TARİHÇE-İ HAYAT DERSLERİ 8.61.EMİRDAĞ HAYATI(DEVAMI)
1بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ
Aziz, sıddık kardeşlerim,
Evvelâ: Leyle-i Kadirde kalbe gelen pek uzun ve geniş bir hakikate pek kısaca bir işaret edeceğiz. Şöyle ki:
Nev-i beşer, bu son Harb-i Umumînin eşedd-i zulüm ve istibdadıyla; ve merhametsiz tahribatıyla; ve bir düşmanın yüzünden yüzer mâsumu perişan etmesiyle; ve mağlûpların dehşetli meyusiyetleriyle; ve galiplerin dehşetli telâş ve hâkimiyetlerini muhafaza ve büyük tahribatlarını tâmir edememelerinden gelen dehşetli vicdan azaplarıyla; ve dünya hayatının bütün bütün fâni ve muvakkat olması ve medeniyet fantaziyelerinin aldatıcı ve uyutucu olması umuma görünmesiyle; ve fıtrat-ı beşeriyedeki yüksek istidadatın, mahiyet-i insaniyesinin umumî bir surette dehşetli yaralanmasıyla; ve ebed-perest hissiyat-ı bâkiye ve fıtrî aşk-ı insaniyenin heyecan içinde uyanmasıyla; ve gaflet ve dalâletin, en sert, sağır olan tabiatın Kur’ân’ın elmas kılıcı altında parçalanmasıyla; ve gaflet ve dalâletin en boğucu, aldatıcı, en geniş perdesi olan siyasetin rû-yi zeminde pek çirkin, pek gaddârâne hakikî sureti görünmesiyle; elbette, hiçbir şüphe yok ki, şimalde, garpte, Amerika’da emareleri göründüğüne binaen, nev-i beşerin mâşuk u mecazîsi olan hayat-ı dünyeviyesi böyle çirkin ve geçici olmasından, fıtrat-ı beşerin hakikî sevdiği ve aradığı hayat-ı bâkiyeyi bütün kuvvetiyle arayacak. Ve elbette, hiç şüphe yok ki, bin üç yüz altmış senede her asırda üç yüz elli milyon şakirdi bulunan ve her hükmüne ve dâvâsına milyonlar ehl-i hakikat tasdikle imza basan ve her dakikada milyonlar hâfızların kalbinde kudsiyetle bulunup lisanlarıyla beşere ders veren ve hiçbir kitapta emsali bulunmayan bir tarzda beşer için hayat-ı bâkiyeyi ve saadet-i ebediyeyi müjde verip bütün beşerin yaralarını tedavi eden Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyânın şiddetli, kuvvetli ve tekrarlı binler âyâtıyla belki sarihan ve işareten on binler defa dâvâ edip, haber verip, sarsılmaz kat’î delillerle, şüphe getirmez hadsiz hüccetlerle hayat-ı bâkiyeyi kat’iyetle müjde ve saadet-i ebediyeyi ders vermesi, elbette nev-i beşer bütün bütün aklını kaybetmezse ve maddî ve mânevî bir kıyamet başlarında kopmazsa, İsveç, Norveç, Finlandiya ve İngiltere’nin Kur’ân’ı kabule çalışan meşhur hatipleri ve din-i hakkı arayan Amerika’nın çok ehemmiyetli dinî cemiyeti gibi, rû-yi zeminin kıt’aları ve hükûmetleri, Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyânı arayacaklar ve hakikatlerini anladıktan sonra bütün ruh u canlarıyla sarılacaklar. Çünkü, bu hakikat noktasında kat’iyen Kur’ân’ın misli yoktur ve olamaz ve hiçbirşey bu mu’cize-i ekberin yerini tutamaz.
Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler :
1 : Her türlü noksan sıfatlardan yüce olan Allah’ın adıyla.
Lügatler :
aşk-ı insaniye : insanın aşkı
âyât : âyetler
aziz : çok değerli, izzetli
beşer : insan
binaen : dayanarak
cemiyet : topluluk
dalâlet : hak yoldan ayrılma, sapkınlık
din-i hak : hak din
ebed-perest : sonsuzluğu aşırı seven
ehl-i hakikat : hak ve doğru yolda olanlar
emare : belirti, işaret
emsal : benzer
eşedd-i zulüm : zulmün en şiddetlisi
evvelâ : birincisi
fâni : gelip geçici
fantaziye : aşırı süs ve lüks
fıtraten : yaratılıştan
fıtrat-ı beşeriye : insanın tabiatı, karakteri
fıtrî : yaratılıştan gelen, doğal
gaddârâne : acımasızca, zulmederek
gaflet : âhirete, Allah’ın emir ve yasaklarına duyarsız davranma hâli; umursamazlık
galip : yenen, üstün gelen
garp : batı
hadsiz : sayısız, sınırsız
hâfız : Kur’ân’ı ezberlemiş
hakikat : gerçek
hakikî : asıl, gerçek
hâkimiyet : hükümranlık, egemenlik
Harb-i Umumî : İkinci Dünya Savaşı
hatip : hitap eden, konuşan
hayat-ı bâkiye : devamlı ve kalıcı âhiret hayatı
hayat-ı dünyeviye : dünya hayatı
hissiyat-ı bâkiye : kalıcı olmayı, sonsuzluğu isteyen duygular
hüccet : kanıt, delil
istibdad : baskı ve zulüm
istidadat : istidatlar, kabiliyetler
işareten : işaret ederek
kat'î : kesin
kıyamet : dünyanın sonu, varlığın bozulup dağılması
kudsiyet : kusur ve noksandan uzak olma
Kur’ân-ı Mu’cizü'l-Beyân : açıklamalarıyla benzerini yapmakta akılları âciz bırakan Kur’ân
mağlup : yenik düşen
mahiyet-i insaniye : insana ait özellikler, insanın içyapısı
mâsum : günahsız, suçsuz
mâşuk-u mecazî : gerçek sevgiye lâyık olmadığı halde aşık olunan şey
meyusiyet : ümitsizlik
misli : benzeri
mu’cize-i ekber : en büyük mu’cize
muhafaza : koruma
muvakkat : geçici
nev-i beşer : insanlar, insanlık türü
ruh u can : ruh ve can; büyük bir istek
rû-yi zemin : yeryüzü
saadet-i ebediye : sonu olmayan, sonsuz mutluluk
sarihan : açık şekilde
sıddık : çok doğru ve bağlı
suret : şekil, biçim
şakird : talebe, öğrenci
şimal : kuzey
tahribat : yıkıp bozmalar
tasdik : onaylama
umum : genel, herkes
umumî : genel