Havada tevhid kokusu

Nevzatt

Well-known member
Buj_hayirli.jpg

Tüm cam parçalarında, su katrelerinde, yağan karın zerreler adedince aynacıklarında ve elbette havanın sayısız zerrelerinde gökteki güneşin yansımaları, her birinin içinde minik güneşçikler vardır. Gündüzün ışığı güneşten gelir. Ve yeryüzündeki bütün parlak yüzeylerde yansıyan hayalî güneşçikler de büyük güneşin akislerinden ibarettir. Güneş, ufacık olup girmiş gibidir kendisini yansıtan her parlak cam ve yüzeye. Her zerre birer cam parçası olup göğsünde birer güneşçik taşıdığı için, gündüzün ışığı her yeri kaplar.

Havada zerreler adedince ışıklar taşınır ve yansıtılır. Her yerde müstakil ve “ışığını kendine borçlu” güneşçikler yoktur; gökteki tek güneşin yansımaları, ışığının zerrelerce elden ele dolaşması vardır sadece. Hava ışık taşır!

Zerreler, ışıklardan başka sesleri de taşır oradan oraya. Her bir zerre, ses kayıt cihazı gibi hangi sesi duyduysa anında alır ve kulaklardan içeri bozmadan, unutmadan, değiştirmeden nakleder. Unutmayan kulakları ve şaşırmayan ağızları vardır sanki her bir zerrenin. Ve bir tek sesi değil, hadsiz sesleri aynı anda hadsiz kulaklara taşırlar. Şu an odamda hafif seste çalan müzik, saatin tik takları, uzaktaki bir serçenin cıvıltısı, balkondan balkona birbiriyle konuşanlar... Bir sesin aynı anda milyarlarca kopyası çıkarılır ve tüm kulaklara nakledilir.

Aynı zerreler ışığı ve sesleri aynı anda iletmekten başka, o arada iyi-kötü ne tür koku varsa, onları da burnumuza taşıyıp dururlar bir yandan. Hem aynı anda oksijen getirerek içimize aktarırlar her soluyuşta. Çiçekten çiçeğe toz taşırken, denizlerden semaya kaldırdıkları bulutları dağlara indirir, yağmur bulutlarını iteleyip dururlar. Hava zerrelerle doludur. Ve zerrelerin zerreler adedince aynı anda yaptığı işlerle!

Gözü görmez, kulağı işitmez, şuursuz zerrelerin kendisi değildir elbette tüm bu harika işleri aynı anda, şaşırmadan, karıştırmadan, kırıp dökmeden yapan. Yaptırılır! Her şeyi bilen, gören, işiten Rabbin emriyle; kudretli, hikmetli, rahmetli eliyle döner kainat çarkları...

Zerreler bunca taşıma ve yansıtma işlerini yapadursun, birkaç dakika durup koku unsurunu ve bu taşıyıcılığı düşünmek bile insanın başını döndürmeye yeter.

Kokuyu, ter kokusu ve onu giderecek süslü şişelerdeki parfümlere indirgemişse de televizyonun kıt aklı! Kendi dünyamızdaki önemli ve duygularımızı harekete geçiren özel kokulardan birkaç tane hemen sıralayabiliriz. Bebek kokusu, taze demlenmiş çayın kokusu, yağmur kokusu, çiçek veya yeşillik kokusu. Mesela benim pazar yerlerinde en sevdiğim bölüm sebze meyve bölümüdür. Oradan yayılan iştah açıcı kokular eşliğinde yürümek keyif verir bana.

İşte biz böylesine sebze, meyve ya da çiçeklerle bezeli, kimi midemize, kimi ruhumuza hitap eden güzel kokular arasında dolanırken...

Özellikle yazları kapalı yerlerdeki kötü kokuları istemeyerek soluyup güzel koku ve temiz havanın kıymetini az buçuk ölçüp fark etmeye çalışırken...

Aslında hayatın esrarengiz bir gerçeği olan koku unsurunun yeterince keşfedilmemiş bir muamma olduğu, basit bir sınıflandırılması bile yapılamamış, ana kokuların kaç tane olduğu bile hesaplanamamışken...

İlim dünyasının cehaleti bu konuda hâlâ giderilememiş, burnumuzda milimetrekareye kırk bin koku alıcı hücresi konulduğunu söylese de milyarlarca farklı kokuyu nasıl ayırt edip tanıdığımızı açıklayamadığı bu zamanda...

“Koku olmasaydı ne olurdu?” sadece buna üstün körü bir göz atmak bile insanı hayrette bırakır.

Burnumuzun koku almaması, tat alma duygumuzu da etkileyeceğinden, ağzımızın tadı tuzu kalmazdı. Ya atalarımızın ‘koklaşa koklaşa anlaştıklarını’ söylediği hayvanlar aleminde neler olurdu?

Hayvanlar en çok kokuyla dünyayı tanır ve haberleşirler.

Her bir kraliçe karınca, yuvasındaki kolonisini kendine has salgıladığı özel bir kokuyla bir arada tutar. Gelmiş ve gelecek hiçbir yuvada aynı koku yoktur ve olmayacaktır. Kokular yuvalara özel, koloniler de ayrı bir cumhuriyettir!

Bal arıları ve kovanları için de aynı durum söz konusudur. Üstelik arıların antenlerinde bir milyon koku alıcı hücre vardır ki, çiçek koklamayı en iyi bilenler, belki öncelikle onlardır. Zira balın yerini tespit etme mekanizması ondadır. Aksi halde burnu çiçek kokusu almayan ve ayırt edemeyen arıdan bal beklemek hayal olurdu!

Dişi böceğin kendine has kokusunu erkek böceğin, antenlerine yerleştirilmiş alıcılarla kilometrelerce öteden duyup gelmesi, koklaşarak anlaşmada, daha da ötesi nesiller boyu “hayatını devam ettirme”de kokunun vazgeçilmez önemini vurgulamaya yeter.

2-3 km. uzaktaki ve yerin derinliklerindeki suyun kokmayan kokusunu koca hortumuyla algılayan fil, o hantal vücuduyla gününü su arayarak geçirtmeyen Rabbine şükür içindedir.

Hayvanların büyük çoğunluğunda hayat “koklaşarak” devam ettiği gibi; milyonlarca türden milyarlarca çiçek de güzel kokuları sadece insanlar hoşça vakit geçirsinler diye salgılıyor değildir. Çiçeğin de, hayatının devamı için kokmaya ihtiyacı vardır! Onlar da böcekler vasıtasıyla getirilen polenleri isterler.
Kısacası, koku salan ve koku alan her bir canlı bu “kokma ve koklama,” böylece hayatını devam ettirme işini görecek postacılar ister.

Hava ve su zerreleri de, şaşırmadan, değiştirmeden, bozmadan, dökmeden, milyarlarca farklı kokuyu oradan oraya mektup gibi taşıyan postacılardır. Onları böyle hikmetle çalıştıran, havanın ve her şeyin Rabbinden başkası değildir.

Havada zerreler adedince milyarlarca kokular dolaşıp duruyorsa da, aslında hava hep tevhid kokar!
 
Üst