Hayatindan zevk alamayan hanimlar

Þefkat_

Well-known member
HAYATINDAN ZEVK ALAMAYAN HANIMLAR

Geçtiğimiz günlerde bazı hanımlar dediler ki: "Her gün her gün aynı işleri yapmaktan sıkıldık!"

"Siz de işleri değiştirin." dedim. "Belediyeler ücretsiz kurslar açmış. Şahane kurslar. Dikiş kursu, yemek kursu, çocuk bakımı... Buralara gidilebilir. Organizma yorulunca insan rahat eder. Fıtrat yalan söylemez; çalışan hanımlara bakın; onlar da işteki yorgunluk bir kenara, ev işleriyle meşgul olamamanın verdiği huzursuzluğu yaşıyor. Ev hanımı hareketsiz kalmanın acısını çekiyor, çalışan hanımlar, patronun emrinde olmaktan yaka silkiyor."

Amma mutluluk insanın dışında değil, içindedir. Bir ev hanımı, evvela şunu düşünecek: Ben nasıl huzurlu yaşayabilirim?

Bunu kendisi cevaplandıramayabilir. Bunun için okuyacak, soracak, araştıracak. Mesela bu soruya ben şöyle cevap veririm: Beynimiz ilim ister, kalbimiz iman ve ibadet ister, midemiz gıda ister, kollarımız ayaklarımız hareket ister. Bu organların isteklerini yerine getirmemiz lazım. Getirmezsek ne olur? En başta psikolojik sıkıntı başlar. O hanım, maddi cihetten her şeye sahipse de, bunlar onu rahatlatmaya yetmez; her an içi sıkılır. Sonra da "depresyondayım" der.

Ruh, Allah'ın hayat sıfatıdır. Bu sebepten ruh, hastalanmaz. İslamiyet'i yaşamayan insanın ruhu, kafesteki kuş gibidir; hareket edemez, nefes alamaz, bunun için sıkılır, bunalıma girer. Maneviyat kısırlığı, habbeyi kubbe yapar, en küçük dertleri, en basit hastalıkları büyütür. İlimle, ibadetle ruh nefes alır.

Aslında insan, külli nizamı görebilse ve külli nizam içinde kendi yerini ve vazifesini tayin etse, hiçbir zaman sıkılmaz. İslamiyet maddeten ve manen şifadır.

Sıkıntılardan kurtulmanın çaresi, beynin istediği ilmi vermek, kalbin istediği iman ve ibadeti vermek, kolların ve ayakların istediği hareketi vermektir. Mesela ben, hastalanmadan evvel sabah erken kalkar, evden Cağaloğlu'na yürüyerek giderdim. Sabahın o saatinde çöplükten kâğıt toplayanları, kışın paltosuz gezenleri, hamalları görünce hiçbir şeyim kalmazdı.

Şimdiki evlerde en güzel mobilyalar, en pahalı mefruşatlar, halılar... Amma kütüphane yok!.. Nasıl ki her evde mutfak var, kiler var, mefruşat var; o evde bir de kütüphane olmalı. O kütüphaneyi kurmalı. Sonra o kütüphanenin karşısına geçip hangisini okumalıyım, demeli. Her bir kitabı tek tek alıp karıştırmalı. Bunu yapanın o günü çok rahat geçecek, sıkıntı gitmiş olacak. Rutin hayatı bunlar renklendirir.

Çok tecrübelerle görülmüştür ki, insanların ilim ve ibadetleri ne kadar azsa, şikâyetleri de o kadar çoğalır. Aksine ilim ve ibadetleri ne kadar çoksa, şikâyetleri de o oranda azalır.

Dikkatimi çeken husus da şu: Hanımların huzurunu bozan, televizyondaki bazı programlardır. Program seçilecek, her program seyredilmeyecek.

Onun huzurunu bozan bazı insanlardır. O insanları iyi tanıyacak. Ona göre hareket edecek. Dikenden şikâyete hakkımız yok, çünkü biliyoruz ki diken batar, tedbiri biz alacağız.

Gençlik yıllarımda "yapamadıklarım ve noksanlarım" listesi yapmıştım. Mesela, "Tecvitli Kur'an okumasını bilmiyorum, namazlarımda sıkıntı yaşıyorum, gereksiz arkadaşlarla fazla zaman geçiriyorum, okuduğum kitapları anlamıyorum..." Böyle eksik noktalarımı tespit ettim. Bunları tek tek düzeltme kararı aldım.

