Huseyni
Müdavim
"Hadise gerek yok, biz yalnız ‘Kur’ân İslâmı’nı kabul ederiz" diyenlere...
Bu yazıyı iki kesim için kaleme aldık. Birisi, “Hadise gerek yok, biz yalnız ‘Kur’ân İslâmı’nı kabul ederiz, Kur’ân ne diyorsa o…” diyenler... İkinci kesim ise,“Mezhep imamları Kur’ân’ı ve Sünneti anlayamadı. Kur’ân’ı rafa kaldırıp kendi görüşlerini ileri sürdüler! Biz Kur’ân üzerinde yıllardır araştırıyoruz, biz de Kur’ân’ı anlarız...” iddiasında…
Yeni tanıştığımız muhatabımızın 15’inden beri Kur’ân ve hadis üzerinde araştırmalar yaptığını, bir kitap yazdığını, yakında yayınlanacağını söylemesi üzerine şahitler huzurunda sorduk:
“Afedersiniz, ne iş yaparsınız?”
“Emekliyim.”
“Nereden emekli oldunuz?”
“Kömür işletmelerinde işçi idim…”
Olabilir, bir işçi Kur’ân ve hadis konusunda uzman olmayacak diye bir kaide yok! Muhatabımız derin meselelerde ahkâm kestiğine, “Mezhep imamlarına ihtiyaç yok!” dediğine göre, en azından Arapçayı öğrenmiş olmalıydı!
“Arapça biliyor musunuz?”
“Bilmiyorum!”
“Kaç hadis ezber biliyorsun?”
“…”
“O zaman konuşmamıza, tartışmamıza gerek yok!”
Sünnet-i Seniyye’nin, Hadis-i Şeriflerin Kur’ân’daki yerini e-posta ile göndermek ve bu meseleleri daha müsait bir ortamda müzakere etmek için sözleşip ayrıldık.
Sünnet-i Seniyyeyi, hadis-i şerifleri ve Kur’ân ile Sünnet-i Seniyye’ye ittibâ eden, onları yorumlayan, ibadetlerini ihlâs ve takva ile ifa eden ilim deryası müçtehidleri, selef-i salihin denilen geçmiş dönemlerin faziletli âlimlerini aradan çıkarıp, kendilerini ortaya koyuyorlar!
Öte yandan Peygamberimize (asm) izafe edilen birkaç söz uğruna, ilimlerinin kifayetsizliği yüzünden hikmetini anlayamadıkları bütün sahih hadis-i şerifleri inkâra kalkıyor veya aradan çıkarıyorlar!
Kendileri, Kur’ân hakkında ahkâm kesecek, bir-üç-beş kitap yazacak; ama Kur’ân’ın kendisine vahyedildiği ve onu insanlara tebliğ etmekle vazifeli Peygamberimiz (asm) onu yorumlamayacak! Heyhât!
Peki, diyelim ki siz kendinize göre Kur’ân’ı anlayacaksınız!
Dini emirler, nehiyler Kur’ân’da teferruâtlı olarak açıklanıyor mu?
Abdesti nasıl alacak, namazı ne zaman ve nasıl kılacaksınız?
Orucu nasıl tutacak, orucu bozmayan, bozan halleri nasıl bileceksiniz?
Zekâtı kime, hangi şartlarda vereceksiniz?
Hacca ne zaman gidecek, nelere dikkat edeceksiniz?
Aile yuvasını nasıl kuracaksınız?
Nikâhın şartları; eşlerin, aile biriylerinin birbirlerine karşı hakları, görevleri nelerdir?
Çocuklarınızı kime göre eğiteceksiniz?
Hayatınızı Kur’ân’a göre nasıl yaşayacaksınız?
Yarın, hadis-i şerifin, sünnet-i seniyyenin Kur’ân’daki yerini ele almaya çalışalım.
11.10.2010
Kur’ân’ın ilk ve en kapsamlı tefsiri hadis-i şerifler ve sünnet-i seniyye’dir. Âlemlerin Halık-ı Kerîm’i, Resûl-i Ekrem’i (asm) bir açıklayıcı, bir müfessir olarak tayin ettiğini Kur’ân’da meâlen şöyle beyan eder:
“Biz zikri, Kur’ân’ı sana indirdik ki, insanlara kendileri için indirileni beyan edesin, açıklayasın.”1
Bu tefsir, özel ve genel tüm meseleler için geçerlidir. Kur’ân ona indirildiyse, elbette onu tefsir edecek olan da odur. Namaz, oruç, zekât, hac gibi hükümlerin; şekil, vakit, sayı, miktar, şart, âdab ve diğer olması gereken maddelerin teferruâtlı olarak açıklamasını o yapmıştır.
