Hanifi İlmihali..

teblið

Vefasýz
Bu başlık altınta Hanefi mezhebine ait kurallar yer almıştır..

Hanifi Mezhebinde Namaz;


BEŞ VAKİT NAMAZIN KILINIŞI
Beş vakit namaz
Akıl ve baliğ olan yani erginlik çağına gelen her müslümanın hergün beş vakit namaz kılması farzdır Bir namazın vakti gelince, bu namazı kılmaya başladığı vakit, kılması farz olur Kılmadı ise, vaktin sonunda, yanî vaktin çıkmasına, abdest alıp namaza başlayacak kadar zaman kalınca, kılması farz olur
Özrü yok iken kılmadan vakit çıkarsa, büyük günâh olur Özrü olanın da, olmıyanın da, kazâ etmeleri farz olur Yeni müslüman olana önce namazın şartlarını öğrenmek farz olur Öğrendikten sonra, kılması da farz olur
Beş vakit namaz, kırk rek'at eder Bunlardan onyedi rek’ati farzdır Üç rek’ati vâciptir Yirmi rek’ati sünnettir Şöyle ki:


Sabah namazıDört rek'attir Önce, iki rek'at sünneti, sonra iki rek'at de farzı kılınır Bu sünnet, çok kuvvetlidir Vâcip diyenler de vardırÖğle namazıOn rek'attir Önce, dört rek'at ilk sünneti, sonra dört rek'at farzı, farzdan sonra da iki rek’at son sünneti kılınırİkindi namazıSekiz rek'attir Önce, dört rek'at sünneti, sonra dört rek'at farzı kılınırAkşam namazıBeş rek'attir Önce üç rek'at farzı, sonra iki rek'at sünneti kılınırYatsı namazı[10+3] Onüç rek'attir Önce, dört rek'at sünnet, sonra dört rek'at farz, sonra iki rek'at son sünnet, bundan sonra üç rek'at, Vitir namazı kılınır.
İkindi ve yatsının ilk sünnetleri, “Gayr-i müekkede”dir Bunların ikinci rek'atlerinde otururken, Ettehiyyâtü den sonra, Allahümme salli alâ sonra Bârik alâ sonuna kadar okunur Ayağa kalkınca, üçüncü rek’atte, önce Besmele çekmeden, Sübhâneke okunur, hâlbuki, öğle namazının ilk sünneti “Müekked”dir Yanî, kuvvetle emrolunmuştur Sevâbı daha çoktur Bunda, birinci oturuşta, farzlarda olduğu gibi, yalnız Ettehiyyâtü okunup, sonra üçüncü rek’at için, hemen ayağa kalkılır Kalkınca, önce Besmele çekip, doğruca Fâtiha okunur.
Birinci rek’at, namaza durunca, diğer rek'atler ayağa kalkınca başlar ve tekrar ayağa kalkıncaya kadar devam eder Son rek'at ise, selâm verinciye kadar devam eder İki rek’atten az namaz olmaz Akşamın farzı ile vitirden başka, her namaz, çift rek’atlidir İkinci secdeden sonra, çift rek’atlerde oturulur
Herbir rek’atte namazın farzları, vâcipleri, sünnetleri, müfsidleri ve mekrûhları vardır.


--->: Namaz Ilmihali. Beş vakit Namazın kılınışı ve duaları
NAMAZIN VÂCİBLERİ
Namazın vâcibleri şunlardır:
1- Fâtiha sûresini okumak.
2- Fâtihadan sonra bir sûre veya en az üç kısa âyet okumak.
3- Fâtihayı, sûreden önce okumak.
4- Fâtihadan sonra okunan sûreyi, farzların birinci ve ikinci rek’atlerinde, sünnetlerin her rek’atinde okumak.
5- Secdeleri birbiri ardınca yapmak.
6- Fâtihayı sünnet ve vâcib namazların her rek’atinde bir kere okumak.
7- Üç ve dört rek’atli namazların ikinci rek’atinde oturmak. Son oturuş farzdır.
8- İkinci rek’atte teşehhütten fazla oturmamak.
9- Secdede burnu alnı ile beraber yere koymak.
10- Son rek’atte otururken “Ettehıyyâtü” duâsını okumak.
11- Namazda ta’dîl-i erkâna riâyet etmek.
12- Namazın sonunda, “Esselâmü aleyküm ve rahmetullah” demek.
13- Vitr namazının üçüncü rek’atinin sonunda, kunut duâsı okumak.
14- Bayram namazlarında tekbîr getirmek.
15- İmâmın sabah, Cuma, bayram, terâvih, vitir namazlarında ve akşam ile yatsının ilk iki rek’atinde yüksek sesle okuması.
16- İmâmın ve yalnız kılanın öğle ve ikindi farzlarında ve akşamın üçüncü, yatsının üçüncü ve dördüncü rek’atlerinde sessiz okuması.
Bu vaciblerden birini geciktiren veya unutarak terk eden kimse sehv secdesi yapar.


NAMAZI BOZAN ŞEYLER
Namazı bozan şeyler şunlardır:
1 - Konuşmak: Bir kelime de namazı bozar. Bilerek, bilmiyerek, zorla, unutarak söylemek, hep bozar. Başkasının selâmına, sözüne cevap vermek bozar. Kur'ân-ı kerîmde ve hadîs-i şerîfte bulunmıyan duâları okumak, bozar.
2 - Boğazından, özürsüz, öksürür gibi ses çıkarmak bozar. Kendiliğinden olursa bozmaz. Okumayı kolaylaştırmak için yaparsa, zararı olmaz.
3 - Ah, of, Uf gibi sözler bozar. Sesli ağlamak bozar. Sessiz gözyaşı bozmaz.Hasta, elinde olmıyarak ah, of der ve ağlarsa bozulmaz.
4 - Aksırıp Elhamdülillah diyene Yerhamükallah demek bozar.
5 - Başkasının sözü ile yerini değiştirmek veya yanına gelene, onun sözü ile yer açmak bozar. Fakat, kendiliğinden hareket ederse yer verirse bozmaz.
6 - Az da olsa, unutarak da olsa, dışardan alarak yimek, içmek bozar. Diş arasında kalmış, nohuttan küçük şeyi yutmak bozmaz. Ağzındaki ufak bir şeyi üç kere çiğnemek veya eritip yutmak, namazı bozar.
7 - Kur'ân-ı kerîme veya kâğıda bakıp, öğrenerek okumak bozar.
8 - Namazdan olmıyan fazla hareketler, namazı bozar. Bir elin hareketi üçten az olursa bozmaz.
9 - Bir rükünde, üç kere sübhânallah diyecek kadar avret yeri açılırsa veya derisinde, elbisesinde, namaz kılacak yerde namazı bozacak kadar necâset olursa bozulur.
10 - Özürsüz, göğsünü kıbleden çevirince hemen bozar. Yüzünü, başka uzvunu çevirmek bozmaz, mekrûh olur. Elinde olmıyarak çevrilince, bir rükün devam ederse, bozar.
11- Namaz içindeki tekbîrlerde Allahü derken, baştaki hemzeyi uzatırsa namaz bozulur. Namaza dururken uzatırsa, namaza başlaması sahîh olmaz.
12 - Tegannî ile okumak, mânâyı bozarsa, namaz bozular. Meselâ Ra'yı uzatarak Râbbenâ lekelhamd, demek bozar.
13 - Zellet-ül-kâri Ya'ni yanlış okumak bozar: Bu hatâ harekelerde ve sükûnde olabilir. Harfin yerini değiştirir veya harf ilâve eder, yâhut azaltır. Veyâhut harfi ileri geri alır. Kelimelerde ve cümlelerde olur. Bunun için harfleri usulüne uygun çıkarmak lâzımdır. Aksi taktirde namaz bozulabilir. Meselâ, ehad yerine ehat deyince bozulur.
Düzgün okunmadığında, Kur'ân-ı kerîmin mânâsı değişerek, küfre sebeb olacak mânâların çıktığı haller de çoktur. Meselâ Hallâk kelimesi, Hı ile okunduğunda yaratıcı, Ha ile okunduğunda, berber mânâsına gelmektedir. Bu şekilde okunduğunda, meselâ Yasîn-i şerîfin seksenbirinci âyet-i kerîmesindeki (Onun yarattıkları pek çoktur. O, herşeyi bilir) ifadesi (O berberdir, herşeyi bilicidir) şeklini almaktadır.
Arabîdeki harflerin karşılığı lâtin harflerinde yoktur. Arabide üç tane, S, üç tane Z harfi vardır. Bir kalın Zı, ikinci ince okunan Ze, üçüncüsü Zâl'dır. Bunların üçü ayrı ayrı söylenir. Rükü' tesbîhinde Zı ile (azîm) denir ki, Rabbim büyüktür demektir. Eğer ince Ze ile ya'ni zâl ile (azîm) denilirse, Rabbim benim düşmanımdır mânâsına gelmektedir. Kur'ân-ı kerîmi lâtin harfi ile öğrenip okuyan, bu üç harfi ayıramıyacağı için namazı sahîh, geçerli olmaz.
Bunun için, her müslümanın namaz kılacak kadar sûreleri, duâları, düzgün okumasını bilen birinden mutlaka öğrenmesi lâzımdır. Bunları lâtin harfleri ile düzgün olarak ezberlemek mümkün değildir. Kur'ân-ı kerimi de mutlaka aslından okumaladır. Aslından okunmazsa, sevap kazanalım derken, günâha hattâ küfre girilebilir.


NAMAZIN MEKRUHLARI
Mekrûh, Peygamber efendimizin beğenmediği, hoş görmediği şeyler demektir. Mekrûh olarak kılınan namaz sahîh, ya'nî geçerli olur, fakat o ibâdetin sevâbını azaltır, va'd edilen sevâbın tamamına kavuşulamaz. Namazın mekrûhlarından bazıları şunlardır:
1- Secdeye inerken pantalon paçalarını kaldırmak mekrûhtur.
2- Kolları sığalı olarak ve kısa kollu gömlekle namaza durmak mekrûhtur. Abdest alıp, imâma yetişmek için acele edenin, kolları sığalı kalmış ise, namazda iken yavaş yavaş indirmesi lâzımdır.
3- Abes, ya'nî fâidesiz hareketler. Meselâ elbisesi ile oynamak, mekrûhtur. Namazda faydalı hareketin, meselâ, eli ile, alnındaki teri silmenin zararı olmaz. Pantalon, entâri ete yapışınca, avret mahallinin şekli belli olmasın diye, bunları buradan ayırmak mekrûh olmaz. Kaşınmak abes değil ise de, bir rüknde, eli üç kere kaldırırsa, namazı bozulur.
4- İş elbisesi ile ve büyüklerin yanına çıkamıyacak elbise ile ve fenâ kokulu elbise ve çorap ile kılmak mekrûhtur. Başka elbisesi yoksa, mekrûh olmaz. Parası varsa, alması lâzımdır. Bol pijama ile kılmak mekrûh değildir. Ceketin ve paltonun önünü kapalı veya açık bulundurmak mekrûh değildir.
5- Ağızda, kırâate mâni' olmıyacak birşey bulundurmak mekrûhtur. Mâni' olursa, namaz bozulur.
6- Baş açık, yalın ayak kılmak mekruhtur. Başlığı düşerse, az hareketle örtmek iyi olur. Namazda başı herhangi bir renkte olan takke ile örtmelidir.
7- Namazda, secde yerinden, taşı, toprağı eli ile süpürmek mekrûhtur. Secdeyi güçleştiriyorsa, bir hareket ile, câiz olursa da, namazdan önce temizlemelidir.
8- Câmide, namaz için safa girerken, namaza dururken ve namaz içinde parmakları bükerek çıtırdatmak, iki elin parmaklarını birbiri arasına sokup çıtırdatmak mekrûhtur. Namaza hazırlanmadan önce, zarûret olursa, mekrûh olmaz.
9- Başını, yüzünü etrafa çevirmek mekrûhtur. Gözleri ile etrafa bakmak, tenzîhen mekrûhtur. Göğsü çevirince, namaz bozulur.
10- Secdede, erkeklerin kollarını yere döşemesi mekrûhtur. Kadınlar ise, kollarını yere yaymalıdır.
11- İnsanın yüzüne karşı kılmak mekrûhtur. İnsan uzakta dahî olsa, mekrûh olur. Arada, namaz kılana sırtı dönük biri bulunursa, mekrûh olmaz.
12- Selâma eli ile, başı ile cevap vermek mekrûhtur. Suâle başı ile, eli ile cevap vermesi mekrûh değildir. Meselâ, kaç rek'at kıldınız, diyene parmağı ile cevap vermesi gibi.
13- Namazda ve namaz hâricinde ağzını açarak esnemek mekrûhtur. Alt dudağını dişlerin arasına sıkıştırmalıdır. Kendini tutamazsa, ayakta sağ elin, diğer rüknlerde ve namaz hâricinde sol elin dışı ile, ağzını örtmelidir. Peygamberler esnemezlerdi.
14- Namazda gözleri yummak tenzîhen mekrûhtur. Zihni dağılmasın diye yumarsa, mekrûh olmaz.
15- Öndeki safta boş yer varken, arkasındaki safta durmak ve safta yer yok iken, saf arkasında yalnız durmak mekrûhtur. Safta yer olmayınca, yalnız başına durmayıp, rükü'a kadar, birini bekler. Kimse gelmezse, öndeki safa sıkışır. Öndeki safa sığmazsa, güvendiği birini arkaya, yanına çeker. Güvendiği kimse yoksa, yalnız durur.
16- Üzerinde canlı resmi, insan veya hayvan resmi bulunan elbise ile kılmak tahrîmen mekrûhtur. Cansız resimleri bulunursa, mekrûh olmaz.
Canlı resmi, namaz kılanın başında, önünde, sağ ve sol hizâsında, duvara çizilmiş veya beze, kâğıda yapılarak asılmış veya konmuş ise, mekrûhtur. Resim, namaz kılanın arkasındaki duvarlarda ve tavanda ise, hafîf mekrûhtur. Çocuklara oynamak için alınan bebek namaz kılanın kıble istikametinde değilse namaza zararı olmaz.
Üzerinde Kâ'be, câmi' resmi veya Kur'ân-ı kerîm harfli yazı bulunan seccâdeleri namaz kılmak için yere sermek câiz değildir. Bunlara hürmetsizlik olur.
17- Bir kimsenin yüzüne karşı ve yüksek sesle konuşanların sırtına karşı namaz kılmak mekrûhtur.
18- Açık başına sarık sarıp, tepesi açık olarak kılmak, tahrîmen mekrûhtur. Maske, eldiven ve alnın yere değmesine mâni' olan gözlük takarak kılmamalıdır. Zarûret olmadan bu şekilde namaz kılmamalıdır.
19- Özürsüz, boğazından balgam çıkarmak, öksürür gibi yapmak mekrûhtur.
20- Amel-i kalîl, ya'nî bir eli, bir veya iki kere hareket ettirmek mekrûhtur.
21- Namazın sünnetlerinden birini terk etmek mekrûhtur. Namazda müekked sünneti terk, tahrîmen mekrûh olur. Müekked olmıyan sünneti terk, tenzîhen mekrûh olur.
22- Kalbi meşgûl eden, huşû'u gideren şeyler yanında, meselâ süslü şeyler karşısında, oyun ve çalgı âletlerinin bulunduğu yerde ve arzû ettiği yemek karşısında özürsüz kılmak mekrûhtur. Ayakkabılarını arkada bırakarak kılmak mekrûhtur.
23- Farz kılarken özürsüz, sağlam kimsenin duvara, direğe dayanması mekrûhtur.
24- Kırâeti, rükü'a eğildikte tamamlamak mekrûhtur. Secdelere ve rükü'a, imâmdan önce başını koymak ve kaldırmak, ta'dil-i erkânı terk etmek, mekrûhtur.
25- Kabre karşı kılmak mekrûhtur. Vehhâbîler, buna şirk diyorlar.
26- Teşehhüdlerde, sünnete uygun oturmamak, tenzîhen mekrûhtur. Özrü varsa, mekrûh olmaz.
27- İkinci rek'atte, birinci okuduğu âyeti tekrâr okumak, tenzîhen mekrûhtur. Ondan evvelki bir âyeti okumak tahrîmen mekrûhtur. Unutarak okursa, mekrûh olmazlar. İkinci rek'atte birinciden üç âyet uzun okumak mekrûhtur.
28- Farzdan sonra son sünnete hemen kalkmamak, konuşmak mekrûhtur.
29- Başı bir tarafa eğmek, tekbîr alırken veya teşehhüdde otururken parmakları açık veya kapalı tutmak mekruhtur. Buralarda parmaklar kendi hâlinde bırakılır. Fakat secdede kapalı, rüküda ise açık tutulur.
30- Namazda, vücudunun ağırlığını bir ayağı üzerine vermek, imâm açıktan okurken sübhaneke okumak. Kıyâmda, ayakta ayağının birini kaldırmak. Namaz kılanın önünden geçmek veya önünden geçilebilecek bir yerde durmak da mekruhtur.
31- Küçük ve büyük abdesti sıkıştırırken ve yel zorlarken namaza durmak mekrûhtur.


