Hadis Sohbetleri 37 : İşi Ehline Vermenin Ehemmiyeti Nedir?

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi

بِسْمِاللَّهِالرَّحْمَنِالرَّحِيمِ



Selamünaleyküm Degerli Kardeşlerim;

Bu haftaki Hadisi Sohbetleri dersimiz başladı. Buyrun beraber mütaala edelim anladiklarimizi paylasalim insallah..



[BILGI](İş ehli olmayana [layık olmayana] tevdi edildiği [verildiği] zaman, kıyameti bekle.) (Buhari) [/BILGI]



[DIKKAT]Soru 1: Ehil kişi kimdir ?
Soru 2:
İşi ehline vermenin ehemmiyeti nedir ?
Soru 3:
''Kıyameti bekleyiniz'' ifadesinden ne anlıyorsunuz ?
[/DIKKAT]








[NOT]Önceki Hadis Sohbetlerine ulaşmak için TIKLAYINIZ.[/NOT]

 
Moderatör tarafında düzenlendi:

NİSANUR

Well-known member
Cevap: Hadis sohbetleri 37,İşi ehline vermenin ehemmiyeti nedir?

Emanet, birisine muhafazası için verilen maddî ve manevî bir imkan veya servet demektir. Hane reisinden devlet reisine kadar her ferdi mesul tutan “Hepiniz çobansınız ve hepiniz sürünüzden mesulsünüz.” hadis-i şerifini herkes özellikle de idareciler kendilerine düstur edinmelidirler.
Bir çoban güttüğü koyunlardan, bir aile reisi kendi raiyetinden sorumlu olduğu gibi, bir devlet reisi de bütün raiyetinden ve ülkesinden sorumludur.
Bu bakımdan özellikle idareciler, ihkak-ı hak, yani her hak sahibine hakkını vermek hususunda eş, dost, hısım ve akraba gözetmeden herkese eşit davranmalı, vazifeyi taraftar ve yakınlarına değil, ehline tevdi etmelidirler. Şayet emanet, ehil olmayana verilirse, millet zarar görür, devlet de terakki yerine tedenni eder ve izmihlale uğrar.
Her işte bilgili ve ihtisas sahibi olanlar istihdam edilmelidir. Bir insan dindar ve faziletli olabilir ama, eğer o işe liyakatli değilse o görev ona verilmemelidir. İdeal insan hem istikametli, mütedeyyin ve hamiyetli, hem de vazifesinde de mahir ve ihtisas sahibi olmalıdır. Bu çok güzel ve takdire şayan bir durumdur. Aksi halde hem o vazifeyi alan hem de ona o vazifeyi tevdi edenler sorumlu olurlar. Bu bakımdan sanatta öncelikle maharet aranmalıdır.
Bediüzzaman Hazretleri bu hakikatı veciz bir şekilde şöyle ifade eder:
“Fakat hamiyet ayrı, iş ayrıdır. Bence bir kalb ve vicdan fezâil-i İslâmiye ile mütezeyyin olmazsa, ondan hakikî hamiyet ve sadakat ve adalet beklenilmez. Fakat iş ve san'at başka olduğu için, fâsık bir adam güzel çobanlık edebilir. Ayyaş bir adam, ayyaş olmadığı vakitte iyi saat yapabilir. İşte, şimdi salâhat ve mehareti, tâbir-i âharla fazileti ve hamiyeti, nur-u kalb ve nur-u fikri cem edenler vezaife kifayet etmezler. Öyleyse, ya maharettir veya salâhattir. San'atta maharet ise müreccahtır.” (Münazarat)
Bu bakımdan bir insan, hangi sahada ihtisas yapmış ve kabiliyetini hangi sahada geliştirmiş ise o sahada söz sahibi olmalı ve kendisine o sahada görev verilmelidir. Hz. Ebu Bekir (r.a.) gibi en seçkin sahabilerin de katıldığı “Zatü’s-Selâsil Gazvesinde” Resûl-i Ekrem Efendimizin(s.a.v) daha yeni Müslüman olmuş, fakat harp sanatını iyi bilen Amr İbnü’l-As’ı kumandan tayin etmesi; aynı şekilde, Efendimiz’in (s.a.v.) vefatından kısa zaman önce Suriye üzerine yapılacak bir sefere bütün sahabeler arasından Üsame Bin Zeyd’i kumandan tayin etmesi bunun en güzel örneklerindendir. Yine Peygamber Efendimiz (s.a.v), Mekke’nin fethi günü Kâbe’nin perdedarı olan Osman İbn-i Talha’dan Kâbe’nin anahtarını almış, ( bu zatın nesli kabe’nin türbedarlığını yapmakta idiler) Kâbe’yi ziyaret ettikten sonra tekrar anahtarı ona geri vermiş ve “O’na yardımcı olunuz” diye buyurmuşlardır. Peygamber Efendimiz’in (s.a.v) bu davranışı da vazife tevdiinde maharete önem verilmesi gerektiğini ders vermektedir.
Dinimizde işi ehline vermek çok mühimdir ve İlahi bir emridir. Nitekim Cenab-ı Hak şu ayet-i kerimeyle vazifeyi ehline vermeyi emir buyurmaktadır: “Allah size emanetleri mutlaka ehline vermenizi ve insanlar arsında hükmettiğinizde adaletle hükmetmenizi emreder.” (Nisa Suresi 4/58) Peygamber Efendimiz (s.a.v) de bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmaktadır: “Emanet kaybedildiği zaman, yani işler ehli olmayanlara verildiği zaman kıyameti bekle.”
Evet, işinde ehil olmayan bir çoban, sürüsünü kurda kaptırır. Ticaretten anlamayan bir kişi, sermayesini batırır ve iflas eder. Mesleğini iyi bilmeyen bir doktorun, hastasına faydadan ziyade zararı dokunur, hatta onun ölümüne bile sebep olabilir.
Devleti idaresinden ve siyasetten anlamayan bir kişi de devleti idare edemez. Bu bakımdan devlet idarecilerinde liyakat, maharet, adalet, istikamet metanet, itidal ve müdebbirlik gibi sıfatlar bulunmalıdır. Devleti yöneten kaptan, esen rüzgarın hilesinden ve bulutun lisanından anlamalı, havanın durumunu ve ne getireceğini idrak etmeli, işine ehil ve müdebbir olmalıdır.
İnsana tevdi edilen üç kısım emanet vardır: Birincisi; Cenab-ı Hakk’a karşı olan emanetlerdir ki, bunlar İlahi emirleri yerine getirmek ve yasaklarından sakınmaktır. İkincisi; insanlara karşı olan emanetlerdir ki, onlara olan borçlarını ödemek, verildiği sözleri tutmak, herkesin maddî ve manevî hukukuna riayet etmek, gördüğü kusurları ifşa etmemek ve bütün muamelelerinde adil olmaktır. Üçüncüsü ise, göz, kulak, dil gibi maddî cihazlar ile akıl, kalp ve vicdan gibi manevî duyguları rıza dairesinde ve istikamet üzere istimal etmektir.