Bu liste hayatımı değiştirdi!

Kendimle mücadeleye girmiştim. O mücadele çok güzel sonuçlar verdi. Ben istiyorum ki kendi hayatımı yaşayayım. Başkaları da istiyordu ki onların istediği hayatı yaşayayım.

Bu mücadele hayatım boyunca devam etti, hâlâ devam ediyor. Hayatın tadı da bu olsa gerek...


Hekimoğlu İsmail
 

teblið

Vefasýz
Allah (c.c) razı olsun kardeşim..ehemmiyetli bir husus..

Asrın kanayan yarası ;Mümin hanımlara gereken değerin verilmemesi;

Bu hanımların suçumu ,yoksa ataerkil toplumların kadını sindirmesimi bilemiyorum;ama;

Şunu çok iyi biliyorum ki İslam Kadına gerçek değeri vermiş tek ve yegane sistemdir;

Dikkat edersek Kur'anı kerim'de emr olunan tüm ayeti celilerde ,kadını ve erkeği eşit tutar YARADAN;

ve ayetlerin çoğu;

MÜMİN KADINLARA VE MÜMİN ERKEKLERE SÖYLE EY MUHHAMED;

heleki en çok ta üzgün olduğum konulardan biri kadının eğitim haklarının sindirilmesi ve ellerinden alınması..;Ve maalesef ki eksik akıl şekilde hitaba maruz kalışları ,kadınlarımızın medeni cesaretlerini iyice kırmakta ..;

Hele hele ahir zamanda behimi arzuların kölesi edilen ve teşhir ağacı gibi kullanılan reklam aracı kadınlarımız ,sözüm ona yükseltme yalanlarıyla esefele safilin düzeyine düşürülen zavvallı kadınlarımız;

iyi bir örnek Hz hatice ;

Bence her müslüman kadın bu iman kalesi hz Hatice'nin hayatını bir kez daha okuyup etüt etsinler ;ve dirilişe geçsinler cahiliye akımların oyununa gelmesinler..
 

fzt

Member
"Ev hanımlığı" nın değerinin azımsanması hatta küçümsenmesi iç acıtan bir durum. Sadece "ev hanımı" olduğu için kendini hiç bir işe yaramaz hissedebiliyor hanımlar. Halbuki en zor ve en hayırlı işlerden birini yapıyorlar. Böyle ağır bir işi hiç takdir görmeden hatta bir de üstüne küçümsenerek yapmak (özellikle medya tarafından) ve bu koşullar altında bulunduğu durumdan memnun olmak oldukça zor. Toplum olarak ev hanımı olmaya gereken değeri vermiyoruz sanki. Birine mesleği sorulduğunda kimse gurur duyarak ev hanımıyım demiyor. Ev hanımlığı bir meslek olarak görülmüyor. Bu da medyanın yıllardan beri yavaş yavaş içimize kazıdıklarından biri olsa gerek!
 

memluk

Hatim Sorumlusu
Evlilik terapilerine gelen kadınların önemli şikayetlerinden birisi, ´benim evimdeki eşyalardan hiç farkım yok,

evimde değerli değilim´ şeklindedir. Kendini böyle kıymetsiz hisseden bir insan evliliği yürütemez. Bu bakımdan, değerli olma


duygusu, evlilikteki temel ihtiyaçlardan biridir.




Evliliği kimler başarabilir?



Evliliğin en büyük düşmanı sabit fikirli olmaktır. Evlilik insanların esnek olmasını gerektirir.


Bunu başaramayan kimse, hangi kişilikte olursa olsun, karşıdakini kendi doğrularına çekmeye çalışacak, muhatabı hep


veren taraf olacağından, bir süre sonra kendini değersiz ve kötü hissetmeye başlayacaktır.



Kişilikler ne kadar zıt olursa olsun, insanlar iyi ilişkiler kurmayı başarabilirler. Evliliklerin problemi, kişilik uyumsuzluğundan çok, iletişim kurmayı becerememekten

kaynaklanır. Bunu başarabilenler sevgi, iyi niyet ve esnek olunması şartıyla, herkesle beraber olabilirler. Bir insanda bu üç özellik bulunuyorsa, bozulan ilişkilerin


düzelmesi için uygulanabilir bir yol mutlaka vardır.