CUMA NAMAZI

Cuma namazının önemi
Allahü teâlâ Cuma gününü müslümanlara mahsus kılmıştır Cuma günü öğle vaktinde, Cuma namazını kılmak, Allahü teâlânın emridir
Allahü teâlâ, Cuma sûresi sonundaki âyet-i kerîmede meâlen buyurdu ki,
(Ey îmân etmekle şereflenen kullarım! Cuma günü, öğle ezânı okunduğu vakit hutbe dinlemek ve Cuma namazı kılmak için camiye koşunuz! Alışverişi bırakınız! Cuma namazı ve hutbe, size başka işlerinizden daha faydalıdır Cuma namazını kıldıktan sonra, camiden çıkar, dünya işlerinizi yapmak için dağılabilirsiniz Allahü teâlâdan rızık bekleyerek çalışırsınız Allahü teâlâyı çok hâtırlayınız ki, kurtulabilesiniz!)
Namazdan sonra, isteyen işine gider çalışır, isteyen câmide kalıp namaz kılmak ile, Kur’ân-ı kerîm ve duâ ile meşgul olur Cuma namazı vakti girince, alış-veriş günahtır
Peygamberimiz “sallallahü aleyhi ve sellem” çeşitli hadîs-i şerîflerinde buyurdu ki:
(Bir müslüman, Cuma günü gusül abdesti alıp, Cuma namazına giderse, bir haftalık günahları affolur ve her adımı için sevâb verilir)
(Cuma namazı kılmayanların kalblerini Allahü teâlâ mühürler Gâfil olurlar)
(Günlerin en kıymetlisi Cumadır Cuma günü, bayram günlerinden ve Aşûre gününden daha kıymetlidir Cuma, dünyada ve Cennette mü’minlerin bayramıdır)
(Bir kimse, mâni yok iken, üç Cuma namazı kılmazsa, Allahü teâlâ, kalbini mühürler Ya’nî iyilik yapmaz olur)
(Cuma namazından sonra bir an vardır ki, mü’minin o anda ettiği duâ red olmaz)
(Cuma namazından sonra, yedi defa İhlâs ve Mu’avvizeteyn yani Felak ve Nas surelerini okuyanı Allahü teâlâ, bir hafta kazâdan, belâdan ve kötü işlerden korur)
(Cumartesi günleri yahudilere, Pazar günleri nasaraya [hıristiyanlara] verildiği gibi, Cuma günü de Müslümanlara verildi Bu gün, Müslümanlara hayır, bereket, iyilik vardır)
Cuma günü yapılan ibâdetlere, başka günde yapılanların, en az iki katı sevâb verilir Cuma günü işlenen günahlar da iki kat yazılır
Cuma günü, ruhlar toplanır ve birbirleriyle tanışırlar Kabirler ziyaret edilir Bu günde kabir azâbı durdurulur Bazı âlimlere göre, mü’minin azâbı artık başlamaz Kâfirin azâbı, Cuma ve Ramazanda yapılmamak üzere, kıyâmete kadar sürer Bu gün ve gecesinde ölen mü’minler, kabir azâbı çekmez Cehennem, Cuma günü çok sıcak olmaz Âdem aleyhisselâm, Cuma günü yaratıldı Cuma günü Cennetten çıkarıldı Cennettekiler, Allahü teâlâyı Cuma günleri göreceklerdir
Cuma Namazının Şartları
Cuma günü onaltı rek’at namaz kılınır Bunun iki rek’atını kılmak farzdır Öğle namazından daha kuvvetli farzdır Cum’a namazı farz olmak için iki türlü şartı vardır:
1 - Edâ şartları,
2 - Vücub şartları
Edâ şartlarından biri noksan olursa namaz kabûl olmaz Vücub şartları bulunmazsa kabûl olur
Edâ, ya’nî Cuma namazının sahîh olması için şartları yedidir:
1 - Namazı şehirde kılmak (Şehir: Cemâati en büyük camiye sığmayan yer demektir)
2 - Devlet reisinin veya vâlinin izni ile kılmak Bunların tayin ettiği hatib, kendi yerine başkasını vekil edebilir
3 - Öğle namazının vaktinde kılmak
4 - Vakit içinde hutbe okumak Âlimler, Cum’a hutbesini okumak, namaza dururken (Allahü ekber) demek gibidir dedi
Ya’nî iki hutbeyi de, yalnız Arapça okumak lâzımdır Hatib efendi, içinden Eûzü okuyup, sonra yüksek sesle, hamd ve senâ ve kelime-i şehâdet, salât-ü selâm okur Sonra, vaâz ya’nî sevâba, azâba sebeb olan şeyleri hatırlatır ve âyet-i kerîme okur Oturup kalkar İkinci hutbeyi okuyup, vaâz yerine, mü’minlere duâ eder Dört halîfenin adını söylemesi müstehabdır Hutbeye dünya sözü karıştırmak haramdır Hutbeyi, nutuk ve konferans şekline sokmamalıdır Hutbeyi kısa okumak sünnettir Uzun okumak mekrûhdur
5 - Hutbeyi namazdan önce okumak
6 - Cuma namazını cemâat ile kılmak
7 - Câmi kapılarını herkese açık tutmak
Cuma namazının vücûb şartları dokuzdur:
1 - Şehirde, kasabada oturmak Müsafirlere farz değildir
2 - Sağlam olmak, hastaya, hastayı bırakamıyan bakıcıya ve ihtiyarlara farz değildir
3 - Hür olmak
4 - Erkek olmak Kadınlara farz değildir
5 - Âkıl ve bâliğ olmak
6 - Kör olmamak Yolda götüren olsa bile, a’mâ olana farz değildir
7 - Yürüyebilmektir Nakil vâsıtası olsa bile felçliye, ayaksıza farz değildir
8 - Hapsedilmiş olmamak ve düşman korkusu, hükûmetten, zâlimden korkusu olmamak
9 - Fazla yağmur, kar, fırtına, çamur ve soğuk olmamak
Cuma Namazı Nasıl Kılınır
Cuma günü, öğle ezânı okununca, onaltı rek’at Cuma namazı kılınır Bunlar sırası ile şöyledir:
1 - Önce, Cuma namazının dört rek’atlik “İlk sünneti” kılınır Bu sünnet, öğle namazının ilk sünneti gibi kılınır Buna niyet, “Niyet ettim Allah rızası için, Cuma namazının ilk sünnetini kılmağa, döndüm kıbleye” diye yapılır
2 - Sonra, cami içinde ikinci ezân ve hutbe okunur
3 - Hutbe okunduktan sonra, kâmet okunup cemâat ile Cuma namazının iki rek’atlik “farzı” kılınır
4 - Cuma namazının farzı kılındıktan sonra, dört rek’atlik “Son sünneti” kılınır Bunun kılınışı öğle namazının ilk sünneti gibidir
5 - Bundan sonra, “Üzerime farz olan kılamadığım son öğle namazının farzını kılmağa” diye niyet ederek, “Âhir zuhur” namazı kılınır Dört rek’atlik bu namazın kılınışı öğle namazının farzının kılınışı gibidir
6 - Sonra da, iki rek’at “Vaktin sünneti” kılınır Kılınışı, sabah namazının sünnetinin kılışını gibidir
7 - Bundan sonra, Âyetel-kürsî ve tesbihler okunup, duâ edilir

CEMAATLE NAMAZ

Namazda, en az iki kişiden birinin imâm olması ile cemâat meydana gelir Beş vakit namazın farzlarını cemâatle kılmak, erkeklere sünnettir Cuma ve bayram namazları için cemâat farzdır Cemâat ile kılınan namazlara daha çok sevâb verildiği hadîs-i şerîflerde bildirilmektedir Peygamberimiz “sallallahü aleyhi ve sellem” buyurdu ki: (Cemâatle kılınan namaza, yalnız kılınan namazdan yirmiyedi kat fazla sevâb verilir) Yine buyurdu ki: (İyi bir abdest alıp, mescidlerden birine cemâat ile namaz kılmak için gidenin, Allahü teâlâ, her adımına bir sevâb yazar ve her adımında amel defterinden bir günâhı siler ve Cennette onu bir derece yükseltir)

Cemâat ile kılınan namaz, müslümanlar arasında birliği beraberliği sağlar Sevgi ve bağlılığı arttırır Cemâat toplanıp birbirleriyle sohbet ederler Dert ve sıkıntıları olanlar, hastalar bu sayede kolayca ortaya çıkar Cemâat, müslümanların tek kalb, tek vücut gibi olduklarının en güzel nümûnesidir
Hasta, felçli, bir ayağı kesik olanın, yürüyemiyen ihtiyarların ve a’mânın cemâate gitmesi şart değildir
Cemâat ile kılınan namazda kendisine uyulan kimseye “İmâm” denir İmâmlığın ve buna uyup cemâat olmanın şartları vardır
İmâmlığın şartları
İmâm olmak için altı şart lâzımdır Bu şartlardan biri bulunmadığı bilinen imâmın arkasında kılınan namaz kabûl olmaz
1- Müslüman olmak Ebû Bekr Sıddîk ve Ömer Fârûkun “radıyallahü anhümâ” halîfe olduğuna inanmayan, mi’râca, kabir azâbına inanmayan imâm olamaz
2- Bülûğ yaşında olmak
3- Akıllı olmak Sarhoş ve bunak imâm olamaz
4- Erkek olmak Kadın, erkeklere imâm olamaz
5- Hiç olmazsa, Fâtiha-yı şerîfe ile, bir âyeti doğru okuyabilmek Bir âyeti ezberlememiş olan ve ezberlese de, tecvîd ile okuyamıyan, nağme yapan kimse imâm olamaz
6- Özürsüz olmak Özrü olan, özrü olmayanlara imâm olamaz
İmâmın, kırâati güzel, Kur’ân-ı kerîm tecvîd ile okuması lâzımdır, tegannî ile değil Namazın şartlarına ehemmiyet vermeyen imâmların arkasında namaz kılınmaz (Sâlih ve fâcir arkasında namaz kılınız) hadîs-i şerîfi, câmi imâmları için değil, Cuma kıldıran emîrler, vâliler içindir
İmâmlığa en lâyık kimse, sünneti [ya’nî din bilgilerini] en iyi bilen kimsedir Bunda eşit olanlar olursa, Kur’ân-ı kerîmi en iyi okuyan imâm olur Bu da eşitse, takvâsı ziyâde olan Yine eşitlik olursa, yaşı ilerlemiş olan tercih edilir
Açıktan günah işliyenin amâ ve zinâ çocuğunun imâmeti, mekrûhdur
İmâm cemâate usanç verecek ve onları sıkacak şekilde namazı uzatmaz
Kadınların yalnız başlarına cemâat ile kılmaları mekrûhdur
Tek şahıs ile kılacak olan imâm, onu sağ tarafında durdurur İki kişiye imâm olacaksa, önlerine geçer Erkeklerin kadına, çocuğa uymaları câiz değildir
İmâmın arkasında erkekler saf bağlar, sonra çocuklar ve onların arkasında da kadınlar saf bağlar
İmâm kadınlara da imâmete niyet etmişse, aynı namazda bulunan bir kadın, bir erkekle aynı hizâda namaza durursa, erkeğin namazı bozulur Eğer imâm bu kadına imâmeti niyet etmemişse, yanında durduğu erkeğe zarar olmaz Ancak kadının namazı câiz olmaz Ayakta namaz kılanın, otururken kılana uyması câizdir Mukîm olan seferî imâma uyabilir Farz kılan, nâfile kılana uyamaz Nâfile kılan, farz kılana uyabilir İmâma uyup namaz kıldıktan sonra, imâmın abdestsiz olduğunu bilen kimse namazını iâde eder
Regâib, Berât ve Kadir gibi nafile namazları cemâat ile kılmak mekrûhdur
Cemâat istese de, imâmın farz kıldırırken kırâati ve tesbîhleri sünnetten fazla okuması tahrîmen mekrûhdur
İmâma rükû’da yetişemiyen o rek’ati imâmla kılmış olmaz İmâm rükû’da iken gelen, niyet eder ve ayakta tekbîr getirip, namaza girer Hemen rükû’a eğilip, imâma uyar Rükû’a eğilmeden, imâm rükû’dan kalkarsa rükû’a yetişmemiş olur
İmâmdan önce rükû’a eğilmek, secdeye gitmek veya önce kalkmak tahrîmen mekrûhdur Farz namazları kılınca, safları bozmak müstehabdır
Bir mü’min beş vakit namazını, hergün cemâat ile kılsa, bütün Peygamberlere “aleyhimüsselâm” yetişmiş gibi sevâba nâil olur
Cemâat ile kılınan namazın bu kadar fazîleti, imâmın namazı kabûl olduğu takdirdedir
Bir kimse, cemâati özürsüz terk etse, o şahıs Cennet kokusu duyamaz Cemâati özürsüz terk edenler, dört kitabda mel’un diye vasıflandırılmışlardır
Beş vakit namazı cemâat ile kılmağa gayret etmelidir Kıyamet günü Allahü teâlâ hazretleri yedi kat yerleri, yedi kat gökleri, Arşı, Kürsîyi ve bütün mahlûkatı terazinin bir tarafına koysa, şartları gözetilerek cemâat ile kılınan bir vakit namazın sevâbını diğer tarafa koysa, cemâat ile kılınan namazın sevâbı daha ağır gelir