Mehmed Kırkıncı hocaefendi
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Cevap: Hadis sohbetleri 37,İşi ehline vermenin ehemmiyeti nedir?

Efendimiz her işin ehline verilmesini tavsiye ederek, aslında insanlara işlerinde başarılı olmanın kriterini de gösteriyor. Bu noktada önemli bir kavram olan liyakat, işe ehil olmayı, işte mahir olmayı gerektiriyor. Emanete riayet etmek ve güzel ahlak sahibi olmak da bu kapsamda ele alınarak yapılan işe insani bir boyut kazandırılıyor.

Yapılan her iş ve verilecek her sorumluluk bir emanettir, emanetin ise ehline verilmesi esastır. Yakınımız ya da tanıdığımız diyerek uygun olmayan işlerde uygun olmayan kişilerin çalışması, hem iş alanında başarısızlığa neden olacak hem de, kişiyi, emek vermenin, çalışmanın, alın terinin getirdiği hazdan mahrum bırakacak, onu mutsuzluğa sevk edecektir... Böyle bir duruma düşmemek için, adil olmalı ve işi ehline teslim etmeliyiz.
 

memluk

Hatim Sorumlusu
Cevap: Hadis sohbetleri 37,İşi ehline vermenin ehemmiyeti nedir?

Soru 1: Ehil kisi kimdir.?

Bir işe unvanlı kimse değil, o işi hakkı ile yapabilen kimseler getirilmelidir. Adam kayırmak, adama göre iş vermek uygun değildir. Her zaman işe göre adam seçmelidir. O eleman o işe layıksa o iş ona verilmeli, layık değilse, layık olanını aramalıdır.
 

memluk

Hatim Sorumlusu
Cevap: Hadis sohbetleri 37,İşi ehline vermenin ehemmiyeti nedir?

Soru 3: kıyameti bekleyiniz,den ne anliyorsunuz..?

Efendimiz iki emanet bıraktı biri Kuran-ı Kerim diğeri sunneti seniyye bunlara sımsıkı sarılmak ve gereğini yerine getirmek gerek , bunun edebi adabıda işi bilenden öğrenmektir,
her ilim dalı kendi alanında eğitim almış kişilerden öğrenilmeliki yanlış ve fesat bilgilerden uzak kalınsın.

