Hadis-i Şerife Saldıranlar

Eyvàh!

Well-known member
Hadis-i Şerife Saldıranlar

Müslümanları değiştirmenin yolu, İslâm’dan uzaklaştırmanın yolu, hadisi yıkmaktan, sünnet-i seniyye ile mücadele etmekten geçer.

Bunu çok iyi bildikleri için, İslâm düşmanları, misyonerler, müsteşrikler de müslümanları kandırmak için, Peygamber SAS Efendimizin hadis-i şerifine ve hadisçilerin hadis kitaplarına, rivayetlerine hücum etmiş ve onları karalamağa veya yıkmağa gayret etmişlerdir.

Ben hatırlıyorum üniversitenin ilk yıllarında, Kristometi isimli seçme parçalar ihtiva eden bir Arapça kitabı okuyorduk. Ama Avrupalılar yazmış, Arapça öğretme kitabı...

Netice itibariyle Arapça metinleri ordan okuyacaksınız, Arapça bilginizi geliştireceksiniz. Bir fıkra seçmiş, tabii hepsi yalan üzerine kurulu fıkralar, hepsi insafsızca seçilmiş, kötülemeye, art niyete dayalı şeyler...


Diyor ki: “Bir hadis alimi bir gemide gidiyordu. Yanında bir nasrâni ve bir yahudi vardı. Nasrânînin şarap testisinden şarabı alıp şarap içmeye başladı.” Hadis alimi şarap içmez, ama öyle diyor. Onun üzerine yahudi demiş ki:
“—Dur, içme, ne yapıyorsun, bu şaraptır!” demiş.

Hadis alimi de demiş ki:
“—Nerden belli şarap olduğu?..”
“—E sahibi bu, şarapçı dükkânından aldı, bunun içindeki şaraptır.” demiş.
“—Hà, biz hadis alimiyiz; biz hadis ilminin alimleri, bir yahudinin bir nasrânîden yaptığı rivayete itibar etmeyiz.” demiş.

Bu tabii neyle alay ediyor? Rivayet zinciriyle alay ediyor. Yâni râvîlerin sıhhatini kontrol ilmî mekanizmasına çatıyor. Aslında onu küçük düşürmeğe çalışıyor ama, haksız bir şey yapıyor. Siz bir rivayetin doğruluğunu kritik etmezseniz, ilmi nasıl yapacaksınız?.. Bir rivayetin kritik edilmesi, en önemli hususlardan biridir.

Yâni müsteşrikler o kadar insafsız davranmışlardır ki, “Peygamber Efendimiz’in hadis-i şeriflerinin hepsi sıhhatli değildir, yanlıştır.” filân demişlerdir.

Benim yanımda fakülteden bir tarih profesörü vardı, ama dînî bilgisi zayıf... Kendisinin de annesi mi, babası mı ne alevî, aileden de görgüsü, bilgisi yok; takvâsı da yok, yaşamı da bozuk...
“—Canım işte bu kadar çok hadis yazılmış, sahih olan hadis-i şerifleri 18 tane filân diyorlar.” dedi.

Tabii kendisi hadisçi değil, hadisten anlamaz, Arapça bilmez. Kendi mesleğinde bile kusurları var, ben biliyorum, hattâ söylemişim kendisine... Onun üzerine Süleyman Hayri Bolay dedi ki:

“—İnsaf yâhu! Yâni Peygamber Efendimiz 23 sene peygamberlik yapmış, bu kadar sene içinde 18 tane mi söz söylemiş?.. Bu kadar sene içinde, 18 tane mi söz rivayet ediliyor bu kadar meşhur bir insandan?..”

Peygamberliği meşhur, zamanında şöhret kazanmış, şöhreti âfâka yayılmış. Hırkası muhafaza edilmiş, pabucu muhafaza edilmiş, kılları muhafaza edilmiş...