BAYRAM NAMAZLARI


Şevval ayının birinci günü fıtır, ya’nî Ramazan bayramının, Zilhiccenin onuncu günü ise, Kurban bayramının birinci günleridir Bu iki günde, güneş doğduktan sonra, iki rek’at bayram namazı kılmak, erkeklere vâcibdir
Bayram namazlarının şartları, Cuma namazının şartları gibidir Fakat, burada hutbe sünnettir ve namazdan sonra okunur
Ramazan bayramında namazdan önce tatlı [hurma veya şeker] yimek, gusül etmek, misvak kullanmak, en iyi elbiseleri giymek, fıtrayı namazdan önce vermek, yolda yavaşça tekbîr okumak müstehabdır
Kurban bayramı namazından önce bir şey yimemek, namazdan sonra önce kurban eti yimek, namaza giderken yüksek sesle, özrü olan yavaşça tekbîr getirmek müstehabdır
Bayram namazları iki rek’attir Cemâat ile kılınır, yalnız kılınmaz Ramazan ve Kurban bayramı namazlarının kılınışı aynıdır
Bayram Namazı Nasıl Kılınır
1- Önce “Niyet ettim vâcib olan bayram namazını kılmağa, uydum hazır olan imâma” diye niyet ederek, namaza durulur Sonra “Sübhâneke” okunur
2- Sübhânekeden sonra eller üç defa tekbîr getirerek kulaklara kaldırılıp, birinci ve ikincisinde iki yana bırakılır Üçüncüsünde, göbek altına bağlanır İmâm önce Fâtiha, sonra bir sûre okur ve beraberce rükû’a eğilinir
3- İkinci rek’atta, önce Fâtiha ve bir sûre okunur Sonra iki el üç defa tekbîr getirerek kaldırılır Üçüncüde de yanlara bırakılır Dördüncü tekbîrde elleri kulaklara kaldırmayıp, rükû’a eğilinir Kısaca: iki salla, bir bağla, üç salla, bir eğil! diye ezberlenir
Teşrik Tekbîrleri
Kurban Bayramının arefesi günü, sabah namazından, dördüncü günü ikindi namazına kadar, hacıların ve hacca gitmeyenlerin, erkek, kadın herkesin, cemâat ile kılsın, yalnız kılsın, farz namazından sonra selâm verir vermez, bir kere “Teşrîk tekbîr”ini okuması vâcibdir
Cenaze namazından sonra okunmaz Camiden çıktıktan sonra veya konuştuktan sonra, okumak lâzım değildir
İmâm tekbîri unutursa, cemâat terk etmez Erkekler, yüksek sesle okuyabilir Kadınlar yavaş söyler
Teşrik Tekbîri:
“ALLAHÜ EKBER, ALLAHÜ EKBER LÂ İLÂHE İLLALLAHÜ VALLAHÜ EKBER ALLAHÜ EKBER VE LİLLÂHİLHAMD”














 

teblið

Vefasýz
KAZÂ NAMAZLARI

Namaz, beden ile yapılan bir ibâdet olduğundan, başkası yerine kılınamaz Herkesin kendisinin kılması lâzımdır Namazları vaktinde kılmaya “Edâ” denir Herhangi bir zamanda tekrar kılmaya “İâde” denir Meselâ mekruh olarak kılınan namazın vakti çıkmadan, buna imkân olmazsa, her zaman iâdesi vâcibdir Farz ve vâcib olan namazı, vakti geçtikten sonra kılmağa “Kazâ” etmek denir
Bir günlük beş vakit farzı ve vitr namazını kılarken ve kazâ ederken, tertip sâhibi olmak farzdır Ya’nî, namaz kılarken, sıralarını gözetmek lâzımdır Beşten fazla kazâsı olmayana “Tertip sâhibi” denir Cuma farzını, o günün öğle namazı sırasında kılmak lâzımdır Sabah namazına uyanamayan, hutbe okunurken bile hatırlarsa, hemen bunu kazâ etmelidir Bir namazı kılmadıkça ondan sonraki beş namazı kılmak câiz olmaz Hadîs-i şerîfte, (Bir namazı uykuda geçiren veyâ unutan kimse, sonraki namazı cemâat ile kılarken hatırlarsa, imâmla namazı bitirip, sonra önceki namazını kazâ etsin! Bundan sonra, imâmla kıldığını tekrar kılsın!) buyuruldu
Farzı, kazâ etmek farzdır Vâcibi kazâ etmek vâcibtir Sünneti kazâ etmek, emrolunmadı Hanefî mezhebinin âlimleri sözbirliği ile bildiriyorlar ki; (Sünnet namazlarının yalnız vaktinde kılınmaları emrolundu Vaktinde kılınmayan sünnet namazlar, insanın üzerinde borç kalmaz Bunun için, vaktinden sonra kazâ edilmeleri emr olunmadı Sabâhın sünneti, vâcibe yakın olduğundan, o gün öğleden önce farzı ile kazâ edilir Sabah sünneti öğleden sonra, başka sünnetler ise, hiçbir zaman kazâ edilmez Kazâ olursa, sünnet sevâbı hâsıl olmaz Nâfile kılınmış olur
Farz namazları bilerek ve özürsüz olarak terketmek büyük günâhtır Vaktinde kılınmayan böyle namazları kazâ etmek lâzımdır Farz ve vâcib olan bir namazı bile bile kazâya bırakabilmek için, iki özür vardır: Biri, düşman karşısında olmaktır İkincisi, seferde olan, ya’nî, üç günlük yol gitmeye niyeti olmasa bile, yolda bulunan kimsenin hırsızdan, yırtıcı hayvandan, selden, fırtınadan korkmasıdır Bunlar oturarak ve herhangi bir tarafa dönerek veyâ hayvan üzerinde îmâ ile de kılamadığı zaman, kazâya bırakabilir Bu iki sebeple farzları kazâya bırakmak, uyku ve unutmak sebebi ile kaçırmak günâh olmaz Boğulmak üzere olanı ve benzerlerini kurtarmak için namazı vaktinden sonra kılmak da sahihtir Doktorun, ebenin bu özürlerden biri sebebiyle, namazlarını kazaya bırakmalarına, dînimiz izin vermiştir Fakat, özür bitince, hemen kazâ kılması farz olur Ancak, harâm olan üç vakitten başka, boş vakitlerinde kılmak şartı ile çoluk çocuğunun rızkını kazanmak, zaruri ihtiyaçlarını temin etmek için çalışacak kadar kazâ kılmayı geciktirebilir
Nitekim sevgili Peygamberimiz, Hendek muhârebesinin şiddetinden kılamadıkları dört namazı hemen o gece, Eshâb-ı kirâm “radıyallahü anhüm” yaralı ve çok yorgun oldukları halde, cemâat ile kıldı Sevgili Peygamberimiz “sallallahü aleyhi ve sellem” buyurdu ki; (İki farz namazı bir araya getirmek büyük günâhlardandır) Ya’nî, bir namazı vaktinde kılmayıp, vaktinden sonra kılmak en büyük günâhtır Bir hadîs-i şerîfte buyuruldu ki, (Bir namazı vakti çıktıktan sonra kılan kimseyi, Allahü teâlâ seksen hukbe Cehennemde bırakacaktır) Bu hukbe, seksen âhıret yıldır Âhıretin bir günü, dünyânın bin yılı kadardır Bir vakit namazı, vaktinden sonra kılmanın cezâsı bu olursa, hiç kılmayanın cezâsını düşünmelidir
Namaz dînin direğidir Namazı terkeden, dînini yıkmış olur Kıyâmet günü, îmândan sonra ilk sûal namazdan olacaktır Allahü teâlâ buyuracak ki, (Ey kulum! Namaz hesâbının altından kalkarsan kurtuluş senindir Öteki hesapları kolaylaştırırım) Ankebût sûresi, kırkbeşinci âyetinde, meâlen (Kusursuz kılınan bir namaz, insanı pis, çirkin işleri işlemekten korur) buyurulmaktadır Peygamberimiz “sallallahü aleyhi ve sellem” buyurdu ki, (İnsanın Rabbine en yakın olduğu zaman namaz kıldığı zamandır)
Bir müslümanın herhangi bir namazı vaktinde kılmaması iki türlü olur:
1- Özür ile kılmamasıdır
2- Namazı vazife bildiği, önem verdiği halde tenbellikle terk etmesidir
Farz namazı özrü olmadan, vakti geçtikten sonra kılmak, ya’nî kazaya bırakmak harâmdır Namazı, özürsüz olarak vaktinden sonra kılmak, büyük günâhtır Bu günâh, kazâ edince afv olmuyor Kazâ edince, yalnız namazı kılmamak günâhı afv olur Bir kimse namazları kazâ etmedikçe, yalnız tevbe ile afv olmaz Kazâ ettikten sonra tevbe ederse, afv olması ümit edilir Tevbe ederken kılmadığı namazları kazâ etmesi lâzımdır Kazâ etmeye gücü varken, kazâ etmezse, ayrıca büyük bir günâh işlemiş olur Bu büyük günâh, her namaz kılacak kadar boş zaman geçince, bir misli artmaktadır Çünkü namazı, boş zamanlarda hemen kazâ etmek de farzdır
Sünnetler Yerine Kaza Kılınır mı
Abdülkâdir-i Geylânî hazretleri (Fütûh-ul gayb) kitâbında diyor ki: Mü’minin en önce farzları yapması lâzımdır Farzlar bittikten sonra, sünnetleri yapar Ondan sonra nâfilelerle meşgul olur Farz borcu varken, sünnet ile meşgul olmak ahmaklıktır Farz borcu olanın sünnetleri kabûl olmaz Alî ibni Ebî Tâlib “radıyallahü anh” bildiriyor Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” buyurdu ki: (Farz kılmayıp, kazası olan kimse, kazasını kılmadan nâfile kılarsa, boş yere zahmet çekmiş olur Bu kimse, kazâsını ödemedikçe, Allahü teâlâ, onun nâfile namazlarını kabûl etmez) Abdülkâdir-i Geylânînin yazdığı bu hadîs-i şerîfi şerheden Hanefî mezhebi âlimlerinden Abdülhak-ı Dehlevî hazretleri buyuruyor ki: (Bu haber, farz borcu olanların sünnetlerinin ve nâfilelerinin kabul olmıyacağını göstermektedir Sünnetlerin, farzları tamamlayacağını biliyoruz Bunun mânâsı farzlar yapılırken, bunların kemâllerine sebeb olan birşey kaçırılırsa, sünnetler, kılınan farzın kemâl bulmasına sebeb olur Farz borcu olanın kabûl edilmeyen sünnetleri bir işe yaramaz)
Kudüs kâdısı Muhammed Sâdık Efendi, fâite namazların kazâ edilmesini anlatırken, şöyle bildirmektedir: Büyük âlim İbni Nüceym hazretlerine soruldu ki, (Bir kimsenin kazâya kalmış namazları olsa, sabah, öğle, ikindi, akşam ve yatsının sünnetlerini bu namazların kazâlarına niyet ederek kılsa, bu kimse sünnetleri terk etmiş olur mu?) Cevâbında: (Sünnetleri terk etmiş olmaz Çünkü beş vakit namazın sünnetlerini kılmaktan maksat, o vakit içinde, farzdan başka bir namaz daha kılmak demektir Şeytan hiç namaz kıldırmamak ister Farzdan başka bir namaz daha kılarak, şeytana inat edilmiş, rezil edilmiş olur Sünnet yerine kaza kılmakta, sünnet de yerine getirilmiş olur Kaza borcu olanların, her namaz vakti, o vaktin farzından başka namaz kılarak, sünneti yerine getirmek için, kaza kılması lâzımdır Çünkü çok kimse, kazâ kılmayıp, sünnetleri kılıyor Bunlar Cehenneme gidecektir Halbuki, sünnetlerin yerine kaza kılan, Cehennemden kurtulur) buyurdu
Kazâ Namazları Nasıl Kılınır
Kazâ namazlarını bir an önce kılarak, ayrıca tevbe de ederek, büyük cezâdan kurtulmalıdır Bunun için, sünnetleri de kazâ niyetiyle kılmak lâzımdır Tenbellikle namaz kılmayanlar, senelerce kazâ borcu olanlar, namaza başladıkları zaman, sünneti kılarken, o vaktin ilk kazâya kalmış namazını kazâ etmeği niyet ederek kılmalıdır Bunların, sünnetleri kazâ namazı için niyet ederek kılması, dört mezhebde de lâzımdır Hanefî mezhebinde namazı özürsüz kazâya bırakmak ekber-i kebâirdir Bu çok büyük günâh, her namaz kılacak kadar boş zaman geçince bir misli artmaktadır Çünki, namazı, boş zamanlarda hemen kazâ etmek de farzdır Hesâba, sayıya sığmayan bu müthiş günâhdan ve azâbdan kurtulmak için, öğle namazının ilk dört rekât sünnetini kılarken, ilk kazâya kalmış öğlenin farzını niyet ederek kazâ kılmalıdır Öğlenin son sünnetini kılarken, ilk kazâya kalmış sabahın farzını niyet ederek, kazâ kılmalıdır İkindinin sünnetini kılarken, ikindi farzını niyet ederek kazâ kılmalıdır Akşamın sünnetini kılarken, üç rekât akşam farzını niyet ederek kazâ kılmalıdır Yatsının ilk sünnetini kılarken, yatsı farzını ve son sünnetini kılarken de, ilk kazâya kalmış vitri niyet ederek üç rekât olarak kazâ kılmalıdır Böylece her gün, bir günlük kazâ ödenir Terâvih namazlarını kılarken de, kazâ niyet ederek, kazâ kılmalıdır Kaç senelik kazâ namazı varsa, buna, o kadar sene devam etmelidir Kazâlar bitince, yine sünnetleri, kılmağa başlamalıdır Vakti varsa, ayrıca her fırsatta kazâ kılıp, bir an önce kazâ borçlarını bitirmelidir Kılınmıyan kazâların, günâhı, her gün geçtikçe bir misli artmaktadır


Seferi namaz hakkında bilgi


Yolculuk, yolculuğa çıkma; sefer mesafesine yolculuk yapma. Bir fıkıh terimi olarak yolculuk, belirli bir mesafeye gitmektir. Bu mesafe ise orta yürüyüşle üç günlük, yani on sekiz saatlik bir uzaklıktan ibarettir. Buna üç merhalelik mesafe de denir.

Ne zaman seferi olunacağı konusunda iki ayrı görüş vardır:

1- Mesafeyi esas alanlar. Bu anlayışa göre 90 km kadar bir yolculuğa çıkılırsa seferi sayılacağından namazlarını kısaltır.

2- Zamanı esas alanlar. Bunlara göre 3 gün yolculuk yapmak kişiyi seferi yapar. Ancak bu durumda namazlarını kısaltır, yoksa kısaltamazlar.

Hanefilere göre seferi olan birisinin dört rakatlı namazları 2 kılması gerekir. Ancak 4 olarak da kılsa namazı geçerlidir. Şafilerde ise yolcu bile olsa tam kılmak daha faydalıdır. Farz edelim ki gerçekten seferi olduğumuz halde namazı tam kılsak bile, namazımız geçerlidir. Eğer gerçekten seferi değilsek bu durumda iki kılmak namazımızı bozar. O halde ihtiyaten de dört kılmanın daha isabetli olacağını düşünüyoruz. Bununla beraber bir anlayışı esas alıp ona göre hareket etmek, diğer anlayış sahiplerini de kötülememek gerekir.

Seferîliğin Hükümleri

Yolcular için bir takım kolaylıklar, ruhsatlar getirilmiştir. Ramazanda yolculukta bulunan için orucu geri bırakmak mübahtır. Yolcunun mesh süresi üç gün üç gecedir. Yolcu dört rekatlı farz namazlarını ikişer rekat olarak kılar. Buna "kasrı salat" denir.

Yolculukta dört rekatlı namazların kısaltılarak kılınması Kur'an, Sünnet ve icma ile câizdir.

Allah Teâlâ şöyle buyurur: "Eğer kâfirlerin size fitne vermesinden korkarsanız, yeryüzünde sefere çıktığınız zaman namazları kısaltarak kılmanızda bir sakınca yoktur" (en-Nisa, 4/101). Bu âyette kısaltmanın korku şartına bağlanması o günkü olayı tespit etmek içindir. Çünkü Rasûlüllah (s.a.s)'in çoğu yolculukları korkudan uzak değildi. Ashab-ı Kiram'dan Ya'la b. Ümeyye (r.a) Hz. Ömer'e şöyle demiştir: Biz neden namazları kısaltarak kılıyoruz? Halbuki güven içindeyiz. Hz. Ömer de buna cevap olmak üzere şöyle buyurdu: Ben de aynı durumu Hz.. Peygamber'e sormuştum; şöyle buyurmuştu: "Bu, Allah'ın size verdiği bir bağıştır, Allahın sadakasını kabul edin" (Müslim, Misafir, 4; Tirmizi, Tahare, 4, 20; Nesâi, Taksir, I).