Emanete riayet edilmezse, zekat zorla verilirse, ilim, dine hizmet için değil de, para ve makam için öğrenilirse, kişi, hanımının meşru olmayan arzusunu yapmaya çalışırsa, ana babasına isyan ederse, fâsık ve ehil olmayanlar işbaşına getirilirse, kötülüğünden korkup zalime hürmet edilirse, gayrı meşru ilişkiler, çalgılı içkili yerler çoğalırsa, yeni nesil, önceki âlimleri kötülerse, o zaman çeşitli belaya maruz kalırlar.
[Bezzar]
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
“İşi ehline vermek” kuralına göre, Müslüman olmayan bir kimsenin idarecilikle görevlendirilmesi doğru mudur?

Esasen, yetkili kimselerde aranması gereken, hem maharet/iş ehliyeti, hem de salahat/takva/İslamî ahlaktır. Ancak bu iki özelliği bir arada bulmak her zaman mümkün olmayabilir. Bu takdirde;

Hâkimiyet Müslümanlarda olduktan sonra, bazı gayrimüslimlerin maharetinden istifade etmenin herhangi bir sakıncası yoktur. Çünkü, her zaman, güzel ahlakla beraber güzel maharet ve güzel sanat aynı kişide bulunmayabilir. Öyle bazı yerler var ki, takva sahibi kişiden ziyade maharet sahibi kişiye ihtiyaç vardır. Nitekim, hiç kimse, saatinin tamirini o konuda hiçbir bilgisi olmayan bir veliye havale etmez. Bunun yanında şu da bir gerçektir ki, “Hırsız bir kimseyi hazinenin başına bekçi bırakmak, koyun sürüsünün başına kurdu bırakmakla aynı anlama gelir.”

Kur’ân bir âyetinde şöyle buyuruyor:
“Muhakkak ki Allah size emanetleri ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder. Gerçekten Allah bu emriyle size ne güzel öğüt veriyor. Şüphesiz Allah her şeyi hakkıyla işitir ve her şeyi hakkıyla görür.”
(Nisa Sûresi, 58)

Emanetleri ehline vermek, işleri o işten anlayanlara vermek demektir. İşten anlamayan insan o işi yüzüne gözüne bulaştırır, fayda vereceğim derken zarar verir. Zararını da sadece kendisi değil, herkes çeker. Allah Resûlü (asm) bir işe bir kişiyi tayin edeceği zaman bu noktaya son derece dikkat ederdi. İşin altında ezilecek kimselere o işi vermezdi.

Yukarıdaki âyetin inişiyle ilgili şöyle bir olay anlatılır (Müslim, Hac, 390): Mekke döneminde Allah Resûlü (asm) bir grup sahabeyle birlikte Kâbe’ye girmek istemiş, o günlerde Kâbe’nin anahtarları elinde olan kayyım Osman bin Talha müşrik olduğu için oldukça kaba ve sert bir davranışla Kâbe’ye girmelerini engellemişti.

Bunun üzerine Allah Resûlü (asm), “Ey Osman!” dedi. “Öyle bir gün gelir ki Kâbe’nin anahtarları elime geçer, istediğim yere koyar, istediğim kişiye veririm.” dediğinde, Osman bin Talha: “Bu Kureyş’in bitişi, değerden düşüşü demektir” demişti. Allah Resûlü (asm) de: “Hayır, tam tersi o gün Kureyş ayakta kalacak ve değeri daha da artacaktır.” demişti.

Gün geldi Mekke fethedildi. Kâbe’nin tasarrufu tamamen Resûlullah’ın (asm) eline geçti. Kâbe’nin anahtarlarını istediği kişiye verebilecek konumdaydı. Ama o ne intikam duyguları içerisine girecek, ne de bu iş için Osman bin Talha’dan başka birini arayacaktı. Çünkü yukarıdaki âyet nazil olmuş, emanetlerin ehil olanlara verilmesi emredilmişti. Onun için Allah Resûlü (asm) işin ehli olan Osman bin Talha’yı çağırıyor, indirilen yukarıdaki âyeti okuyor, günün iyilik ve ahde vefa günü olduğunu belirterek Kâbe’nin anahtarlarını yeniden ona verirken Osman bin Talha ailesine şu tavsiyelerde bulunuyordu: “Ey Ebû Talha Oğulları! Allahü Teâlânın emanetini, sizde sürekli kalmak ve dürüst davranmak üzere alınız. Zulme girmedikçe onu elinizden kimse alamayacaktır.”

Böylece iş hem ehil ellere teslim ediliyor, hem adama iş değil, işe adam seçilmesi gerektiği gösterilmiş, hem de Resûlullah’ın (asm) bir mû'cizesi gerçekleşmiş oluyordu.