´Kendimi evde eşya gibi hissediyorum´ duygusu

Evlilik ve insan ilişkilerinin temeli sevgi, saygı ve güvene bağıdır. Bu bağlar aynı zamanda evliliğin temel ihtiyaçlarıdır. Bir erkeğin evde güven ortamı oluşturması, eve


ekmek getirmesinden daha önemlidir. Evde sıcak bir atmosferin oluşması, iki tarafın da kendini değerli hissetmesine yol açar. Evlilik terapilerine gelen kadınların önemli


şikayetlerinden birisi, ´benim evimdeki eşyalardan hiç farkım yok, evimde değerli değilim´ şeklindedir. Kendini böyle kıymetsiz hisseden bir insan evliliği yürütemez.

Bu bakımdan, değerli olma duygusu, evlilikteki temel ihtiyaçlardan biridir.


Eşinize yalnız değilim duygusunu verin



Evlilikte, yakınlık ve dayanışma duygusu da ön plandadır. ´Sıkıntıya düştüğüm, hasta olduğum ya da güçsüzleştiğim zaman bana yardım edilebilir, sahip çıkılabilir, yalnız


değilim´ düşüncesi kadına kendini güvende hissettirir. Bunun yanı sıra sorumluluk duygusu evlilikteki sorunların çözülmesine yardımcı olur. Eşlerde bireysel tepki yerine,


ortak tepki gelişmeli, ´eşimle beraber ne yapabiliriz?´ düşüncesi yerleşmelidir. Çiftler değerli olma, kendini güvende hissetme, paylaşma ve sorumluluk duygusu gibi,


evlilikteki temel ihtiyaçların farkına varmalıdır.




Eşler arasında yaş farkı sorun olur mu?


Eşler arasındaki yaş farkının fazlalığı, başlangıç için sorun olmayabilir, ama yaş ilerledikçe bir tarafın fedakarlık yapması gereken durumların ortaya çıkacağı da gözden


kaçırılmamalıdır. Eğer taraflar uzun vadede bu fedakarlığa, yani yaş farkının muhtemel sonuçlarını göğüslemeye hazırsa, evlilik açısından hiçbir sakınca yoktur.




Kişiler, eşlerinin ileri yaşlarda fiziksel gücünü kaybedeceğini düşünerek bunu kabul ediyorlarsa, evlilik gerçekleşebilir.






Prof. Dr. Nevzat Tarhan / Uzm Psk Çiğdem Demirsoy​
 

hayru nisa

Well-known member
burdan bakınca sizcede hayattan zevk alamayışları çok doğal değilmi?

herhangi bir ücretli işte çalışmayan kadınların yıllardan beri alışılagelmiş sıfatı ev hanımlığı.pek çoklarının sandığı gibi ev kadınlığı yan gelip yatma yeri değildir. gelin bunun için kocası ve çocukları olan, çalışmayan bir kadının rutin(leşmiş) hayatına göz atalım.
sabah erkenden kalkar 6.30 gibi, çayı koyar, kahvaltıyı hazırlar. kocasını ve çocuklarını uyandırır. besler ve işe-okula gönderir. ilk iş kahvaltı masasını toplar, bulaşıkları yıkar. gün içinde tabi ki tv seyretsin, arkadaşlarıyla tlf da konuşsun vs. eve çeki düzen verir bir kere. tozlanmışsa süpürüp siler, çamaşırları yıkar, ütü yapar. en mühimi de akşam yemeğini hazırlar ve beklemeye başlar. yorucu bir gün geçirmiştir ama ailece akşam yemeğine oturacakları anı bekler bütün gün.
rutine bağlanan işler hemen her gün tekrarlar. arada mesela ütülenecekler yoksa ütü yapmaz ama turşu zamanı gelmişse turşu yapar. ekstradan işler-boş zamanlar çıkabilir yani.
yorucu bir işleri vardır, hepimizin hemen en sevmediğimiz işleri onlar yapar ve emeklerinin karşılığı, ki el emeği çok çok değerlidir, yoktur. sigortaları yoktur. kendilerine ait paraları yoktur. emeklerinin bir ölçü birimi yoktur. bekledikleri özledikleri ve hakettikleri takdir den başka birşey değildir.
eve gelen sinirli asabi tipler ne kadar yorulduklarından, çalıştıklarından yakınır durur akşamları. ama kimse ona günün nasıl geçti diye sormaz (çok zaman pekçokları). kaçımız o kadınlardan birine kaç kere "eline sağlık bu yemeği senin kadar iyi yapabilen biri yoktur" demiştir, kaçımız evin aksamayan düzeninden sorumlu kişiyi taktirlere boğmuş şımartmıştır?
hayattaki varlıklarını anne olarak devam ettirirler. onların birer kadın olduğunu çok zaman çoklarımız gözardı ederiz. bir gün çocukları evlenir gider, kocası emekli olur, büyük bir boşluğun pençesinde bulurlar kendilerini. ev işleri-koca-çocuklar döngüsünün dışında da varlık gösterebileceklerini o gün gelmeden öğrenmeliler ve bunun için onların sadece anne, sadece eş, sadece ev kadını olmadıkları önce en yakınları tarafından farkedilip kabul görülmelidir.
çarpık düzenin, yetersiz eğitimin, yoksun dünya görüşünün, alternatif aramayışın, kendisinde var olan potansiyelin farkında olamamanın doğurduğu sonuç,