Hz. Peygamber'in umre, hac veya savaş için yaptığı yolculuklarında namazları kısaltarak kıldığı ile ilgili haberler tevatür derecesindedir. Abdullah ibn Ömer (r.a) şöyle demiştir:

"Hz. Peygamber (s.a.s)'e yolda arkadaşlık ettim. O, yolculuklarında iki rekattan fazla kılmazdı. Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer ve Hz. Osman da böyle yaparlardı" (İbn Mâce, İkâme, 75). Hz. Ömer'in şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Yolcunun namazı, Nebinizin lisanı üzere kısaltılmaksızın tam iki rekattır" (Buhârî, Taksîr, 11; Küsûf, 4; İbn Mâce, İkâme, 73, 124).

Yolcunun dört rekatlı farz namazları kısaltması zorunlu mudur; yoksa kısaltmakla tam kılmak arasında serbest midir?

Hanefîlere göre, yolcunun namazları kısaltarak kılması vacib ve aynı zamanda azimettir. Yolcunun bilerek iki rekattan fazla kılması mekruhtur. Bununla birlikte iki rekat kılıp da teşehhütte bulunduktan sonra iki rekat daha kılacak olsa farzı eda etmiş, son iki rekât da nafile olmuş olur. Ancak selâmı tehir etmiş olmasından ötürü kötü bir iş yapmış sayılır. Fakat birinci teşehhüdü terketse veya ilk iki rekatta kıraatta bulunmamış olsa farzı eda etmiş olmaz. Nitekim sabah ve cuma namazlarında da hüküm böyledir. Hz. Aişe (r.anha)'den şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Namaz ikişer rekat olarak farz kılındı, sonra hazarda ziyade olundu, seferde ise olduğu gibi bırakıldı (Buhari, Salat,1; Müslim, Misafirin,1; Ebû Davud, II, 3). ibn Abbas (r.a)'ın şöyle dediği nakledilmiştir: "Allah Teâla namazı, Peygamberimizin dili ile hazarda dört rekat, seferde iki rekat olarak farz kılmıştır" (Müslim, Müsâfirîn, 5, 6; Ebû Davud Sefer, 18; Nesâî, Havf 4; İbn Mace İkame, 75).

Malikilere göre, seferde namazı kısaltarak kılmak müekked sünnet, Şafiî ve Hanbelilere göre ise yolculukta namazları kısaltarak kılmak, muhayyer olmak üzere ruhsattır. Seferî kişi namazlarını kısaltarak da, tam olarak da kılabilir. Ancak Hanbelîlere göre kısaltmak mutlak olarak tam kılmaktan daha faziletlidir. Çünkü, Hz. Peygamber ile dört halife bu şekilde yapmaya devam etmişlerdir.

Yolculuk ister ibadet için, ister mübah veya masiyet bulunan bir amaçla olsun, her türlü yolculuk sırasında namazları kısaltmak caizdir. Meselâ; yol kesmek, meşrû olmayan bir eğlenti yapmak veya başka bir haram işlemek için yolculuk yapan kimse de ruhsatlarından yararlanır. Zira bu konudaki nasslar bunun ifadesidir; "Yeryüzünde yürüdüğünüz zaman sizin için namazları kısaltmanızda bir sakınca yoktur" (en-Nîsa, 4/104) âyetinde yolculuğun meşrû veya gayri meşrû olması arasında bir ayırım yapılmamıştır (İbnül-Hümâm, a.g.e., I, 405 vd.; İbn Abidin, Reddül-Muhtar, I, 733, 736).

Hanefiler dışındaki çoğunluk müctehidlere göre ise; yol kesmek, şarap ve haram şeylerin ticaretini yapmak gibi Allah'a isyanın söz konusu olduğu yolculuklarda, sefere mahsus olan namazların kısaltılması, birleştirilmesi oruçlunun iftar etmesi, mestler üzerine üç gün mesh etmek, binek üzerinde nafile namaz kılmak gibi ruhsatlar mübah olmaz. Çünkü, bu gibi kimseler Allah'a isyan için yolculuk yapmış sayılır. Bu konudaki kaide şudur:

"Ruhsatlar masiyet ve kötülük işlemeye dayanak yapılamaz". Yine Allah Teâlâ darda kalana ölü hayvan etini yemeyi "haddi aşmama ve Allah'a isyanda bulunmama" şartına bağlamıştır (el-Bakara, 2/173). Bu durumda ruhsatlar günah ve kötülük işlemeye dayanak yapılamaz (İbn Kudame, el-Muğnî, Kahire 1970, II, 261; Zühaylî, II, 323 vd.; İbn Rüşd Bidâyetül-Müctehid, I, 163).

Seferi kimse bir beldede on beş gün ve daha fazla kalmaya niyet edince mukîm olur ve artık namazlarını tam kılar. Eğer on beş günden az kalmaya niyet ederse seferîliği devam eder. Bu konuda dayanılan delil, kadınların temizlik süresine kıyastır. Temizlik süresi, hayız sebebiyle kadının üzerinden düşen namaz ve orucun edasına dönmeyi gerektirir. İkamet yerinde bulunmak da sefer sebebiyle kişinin üzerinden düşen bazı vecibelerin yapılmasına geri dönmeyi gerektirir. Bu yüzden temizlik süresinin on beş gün ile sınırlanması gibi, en az ikâmet süresinde on beş gün olarak takdir edilmesi gerekir. Bu görüş İbn Abbas ve İbn Ömer (r.a)'dan nakledilen şu söze dayanır: Seferî olduğun halde bir beldeye girer ve bu beldede on beş gün kalmaya niyet edersen namazını tam kıl. Eğer buradan ne zaman sefere çıkacağını bilmezsen namazlarını kısaltarak kıl" (ez-Zühayli, el-Fıkhul-İslâmî ve Edilletüh, Dimaşk 1405/1985, II, 323).

Bir yolcu, bir beldede belirli bir ihtiyacını görmek için beklerse, bekleme işi yıllarca sürse bile namazlarını kısaltarak kılar. On beş günden fazla kalmaya, niyet etmediği için seferîlik hali devam eder. Nitekim İbn Ömer (r.a) Azerbaycan'da altı ay kalmış ve namazlarını bu şekilde kısaltarak kılmıştır. Bir kısım sahabenin de böyle yaptığı rivayet edilmiştir.

Ordu bir beldeye girse, askerler burada on beş günden daha fazla kalmaya niyet etseler bile namazlarını kısaltarak kılarlar. Çünkü orada kalmak veya yenilip çekilmek ihtimali bulunduğu için süre ile ilgili niyet geçerli değildir.

Şâfiî ve Malikilere göre, yolcu bir yerde dört gün kalmaya niyet ederse namazlarını tam kılar. Çünkü sünnette, dört günden az ikâmetin, seferin hükmünü kesmeyeceği açıklanmıştır. Rasülullah (s.a.s) şöyle buyurmuştur:

"Muhacir hacdaki ibadetlerini yaptıktan sonra üç gün ikâmet eder. " Nitekim Hz. Peygamber (s.a.s), umre yaptığı zaman Mekke'de üç gün süreyle kaldığı halde namazlarını kısaltarak kılıyordu" (eş-Şevkânî, Neylül-Evtâr, III, 207 vd.).

Hanbelîlere göre yolcu, dört günden fazla veya yirmi vakitten fazla kalmaya niyet ederse namazlarını tam kılar. Bundan az olursa kısaltarak kılar.

Yolculuk ve ikâmet hallerinde, tabi olanın değil, tabi olunanın niyeti geçerlidir. Bu yüzden asker, komutanının; işçi işvereninin; öğrenci hocasının; kadın kocasının niyetine göre mukim veya yolcu olmuş olur.

Yolculuk konusunda henüz erginlik çağına girmemiş olan çocuk hakkında da sefer hükümleri cereyan etmez. Şâfiîlere göre ise, mümeyyiz çocuğun yolculuğa niyeti geçerli olup, namazını kısaltarak kılabilir.

Yolculukta bulunan kimse tabi olduğu kimsenin nereye gideceğini ve niyetini bilmediği ve sorusuna da cevap alamadığı takdirde üç günlük mesafeye kadar namazlarını tam kılar, ondan sonra kısaltmaya başlar.

İslâm devlet başkanı, sefere niyet etmeksizin ülkesi içinde bir süre dolaşacak olsa, namazlarını tam kılar; fakat, sefer süresi dolaşmaya niyet ederse, namazlarını kısaltır. Doğru olan budur.

Mukîmin kazaya kalan namazları, yolculuğa çıkmasıyla ve yolcunun kazaya kalan namazları da ikamete niyet etmesiyle değişmez. Bu yüzden seferde iken kazaya kalan namazları ikişer rekat olarak kılar. Bir yolcu da ikâmet zamanında kazaya kalmış namazlarını dörder rekat olarak kılar.

Mukîm, müsafire; müsafir de mukîme uyabilir. Burada müsafir iki rekatın sonunda selâm verince, mukîm kalkar -sağlam görüşe göre- kıraatta bulunmaksızın namazını tamamlar; yanılırsa secde de etmez. Çünkü, bu mukîm bir lâhik mesabesindedir (bk. "lahik" mad.). İmam olan müsafirin namazdan önce "Ben seferîyim, siz namazlarınızı tamamlayın" demesi müstehaptır.

Yolcu ise ancak vakit içinde mukîme uyabilir. Bu durumda dört rekatlı bir farz namazını mukîm gibi tam olarak kılar. İmama vakit içinde uymakla farz namazı iki rekattan dört rekata dönüşmüş olur. "İbn Abbas "Seferî'nin durumuna ne dersiniz? Yalnız başına kılınca iki rekat, mukîm olarak dört rekat kılıyor" sorusuna; "Bunu yapmak sünnettir" cevabını vermiştir" (ez-Zühayli, a.g.e., II, 335).

Nâfi' şöyle demiştir: "İbn Ömer seferî olduğu zaman imamla birlikte kılınca dört rekat kılar; yalnız başına kıldığı zaman ise iki rekat kılardı" (ez-Zühayli, a.g.e., II, 335).

Bir kimse müsafir iken kazaya kalan dört rekatlı bir namazında mukîm imama uyamaz. Çünkü bu namaz daha önceden iki rekat olarak meydana gelmiştir.

Yolculuk veya yağmur, kar gibi bir mazeretle iki namazı bir vakitte kılmak caiz değildir. Yalnız Arafat'ta öğle ile ikindi, Müzdelife'de akşam ile yatsı namazlarını birleştirip cemaatle kılmak caiz görülmüştür (bk. "Namazın Vakitleri").

Hanefîler dışında üç mezhep imamına göre bir mazeret bulununca öğle ve ikindi veya akşam ile yatsı namazlarını takdim veya tehir şekliyle bir vakitte birleştirmek caizdir. Meselâ; öğle namazı ile ikindi namazı öğle vaktinde kılınabileceği gibi, ikindi vaktinde akşam ile yatsı birleştirilerek iki vakitten birinde yani takdim veya te'hirle kılınabilir. Hanefîlerin dışında kalan alimler takdim ve te'hir'in caiz olduğu kanaatindedirler. Ancak bunun da bazı şartları vardır. Her zaman geçerli değildir.

Mukîm iken kazaya kalan namazlar, yolculuğa çıkmakla veya yolcu iken kazaya kalan namazlar mukîm olmakla değişikliğe uğramaz. Bu yüzden yolculukta kazaya kalan dört rekatlı namazlar, ister yolculuk sırasında isterse mukîm iken kaza edilsin, kısaltılarak kılınır. Mukîm iken kazaya kalan namazlar da yolculuk halinde kaza edilecekse tam olarak kılınır.

Yolculuğun Sona Ermesi:

Aslî vatana dönüp gelmekle yolculuk hali sona erer. Burada oturmaya niyet edilip edilmemesi sonucu değiştirmez. İkâmet vatanına dönüşte ise, oturmaya niyet gereklidir.

Vatan üçe ayrılır.

1. Aslî vatan: Bir kimsenin doğup büyüdüğü veya evlenip içinde yaşamak istediği veya içinde barınmayı kasd edip, başka yeri vatan edinmek istemediği yere "aslî vatan" denir.

2. İkâmet vatanı: Bir kimsenin doğup büyüdüğü, evlenip içinde sürekli yerleşmeye karar verdiği bir yer niteliğinde olmaksızın, yalnız içinde on beş günden fazla kalmak üzere yerleştiği yere de "ikâmet vatanı (vatan-ı ikâmet)" denir. Askerlik, öğrencilik, işçilik veya memurluk gibi hizmetler sebebiyle sürekli bir şekilde yerleşilmeyen beldeler on beş günden fazla kalmaya niyet edilmesi yüzünden "ikâmet vatanı" niteliğindedir.

3. Süknâ vatanı: Bir yolcunun, içinde on beş günden az oturmak istediği yer de kendisinin bir vatan-ı süknâsı olur. Bu sonuncuya itibar edilmez. Bununla ne aslî vatan ve ne de ikâmet vatanı değişmez. Böyle bir yolcu, hem yolculuk sırasında hem de on beş günden az kaldığı bu süre içinde "seferî" sayılır; Aslî veya ikâmet vatanlarına olan yolculukta ise yalnız yolculuk sırasında seferî hükümleri uygulanır. Bu vatanlara ulaşan kimse, orada "mukîm" sayılır.

Seferîlik konusunda bu vatanlar kendi misli ile veya üstü ile bozulur, aşağısı ile bozulmaz. Bu yüzden insanın asıl vatanı olan yer, diğer ikâmet ve süknâ vatanları ile bozulmaz. Yani vatan-ı ikâmette bulunan kimse vatan-ı aslîye dönmekle müsafir olmaz. İnsan doğup yerleştiği veya karısının yerleştiği yere varınca seferî olmaz. Sadece gideceği bu yer seferi olacak kadar uzak ise yolculuk sırasında seferî olur, fakat oraya varınca seferîliği kalkar.

Bir kimse yerleştiği yerden, yine sürekli olarak yerleşmek amacıyla başka bir yere giderse, gittiği yer vatan-ı aslîsi olur; birinci vatanı vatan-ı aslî olmaktan çıkar. Çünkü, Hz. Peygamber (s.a.s) Mekke'ye gittiklerinde kendisini müsafir saymış ve "Biz seferîyiz" buyurmuştur (eş-Şevkânî, a.g.e., III, 270).

Vatan-ı aslî, vatan-ı ikâmetle bozulmaz. Doğduğu veya karısının bulunduğu yerden öğrencilik, askerlik, işçilik gibi bir amaçla on beş günden az kalmak üzere başka bir yere giden bir kimsenin önceki aslî vatanı nitelik değiştirmez. Oraya dönünce üç gün bile kalacak olsa seferî sayılmaz. Çünkü vatan-ı ikâmet, vatan-ı aslîyi bozmaz.

Bir kimse bir şehirde otururken ailesini nakletmeden başka bir şehirde de evlense, her iki şehir kendisi için asıl vatan olur. Hangisine gitse mukîm sayılır. Vatan-ı ikâmet ise, başka bir vatan-ı ikâmete gitmek veya oradan ayrılıp yolculuğa çıkmak yahut aslî vatana dönmekle bozulur. Yani vatan-ı ikâmetten ayrılan kimse, yeniden buraya döndüğünde on beş günden az kalacaksa seferî sayılır.

On beş günden az kalınacak yer olan vatan-ı süknanın bir önemi yoktur. Kişi orada seferî sayılır. Bu vatan, diğer vatan çeşitlerini değiştirmez. Kişi onbeş günden kısa süren ve seferi olacak kadar uzağa yaptığı tüm yolculuklarında, şehrin yerleşim alanları dışına çıktığı andan itibaren ve gittiği yerde seferî sayılır. Bu durum geri dönünceye kadar devam eder.