Meşrutiyet devrinde “Şimdi Ermeniler kaymakam, vali oluyorlar. Bu nasıl olur?” şeklideki bir soruya Bediüzzaman’ın verdiği cevap şudur:

“Saatçi ve makineci oldukları gibi… Zira meşrutiyet hâkimiyet-i millettir. Hükümet hizmetkârdır. Meşrutiyet doğru olursa, kaymakam ve vali reis değil, belki (bilakis) ücretli hizmetkardır. Gayr-ı müslim reis olamaz fakat hizmetkâr olur. Farz ediniz ki, memuriyet bir nevi riyaset, bir ağalıktır. Gayr-ı Müslimlerden üç bin adamı ağalığımıza, riyasetimize şerik/ortak ettiğimiz vakit, millet-i islamiyeden aktar-ı âlemde (dünyanın her tarafında) üç yüz bin adamın riyasetine yol açılır. Biri zayi edip bini kazanan zarar etmez.”(Münazarat/Asar-ı Bediiye, s.439).

Bu son cümlelerin özeti şudur: Biz ülkemizde onlara yer vermezsek, onlar da ülkelerinde bize yer vermezler...

Yazar Sorularla İslamiyet
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi

İşleri ehline vermek


Kur’an-ı kerimde ve hadis-i şeriflerde, işlerin ehli olana yani layık olduğu kimselere verilmesi emrediliyor. Görev yerlerinin emanet olduğu, bu emanetlere riayet edilmesi, uyulması emredilmektedir. Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Allah size, mutlaka emanetleri [işleri] ehli olanlara vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle davranmanızı emreder.) [Nisa 58]

(Biz emaneti
[dinin emir ve yasaklarını], göklere, yere ve dağlara teklif ettik de onlar bunu yüklenmekten çekindiler, (sorumluluğundan) korktular. Onu insan yüklendi. Doğrusu o çok zalim, çok cahildir.) [Ahzab 72]

Müminler övülürken, (Emanetlerine [dinin emir ve yasaklarına] riayet ederler ve verdikleri sözleri yerine getirirler) buyuruluyor.(Müminun 8)
Bir işi yaparken de aralarında istişare ettikleri, birbirine danışarak yaptıkları bildiriliyor. (Şura 38)

Hadis-i şeriflerde de buyuruluyor ki:
(İş ehli olmayana [layık olmayana] tevdi edildiği [verildiği] zaman, kıyameti bekle.) [Buhari]

 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
"İşi Ehline Vermek"
Bir gün beyleri Sultan Mahmud'a :

- Eyaz denilen bu kölenin ne marifeti var ki sen ona otuz kişinin maaşı kadar maaş ödüyorsun? dediler.

Sultan Mahmud bu soruya o anda karşılık vermedi. Birkaç gün sonra beylerini alarak ava çıktı. Giderlerken bir kervanın gitmekte olduğunu gördüler.

Sultan Mahmud Beylerden birine :

- Git sor, bakalım bu kervan nereden geliyor? dedi.

Bey atını sürerek, gitti birkaç dakika içinde geriye döndü.

- Efendim kervan Rey şehrinden geliyor. dedi. Sultan Mahmud :

- Peki nereye gidiyormuş. diye sorunca bey susup kaldı.

Bunun üzerine Sultan Mahmud başka birini gönderdi. O da gidip geldi :

- Efendim, Yemen'e gidiyormuş.dedi.

Padişah :

- Yükü neymiş?deyince o da sustu kaldı.

Bu defa padişah başka bir beye :

- Sen de git yükünü öğren!. dedi.

Bey gitti geldi :

- Her cins mal var fakat çoğu Rey kaseleri." dedi.

Padişah :

- Peki kervan Rey'den ne zaman çıkmış? diye sorunca bey susup kaldı cevap veremedi.

Padişah böylece tam otuz beyi gönderdi otuzu da istenen bilgileri tam olarak getiremedi.

Padişah son olarak Eyaz'ı çağırdı :

- Eyaz, dedi. Git bakalım şu kervan nereden geliyor. dedi.

Eyaz saygıyla padişahın huzurundan eğilerek konuşmaya başladı :

- Efendim, kervan görünür görünmez sizin merak ederek soracağınızı tahmin ettiğimden gidip gerekenleri öğrendim. Kervan Rey'den geliyor, Yemen'e gidiyor, yükü şudur, şu kadar at, şu kadar deve, şu kadar katırdan oluşuyor. Kervanda şu kadar insan var, onlardan şu kadarı silahlı... diye başlayarak kervan hakkında en küçük malumat varıncaya kadar anlattı. Bütün bunları beyler ağzı açık dinliyorlardı.

Böylece Eyaz tek başına otuz beyin edinemediği bilgiyi edinmiş, başaramadığı işi başarmıştı.

 
Üst