Allahü Teâlâ ve Tekaddes hazretleri, Dâvûd aleyhisselâma:
- Ey Dâvûd! Bana talib olan ve beni isteyen birini gördüğün zaman, onun hizmetçisi (hadimi ol) diye vahyetmiştir.
Hâdim, Cenâb-ı Hakk’ın, hizmetlerine karşılık kulları için hazırladığı sevab ve ecri arzulayarak hizmete girer. Hâdim; tâlibleri, gönül rahatlığına ulaştırmak, Allah’a yönelenlerin duygu ve düşüncelerini, dünyevî endişelerden kurtarmak ister, yaptığı her şeyi, sâlih bir çevrede, temiz bir niyetle yapar.
Hâdim, hizmeti, karşılıksız yardımda bulunmayı, başkalarını kendisine tercih etmeyi, cennetin yollarından biri olarak bilir. Hizmetin faziletini bildiği için onu nafile ibadetlere tercih eder. Ancak kişinin Allah ile beraber olabilme halini düzeltmek ve devamlı kılmak için yaptığı nafileler bunun dışındadır.
Hâdim’in, arzu edilen ve beğenilen yüce bir makamı vardır. Ancak, hizmette niyyetini nefsânî etkilerden temizlemesini bilmeyen kimse, hâdim değil, onlara benzemeye çalışan bir kimsedir. O, fakirlere hizmet için çırpınır, hizmet için girilebilecek her yere girer. Hüsn ü niyetle hâdimler gibi çalışırsa bile yine de hizmeti ve niyyeti şaibeden kurtulamaz.
Böyle bir hizmetkâr, topluma hizmette iyi niyyeti ve kavi imânı olduğu takdirde, yerinde hizmet edebilir. Bazan da niyyetine heva-heves karışdığı için hizmeti yerinde ve isabetli olmaz. Yapılmaması gereken yere hizmet götürmüş olabilir. Yaptığı her iş ve hizmet karşılığında sevgi ve övgüsünü bekler. Bazan övülme için hizmet eder. Bazan da heva ve hevesiyle hareket ettiği için sevmediği bir durumla karşılaşdığı kimsenin hizmetine mani olur, kalbine ve niyetine hevâsı karıştığı ve nefsani duygular gönlünü zedelediği için, sevinçli ve kızgın olduğu zamanlarda hizmetin gerektirdiği edebe, riayet edemez. Dolayısıyla hizmetinde isabet etmediği anlar olabilir. Hakiki hizmet ehli ise, gerek sevinçli, gerek kızgın olduğu hallerde bile heva ve hevesinin etkisi altında kalmaz. Hiç bir kınayıcının kınaması onu, Allah yolunda bildiğini yapmaktan alıkoyamaz. Herşeyi yerli yerinde ve zamanında yapar. Hülasa, bu bilgilere ve yukarıda verilen özelliklere göre, hizmet anlayışında nefsânî etkilerden kurtulamıyan kimse, hâdim değil, ancak mütehâdimdir. (Avârifu’l-Meârif Tercümesinden, s. 119-121)
`
Her şeyde bilgi ve irfan sahibi olmak icab ettiği gibi gâfilâne ve sağlam niyetle yapılamıyan hizmetlerden de layıkı vechile kemalli bir netice alınamaz.
Hizmet sırf Allah rızası için yapılmalıdır. Niyet halis olmazsa sabun köpüğü üzerine yapılan binaya benzer. Bir türlü temel tutmaz.