Cemaatle namâzda mukîm müsafire uymuşsa, müsafir iki rekat kılınca selâm verir, mukim selâm vermeyip namazı dörde tamamlar. Namazı dörde tamâmlarken hiç bir şey okumaz; çünkü namazın baş tarafını imamla kılmış ve farz kıraat yerine gelmiştir (İbnül-Hümam, I, 405; İbn Âbidîn, I, 733 vd.; Zeylaî, et-Tebyîn, I, 215).




 

teblið

Vefasýz
ABDEST


Abdest anl----- gelen vudû kelimesi vedaet kökünden gelir. Lügat mânâsı güzellik, parlaklık demektir. Şer'î mânâsı ise 'niyetle beraber ab*dest azalarında su kullanmak' demektir. Vedû şeklinde okunursa abdestte kullanılan su anl----- gelir. Bu suya, azaların bu suyla temizlenmesinden ötürü böyle bir isim verilmiştir.

Abdestin Farzları
Abdestin farzları altıdır: .
1. Niyet
2. Yüzü yıkamak
3. Ellerle beraber kolları yıkamak
4. Başın bir kısmını meshetmek
5. Topuklara kadar ayakları yıkamak
6. Tertib
Abdestin meşruiyeti ve farzları hakkındaki asıl, şu ayettir:
Ey inananlar, namaza dur(mak iste)diğiniz zaman yüzlerinizi, dirsek*lere kadar ellerinizi yıkayın, başlarınızı mesnedin ve ayaklarınızı da topuklara kadar (yıkayın). (Mâide/6)

Niyet


İbadetler, ancak niyet ile âdetlerden ayrılır. Abdest de bir ibadettir. Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:
Ameller niyetlere göredir. Kişi için ancak niyet ettiği vardır.[1]
Yani ibadetler ancak niyetle sahih olur, niyetle ibadet sayılır. Ancak ihlas ile yapılan amelden ecir elde edilir.

Niyetin Tarifi


Niyet'in lügat mânâsı, kasdetmektir. Şer'î mânâsı ise, bir işin yapılmasıyle beraber olan kast demektir. Niyetin yeri kalptir, dil ile söyle*mek de sünnet'tir. Niyetin kalpteki keyfiyeti 'Abdestin farzına niyet ediyo*rum' veya 'Abdestsizliği kaldırmaya niyet ediyorum' veya 'Namaz kılmayı kendime helâl kılmak için niyet ediyorum' demektir. Niyetin başlama vakti yüzü yıkarkendir. Çünkü yüz, abdestin en zor yıkanan âzasıdır.

Yüzü Yıkamak


Allah Teâlâ 'Yüzlerinizi yıkayın' (Mâide/6) buyuruyor. Yüzün yıkan*ma hududu, saç kıllarının bittiği yerden çenenin altına kadardır. Genişlik bakımından da kulaktan kulağa kadardır. Yüzdeki kaşları, kiprikleri ve sakal gibi kılların hem yüzeyini, hem de diplerini yıkamak farzdır. Çünkü bol ve sık sakal hariç, diğerleri yüzün parçası sayılır. Bol ve sık sakaldan maksat, dipleri görünmeyen sakaldır. Böyle sakalın sadece yüzeyini yıkamak yeterlidir.

Ellerle Beraber Kollan Yıkamak


Allah Teâlâ 'Dirseklere kadar ellerinizi yıkayın' (Mâide/6) buyuruyor. Bu ayetteki iîa.edaü mea anlamındadır. Şu rivayet buna delâlet eder:
Ebu Hüreyre abdest alırken önce yüzünü yıkadı, sonra pazusuna kadar sağ kolunu, sonra aynı şekilde sol kolunu yıkadı. Sonra basma mesnetti, sonra topukları dahil sağ ayağını, sonra aynı şekilde sol ayağını yıkadı ve 'Ben, Hz. Peygamber'in, böyle abdest aldığını gördüm' dedi.[2]
Yıkanan âzalardaki kılların da yıkanması vacibdir. Eğer tırnakların altında, suyun deriye ulaşmasına mâni olacak kadar kir varsa veya armağında suyun deriye değmesine mâni olan bir yüzük varsa abdest sahih olmaz.
Abdullah b Amr şöyle rivayet ediyor: Hz. Peygamber ile beraber Mekke'den Medine'ye giderken yolda bir su gördük. Bazıları aceleyle koşup abdest aldılar. Hz. Peygamber onların topuklarına su değmedığım görünce şöyle buyurdu:
Ateşten ötürü vay topuklara, abdestinizi tam alınız.[3]
Bir kişi abdest aldı, ayağında tırnak kadar su değmeyen bir yerbıraktı. Bunu gören Hz. Peygamber 'Dön ve yeniden abdest al1dedi.
Adam yeniden abdest alıp namazını kıldı.[4]
İşte bu iki hadîs, yıkanması gereken azalardan birinde yıkanmayan . küçük bir parça kaldığında, abdestin sahih olmadığına delâlet eder.

Başı Meshetmek


Bir kıl dahi olsa başın bir kısmını meshetmek gerekir. Çünkü Allah Teâlâ 'Başlarınızı mesnedin' (Mâide/6) buyurmuştur. Muğire b. Şube, Hz. Peygamber'in abdest aldığını, sadece nasiyesini ve sarığını meshettiğini ri*vayet etmiştir.[5]
Eğer abdest alırken mesh yerine, başın tümü veya bir kısmı yıkanırsa olur. JYasiye'den maksat, başın ön tarafıdır ve baştan bir parçadır. Hz. Peygamber'in nasiye üzerine meshetmekle yetinmesi, farz olan mesh'in, başın hududundaki parçalardan birine meshetmek olduğuna delâlet eder. Başın hangi parçasına meshedilirse edilsin, farz olan mesh yerine getirilmiş olur.

Topuklara Kadar Ayakları Yıkamak


Allah Teâlâ 'Ayaklarınızı da topuklara kadar (yıkayın)' (Mâide/6) bu*yurmuştur. Topuklar bilindiği gibi, bacak kemikleriyle, ayak kemiklerinin birleştiği yerdeki çıkıklardır. Burada da ila. edatı mea anlamındadır. Bunun böyle olduğuna yukarıda geçen Ebu Hüreyre hadîsi delâlet eder. Çünkü Ebu Hüreyre ayaklarını, topukların yukarılarına kadar yıkamış ve Hz. Peygamberin de böyle abdest aldığını söylemiştir. İki ayağı da tırnak kadar bile kuru kalmamak üzere iyice yıkamalı ve suyu, ayaklarda bulu*nan kılların altına kadar ulaştırmahdır.

Tertibe Riayet Etmek


Tertibin farz olduğu, Mâide sûresinin 6. ayetinden anlaşılmaktadır. Bu ayette abdestin farzları tertipli olarak zikredilmiştir. Tertibe riayet et*menin farz olduğu Hz. Peygamber'in fiilinden de anlaşılmaktadır. Çünkü Hz. Peygamber daima ayetteki tertibe riayet ederek abdest alırdı. Nitekim bu husus, sahih hadîslerle sabit olmuştur. Bu sahih hadîslerden biri de sözü geçen Ebu Hüreyre hadîsidir. O hadîste sümme edatıyla atıf yapılmıştır ve bu da âlimlerin ittifakıyle tertib içindir.
İmam Nevevî şöyle diyor: 'Şafii uleması Hz. Peygamber'in abdestinin keyfiyeti hakkında Sünnet'ten ve sahabeden bol miktarda sahih hadîslerle delil getirmişlerdir'.[6]
Bütün bu hadîsler ve bunları rivayet eden sahabîler, Hz. Peygam*ber'in abdestini tertipli olarak vasıflandırmıslardır. Sahabîler, Hz. Peygam*ber'in abdest aldığını birçok defa gördükleri halde, Hz. Peygamber'in tertibe riayet etmeden abdest aldığını hiç kimse rivayet etmemiş ve fakat Hz. Peygamber'in azalarını birer, ikişer ve üçer defa yıkadığını rivayet etmişlerdir. Hz. Peygamber'in bu şekilde abdest alması, Kur'an'da emredilen abdestin açıklamasıdır. Eğer tertibin terkedilmesi caiz olsaydı, caiz olduğunun bilinmesi için Hz. Peygamber bazı durumlarda tertibe riayet etmeyi terkederdi. Tıpkı abdest azalarını bazı vakitlerde bir, bazı vakitlerde iki, bazı vakitlerde de üç defa yıkadığı gibi.

Abdestin Sünnetleri


Abdestin birçok sünneti vardır. En önemlileri şunlardır:
1. Abdestin başında besmele çekmek.
Enes b. Mâlik şöyle rivayet ediyor: "Ashabdan bazıları abdest için su aradılar, fakat bulamadılar. Hz. Peygamber 'Yanında su olan var mı?' diye sordu. Hz. Peygamber'e biraz su getirildi. Hz. Peygamber elini su kabına soktu ve 'Haydi, Allah'ın ismiyle abdest alın' dedi. Hz. Peygamber'in parmaklarının arasından su fışkırdığını gördüm. Bütün sahabîler abdest aldı. Sayıları yetmiş kişiye yakındı".[7]
2. Elleri su kabına sokmadan önce üç defa yıkamak.
Şöyle rivayet edilmiştir: 'Abdullah b. Zeyd'e, Hz. Peygamber'in ab-desti soruldu. Abdullah, içinde su bulunan bir kap istedi. Onların öğrenmeleri için Hz. Peygamber'in âbdesti gibi abdest almaya başladı. Önce su kabından eline su dökerek üç defa ellerini yıkadı. Sonra avucuyla kaptan su alarak yüzünü yıkadı, sonra başını mesnetti, sonra ayak*larını yıkayarak abdestini bitirdi'.[8]
3. Misvak kullanmak.
Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:
Eğer ümmetime zorluk verme korkusu olmasaydı, her abdestte mis*vak kullanmalarını emrederdim.[9] Bu hadîs, misvak'ın müstehab olduğuna delildir.
4-5. Mazmaza (ağıza su vermek) ve istinşak (buruna su vermek),
Ağıza ve buruna sağ el ile su verilmeli, fakat burun sol el ile temiz*lenmelidir. Abdullah b. Zeyd'in yukarıda geçen hadîsinde Abdullah'ın abdest alırken üç kere mazmaza, üç kere istinşak yapıp ağzını ve burnu*nu temizlediği belirtilmiştir.
6. Gür sakalı hilallemek (parmaklarla karıştırmak).
Enes b. Mâlik şöyle rivayet ediyor: "Hz. Peygamber abdest aldığı za*man bir avuç su alır, çenesinin altına serperek sakalını parmaklarıyla karıştırır ve 'Rabbim bana böyle yapmamı emretti' derdi'.[10]
7. Başın tamamını meshetmek.
Abdullah b. Zeyd hadîsinde Hz. Peygamber'in, ellerini başın ön ta*rafından başlayarak ensesine kadar götürdüğü, ensesinden de tekrar başının ön tarafına kadar getirdiği rivayet edilmiştir:
8. El ve ayak parmaklarının arasını hilallemek; (karıştırmak suretiyle oradaki kirleri temizlemek).
Ellerin parmaklarını hilallemek, elleri birbirine geçirerek yapılır. Ayak parmaklarının arasını ise sol elin küçük parmağı ile, sağ ayağın küçük parmağından başlayarak sol ayağın küçük parmağına kadar temizlemeli*dir.
Lekit b. Sebire şöyle diyor: 'Ey Allah'ın Rasûlü! Bana abdesti anlat' dedim. Hz. Peygamber 'Abdesti tam olarak al, parmaklarının arasını hi*lalle ve oruçlu değilsen burnunu bol su ile temizle' dedi.[11]
Mustavrid'den şöyle rivayet ediliyor: 'Hz. Peygamber'in, abdest alırken ayak parmaklarını serçe parmağıyla karıştırdığını gördüm'.[12]
9. Kulakların içini ve dışını -yeni bir su ile- temizlemek.
İbn Abbas'ın Hz. Peygamber'den rivayet ettiğine göre Hz. Peygam*ber önce başını, sonra da kulaklarının içini ve dışını meshetmiştir.[13]
Başka bir rivayette de Hz. Peygamber'in başını meshettikten sonra şehadet parmağı ile kulaklarının iç kısımlarını, baş parmağı ile de dış kısımlarını rneshetmiş olduğu nakledilmiştir.[14]
Abdullah b. Zeyd şöyle demektedir: 'Hz. Peygamber'in abdest alırken kulakları için yeni bir su aldığını gördüm'.[15]
10. Abdestin farz ve sünnetlerini üçer defa yapmak.
Hz. Osman 'Size Hz. Peygamber'in nasıl abdest aldığını göstereyim mi?' dedikten sonra, yıkanacak azaların tümünü üçer defa yıkadı ve meshedilecek azalan da üçer defa mesnetti.[16]
11. Sağ eli sol elden, sağ ayağı sol ayaktan önce yıkamak. Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:
Abdest aldığınız zaman önce sağ taraftan başlayınız.[17] Ebu Hüreyre'nin abdestin farzları hususunda geçen hadîsi de buna delâlet eder.
12. Azaları ovarak yıkamak.
Abdullah b. Zeyd, Hz. Peygamber'in nasıl abdest aldığını anlattıktan sonra kollarını sıvayarak Hz. Peygamber'in abdest alış şeklini yaparak gösterdi.[18]
13. Azaları ara vermeksizin peşpeşe yıkamak.
Bu da Hz. Peygamber'e tâbi olmak demektir. Çünkü daha önce ge*çen hadîslerden, Hz. Peygamber'in ara vermeden abdest aldığı anlaşılmaktadır.[19]
14. Gurretve tacil'i uzatmak.
Gurret, yüzü yıkarken başın önünden bir kısmını da yıkamaktır. Tacil ise, kolları yıkarken pazunun bir kısmını, ayakları yıkarken de topukların üst kısımlarından birazını yıkamaktır. Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:
Benim ümmetim kıyamet günü, abdestin eserinden ötürü 'gurren muhaccelin' (yüzleri, elleri, ayaklan pırıl pırıl parlayan ümmet) diye çağrılır. Bu nedenle abdest alırken yüzle beraber başın ön tarafından birazını, kollar ve ayaklar ile beraber de biraz yukarılarım yıkamak güzel olur.
15. Su hususunda israf ve cimriliğe kaçmamak.
Enes b. Mâlik, Hz. Peygamber'in 1 müdd ile abdest aldığını rivayet etmiştir.[20]
Müdd hacim itibariyle yaklaşık 10 cm. uzunluğunda bir kap demektir.
16. Abdest alırken kıbleye dönmek. Çünkü kıble, yönlerin en şerefi isidir.
17. Hz. Peygamber'e uyarak, abdest esnasında konuşmamak.
18. Âbdesti bitirirken aşağıdaki gibi şehadet ve dua etmek.
Allah'tan başka ilah olmadığına, Allah'ın bir ve tek olduğuna, ortağı bulunmadığına şahitlik, ediyorum. Yine şahitlik ediyorum ki Muhammed, Allah'ın kulu ve rasûlü'dür.1
Allahım! Beni tevbe eden ve temiz olan kullarından eyle.[21]
Ey Allahım! Sana hamd ile seni her türlü ortaktan tenzih ederim! Senden başka ilah olmadığına şehadet ediyor ve senden af dileyerek dergâhına yöneliyorum.[22]