Meselâ Kur’ân, “Onun (kıyametin) şartları gelmiştir”2 diye ferman eder. İşte Resûl-i Ekrem (asm), çeşitli hadis-i şeriflerde “kıyamet âlâmetleri”ne “büyük ve küçük alâmetler” diye işâret edip, bunları bir bir sıralayarak bu âyeti tefsir ettiği gibi, diğer bütün müteşabih âyetleri ve Kur’ân ahlâkını tefsir eder.
Demek hadis-i şerîf ve sünnet-i Seniyye, şarttır, lüzumludur, gereklidir.
Onu terk eden büyük hakikatlerden mahrum olur, kaybeder.
Hafife alan hasâret sillesini yer; inkâr eden dalâlete düşer!..
Kur’ân’ın ve Nebi’nin (asm) ‘ahad’ veya ‘mütevâtir’ senetlerle aktarılmış sözleri, fiilleri ve takrirleri; itikadî ve amelî vacipleri, nafileleri, şer’î adapları, hülâsa bütün dini hükümleri ihtiva eder.
Keza, Rabbimiz, Kendisine yapılan itaatin, peygamberine de itaat edilmesini vacip kıldığını bildirmektedir:
“Hiçbir Peygamberi Allah’ın izniyle itaat edilmesi dışında bir sebeple göndermedik.”3
“Ey iman edenler! Allah’a ve resûlüne itaat ediniz!”4
“Kim Peygambere itaat ederse, Allah’a itaat etmiş olur.”5
“Ey iman edenler! Allah’a itaat edin, Resûl’üne itaat edin ve sizden olan emir sahiplerine (idarecilere) de… Şayet herhangi bir şeyde tartışmaya (nizaya) düşerseniz; Allah’a ve âhiret gününe inanıyorsanız, onu Allah’a ve Resûl’üne havâle ediniz. Bu daha hayırlı ve akıbet itibariyle daha güzeldir.”6
“Hayır! Rabbine and olsun ki onlar, aralarında vuku bulan anlaşmazlıklarda seni hakem kılmadıkça, sonra da vereceğin hükmü gönül huzuruyla kabul edip teslim olmadıkça iman etmiş olmazlar.”7
“De ki: Eğer Allah’ı seviyorsanız, bana uyun ki, Allah da sizi sevsin.”8
Resulullah’a (asm) uymak ise, Sünnet-i Seniyye’sine ittibâ etmek ve hadis-i şerîflerini dinlemekten başka nasıl olur?
Necm Sûresi’nin 4. âyetini, Peygamber Efendimizin, Kur’ân âyetlerinin dışındaki sözlerinin dahi ona vahyolunduğu şeklinde yorumlamaya ve anlamaya herhangi bir engel olmadığı gibi; sair âyetler de onu desteklemektedir. “O ancak kendisine vahyolunanı söyler.” Demek, Hatemü’l-Enbiya olan Resûl-i Ekrem’in (asm) sözleri “vahyî”dir. Ancak, sahanın uzmanları, vahyi iki kısımda değerlendirmişlerdir: Direkt bağlayıcılığı bulunan vahiy ve dolaylı yapılan vahiy.
Şu âyet ise, doğrudan doğruya sünneti tarif etmiyor mu: “Ve hiç şüphesiz sen, pek büyük bir ahlâk üzerindesin.”9
Dipnotlar:
1- Nahl Suresi, 44. 2- Muhammed Suresi, 17.
3- Nisa Suresi, 164. 4- Enfal Suresi, 20.
5- Nisa Suresi, 80. 6- Nisa Suresi, 59.
7- Nisa Suresi, 65. 8- Tevbe Suresi, 129.
9- Kalem Suresi, 4.
