Livza
Well-known member
"Allah Tealâ ayet-i kerimede: “Ey iman edenler! Allah’a ittika edin ve O’na yaklasmaya vesile arayin ve O’nun yolunda mücahede edin ki felaha eresiniz.” (Maide, 35) buyuruyor.
Bu ayet-i celilede ihtimam göstermemiz, dikkatle üzerinde durmamiz gereken üç sey var:
Bunlardan birincisi Allah’a ittikadir. Yani Allah’in cezasindan, azabindan korkup, haramdan, günahtan, çirkin islerden sakinmak; sayet bir günaha düsüldüyse hemen tevbe etmektir. Haram nedir? Allah Tealâ’nin “yapmayin” diye emrettikleridir. Içki içmeyin, gibi. “Yapin” diye emrettiklerini yapmamak da haramdir. Namaz kilmak gibi. Yani haram, yapilmasi veya yapilmamasi kesin olarak yasak olan islerdir.
Ayet-i celilede dikkat çekilen ikinci husus ise, Allah’a yaklasmaya vesile aramaktir. Yani sadece, ben iman ettim ve Allah’tan korkarim, demekle yetinmeyip, O’na yaklasmayi mümkün kilan bütün firsat, yol, sebep ve vasitalara tevessül etmek, siki sikiya sarilmaktir.
Üçüncüsü mücahede etmektir ki, nefs, seytan, insanlar ve dünya hayatindan kaynaklanan iç ve dis bütün engel ve zorluklara gögüs germektir. Bir zorlukla karsilasilsa bile Allah’a kulluktan geri kalmamaktir.
Ayet-i celilenin sonunda da, bunlari yapanlara Allah Tealâ felaha ermeyi, yani kurtulusu, bitmek-tükenmek bilmeyen saadeti vaad ediyor. Ne mutlu bize ki, müslüman olmak nasip olmus, bunlardan haberdar olmusuz.
Öyleyse bu büyük nimetin kiymetini bilmeye çalisalim. Habersizler, bir sey bilmeyenler gibi davranmayalim. Allah Tealâ’nin lütfu keremiyle, büyüklerin himmetiyle ittika edelim, Allah’tan korkup haramdan, günahtan uzak duralim.
Dinimizde haram helal bellidir. Öncelik de haramdan sakinmaya aittir. Denilmistir ki: “Def-i mazarrat celb-i menfaate râcihtir.” Yani zarari, ziyani olan seyden korunmak, faydali olan seyi elde etmekten önce gelir.
Mesela nafile oruç tutmak faydalidir, sevaba vesile olur. Fakat giybet edersen, yalan söylersen, gözünü harama diker, mâlâyani konusur, bos islerle ugrasirsan orucunun faziletine zarar verirsin; deftere oruç yazilir ama sevabi kalmaz.
Harami islememeye sabretmek büyük bir istir. Binlerce nafile ibadetten evladir. Mesela giybet etmemek, nafile oruç tumaktan efdaldir. Bunun için, mazarrati def etmek, yani harama yönelmemek, giybete girmemek, caddede, çarsida harama bakarak göz zinasi etmemek, namuslu müminin iffetine, namusuna ilismemek gibi insanin karsisina çikabilecek bütün günahlara karsi uyanik olmak icap eder.
Maide Suresi’ndeki ayet-i celilede, Allah Tealâ’nin beyan ettigi mübarek kelama göre yasaklanmis olanlari terk, yapilmasi emredilmis olanlari islemekle ayni sirada oldugundan, önce günahlari terk etmedikçe emirleri yapmak fayda vermez. Kemalât artmaz, yerinde sayar. Insanin o kadar emek harcadigi seyi bir anda kaybetmesi ne kadar üzücüdür! Böyle bir durumdan Allah’a siginiriz.
Günahlari önce tevbe ederek terk ederiz. Bir daha yapmamaya azmederiz. Günaha çagiran nefs ve seytanlara kulaklarimizi tikayip, hayatimizi Allah Tealâ’nin emirlerine göre tanzim ederiz.
Fakat asrimiz günahlari asikâr edip yayginlastirdi ve günahkâr olmaya sürekli bir tesvik var. Böyle bir ortamda tekrar günaha dönmemek için kâmil bir mürsidin elinden tutup etegine sarilmak, Allah yolunda mücahede ederken daima onun manevi yardimina siginmak ve bir daha günahlara dönmeyecek duruma, kemalâta talip olmak gerekir.
Sahabe-i Kiram (Allah onlardan razi olsun), Rasulullah s.a.v.’e biat edip O’nun elinde tevbe ettiler. O’nu mürsit, rehber, peygamber görerek, dogruluguna, güvenilirligine inanarak baglanip teslim oldular. Allah Rasulü de onlari terbiye etti, olgunlasmalarini, kemale ermelerini sagladi. Öyle ki Allah Rasulü’nün elinde yetisen, terbiye gören en küçük makamdaki Vahsi r.a., Gavs Geylanî k.s. Hazretleri’nden üstün oldu. Çünkü ögreticisi, egiticisi Hz. Peygamber idi.
Asr-i Saadet’ten sonra da terbiye edicilere hep ihtiyaç oldu. Bu isI Allah Rasulü’nün manevi mirasçisi kâmil mürsitler yaptilar. Haramlardan sakinip Allah’a yakinlasmaya büyük vesile oldular.
Allah’in yasaklarindan sakinmak, vesileye sarilip mücahede etmekle insallah felaha erecegiz.