Abdestin Mekruhları


1. Suyu israf etmek.
2. Suyu gereğinden az kullanmak. Çünkü ikisi de Sünnet'e aykırıdır. İsraf etmeyin; zira Allah israf edenleri sevmez.
(A'raf/31)
İsraftan maksat, mutedil sınırı aşmaktır. Hz. Peygamber şöyle bu*yurmuştur:
Bu ümmetten bir kavim gelecek abdest, gusül ve dua'da israfa kaça*caklardır.[23]
2. Sol eli sağ elden, sol ayağı sağ ayaktan önce yıkamak. Çünkü böyle yapmak Hz. Peygamber'in fiiline terstir.
3. Abdest âzalarının -şiddetli soğuk veya sıcak olup da kurulanama^-yan âzalardaki suyun eziyet vermesi, kirlenmesi gibi mazeretler hariç-mendil veya havlu ile kurulanması. Abdest aldığı zaman Hz. Peygamber'e mendil veya havlu getirildiği, Hz. Peygamber'in ise azalarını kurulamadığı rivayet edilmiştir.[24]
4. Suyu yüze çarpmak. Suyu yüze çarpmak, yüzün şerefine uygun düşmez.
5. Üç kere yıkanan azayı, dördüncü defa yıkamak veya üç kere meshedilen azayı dördüncü defa meshetmek veya üçten az yapmak. Çünkü Hz. Peygamber azalarını, üçer kere yıkayarak abdest aldıktan sonra şöyle buyurmuştur:
İşte abdest böyledir. Bunu fazlalaştıran veya eksilten münker bir iş yapmış ve zulmetmiş olur.[25]
Bu hadîsten murad, Sünnet'in üçten fazla veya eksik olduğunu söy*leyen kimsenin kötü bir iş yapmış ve zulmetmiş olacağıdır.
6. Mazeret olmaksızın, abdest azalarını başkasına yıkatmak. Çünkü böyle yapmakta bir tür gurur vardır, bu da kulluğa ters düşer.
7. Oruçlu iken mazmaza ve istinşak'ta aşırıya kaçmak. Çünkü bu du*rumda suyun boğaza kaçıp orucu bozması sözkonusudur. Hz. Peygam*ber 'Eğer oruçlu değilsen, istinşak'ta mübalağa yap' buyurmuştur.[26] Maz*maza da istinşak'a kıyas edilir.
Abdesti Bozan Şeyler Abdesti bozan şeyler beştir:
1. Ön ve arkadan çıkan sidik, dışkı, kan ve yellenme ile abdest bozulur.
Allah Teâlâ 'Biriniz tuvaletten gelmişse...' (Nisa/43) buyurmuştur. Ayetin metnindeki gâît kelimesi 'def-i hacet yapılan yer' anl----- gelir. Aynı zamanda çukur ve kuytu yere de gâit denir. Zira insan def-i hacet yapmak için gözlerden uzak olan bu tür yerlere gider. Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:
Abdesti bozulduğu zaman, abdest almadıkça Allah hiçbirinizin na*mazını kabul etmez.[27]
Hadramutlu biri, Ebu Hüreyre'ye 'Küçük hades nedir?' diye sorduğunda, Ebu Hüreyre 'Sesli veya sessiz yellenmektir' diye cevap vermiştir.
Ön ve arkadan çıkan şey temiz olsa bile buna kıyas edilir, [28] Mütemekkin olmadığı halde uyumak.
Mütemekkin olarak oturmak, kişinin makatını sağlam bir yere tam olarak koyup oturmasıdır. Gayr-ı mütemekkin ise, yerle kalça arasında bir mesafe olduğu halde oturmaktır. Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:
Kim uyursa abdest alsın.2
Makatını tam olarak yere koyup uyuyan kimsenin abdesti bozulmaz. Çünkü bu durumdayken kendisinden çıkan herhangibir şeyden haberdar olur. Bunun delili Enes'in naklettiği şu rivayettir:
Namaz için kamet edildi. Hz. Peygamber bir kişiyle gizli birşeyler konuşuyordu. Hz. Peygamber'in konuşması o kadar uzun sürdü ki sahabîler uyudu. Sonra Hz. Peygamber geldi ve namazı kıldırdı.[29]
Yine şöyle rivayet edilmiştir: 'Hz. Peygamber'in ashabı uyuyor, sonra kalkıp abdest almadan namaz kılıyorlardı'.[30]
Bu, insan mütemekkin bir şekilde uyursa abdesti bozulmaz demektir.
Tabii ki sahabîler bizim bildiğimiz gibi yatar şekilde uyumuyorlardı. Çünkü onlar mescidde, Hz. Peygamber'in konuşmasını bitirmesini ve ge*lip namazı kıldırmasını bekliyorlardı.
3. Sarhoşluk, baygınlık, hastalık veya delilikten ötürü aklın gitmesi de abdesti bozar. Çünkü bu gibi durumlarda insanın kendisinden ne çıktığım bilmesi mümkün değildir. Ayrıca bu durumu uykuya kıyas ediyoruz. Madem ki abdest, uyku ile bozuluyor, öyleyse bu gibi şeylerle haydi haydi bozulur.
4. Erkeğin, karısının veya yabancı bir kadının bedeninin herhangibir yerine örtü olmaksızın dokunması abdesti bozar. Bu durumda hem erkeğin, hem de kadının abdesti bozulur. Yabancı kadından maksat, o kişiye evlenmesi helâl olan kadın demektir. Allah Teâlâ abdesti bozan şeyleri zikrederken şöyle buyurmuştur:
Veya kadınlara dokunmuş iseniz. (Nisa/43)
5. İster ön, ister arka olsun kişinin kendisinin veya başkasının tenasül uzvuna dokunması da abdesti bozar. Dokunma, el ve parmakların iç kısmı ile ve örtü olmaksızın olursa abdesti bozar.
Yapılabilmesi İçin Abdestin Şart Olduğu Şeyler
1. Namaz kılmak için. Çünkü Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:
Ey iman edenler! Namaza durmak (istediğiniz) zaman yüzlerinizi ve dirseklere kadar ellerinizi yıkayın. Başlarınızı mesnedin. Ayaklarınızı topuklara kadar yıkayın. ) (Mâide/6)
Hz. Peygamber de şöyle buyurmuştur:
Birinizin abdesti bozulduğu zaman, abdest almadıkça Allah onun namazını kabul etmez.[31]
2. Kabe'yi tavaf etmek için. Çünkü tavaf da namaz gibidir, tavaf ya*parken de abdestli olmak vacibdir. Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:
Beyt'i tavaf etmek de namaz gibidir. Ancak tavaf yaparken konu*şulabilir. Kim tavaf esnasında konuşursa, sakın hayırdan başka birşey söylemesin.[32]
3. MushaPa dokunmak ve mushaPı taşımak için de abdestli olmak şarttır.
Ona temizlenmiş olanlardan başkası el süremez.
(Vakıa/79)
Hz. Peygamber de şöyle buyurmuştur:
Kur'an'a ancak temiz; abdestli olan el sürebilir.[33]
Hz. Peygamber'in Farzlarını ve Müekked Sünnetlerini Gözeterek Aldığı Abdestin Şekli, Fazileti ve Bu Şekilde Kılınan Namazın Fazileti
Hz. Osman su istedi. Su gelince kap'tan eline su dökerek iki elini de üçer kere yıkadı. Sonra mazmaza yaptı (ağzına su verdi), sonra burnuna su verdi ve sümkürdü. Sonra yüzünü, sonra kollarını dirseklerle beraber üçer defa yıkadı. (Diğer bir rivayette 'Sonra sağ elini, sonra sol elini üç defa yıkadı Sonra başını meshetti. Sonra ayaklarını topuklanyla beraber > üçer kere yıkadı'. Başka bir rivayette 'Sonra sağ ayağını, sonra sol ayağını'
Sonra da (Hz. Peygamber'., benim şu anda aldığım gördüm' dedi. Hz. Peygamber abdestını bmnnce de
şöyle buyurdu:
Kim benim bu abdestim gibi abdest ahr, sonra iki rekat namaz Ssa ve^ namaz içinde kalbine dünya ile ilgih b.rşey geürmezse, Allah onun geçmiş günahlarını affeder

HANİFİ MEZHEBİNDE ZEKAT

Peygamber Efendimiz Hazretleri (s.a.v) bir hadislerinde " Bana zekat ver" diyen birisine söyle buyurmustu: "Yüce Allah zekatin verilecegi yerler hususunda ne bir peygamberin, ne de bir baskasinin hükmüne razi olmayarak, onunla ilgili hükmü kendisi verir.On sekiz sinifa taksim etti.Eger o sekiz sinifin içinde isen sana hakkini veririm" ( Ebu Davud, Zekat:24 ; Müsned,4:169 )
Evet, zekati farz kilan Cenab-i Hakk onun nereye verilecegini de kendisi tayin etmistir: "Sadakalar (zekâtlar) Allah'tan bir farz olarak ancak, yoksullara, düskünlere, (zekât toplayan) memurlara, gönülleri (Islâm'a) isindirilacak olanlara, (hürriyetlerini satin almaya çalisan) kölelere, borçlulara, Allah yolunda çalisip cihad edenlere, yolcuya mahsustur. Allah pek iyi bilendir, hikmet sahibidir." ( Tevbe Suresi,60.Ayet )
Bu ayette geçen sekiz sinifi söyle açiklayabiliriz:
1,2 . Fakirler ve miskinler: Hanefilere göre fakir, nisap miktari mala sahip olmayan kimsedir. Miskin ise hiçbir seyi olmayan kimsedir.Buna göre miskin, fakirden daha muhtaçdir. Safiilere göre ise, fakir hiçbir mal ve kazanci olmayan kimsedir.Miskin de, mali veya kazanci olup da geçimine kafi gelmeyen,yani gideri gelirinden fazla olan kimsedir.Buna göre fakir miskinden daha muhtaçdir.
Peygamber Efendimiz Hazretleri (s.a.v) de bir hadislerinde miskinle ilgili olarak söyle buyurmustur: "Miskin, bir iki hurma veya bir iki lokma ile geri çevrilen degildir.Asil miskin, insanlardan bir sey istemedigi için onlar tarafindan durumu bilinmeyen, bu sebeple kendisine bir yardimin yapilmadigi kkimsedir." ( Ebu Davud, Zekat:24 ; Buhari,Zekat:53 ; Müslim, Zekat:101 )
3. Zekat Memurlari: Zekat mallarinin toplanmasi, korunmasi, hesaplarinin tutulmasi ve layik olanlara dagitilmasi için devlet baskani veya yetkili kildigi kimse tarafindan görevlendirilen kisidir.Bu, çalisma karsiliginda alinan bir ücret oldugundan, zekat memurunun zengin olmasi zekattan hisse almasina engel degildir.
4. Müellefe-i kulub: Müellef-i kulub, gönülleri Islama isindirilanlar demektir.Bunlardan bazilari yeni Müslüman olmus inançlari zayif olan kimselerdir. Peygamber Efendimiz Hazretleri (s.a.v) Islama isinmalari ve Müslümanlara zarar vermemeleri için onlara zekattan pay vermistir.Mesela Uyeyne bin Hisn ile Akra bin Habis, Peygamber Efendimiz Hazretleri (s.a.v) 'nin bu gaye ile hisse verdigi kimselerdendi.
Fakat Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer (r.anhüm) müellefe-i kuluba zekat vermemislerdir. Hz.Ömer(r.a), zekattan hisse isteyen Uyeyne bin Hisn ve Akra bin Habis'e "Resulullah (s.a.v) kalplerinizi Islama isindirmak için size hisse veriyordu.Artik Allah, dinin güçlendirmistir.Müslüman kalmaya devam ederseniz ne ala, aksi takdirde bizimle sizin aranizda kiliç vardir" demistir.
Hanefiler, müellefe-i kuluba zekat verilmeyecegi görüsündedir.Alimlerin çogunluguna göre ise, müellefe-i kuluba ihtiyaç aninda günümüzde de zekat verilebilir.Safiilere göre kafir olanlara zekat verilmez.
5. Köleler: Efendisiyle hürriyetine kavusmak üzere anlasan küleler de, kendilerine zekat
verilmesi gereken gruplardan birisidir.Bu da dinimizin insanlarin kölelikten kurtulmasi için gösterdigi gayretlerden birisidir.
6. Borçlular: Hanefilere göre borçlu, borcu olan ve borcundan baska nisap miktari mala
sahip olmayan kimsedir.Safiiler ve diger mezhep imamlari da borçluyu, kendisi için borçlanan kimse ve toplumun menfaati için borçlanan kimse diye iki kisma ayirmislardir.
7. Allah yolunda cihat edenler: Allah'in dinini ve dince mukaddes tanina seyleri korumak,
Allah'in ismini yüceltmek için mücadele eden kimselerdir.Bunu sadece maddi cihad olarak anlamamak gerekir.Manevi cihad edenlere de zekat verilir.
8. Yolcular: Parasizlik sebebiyle yolda kalmis olanlardir.Memleketlerinde zengin olsalar
dahi böylelerine zekat verilir.
Bir zekat sekiz sinifa mi taksim edilecek?
Hanefilere ve alimlerin çogunluguna göre zekatin sekiz siniftan sadece birisine verilmesi caizdir. Safiilere göre ise, zekatin sekiz sinifa taksim edilmesi gerekir.Bu mezhebe göre zekatin her siniftan en az üçüne verilmesi tarzindaki taksim caiz degildir.Zamanimizda sekiz siniftan ancak genel olarak dördünü bulmak mümkündür.Bunlar; fakirler, miskinler, borçlular ve yolculardir.
Zekatin tamami bir kisiye verilebilir mi?
Hanefi ve Safiilere göre fakir ve miskinlere ihtiyaçlarini karsilayacak kadar zekat vermek caizdir.Hanefilere göre , eger zekat ayri ayri kimselere verildigi takdirde çok küçük parçalara ayrilacaksa, tamamini bir kisiye vermek daha uygundur. Mesela evlenmek için borca giren bir fakire, ihtiyacini karsilayacak kadar zekat toptan verilebilir.Bir kimseye nisap miktari veya nisap miktarindan fazla zekat vermek caiz ise de, böyle yapmak kerahatten uzak degildir.Ancak borçlu olan birisine hem borcunu ödeyecek, hem de elinde bir miktar para kalacak sekilde zekat verilebilir.
Kari ile koca birbirlerine zekat verebilir mi?
Zengin bir koca fakir olan hanimina zekat veremez. Çünkü kadinin geçimi zaten kocasinin üzerinedir. Imam-i azam'a göre bir kadin da fakir olan kocasina zekat veremez. Imam Ebu Yusuf, Imam Muhammed, Imam Safii ve Imam Malik'e göre ise, zengin bir kadin fakir olan kocasina zekat verebilir. Kayinpeder ve kayinvalide fakir olan damadina zekat verebilecegi gibi, zengin olan damat da fakir olan kayinpederine ve kayinvalidesine zekat verebilir.
Amcaya, kardese, dayiya,hala ve teyzeye zekat verilebilir mi?
Fakir olan amca, kardes,dayi, hala ve teyzeye zekat verilebilir. Hatta bu daha efdaldir.Bir hadis-i serifte "Fakirlere verilen sadaka bir sadakadir, akrabaya verilen sadaka iki sadakadir. Biri sadaka, digeri akrabaya iyilik " buyurularak bunun önemine dikkat çekilmistir.
Zengin zekat malindan yiyebilir mi?
Zengine zekat almak helal olmamakla beraber, zengin birisi bir fakire verilen zekattan yiyebilir."Zengine zekat helel degildir buyuran Peygamber Efendimiz Hazretleri (s.a.v) fakire verilen zekatin hediye edilmesi durumunda, zengine onu almasinin caiz oldugunu bildirmistir. ( Ebu Davud, Zekat:26 ; Müsned, 3:97)
Bir defasinda Peygamber Efendimiz Hazretleri (s.a.v)'ne Hz.Aise (r.anha) 'nin azadli kölesi Berire'ye sadaka olarak verilen bir et getirilmistir. Peygamber Efendimiz Hazretleri (s.a.v) onun nereden geldigini sordu. "Berire'ye verilen sadaka" cevabini verdiler.Resullulah ( s.a.v), "Bu onun için sadaka,bizim için hediyedir " buyurarak o etten yedi. Peygamber Efendimiz Hazretleri (s.a.v), bu sözüyle Berire'ye sadaka olarak verilen etin artik onun mali oldugunu, vasfinin degistigini, kendileri için bir sadaka degil, Berire' nin ikrami oldugunu ifade etmislerdir. (Buhari, Zekat:61 ; Ebu Davud, Zekat:30 ; Müslim, Zekat:170 )
Islami hizmetlere zekat verilir mi?
Ayet-i kerimede geçen ve "Allah yolunda harcanma" olarak tercüme edilen "fi sebilillah" ifadesi, mutlak ve umuni olarak zikredilmistir.Bu tabir bazi fikih kitaplarimizda her ne kadar silahla cihada katilan gazilere ve yolda kalan hacilara tahsis edilmisde de ,tefsirlerde ve güvenilir fikih kitaplarimizda meseke daha genis olarak ele alinmistir.Mesela Hanefi mezhebi alimlerinden Imam Kasani, Bedaiu's-Sanai isimli meshur eserinde bulunan ilgili olarak söyle der: "Allah yolunda olanlardan maksat, Allah'a yaklastiran herseydir.Eger ihtiyaç varsa bu manaya, Allah'a itaat yolunda çalisan herkes ile bütün hayir yollari girer."
"Fi sebilillah tabiri umumidir" diyen Fahreddin Razi, bu tabiri söyle açiklar."Fi sebilillah tabiri sadece gazilere mahsus degildir. Zekat bütün hayir yollarina verilebilir. Ölülerin techiz ve tekfini, kale ve cami yapimi da bu tabirin içine girer." ( Tefsir-i Kebir, 16:113 )
Elmalili Hamdi Yazir da, zekatin mücahidlere cihat malzemesi alinmak üzere sarfedilebilecegini söyler. (Hak Dini Kur'an Dili, 4:2581 ).Eskiden cihad kiliçla, kalkanla,topla tüfekle yapiliyordu.Simdi ide genelde cihad gazeteyle, dergiyle , kasetle ,web üzerinden yapiliyor.Bunlar düsmana atilan birer bomba hüviyetini tasir.Dolayisiyla bir Müslüman Islama layikiyla hizmet ettigine, bu yolla dinsizlerle, inkarcilarla cihat ettigine inandigi müesseselere zekat verebilir.
Sonuç olarak, zekat Islam'in gönüllerde yayilmasi ve din düsmanlarinin tahribatini önlemek için Allah yolunda faaliyet gösteren hizmet kuruluslarina da verilir.Günümüzde böyle hizmet kuruluslarina zekat vermek daha da ehemmiyet kazanmistir.Kaldi ki bu da bir cihaddir. Nitekim Peygamber Efendimiz Hazretleri (s.a.v) bir hadislerinde "Müsriklere karsi malinizla, caninizla ve dilinizle cihat edin" ( Müsned, 3:13,16 : Ebu Davud, Chad 5,38 ) buyurmuslardir. Bugün din düsmanlariyla yapilan en tesirli cihad gazete,dergi,web, kitap, radyo ve televizyon yoluyla yapilmaktadir.
Gayesi Islama hizmet olmayan kurum ve kuruluslara yardim yapilsa da zekat verilemeyecegi gerçegi hatirdan uzak tutulmamalidir.
Zekat nerelere ve kimlere verilmez?
Zekat verilecek kimseler ve yerler belli oldugu gibi, zekat verilmeyecek kimseler de bellidir. Su kimselere de zekat verilmez.
  • Müslüman olmayan birine zekat verilmez
  • Nisap miktari mala sahip olan kimseye zekat verilmez.
  • Anneye, babaya, dede ve nineye, onlarin anne ve babasina zekat verilmeyecegi gibi; kendi çocuklarina, torunlarina, torunlarinin çocuklarina ve daha asagisina da zekat vermek caiz degildir.
Safii mezhebinde ise bu sayilanlar birbirlerine sadece borçlu iseler borçlarinin ödenmesi için zekat verebilirler.Aksi halde veremezler.
  • Bos gezen ve çalismayan kimseye nisap miktari mala sahip olmadiginda zekat vermek Hanefi mezhebine göre caizse de, zekat vermek uygun olmaz.
  • Zekat ehil, yani layik olan kimseye verilmelidir. Bunun için de arastirma yapilmalidir. Ve alinan zekat maksada uygun tarzda kullanilmalidir.Mesela zekat alan fakirin bunu sefahete ve gayr-i mesru yollara degil, zaruri ihtiyaçlarina harcamasi gerekir.Borçlu da zekati borcuna sarfetmelidir.
  • Islam'in aleyhine çalisan kisi ve kuruluslara zekat verilmez.

