Rabbimiz Meâlen şöyle buyurmaktadır.
Ve iyi biliniz ki, mallarınız ve evlatlarınız birer imtihan aracından başka birşey değildir. Allah katında büyük ecir vardır.Enfal 28.
Evet arkadaşlar Ayet-i Kerimeden de anlaşıldığı gibi, bizim en büyük imtihanımız malımız ve evladımızdır.
Aslında hayatımız bir imtihandır. Bu hayatımızı devam ettirmemiz için onlar bir sebeptir. Hadi biraz daha açalım.
Her zaman şu tabiri kullanırız veya şahit oluruz.
"Dünya bir imtihan dünyasıdır - İmtihan yeridir"
Rabbimiz bazı kişilere evlat vermez bazı kişilere de mal vermez bu şekilde imtihan eder. Bazılarına evlat verip evlatla imtihan eder bazısına mal verip mal ile imtihan eder. Aslına bakarsak sizde takdir edersiniz ki mal ve evladın kıymetini malı ve evladı olmayan kişi en iyi şekilde bilir.
Rabbim ikisininde yokluğunu göstermesin.
Bize yakışan malın, evladın, kısaca elinde olan herşeyin tek sahibinin Allah olduğunu her ikisininde de mevlamızdan olduğunu bilmek mevlamızın istediği zaman alma kudretine sahip olduğunu bilmektir, anlamaktır.
Her şey zıddı ile anlaşılır gavlinden yola çıkarak tersini ele alalım. Kişi evladı ile olan imtihanı kaybederse veya mal ile olan imtihanını kaybederse neler olabilir. Bile bile hıyanet edenlerden olursunuz. Bundan dolayı da birbirinize olan güveniniz yok olur. Kimsenin kimseye güvenmediği bir toplum olursunuz. Siz kendinizden emin olamazsanız diğerleri sizden hiç emin olamazlar. O vakit emniyet ve güven büsbütün ortadan kalkar. Başınıza işte o sözü edilen büyük fitneler kopar. Bunun için Allah'a, Resulü'ne hıyanet edip de kendi kendinize hıyanet edenlerden olmayın. Gerçi mümin, mümin olmak bakımından hıyanet etmez, hainlik ve yalan müminde huy haline gelmez.
"İki özellik vardır ki, müminde huy haline gelmez, bunlar hıyanet ve yalandır." hadisi şerifinde bu iki hasletin müminde huy ve tabiat haline gelemeyeceği haber veriliyor. Ancak mümin gaflet edebilir, maişet derdiyle, mal ve evlat endişesiyle bazen böyle bir zaafa düşebilir. Böyle bir durumda biliniz ki, mallarınız ve evlatlarınız sırf bir fitnedir, sizin için fitneden başka bir şey değildir. Sizi meftun eder, günaha ve belaya sokabilir. Onlar böyle durumlarda birer dert ve imtihandır. Allah ise, ancak O'nun yanında büyük ecir olduğu kesindir. Ki O'nun verdiğini hiç bir kimse veremez, O'nun kazandırdığını hiç bir şey kazandıramaz. Şu halde ne mala, ne evlada, ne de başka bir şeye meftun olup da hıyanet tehlikesine düşmeyin, düşüp de o büyük ecirden mahrum kalmayın.
(Tefsir açıklaması)
Dilerseniz şu manidar kıssa ile konumuza açıklık getirelim.
Benî İsrail'den üç kişi vardı.
Biri alatenli, biri kel, biri de âmâ.
Allah bunları imtihan etmek istedi. Bu maksatla onlara (insan suretinde) bir melek gönderdi.
Melek önce alatenliye geldi. Ve en çok neyi seversin dedi.
Adam
Güzel bir renk, güzel bir cilt, insanları benden tiksindiren halin gitmesini dedi. Melek onu mesh etti. Derken çirkinliği gitti, güzel bir renk, güzel bir cilt sahibi oldu.
Melek ona tekrar sordu
Hangi mala kavuşmayı seversin
Deveye dedi, adam. Anında ona on aylık hamile bir deve verildi.
Melek "Allah bunları sana mübarek kılsın deyip (kayboldu)
ve kel'in yanına geldi. En ziyade istediğin şey nedir dedi.
Adam Güzel bir saç ve halkı ikrah ettiren şu halin benden gitmesidir dedi.
Melek, keli elleriyle mesh etti, adamın keli gitti. Kendisine güzel bir saç verildi.
Melek tekrar en çok hangi malı seversin diye sordu.
Adam sığır dedi. Hemen kendisine hâmile bir inek verildi.
Melek Allah bu sığırı sana mübarek kılsın diye dua etti
ve âmânın yanına gitti.
Ona da En çok neyi seversin diye sordu. Adam Allah’ın bana gözümü vermesini ve insanları görmeyi dedi.
Melek onu mesh etti ve Allah da gözlerini anında iade etti.
Melek ona da En çok hangi malı seversin diye sordu.
Adam Koyun dedi. Derhal doğurgan bir koyun verildi.
Derken sığır ve deve yavruladılar, koyun da kuzuladı.
Çok geçmeden birinin bir vâdi dolusu develeri, diğerinin bir vadi dolusu sığırları, öbürünün de bir vadi dolusu koyunları oldu.
Sonra melek, alatenliye, onun eski hali ve heyetine bürünmüş olarak geldi ve
Ben fakir bir kimseyim, yola devam imkanlarım kesildi. Şu anda Allah ve senden başka yardım edecek kimse yok Sana şu güzel rengi, şu güzel cildi ve malı veren Allah aşkına bana bir deve vermeni talep ediyorum Tâ ki onunla yoluma devam edebileyim dedi.
Adam ne dese iyi kardeşlerim
(Olmaz öyle şey, onda nicelerinin) hakları var dedi ve yardım talebini reddetti.
Melek de sanki seni tanıyor gibiyim Sen ala tenli, herkesin ikrah ettiği, fakir birisi değil miydin Allah sana (sıhhat ve mal) verdi dedi.
Ama adam (Çok konuştun) Ben bu malı büyüklerimden tevârüs ettim diyerek onu tersledi.
Melek de Eğer yalancı isen Allah seni eski hâline çevirsin dedi
ve onu bırakarak kel'in yanına geldi.
Buna da onun eski halinde kel birisi olarak göründü. Ona da öbürüne söylediklerini söyleyerek yardım talep etti. Bu da önceki gibi talebi reddetti.
Melek buna da Eğer yalancıysan Allah seni eski hâline çevirsin deyip,
Doğruca âmâ'ya uğradı. onun yanına gitti.
Buna da onun eski hali heyeti üzere (yani bir âmâ olarak) göründü. Buna da Ben fakir bir adamım, yolcuyum, yola devam etme imkânım kalmadı. Bugün, evvel Allah sonra senden başka bana yardım edecek yok Sana gözünü iade eden Allah aşkına senden bir koyun istiyorum ta ki yolculuğuma devam edebileyim dedi.
Ama cevaben
Ben de âmâ idim. Allah gözümü iade etti, fakirdim (mal verip) zengin etti. İstediğini al, istediğini bırak Vallahi, bugün Allah adına her ne alırsan, sana zorluk çıkarmayacağım dedi.
Melek de Malın hep senin olsun Sizler imtihan olundunuz. Senden memnun kalındı ama diğer iki arkadaşına gadap edildi (ve gözden kayboldu).
Hep beraber yazımızı anlamaya çalıştık. Rabbim cümlemize anlamayı, anladıktan sonra ihlas ile amel etmeyi nasip etsin.
Bir sonraki yazımızda buluşmak ümidiyle...alinti