Birakalim seytanlarin sofrasindaki aci ikram kendilerinin olsun.
Mehmet ILDIRAR"
Bu ayet-i celilede ihtimam göstermemiz, dikkatle üzerinde durmamiz gereken üç sey var:
Bunlardan birincisi Allah’a ittikadir. Yani Allah’in cezasindan, azabindan korkup, haramdan, günahtan, çirkin islerden sakinmak; sayet bir günaha düsüldüyse hemen tevbe etmektir. Haram nedir? Allah Tealâ’nin “yapmayin” diye emrettikleridir. Içki içmeyin, gibi. “Yapin” diye emrettiklerini yapmamak da haramdir. Namaz kilmak gibi. Yani haram, yapilmasi veya yapilmamasi kesin olarak yasak olan islerdir.
Ayet-i celilede dikkat çekilen ikinci husus ise, Allah’a yaklasmaya vesile aramaktir. Yani sadece, ben iman ettim ve Allah’tan korkarim, demekle yetinmeyip, O’na yaklasmayi mümkün kilan bütün firsat, yol, sebep ve vasitalara tevessül etmek, siki sikiya sarilmaktir.
Üçüncüsü mücahede etmektir ki, nefs, seytan, insanlar ve dünya hayatindan kaynaklanan iç ve dis bütün engel ve zorluklara gögüs germektir. Bir zorlukla karsilasilsa bile Allah’a kulluktan geri kalmamaktir.
Ayet-i celilenin sonunda da, bunlari yapanlara Allah Tealâ felaha ermeyi, yani kurtulusu, bitmek-tükenmek bilmeyen saadeti vaad ediyor. Ne mutlu bize ki, müslüman olmak nasip olmus, bunlardan haberdar olmusuz.
Öyleyse bu büyük nimetin kiymetini bilmeye çalisalim. Habersizler, bir sey bilmeyenler gibi davranmayalim. Allah Tealâ’nin lütfu keremiyle, büyüklerin himmetiyle ittika edelim, Allah’tan korkup haramdan, günahtan uzak duralim.
Dinimizde haram helal bellidir. Öncelik de haramdan sakinmaya aittir. Denilmistir ki: “Def-i mazarrat celb-i menfaate râcihtir.” Yani zarari, ziyani olan seyden korunmak, faydali olan seyi elde etmekten önce gelir.
Mesela nafile oruç tutmak faydalidir, sevaba vesile olur. Fakat giybet edersen, yalan söylersen, gözünü harama diker, mâlâyani konusur, bos islerle ugrasirsan orucunun faziletine zarar verirsin; deftere oruç yazilir ama sevabi kalmaz.
Harami islememeye sabretmek büyük bir istir. Binlerce nafile ibadetten evladir. Mesela giybet etmemek, nafile oruç tumaktan efdaldir. Bunun için, mazarrati def etmek, yani harama yönelmemek, giybete girmemek, caddede, çarsida harama bakarak göz zinasi etmemek, namuslu müminin iffetine, namusuna ilismemek gibi insanin karsisina çikabilecek bütün günahlara karsi uyanik olmak icap eder.
Maide Suresi’ndeki ayet-i celilede, Allah Tealâ’nin beyan ettigi mübarek kelama göre yasaklanmis olanlari terk, yapilmasi emredilmis olanlari islemekle ayni sirada oldugundan, önce günahlari terk etmedikçe emirleri yapmak fayda vermez. Kemalât artmaz, yerinde sayar. Insanin o kadar emek harcadigi seyi bir anda kaybetmesi ne kadar üzücüdür! Böyle bir durumdan Allah’a siginiriz.
Günahlari önce tevbe ederek terk ederiz. Bir daha yapmamaya azmederiz. Günaha çagiran nefs ve seytanlara kulaklarimizi tikayip, hayatimizi Allah Tealâ’nin emirlerine göre tanzim ederiz.
Fakat asrimiz günahlari asikâr edip yayginlastirdi ve günahkâr olmaya sürekli bir tesvik var. Böyle bir ortamda tekrar günaha dönmemek için kâmil bir mürsidin elinden tutup etegine sarilmak, Allah yolunda mücahede ederken daima onun manevi yardimina siginmak ve bir daha günahlara dönmeyecek duruma, kemalâta talip olmak gerekir.
Sahabe-i Kiram (Allah onlardan razi olsun), Rasulullah s.a.v.’e biat edip O’nun elinde tevbe ettiler. O’nu mürsit, rehber, peygamber görerek, dogruluguna, güvenilirligine inanarak baglanip teslim oldular. Allah Rasulü de onlari terbiye etti, olgunlasmalarini, kemale ermelerini sagladi. Öyle ki Allah Rasulü’nün elinde yetisen, terbiye gören en küçük makamdaki Vahsi r.a., Gavs Geylanî k.s. Hazretleri’nden üstün oldu. Çünkü ögreticisi, egiticisi Hz. Peygamber idi.
Asr-i Saadet’ten sonra da terbiye edicilere hep ihtiyaç oldu. Bu isI Allah Rasulü’nün manevi mirasçisi kâmil mürsitler yaptilar. Haramlardan sakinip Allah’a yakinlasmaya büyük vesile oldular.
Allah’in yasaklarindan sakinmak, vesileye sarilip mücahede etmekle insallah felaha erecegiz.
Birakalim seytanlarin sofrasindaki aci ikram kendilerinin olsun.
Mehmet ILDIRAR"