمِيعُ الْبَصِيرُ 1
اِنْ هُوَ اِلاَّ وَحْىٌ يُوحىٰ - عَلَّمَهُ شَدِيدُ الْقُوٰى - ذُومِرَّةٍ فَاسْتَوٰى
وَهُوَ بِاْلاُفُقِ اْلاَعْلٰى - ثُمَّ دَنَا فَتَدَلىّٰ - فَكَانَ قَابَ قَوْسَيْنِ اَوْ اَدْنىٰ -
فَاَوْحٰىۤ اِلٰى عَبْدِهِ مَاۤاَوْحٰى - مَا كَذَبَ الْفُؤَادُ مَارَاٰى -
اَفَتُمَارُونَهُ عَلٰى مَايَرٰى - وَلَقَدْ رَاٰهُ نَزْ لَةً اُخْرٰى - عِنْدَ سِدْرَةِ الْمُنْتَهٰى -
عِنْدَهَا جَنَّةُ الْمَاْوٰى - اِذْ يَغْشَى السِّدْرَةَ مَا يَغْشٰى -
مَا زَاغَ الْبَصَرُ وَمَاطَغٰى - لَقَدْ راَىٰ مِنْ اٰيَاتِ رَبِّهِ الْكُبْرىٰ 2
EVVELKİ âyet-i azîmenin azîm hazinesinden, yalnız 3اِنَّهُ zamirinde bir düstur-u belâğate istinad eden iki remzin meselemize münasebeti olduğu için, i’caz bahsinde beyan edildiği üzere yazacağız.
İşte, Kur’ân-ı Hakîm, Habib-i Ekrem Aleyhi Efdalüssalâtü ve Ekmelüsselâmın Miracının mebdei olan, Mescid-i Haramdan Mescid-i Aksâya olan seyeranını zikrettikten sonra 4 اِنَّهُ هُوَ السَّمِيعُ الْبَصِيرُ der. Ve şu kelâm ile Sûre-i 5 وَالنَّجْمِ اِذَا هَوٰى da işaret olunan müntehâ-yı Miraca remzedenاِنَّهُ daki zamir, ya Cenâb-ı Hakka râcidir veyahut Peygamberedir.
Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler :
1 : “Âyetlerimizden bir kısmını ona göstermek için kulunu bir gece Mescid-i Haramdan alıp, çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksâya seyahat ettiren Allah, her türlü noksandan münezzehtir. Şüphesiz ki O herşeyi hakkıyla işiten, herşeyi hakkıyla görendir.” İsrâ Sûresi, 17:1.
2 : “O ancak kendisine vahyolunanı söyler. Onu muazzam kuvvetlere sahip olan öğretti ki, kendisine gerçek suretiyle görünmüştür. O, ufkun en yukarısında idi. Sonra indi ve yaklaştı. Nihayet kendisine iki yay kadar, hattâ daha da yakın oldu. Sonra da vahyolunacak şeyi Kendi kuluna vahyetti. Onun gördüğünü kalbi yalanlamadı. Şimdi onun gördüğü hakkında onunla mücadele mi edeceksiniz? And olsun ki, onu bir kere daha hakikî suretinde, Sidre-i Müntehâda gördü ki, onun yanında Me’vâ Cenneti vardır. O zaman Sidre’yi Allah’ın nuru kaplamıştı. Göz ne şaştı, ne de başka birşeye baktı. And olsun ki Rabbinin âyetlerinden en büyüklerini gördü.” Necm Sûresi, 53:4-18.
3 : “Şüphesiz ki O…” İsrâ Sûresi, 17:1.
4 : “Şüphesiz ki O herşeyi hakkıyla işiten, herşeyi hakkıyla görendir.” İsrâ Sûresi, 17:1.
5 : “Kayan yıldıza yemin olsun ki…” Necm Sûresi, 53:1.
Lügatler :
Aleyhi Efdalüssalâtü ve Ekmelüsselâm : en üstün selâmlar ve en mükemmel salâtlar onun üzerine olsun azîme
âyine : ayna
azîm : büyük, yüce
beyan : açıklama
cemâl : güzellik
Cenâb-ı Hak : Hakkın ta kendisi olan, şeref ve azamet sahibi yüce Allah
düstur-u belâğat : maksada ve hale uygun düzgün ve güzel söz söyleme prensibi
erkân : esaslar, şartlar
erkân-ı imaniye : imanın şartları, esasları
evvelâ : ilk olarak
evvelki : önceki
Habib-i Ekrem : Allah’ın en sevdiği kul olan Peygamberimiz Hz. Muhammed
hakikat : gerçek, doğru
hakikat-i Mirac : Miracın aslı ve esası, gerçek mahiyeti
ihtar : hatırlatma
ihvan : kardeşler
inayet : yardım
inkâr : inanmama, kabul etmeme
istib’ad : akıldan uzak görme
ittihaz : edinme, kabul etme
i’caz : mu’cize oluş
istinad : dayanma
kanun-u belâğat : belâğat kanunu
kelâm : söz
kemâlât-ı Ahmediye : Peygamberimiz Hz. Muhammed’in üstün özellikleri, mükemmellikleri
Kur’ân-ı Hakîm : her âyet ve sûresinde sayısız hikmet ve faydalar bulunan Kur’ân
lem’a : parıltı
makam-ı istimâ : dinleme makamı
mebde’ : başlangıç
medet : yardım
melâike : melekler
Mescid-i Aksâ : Kudüs’te Hz. Süleyman tarafından yaptırılan mukaddes mescid
Mescid-i Haram : Mekke’de içinde Kâbenin bulunduğu büyük mescid
Mirac : Peygamberimizin (a.s.m.) Allah’ın huzuruna yükselişi ve bütün kâinat âlemlerini gezdiği yolculuk
Mirac-ı Nebeviye : Peygamberimizin (a.s.m.) Allah’ın huzuruna yükselişi ve bütün kâinat âlemlerini gezdiği yolculuk
mü’min : imanlı, Allah’a inanan
mülhid : dinsiz, inkârcı
münasebet : bağlantı, ilişki
münasebet-i siyâk-ı kelâm : sözün gidiş münasebeti, öncesiyle ve sonrasıyla olan ilişkisi
müntehâ-yı Mirac : Miracın en son noktası
nazar : dikkat
râci : ait, dönük
remz : işaret
semâvât : gökler
serd-i kelâm etmek : söz söylemek
seyahat-i cüz’iye : kısa zaman içindeki yolculuk
seyeran : seyahat, gezinme
seyr-i umumî : umumi, geniş bir seyahat
terettüp : sırası gelme
urûc-u küllî : genel mânâda kâinat çapında bir yükseliş
usul : esas
vesvese : şüphe, kuruntu
vücud : varlık
zikredilmek : anılmak, belirtilmek
zikretmek : anmak, belirtmek