Traş olduğu zaman kıllarını kapışırlardı sahabe-i kirâm, hatıra olarak... Böyle her şeyi yâdigâr olarak, tezkâr olarak, hatıra olarak muhafaza edilen ve hadislerine uyulması Kur’an’la emredilen, etrafında yüzbinlerce sahabesi olan bir kimsenin 18 tane mi sözü tesbit edilir?.. Büyük bir haksızlık, büyük bir insafsızlık!..

Nerden kaynaklanıyor?.. İslâm dininin en önemli kaynağı hadis olduğu için, ona hücum, müsteşriklerin, gayrimüslimlerin, İslâm düşmanlarının ana işidir. Bunu da belirtmek için bu iki fıkrayı da anlattım. Bu biraz aşı gibidir. Yâni şimdide aşı yapalım da, siz de asıl hastalığa tutulmayın diye meseleyi anlatmak bakımındandır.

Burada bir taktik vardır; İslâm ile gayrimüslimler arasındaki mücadelede en büyük hedef, işin kalb noktası olan hadis-i şerifler olduğu için, ona hücum fazla oluyor.

Şöyle söyleyebilirim: İslâm düşmanlarının müslümanları kandırmak saptırmak, şaşırtmak, hattâ İslâm’dan çıkartmak için, ifsad ve idlâl etmek için yaptıkları çalışmalarda karşılarına çıkan çelik duvar sünnettir. Kıramıyorlar, yıkamıyorlar, yıkamazlar, mümkün değil; çünkü çok güzel tesbit edilmiştir, malzeme çok mükemmeldir. İşte çelik bir duvar, yıkılmaz bir duvar, ona çarparlar boyna...

Fâsık ve fâcirlerin de canlarını en çok sıkan, ellerini kollarını en çok bağlayan, onlara dînî emirleri yapmamakta hiç bir mazeret yolu, kapısı bırakmayan da sünnettir. bununla şunu söylemek istiyorum:

Bazı insanlar var, İslâm’ı yaşamıyor, yaşayanı da bırakmıyor, “Bende müslümanım!” diyor. Yâni, “Ben yaşayamıyorum, kusuruma bakmayın!” demiyor, kendisinin sapık yolunun da İslâm’a uygunluğunu isbat etmeye çalışıyor.

Veyâhut, sizin gittiğiniz doğru yolun eğri olduğunu düşünüyor, kendi yolunun daha doğru olduğunu düşünüyor. Onların karşısında da en büyük engel hadis-i şeriflerdir, sünnet-i seniyyedir; onların da elini kolunu bağlıyor.

Reform yapacak dinde, “Bira câizdir, fâiz câizdir...” diyor. “Canım işte çok âşikâr, bunun ötesi berisi yok, İslâm bunları yasaklamış.” denilince, onları engellemek için hadis-i şerifi bertaraf etmek istiyor.

O zaman gayet rahat yapacaklar bu işleri, onun için kuvvetli bir tarzda hadis-i şerifin karşısına dikilerler, onu yıkmağa çalışırlar. Ama kervanın yürüdüğü zaman ötekilerin yaptığı bir şey gibi bu... [İt ürür, kervan yürür.]


Bu kadar önemli, bilimsel yönden bu kadar kıymetli olan bu malzeme, bize bu asırda niçin lâzım?.. Şimdi tabii biz her şeyden önce mü’min insanlarız, müslüman insanlarız, iman etmiş insanlarız.

Bizim istediğimiz, ’ın rızasını kazanmaktır. ’ın rızasını kazanmanın yolu da Peygamber Efendimiz’in sünnet-i seniyyesini bilmek, dinimizi iyi bilmek ve uygulamaktan geçiyor.

O bakımdan, Peygamber Efendimiz’in ashabı için hadis ne kadar önemli idiyse, bizim için de o kadar önemlidir. Geçtiğimiz asırlardaki mü’minler için hadis-i şerifler ne kadar önemli ise, bu asrın, bundan sonraki asırların insanı için de o kadar önemlidir.
 
Üst