Konuya cevap cer

                      TARİHÇE-İ HAYAT DERSLERİ 8.59.EMİRDAĞ  HAYATI(DEVAMI)

                   1بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ

       Aziz, sıddık        kardeşlerim,


Evvelâ:        Seksen sene ibadetli bir ömrü bahtiyarlara kazandıran Ramazan-ı mübarekte,        inşaallah Nur’un şirket-i mânevîsi o kazanca mazhar olacak. Bayrama kadar        elden geldiği kadar, Nurcular ihlâs ile birbirinin dualarına mânevî âmin        demeli ki, birisi o sekseni kazansa, herbiri derecesine göre hissedar        olur. En zayıf ve en ağır yükü bulunan bu hasta kardeşinize elbette mânevî        yardım edersiniz…


Saniyen: Nurların erkânlarından bir iki        doktor, benim hastalığımın şiddetiyle beraber o hâlis, sadık zatlara        hastalık noktasından müracaat etmeyip ve ilâçlarını da yemeyip çok ağır        hastalıklar içinde onlarla meşveret etmeyerek ve şiddet-i ihtiyacım ve        elemlerin içinde yanıma geldikleri vakit, hastalığa dair bahis        açmadığımdan endişeli bir merak onlara geldiğinden, sırlı bir hakikati        izhara mecbur oldum. Belki size de fâidesi var diye yazıyorum. Onlara        dedim ki:


Hem gizli düşmanlarım, hem nefsim, şeytanın telkiniyle        zaif bir damarımı arıyorlar ki, beni onunla yakalayıp Nurlara tam ihlâs        ile hizmetime zarar gelsin.


En zaif damar ve dehşetli mâni,        hastalık damarıdır. Hastalığa ehemmiyet verildikçe, his, nefs, cisim        galebe eder; “Zarurettir, mecburiyet var” der, ruh ve kalbi susturur,        doktoru müstebit bir hâkim gibi yapar ve tavsiyelerine ve gösterdiği        ilâçlara itaate mecbur ediyor. Bu ise, fedakârane, ihlâsla hizmete zarar        verir.


Hem gizli düşmanlarım da bu zaif damarımdan istifadeye        çalışmışlar ve çalışıyorlar. Nasıl ki korku ve tamah ve şan ü şeref        cihetinde çalışıyorlar. Çünkü insanın en zaif damarı olan “korku”        cihetinde bir halt edemediler, idamlarına beş para vermediğimizi        anladılar.


Sonra insanın bir zaif damarı “derd-i maişet ve tamah”        cihetinde çok soruşturdular. Nihayetinde, o zaif damardan birşey        çıkaramadılar. Sonra onlarca tahakkuk etti ki, onların mukaddesatını feda        ettikleri dünya malı, nazarımızda hiç ehemmiyeti yok ve çok vukuatlarla        onlarca da tahakkuk etmiş. Hattâ bu on sene zarfında yüz defadan ziyade        resmen “Neyle yaşıyor?” diye mahallî hükûmetlerden        sormuşlar.

       Dipnotlar - Arapça        İbareler - Haşiyeler :

       1        : Her türlü noksan sıfatlardan yüce olan Allah’ın adıyla.

       



Lügatler        : 


       âmin : “Allah’ım        kabul eyle”

aziz : çok değerli, izzetli, saygın

bahis        açma : söz etme

bahtiyar : talihli, mutlu

derd-i        maişet : geçim derdi

elem : acı, keder,        sıkıntı

erkân : ileri gelenler

evvelâ : ilk önce,        birinci olarak

fedakârane : fedakar şekilde

galebe        etme : üstün gelme

hakikat : doğru, gerçek

hâkim :        hükmeden, idareci

hâlis : içten, katıksız, samimî

halt        etme : karıştırma, uygunsuz iş yapma

hissedar : ortak, pay        sahibi

hiss-i nefs-i cisim : bedene ait duygu

ihlâs :        ibadet ve davranışlarda sadece Allah rızasını gözetme;        samimiyet

inşaallah : Allah’ın izniyle

itaat : emre        uyma

izhar : gösterme, açığa çıkarma

       mahallî : yöresel,        bölgesel

mazhar : nail olma, erişme

mecburiyet :        zorunlu olma

meşveret : işlerin istişâre (danışıp görüşme)        yoluyla halledilmesi

mukaddesat : mukaddes olan şeyler, kutsal        değerler

müstebit : diktatör, baskıcı

nazar : bakış,        görüş

nefis : insanı daima kötülüğe, maddî zevk ve isteklere        sevk eden duygu

nüsha : yazılı bir şeyden çıkarılan        kopya

Ramazan-ı mübarek : bereketli Ramazan ayı

sadık        : bağlı, doğru

sıddık : çok doğru, sadakatli, gönülden        bağlı

şan ü şeref : şan ve şeref

şiddet-i ihtiyac :        ihtiyacın şiddeti, şiddetli ihtiyaç

şirket-i mânevî : mânevî        şirket

şirket-i mâneviye : dine ve imana yapılan toplu        hizmetlerle ortaya çıkan mânevî şirket, ortaklık

tahakkuk etme :        gerçekleşme, anlaşılma

tamah : açgözlülük, hırs

telkin        : fikir aşılama, öğüt verme

       vukuat : meydana        gelen olaylar

zaruret : zorunluluk, gereklilik


Peygamber Efendimiz a.s.v.'ın kabri nerededir? (Sadece şehir adını küçük harfler ile giriniz)
Üst