burdan bakınca sizcede
kadının hayatından zevk alamaması çok doğal değilmi?
 

ASHAB-I BEDR

Well-known member
Ebu'I - Verd İbnu Sümâme anlatıyor: "Hz. Ali (radıyallahu anh) İbnu Ağyed'e dedi ki: "Sana kendimden ve Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) 'ın kızı Fâtıma (radıyallahu anhâ)'dan -ki o, babasına, ailesinin en sevgili olanı idi- bahsedeyim mi?''

"Evet, bahsedin!'' dedim. Bunun üzerine:

"Fâtıma radıyallahu anhâ değirmen çevirirdi; elinde yaralar meydana gelirdi. Kırba ile su taşırdı. Bu da boynunda yaralar açtı. Evi süpürüyordu. Üstü başı toz-toprak oldu. (Bu sıralarda) Rasûlüllah'a bir kısım köleler getirilmişti.. Fâtıma 'ya:

"Babana kadar gidip bir köle istesen!" dedim. Gitti. Aleyhisselâtu vesselâm'ın yanında bazılarının konuşmakta olduklarını gördü ve geri döndü. Ertesi gün Resulullah Fâtıma'ya gelerek:

"Kızım ihtiyacın ne idi?" diye sordu. Fâtıma süküt edip cevap vermedi. Ben araya girip:

"Ben anlatayım Ey Allah'ın Resülü!'' dedim ve açıkladım: "Fatıma'nın değirmen kullanmaktan elleri yara oldu, kırba ile su taşımaktan da omuzları incindi. Köleler gelince ben kendisine, size uğramasını, sizden bir hizmetçi istemesini ve böylece biraz rahata kavuşmasını söyledim. Bu açıklamam üzerine Resulullah:

[DIKKAT]"Ey Fatıma, Allah'tan kork, Allah'a olan farzlarını eda et, aileyin işlerini yap. Yatağına girince otuzüç kere sübhanallah, otuzüç kere elhamdülillah, otuzüç kere Allahuekber de. Böylece hepsi yüz yapar. Bu senin için hizmetçiden daha hayırlıdır.." buyurdular.[/DIKKAT]

Fatıma (radıyallahu anha):

"Allah'dan ve Allah'ın Resulünden razıyım" dedi. Resulullah ona hizmetçi vermedi."

Buhari, Fedailul Ashab 9, Humus 6, Nafakat 6, 7, Da'avat 11; Müslim, 80, (2727); Tirmizi, Da'avat 24, (3405); Ebu Davud, Harac 20, (2988, 2989), Edeb 109, (5062, 5063).
 

Þefkat_

Well-known member
çok güzel bi konuyu foruma taşımışsınız Allah razı olsun

Sizdende Memlam razı olsun.
Çok güzel yorumlar yapmış kardeşler Allah razı olsun onlardanda,herkesin aynasından bakmak daha güzel
.
Bence ev hanımlığı ağır bir işçilik.Çünkü sorumluluğu çok fazla ve yorucu.
Fakat biz hanımlar oldukça çalışkanız maşaallah hepsininde üstesinden geliyoruz Allaha şükür.
Ayrıca boş vakitlerimizide iyi değerlendirmeye çalışıyoruz diye düşünüyorum.
Televizyon izlerken bile hanımlar ellerinde el işleriyle izliyorlar.Çocuklarda büyüdükçe insanın kendisine ayıracak daha çok vakti kalıyor.
Bu vakitleride kitap okuyarak,ibadetlerini artırarak ve bilmediklerini öğrenerek güzel bir şekilde değerlendirebilir.
O zaman insan ruhen hem bedenen daha rahat olur diye düşünüyorum.
 
Üst