 

teblið

Vefasýz
HANEFİ MEZHEBİNDE HACC

İHRAM YASAKLARI
Bir gün ya da bir geceden daha az bir zaman süresince dikişli elbise giyerseSadaka vermesi gerekirBir gün ya da gecelik zaman süresince dikişli elbise giyerseFidyeBir özür sebebiyle ayaklara mest giyerseSadaka vermesi gerekirHac için ihrama girdiği halde düşman veya hastalık gibi bir sebepten dolayı haccı tamamlayamadan ihramdan çıkarsaBir koyun kesmesi gerekirKına sürünürseFidyeMikat yerlerinden ihrama girmeden geçip sonra geri dönüp telbiye getirerek ihrama girerseBir şey gerekmezİhrama telbiye getirmeksizin girerseBir koyun kesmesi gerekirHerhangi bir organın bir kısmına koku sürerseSadaka vermesi gerekirBir özür sebebiyle bütün bir organına koku sürerseFidyeBir özrü yokken bütün bir uzvuna koku sürerseBir koyun kesmesi gerekirBir özür sebebiyle tırnaklarını kısaltırsaFidyeBir özrü olmaksızın tırnaklarını kısaltırsaBir koyun kesmesi gerekirBedendeki kılları tıraş edip yolarsaFidyeBir özür sebebiyle saçlarını tıraş ederseFidyeBir özür sebebiyle olmaksızın saçlarını tıraş ederseBir koyun kesmesi gerekirYüzünü örterseSadaka vermesi gerekirBaşını örterseFidyeKarada yaşayan bir av hayvanını öldürürseCezaHarem'de kendiliğinden yetişen bitkileri koparırsaDeğerini öderKendiliğinden yetişen küçük ağaçları keserseDeğerini öderKendiliğinden yetişen büyük ağaçları keserseDeğerini öderBir tek tırnağı keserseBir müd ölçeği yemek verirİhramlı, ihramlı olmayanı izniyle tıraş ederseSadaka vermesi gerekirİhramlı, ihramlıyı izni olmadan tıraş ederseTıraş olana fidye gerekir
TAVAF YASAKLARI
Tavafı abdestsiz bir şekilde yaparsaBir koyun kesmesi gerekirTavafı gusül abdestsiz (cünüp) bir şekilde yaparsaBir büyük baş hayvan kesmesi gerekirTavafın üç şavtını (turunu) terk ederseBir koyun kesmesi gerekirTavafta avret yerlerini örtmezse ve Mekke'nin dışına çıkarsaBir koyun kesmesi gerekirHicr-i İsmail'in iç kısmından geçerek tavaf ederse ve Mekke'nin dışına çıkarsaBir koyun kesmesi gerekirTavafı tersten yaparak Kabe'yi sağına alırsa ve Mekke'nin dışına çıkarsaBir koyun kesmesi gerekirTavafın dolanma turlarını birbiri ardınca yapmazsaBir şey gerekmezBir özrü olmadığı halde binek üzerinde tavaf ederse ve Mekke'nin dışına çıkarsaBir koyun kesmesi gerekirKudüm tavafını terk ederseBir şey gerekmezHaccın bir rüknü olan ifada tavafını yaptıktan sonra iki rekat namaz kılmazsaBir koyun kesmesi gerekirVeda tavafını yapmazsaTekrar ederUmre yapan tavaftan önce cinsel ilişkide bulunursaBir koyun kesmesi ve ayrıca kaza etmesi gerekirUmre yapan tavafın ilk dört turunu yaptıktan sonra cinsel ilişkide bulunursaBir koyun kesmesi gerekirİfada tavafını Zilhicce ayının sonunda yaparsaBir koyun kesmesi gerekirİfada tavafından önce ilişkiye girerseBir büyük baş hayvan (bedene) kesmesi ve ayrıca kaza etmesi gerekir
SA'Y YASAKLARI
Bir özrü olmadığı halde binek üzerinde sa'y ederseBir koyun kesmesi gerekirSafa ile Merve arasında sa'y etmeden önce tavaf yapmazsaBir koyun kesmesi gerekirSa'ye Safa'dan başlamazsaBir koyun kesmesi gerekirUmre yapan sa'yden sonra henüz saçlarını tıraş etmeden cinsel ilişkide bulunursaBir koyun kesmesi gerekirUmre yapan sa'yden önce cinsel ilişkide bulunursaBir koyun kesmesi gerekirSa'yın üç şavtını terk ederseBir koyun kesmesi gerekirSafa ile Merve arasında sa'y etmezseBir koyun kesmesi gerekir
TIRAŞ OLMA YASAKLARI
Saçları tıraş ya da kısaltma işini terk ederseBir koyun kesmesi gerekirSaçları tıraş ya da kısaltma işini Harem bölgesinde yapmazsaBir koyun kesmesi gerekirSaçları tıraş ya da kısaltma işini kurban günlerinden sonraya bırakırsaBir koyun kesmesi gerekir
MİNA YASAKLARI
Teşrik günlerinde Mina'da gecelemezseBir şey gerekmezİhramdan çıkmadan ilişkiye girip boşalırsaBir büyük baş hayvan kesmesi gerekirİhramdan çıkmadan önce şehvetle ilişkiye girer ama boşalmazsaBir büyük baş hayvan kesmesi gerekir
ARAFAT YASAKLARI
Arafat'ta gündüz vakfe yapıp güneş batmadan önce oradan ayrılıp gece tekrar Arafat'a geri dönerseBir koyun kesmesi gerekirArafat'ta gündüz vakfe yapıp güneş batmadan önce oradan ayrılıp gece tekrar Arafat'a geri dönmezseBir koyun kesmesi gerekirArafat'ta vakfeden önce ilişkiye girmekBir koyun kesmesi ve ayrıca kaza etmesi gerekirArafat'ta vakfeden sonra akabe cemresini taşlamadan ilişkiye girmekBir büyük baş hayvan kesmesi gerekir
MÜZDELİFE YASAKLARI
Müzdelife'de gecelemeyi terk ederseBir şey gerekmezMüzdelife'de vakfe yapmazsaBir koyun kesmesi gerekirMüzdelife'de kurban günü güneş doğduktan sonra bulunursaBir koyun kesmesi gerekir
TAŞ ATMA YASAKLARI
Cemreleri taşlamayı son teşrik gününe ertelerseBir koyun kesmesi gerekirTeşrik günlerinde üç taşlamayı terk ederseBir koyun kesmesi gerekirTaşlardan birini atmazsaSadaka vermesi gerekirÜç taşı atmazsaHer taş için sadaka gerekir
HEDY YASAKLARI
Kulak ya da kuyruğunun büyük kısmı olmayan hayvanı kurban ederseCaiz değildirKör ya da şaşı hayvanı kurban ederseCaiz değildirZayıf-cılız hayvanı kurban ederseCaiz değildirKesim mahalline yürüyemeyen topal hayvanı kurban ederseCaiz değildirÖn veya arka ayaklarından biri kesik olan hayvanı kurban ederseCaiz değildir​


 

ilker-ert

Yeni Üye
hayırlı akşamlar dilerim öncelikle,
aşağıda yazılı olan namazı bozan haller maddesinde
1 - Konuşmak: Bir kelime de namazı bozar. Bilerek, bilmiyerek, zorla, unutarak söylemek, hep bozar. Başkasının selâmına, sözüne cevap vermek bozar. Kur'ân-ı kerîmde ve hadîs-i şerîfte bulunmıyan duâları okumak, bozar.

belirtilen şu kısım
Kur'ân-ı kerîmde ve hadîs-i şerîfte bulunmıyan duâları okumak, bozar.
dikkatimi çekti biz namaza durduğumuzda ilk olarak sübhaneke sonra fatiha ile devam ediyoruz ilk rekatlarda
sübhaneke kuranı kerimde olmıyan bir dua olduğundan bu konu kafama takıldı hadisi şeriflerde varmı bilmiyorum beni bilgilendirirseniz çok sevinirim
şimdiden ALLAH razı olsun diyorum...
 

faris

Well-known member
hayırlı akşamlar dilerim öncelikle,
aşağıda yazılı olan namazı bozan haller maddesinde
1 - Konuşmak: Bir kelime de namazı bozar. Bilerek, bilmiyerek, zorla, unutarak söylemek, hep bozar. Başkasının selâmına, sözüne cevap vermek bozar. Kur'ân-ı kerîmde ve hadîs-i şerîfte bulunmıyan duâları okumak, bozar.

belirtilen şu kısım
Kur'ân-ı kerîmde ve hadîs-i şerîfte bulunmıyan duâları okumak, bozar.
dikkatimi çekti biz namaza durduğumuzda ilk olarak sübhaneke sonra fatiha ile devam ediyoruz ilk rekatlarda
sübhaneke kuranı kerimde olmıyan bir dua olduğundan bu konu kafama takıldı hadisi şeriflerde varmı bilmiyorum beni bilgilendirirseniz çok sevinirim
şimdiden ALLAH razı olsun diyorum...

Kıymetli Kardeşim;

Aslında cevab zati içeriğinde mevcut sadece detay kısımı var, o da ayakta iken değil otururken ki rekatlarda mesela ikinci rekatta oturduğumuzda ve son rekatta otururken.

Namazda yapılan dualar zati en efdal dualardır bunun dışında edilecek duanın şekli ise yine belli peygamber efendimiz a.s.v.'ın yapmış olduğu duaları edebilmektir. Peygamber efendimiz a.s.v. halkın yapmış olduğu dualar gibi dünya malına ve nimetlerine yönelik değil uhrevi neticeleri olan duaları etmiştir.

Mesela "Allah'ım bana araba ver veya Allah'ım şu kızla evleneyim" gibi duaları etmek doğru olmadığı gibi namazı da bozar. Ancak "Allah'ım bana hayırlı ilim ver, hac yapmayı nasip et" gibi dualar edilebilmekte. Daha doğru olan şekli ise peygamber efendimiz a.s.v.'ın yapmış olduğu duaları ezberlemek böylelikle yanlışlıkla da olsa namazda iken bu duaların dışında bir dua etmemiş oluruz. Yapılabilecek dualardan bazıları şu şekildedir :

[BILGI]Rivayet yoluyla sabit olan dualardan biri de, Ebu Bekir Sıddîk (ra)'den nakledilenidir:
Resûlullah (asm) Efendimiz, namazda okumam için bana şu duayı öğretti:

Allahümme, innî zalemtu nefsî zulmen kesîren ve innehu lâ yağfîru'z-zünube illâ ente, fağfir lî mağfireten min indike verhamnî inneke ente'l-ğafuru'r-rahîm.

Türkçe anlamı:

Allah'ım! Ben kendime çok haksızlık ettim. Doğrusu günahları ancak sen bağışlarsın; beni bağışla, kendi katından bir bağışlamayla beni mağfiretine erdir. Bana merhamet et. Çünkü ancak sen hem Ğafur'sun, hem Rahîm'sin.