[BILGI]Kendileri ahkâm kesecek, Peygamberimizin (asm) yorum hakkı olmayacak[/BILGI]
Bu yazıyı iki kesim için kaleme aldık. Birisi, “Hadise gerek yok, biz yalnız ‘Kur’ân İslâmı’nı kabul ederiz, Kur’ân ne diyorsa o…” diyenler... İkinci kesim ise,“Mezhep imamları Kur’ân’ı ve Sünneti anlayamadı. Kur’ân’ı rafa kaldırıp kendi görüşlerini ileri sürdüler! Biz Kur’ân üzerinde yıllardır araştırıyoruz, biz de Kur’ân’ı anlarız...” iddiasında…
Yeni tanıştığımız muhatabımızın 15’inden beri Kur’ân ve hadis üzerinde araştırmalar yaptığını, bir kitap yazdığını, yakında yayınlanacağını söylemesi üzerine şahitler huzurunda sorduk:
“Afedersiniz, ne iş yaparsınız?”
“Emekliyim.”
“Nereden emekli oldunuz?”
“Kömür işletmelerinde işçi idim…”
Olabilir, bir işçi Kur’ân ve hadis konusunda uzman olmayacak diye bir kaide yok! Muhatabımız derin meselelerde ahkâm kestiğine, “Mezhep imamlarına ihtiyaç yok!” dediğine göre, en azından Arapçayı öğrenmiş olmalıydı!
“Arapça biliyor musunuz?”
“Bilmiyorum!”
“Kaç hadis ezber biliyorsun?”
“…”
“O zaman konuşmamıza, tartışmamıza gerek yok!”
Sünnet-i Seniyye’nin, Hadis-i Şeriflerin Kur’ân’daki yerini e-posta ile göndermek ve bu meseleleri daha müsait bir ortamda müzakere etmek için sözleşip ayrıldık.
Sünnet-i Seniyyeyi, hadis-i şerifleri ve Kur’ân ile Sünnet-i Seniyye’ye ittibâ eden, onları yorumlayan, ibadetlerini ihlâs ve takva ile ifa eden ilim deryası müçtehidleri, selef-i salihin denilen geçmiş dönemlerin faziletli âlimlerini aradan çıkarıp, kendilerini ortaya koyuyorlar!
Öte yandan Peygamberimize (asm) izafe edilen birkaç söz uğruna, ilimlerinin kifayetsizliği yüzünden hikmetini anlayamadıkları bütün sahih hadis-i şerifleri inkâra kalkıyor veya aradan çıkarıyorlar!
Kendileri, Kur’ân hakkında ahkâm kesecek, bir-üç-beş kitap yazacak; ama Kur’ân’ın kendisine vahyedildiği ve onu insanlara tebliğ etmekle vazifeli Peygamberimiz (asm) onu yorumlamayacak! Heyhât!
Peki, diyelim ki siz kendinize göre Kur’ân’ı anlayacaksınız!
Dini emirler, nehiyler Kur’ân’da teferruâtlı olarak açıklanıyor mu?
Abdesti nasıl alacak, namazı ne zaman ve nasıl kılacaksınız?
Orucu nasıl tutacak, orucu bozmayan, bozan halleri nasıl bileceksiniz?
Zekâtı kime, hangi şartlarda vereceksiniz?
Hacca ne zaman gidecek, nelere dikkat edeceksiniz?
Aile yuvasını nasıl kuracaksınız?
Nikâhın şartları; eşlerin, aile biriylerinin birbirlerine karşı hakları, görevleri nelerdir?
Çocuklarınızı kime göre eğiteceksiniz?
Hayatınızı Kur’ân’a göre nasıl yaşayacaksınız?
Yarın, hadis-i şerifin, sünnet-i seniyyenin Kur’ân’daki yerini ele almaya çalışalım.
11.10.2010
[NOT]Dünden Devamla[/NOT]
[BILGI]Hadis-i şerifin, Sünnet-i Seniyye’nin Kur’ân’daki yeri[/BILGI]
Sünnet ve hadîsin Kur’ân’daki yeri nedir? “Yalnızca Kur’ân’ı dinleyelim, o bize yeter!” diyenlere Kur’ân ne diyor? [BILGI]Hadis-i şerifin, Sünnet-i Seniyye’nin Kur’ân’daki yeri[/BILGI]
Kur’ân’ın ilk ve en kapsamlı tefsiri hadis-i şerifler ve sünnet-i seniyye’dir. Âlemlerin Halık-ı Kerîm’i, Resûl-i Ekrem’i (asm) bir açıklayıcı, bir müfessir olarak tayin ettiğini Kur’ân’da meâlen şöyle beyan eder:
“Biz zikri, Kur’ân’ı sana indirdik ki, insanlara kendileri için indirileni beyan edesin, açıklayasın.”1
Bu tefsir, özel ve genel tüm meseleler için geçerlidir. Kur’ân ona indirildiyse, elbette onu tefsir edecek olan da odur. Namaz, oruç, zekât, hac gibi hükümlerin; şekil, vakit, sayı, miktar, şart, âdab ve diğer olması gereken maddelerin teferruâtlı olarak açıklamasını o yapmıştır.