[/BILGI]

[BILGI]

Büyük sahabi İbn Mes'ud (ra) de daha çok şu duayı tavsiye etmiştir:
Allahümme innî eselüke mine'l-hayrî küllihî, ma alimtü minhu vema lâ a'lemu ve euzu bike mine'ş-şerrî küllihî ma alimtu mînhu vema lâ a'lemu.

Türkçe anlamı:

Allah'ım! Bildiğim, bilmediğim bütün hayırları senden dilerim. Bildiğim ve bilmediğim bütün şer ve kötülüklerden sana sığınırım.

[/BILGI]

Et-Tahiyyat ve bazı dualardan sonra şu duayı da yapmak müstehabdır:

[BILGI]
Rabbî'c'alnî mukîme's-salâtî ve mîn zürriyyetî rabbenâ ve tekabbel duaî; rabbanâ, iğfir lî veli valideyye ve lil mü'minîne yevme yekumu'l-hisab.

Türkçe anlamı:

Rabbimiz! Beni de, soyumu da namaz kılanlardan eyle. Rabbimiz! Duamızı kabul buyur. Rabbimiz! Beni, anamı-babamı ve bütün mü'minleri, insanların hesaba kalkacakları gün bağışla.

[/BILGI]
 

ilker-ert

Yeni Üye
öncelikle ilginizz için teşekkür ederim ALLAH razı olsun
bu durumda namazda sübhaneke okumamızda bir zarar yok anladığım!
ayrıca yazdığınız diğer duları zammı sure olarakmı okumamız gerekli bu konuda çok cahilim sanırım ama sürekli araştırma içersindeyim en doğrusu yapmak istiyorum
iş yerinden bir tanıdığımız var sürekli kafam karışıyor
kendisi ilahiyat fakutlesinde geçmiş zamanda görev almış KURAN okumayı çok iyi bilen ezbere ayetleri söyleyen bir zat
bana ben sadece kurana bakarım, hadisi şeriflerin çoğu hristiyanların bizi aldatmak için kattıkları şeyler diyor
mesela
ölülerin arkasından dua okunmaz, öldün olay biter ya cennet ya cehennem diyor cehennemden çıkış yoktur
şefaat yoktur diyor
kaza namazı olmaz vakti geçtimi biter diyor
sünnet namazı yok diyor
namaz kuranı kerinde günde iki vakit bide cuma namazı vardır diyor
ben kuranı kerimi mealden okumaya başladım
bazı ayetleri söylediğimde arapça farklıdır yanlış çeviriyor yorum katıyorlar diyor
belki başınızı ağrıttım ama bana bir kez daha yardımcı olur ve en doğru şekilde islamı yaşamam için tavsiyede bulunursanız çok sevinirim...
ALLAH razı olsun...
 

TaLHa

Nur-u Aynım
Yönetici
öncelikle ilginizz için teşekkür ederim ALLAH razı olsun
bu durumda namazda sübhaneke okumamızda bir zarar yok anladığım!
ayrıca yazdığınız diğer duları zammı sure olarakmı okumamız gerekli bu konuda çok cahilim sanırım ama sürekli araştırma içersindeyim en doğrusu yapmak istiyorum
iş yerinden bir tanıdığımız var sürekli kafam karışıyor
kendisi ilahiyat fakutlesinde geçmiş zamanda görev almış KURAN okumayı çok iyi bilen ezbere ayetleri söyleyen bir zat
bana ben sadece kurana bakarım, hadisi şeriflerin çoğu hristiyanların bizi aldatmak için kattıkları şeyler diyor
mesela
ölülerin arkasından dua okunmaz, öldün olay biter ya cennet ya cehennem diyor cehennemden çıkış yoktur
şefaat yoktur diyor
kaza namazı olmaz vakti geçtimi biter diyor
sünnet namazı yok diyor
namaz kuranı kerinde günde iki vakit bide cuma namazı vardır diyor
ben kuranı kerimi mealden okumaya başladım
bazı ayetleri söylediğimde arapça farklıdır yanlış çeviriyor yorum katıyorlar diyor
belki başınızı ağrıttım ama bana bir kez daha yardımcı olur ve en doğru şekilde islamı yaşamam için tavsiyede bulunursanız çok sevinirim...
ALLAH razı olsun...

Kıymetli Kardeşim;

İlmihalde yer alan namazın kılınışı ve okunacak süre ve dualar, peygamber efendimiz a.s.v.'ın bize öğrettiğinden başka değildir. Yani ayakta okunacak dua sadece sübhanekedir. Diğer dualar ancak otururken yapılabilmektedir. Bunlar zati islam ilmihallerinde mevcut olan hususlardır. Bir ilmihal tedarik ederek okumanızda çok fayda olacaktir.

Bunun yanı sıra her takkeli hoca, her sakallıdan da hacı olmaz. Müminin bir istikameti o istikameti ifade eden belirleyen bir rehberi olmalı. Eğer rehbersiz bir dini yaşamak mümkün olsaydı ne Kur'an-ı Kerim nazil olurdu ne de onu tebliğ edecek bir resul. Bu sebeble islamiyette iki husus birbirini tamamlayan birbirisiz olmayan tek şey Kur'an ve Resulullah'dır. Bir tek ayet-i kerimeyi inkar etmek küfre götüreceğinden peygamber efendimiz a.s.v.'a tabii olunması ile alakalı o kadar ayeti kerime var iken bu ayetleri yanlış tevil ederek nefse kılıf geçirmek ehli sünnet vel cemaat itikadında yoktur. Bu hususlar daha çok sapık diye adlandırılan inanışlar için geçerli olmakta, mesela arap yarımadasında yaygın olan vahhabilik gibi bir kaç asırlık bir tarihi olan inanışlarda. Ancak ehli sünnet vel cemaat inançı peygamber efendimizden a.s.v. bugünümüze büyük bir titizlik ve burhanlar ile nakledilmiştir.

Karşımıza bir papaz çıkıp hristiyanlığı tebliğ etse elbette o kişinin sözünü muteber kabul etmeyiz değil mi? İşte öyle de ilahiyat okuması veya kur'anı kerimi bilmesi bizim için bir ölçü olamaz. Şayet Hadis-i Şerifleri nakledenler ve günümüze ulaştıranlar senedleri ile belgeleri ile nakletmiştir. Bunları sadece bir söz ile bir tarafa atmak akıl işi değildir. Bu hususta Ustad Bediüzzaman temel kaideyi ifade etmekte :

[NOT]"Ya bir tefsiri, ya bir tevili, ya bir tabiri vardır" de, ilişme. Sözler[/NOT]


Yukarıda naklettiğiniz o zatın inkar ettiği hususlar kendi inancı için geçerli olabilir çünkü peygambere tabiyim demiyor ki? Peygambere tabii olmayan birinin inkarı hiç hükmündedir. Yukarıdaki hususları da Peygamber efendimiz a.s.v.'ın sünnetinde olduğu için bizler tatbik ediyoruz. Öyle de tatbik ettiğimiz için ehli sünnet vel cemaat diyoruz.

Yukarıda bir tek ayeti kerimeyi inkar etmek dahi küfre götürür demiştik;

[BILGI]

قُلْ إِن كُنتُمْ تُحِبُّونَ اللّهَ فَاتَّبِعُونِي يُحْبِبْكُمُ اللّهُ وَيَغْفِرْ لَكُمْ ذُنُوبَكُمْ وَاللّهُ غَفُورٌ رَّحِيمٌ

Al-i İmran [003.031] De ki: «Eğer Allah Teâlâ'yı seviyor iseniz bana ittiba ediniz ki, Allah Teâlâ da sizi sevsin ve sizin için günahlarınızı yarlığasın. Ve Allah Teâlâ gafûrdur, rahîmdir.»





يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ أَطِيعُواْ اللّهَ وَأَطِيعُواْ الرَّسُولَ وَأُوْلِي الأَمْرِ مِنكُمْ فَإِن تَنَازَعْتُمْ فِي شَيْءٍ فَرُدُّوهُ إِلَى اللّهِ وَالرَّسُولِ إِن كُنتُمْ تُؤْمِنُونَ بِاللّهِ وَالْيَوْمِ الآخِرِ ذَلِكَ خَيْرٌ وَأَحْسَنُ تَأْوِيلاً

NİSA 59 - Ey iman edenler! Allah'a itaat edin, Peygambere de itaat edin ve sizden olan emir sahibine de itaat edin. Eğer herhangi bir şeyde anlaşmazlığa düşerseniz; Allah'a ve ahiret gününe gerçekten inanıyorsanız, onu Allah ve Resulüne arz edin. Bu, daha iyidir ve sonuç bakımından da daha güzeldir.





يَا أَيُّهَا النَّاسُ قَدْ جَاءكُمُ الرَّسُولُ بِالْحَقِّ مِن رَّبِّكُمْ فَآمِنُواْ خَيْرًا لَّكُمْ وَإِن تَكْفُرُواْ فَإِنَّ لِلَّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ وَكَانَ اللّهُ عَلِيمًا حَكِيمًا

NİSA 170 - Ey insanlar, Resul size, Rabbi'nizden hakkı (gerçeği) getirdi. Kendi yararınıza olarak ona inanın. Eğer inkâr ederseniz, bilin ki göklerde ve yerde olanların hepsi Allah'ındır. Allah bilendir, hikmet sahibidir.




يَا أَهْلَ الْكِتَابِ قَدْ جَاءكُمْ رَسُولُنَا يُبَيِّنُ لَكُمْ عَلَى فَتْرَةٍ مِّنَ الرُّسُلِ أَن تَقُولُواْ مَا جَاءنَا مِن بَشِيرٍ وَلاَ نَذِيرٍ فَقَدْ جَاءكُم بَشِيرٌ وَنَذِيرٌ وَاللّهُ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ

MAİDE 19 - Ey kitap ehli! Peygamberlerin arasının kesildiği bir sırada size Resulümüz geldi, gerçekleri açıklıyor ki, (yarın kıyamet gününde): "Bize bir müjdeleyici ve uyarıcı gelmedi" demeyiniz. İşte müjdeleyici ve uyarıcı geldi. Allah, her şeye kadirdir.




قُلْ يَا أَيُّهَا النَّاسُ إِنِّي رَسُولُ اللّهِ إِلَيْكُمْ جَمِيعًا الَّذِي لَهُ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ لا إِلَهَ إِلاَّ هُوَ يُحْيِي وَيُمِيتُ فَآمِنُواْ بِاللّهِ وَرَسُولِهِ النَّبِيِّ الأُمِّيِّ الَّذِي يُؤْمِنُ بِاللّهِ وَكَلِمَاتِهِ وَاتَّبِعُوهُ لَعَلَّكُمْ تَهْتَدُونَ

ARAF 158 - De ki; ey insanlar! Ben sizin hepinize Allah'ın resulüyüm. O Allah ki, göklerin ve yerin bütün mülkü O'nundur. O'ndan başka hiçbir ilâh yoktur. Öldüren de, dirilten de O'dur. Bundan dolayı gelin, Allah'a ve resulüne iman edin. Allah'a ve Allah'ın bütün kelâmlarına iman etmiş bulunan o ümmî peygambere, evet ona uyun ki, hidayete erebilesiniz.
[/BILGI]

Bunun gibi daha bir çok ayeti kerime var ki Peygamber Efendimiz a.s.v.'a ittiba edilmesini ve uyulmasını emretmekle beraber mükafatıda haber vermekte. Bununla beraber Ustad Bediüzzaman Yirmidördüncü Sözün Üçüncü Dal'ında en çok ve en kolay inkar edilen bazı hadis-i şerifleri ele alarak Hadis-i Şeriflerin hakikatlerini on hakikatte içeriğini anlatarak inkarının kolay olamayacağını göstermiştir. Diğer sair meselelerde de başka hadis-i şerifleri de ele almıştır.

[DIKKAT]Şimdi insafın varsa bu "On Usûl"ü kemal-i dikkatle düşündükten sonra, o aklın hilaf-ı hakikat gördüğü bir hadîsin inkârına kalkışma! "Ya bir tefsiri, ya bir tevili, ya bir tabiri vardır" de, ilişme. Sözler ( 349 )[/DIKKAT]

Size tavsiyem Risale-i Nurları okumanız ve anlamaya çalışmanızdır. Çünkü bu gibi meselelerin hepsi aklı orada akli tatmin ve kalbe ferahlık verecek şekilde izah edilmektedir.
 

ilker-ert

Yeni Üye
Bu çok güzel ve emek isteyen cevablarınız için çok teşekkür ederim , tavsiyelerinize mutlaka uyacağım ve o kişinin görüşlerine itibar etmeyeceğim onun düşüncesi ona kalsın!
ben söylediğiniz kaynaklar KURAN ve Hadis-i Şerifleri okumaya devam edip inşallah doğru yolu bulacağım
ALLAH sizlerden razı olsun..
Hayırlı akşamlar dilerim...
 

Mustafa4646

Yeni Üye
Selamunaleykum Hanifi mezhebini araştırırken Allah sizi karşıma çıkardı yazıyı okuduktan sonra bir çok eksigim olduğunun farkına vardım ve namaz hocası gibi kitaplar ve internetten indirdiğim dosyalarda hep aynı dua sürelerin okunacağı gösteriliyor du ama burayı okuyunca farklı olduğunu anladım ve nerde ne zaman rükû da secdede kiyamda yani namazın her yerinde her rekatinda hangi süre ve duaları okumam gerektiğini sadece isimlerini yazsanız ben bulup ezberlerim bunları yazarmisiniz namazın her rekatinda ayakta otururken hangi dua ve sureler okunur hep aynısı okunmadigini yazmissiniz bunlarin isimlerini yazarmisiniz ben ezberlerim
 

Huseyni

Müdavim
Aleyküm selam. Kardeş bunların hepsi ilmihalde yazar. Vakit namazlarının tamamında her rekatında (kıyamda) fatiha kesinlikle okunur. İki rekatlı olan her namazda yine fatihanın ardından kurandan birkaç ayet ya da bir satırı geçecek uzun bir ayet yahut kısa bi sure okunur. 4 rekatlı namazlardan öğle namazı ilk sünnetinde her rekat fatiha ardından dediğim şekilde okunur. Farzında ise 3 ve 4. rekatlarda fatihanın ardından bişey okunmadan rükuya gidilir.

İkindi namazının sünnetinde ise sırasıyla okunacak kıraatlar şu şekildedir. 1. rekat sübhaneke duası - fatiha - ardından kısa sure bir satırdan uzun ayet ya da peşpeşe olan ayetler okunur. 2. rekat da fatiha ve ardından yine aynı şekilde okunur. 3. rekat yine 1. rekat gibi okunur ve 4. rekat da 2. rekat gibi okunur.

akşam namazında farzda ilk iki rekat aynı diğer farz namazların ilk iki rekatı gibi 3. rekat da ise yalnızca fatiha okunup rükuya gidilir.

yatsı namazı ilk sünneti ikindinin sünneti gibi farzı öğle veya ikindinin farzı gibi kılınır. Vitr namazında ise ilk iki rekat diğer farz namazların ilk iki rekatı gibi, son rekat da fatihadan sonra yine bir sure ya da bir satırı geçecek şekilde ayet okunup ardından tekbir alınıp, kunut duaları okunur ve rükuya gidilir. Sabah ve yatsı farz namazlarında fatihadan sonra okunacak sureleri ya da ayetleri diğer vakitlere göre uzun tutmak efdaldir. Yarım sayfa bir sayfa ve daha da çok okunabilir... Bunun haricindeki rüku ve secdede okunacak dualar aynıdır. Yalnızca ikindinin sünneti ve yatsının ilk sünnetinde 2. rekat da oturduğumuz zaman tahiyyatın ardından salli barik okunur.

Selam ve dua ile...
 
Üst