Meselâ Kur’ân, “Onun (kıyametin) şartları gelmiştir”2 diye ferman eder. İşte Resûl-i Ekrem (asm), çeşitli hadis-i şeriflerde “kıyamet âlâmetleri”ne “büyük ve küçük alâmetler” diye işâret edip, bunları bir bir sıralayarak bu âyeti tefsir ettiği gibi, diğer bütün müteşabih âyetleri ve Kur’ân ahlâkını tefsir eder.
Demek hadis-i şerîf ve sünnet-i Seniyye, şarttır, lüzumludur, gereklidir.
Onu terk eden büyük hakikatlerden mahrum olur, kaybeder.
Hafife alan hasâret sillesini yer; inkâr eden dalâlete düşer!..
Kur’ân’ın ve Nebi’nin (asm) ‘ahad’ veya ‘mütevâtir’ senetlerle aktarılmış sözleri, fiilleri ve takrirleri; itikadî ve amelî vacipleri, nafileleri, şer’î adapları, hülâsa bütün dini hükümleri ihtiva eder.
Keza, Rabbimiz, Kendisine yapılan itaatin, peygamberine de itaat edilmesini vacip kıldığını bildirmektedir:
“Hiçbir Peygamberi Allah’ın izniyle itaat edilmesi dışında bir sebeple göndermedik.”3
“Ey iman edenler! Allah’a ve resûlüne itaat ediniz!”4
“Kim Peygambere itaat ederse, Allah’a itaat etmiş olur.”5
“Ey iman edenler! Allah’a itaat edin, Resûl’üne itaat edin ve sizden olan emir sahiplerine (idarecilere) de… Şayet herhangi bir şeyde tartışmaya (nizaya) düşerseniz; Allah’a ve âhiret gününe inanıyorsanız, onu Allah’a ve Resûl’üne havâle ediniz. Bu daha hayırlı ve akıbet itibariyle daha güzeldir.”6
“Hayır! Rabbine and olsun ki onlar, aralarında vuku bulan anlaşmazlıklarda seni hakem kılmadıkça, sonra da vereceğin hükmü gönül huzuruyla kabul edip teslim olmadıkça iman etmiş olmazlar.”7
“De ki: Eğer Allah’ı seviyorsanız, bana uyun ki, Allah da sizi sevsin.”8
Resulullah’a (asm) uymak ise, Sünnet-i Seniyye’sine ittibâ etmek ve hadis-i şerîflerini dinlemekten başka nasıl olur?
Necm Sûresi’nin 4. âyetini, Peygamber Efendimizin, Kur’ân âyetlerinin dışındaki sözlerinin dahi ona vahyolunduğu şeklinde yorumlamaya ve anlamaya herhangi bir engel olmadığı gibi; sair âyetler de onu desteklemektedir. “O ancak kendisine vahyolunanı söyler.” Demek, Hatemü’l-Enbiya olan Resûl-i Ekrem’in (asm) sözleri “vahyî”dir. Ancak, sahanın uzmanları, vahyi iki kısımda değerlendirmişlerdir: Direkt bağlayıcılığı bulunan vahiy ve dolaylı yapılan vahiy.
Şu âyet ise, doğrudan doğruya sünneti tarif etmiyor mu: “Ve hiç şüphesiz sen, pek büyük bir ahlâk üzerindesin.”9
Dipnotlar:
1- Nahl Suresi, 44. 2- Muhammed Suresi, 17.
3- Nisa Suresi, 164. 4- Enfal Suresi, 20.
5- Nisa Suresi, 80. 6- Nisa Suresi, 59.
7- Nisa Suresi, 65. 8- Tevbe Suresi, 129.
9- Kalem Suresi, 4.
Süleyman KÖSMENE
12.10.2010
YeniAsya
12.10.2010
YeniAsya