HAZIR CEVAPLAR

Nevzatt

Well-known member
EN İYİ BİLEN

Bir adam, Mutarrif bin Abdullah’a:

“Bize sadece Kur’an’dan bahsedin; hadis anlatıp durmayın,” demişti.

Mutarrif, adama şu cevabı verdi:

“Biz, hadisleri Kur’an’ın yerine anlatmıyoruz. Bilâkis, hadisleri anlatmaktaki gayemiz, Kur’an’ı en iyi bilenin, yâni Hz. Peygamberin, haber verdiklerini size nakletmektir.”


DAVET


II. Murat, tahtını 13 yaşındaki oğlu Fatih Mehmet’e devrettiğinde, Balkanlarda savaş tehlikesi ortaya çıkmıştı. Bu yüzden, kendisinin tekrar tahta çıkması isteniyordu.

II. Murat, yapılan davet üzerine Fatih’e şu kısa mektubu yazdı:

“Tahtımızı oğlumuza terketmekten maksadımız, biraz istirahat etmek ve geri kalan beş on yılımızı ibadetle geçirmekti. Saltanat kendisine lâzımsa, din ve devleti savunsun.”

Fatih Mehmet, babasının mektubuna şu tarihî cevabı yazdı:

“Saltanat senin ise, düşmanlara karşı Osmanlı Devletini ve İslâm milletini kurtarmak, asıl görevinizdir. Yok saltanat benim ise, yine ordunun başına geçmeniz için padişah fermanı vardır. Göreviniz ihtar olunur.”


TARTIŞMA


Tarihçi geçinen iki kişi bir konuyu tartışıyorlardı. Tartışmaya tanık olanlardan biri, İbnülemin’e kimin haklı olduğunu sordu.

İbnülemin Mahmud İnal şu cevabı verdi:

“Birincisinin, hiç değilse cahilliği var. İkincisinde o bile yok!..”
 

molla_zehra

Well-known member
TEHLİKE NEDİR?
Biri, Hz. Peygamberin arkadaşlarından Malik b. Bera’ya sorar:

“Allah, Kur’an’da; ‘Kendinizi kendi elinizle tehlikeye atmayın (Bakara, 195)’ buyuruyor. Burada sözü edilen tehlike nedir? Savaş meydanında düşman karşısındaki tehlike midir?"

Hz. Bera şu cevabı verir:

“Hayır, tehlike o değildir. Tehlike, bir kişinin günah işledikten sonra artık Allah beni affetmez diye zannetmesidir.”


YETERLİ OLAN

Bir öğrencisi Konfüçyüs’e dedi ki:

“Yaşadığın kentte seni herkesin sevmesi nasıldır?”

“Yeterli değil,” cevabını alan öğrenci bir daha sordu:

“Peki, kentte seni herkesin sevmemesi nasıldır?”

Konfüçyüs şöyle cevapladı:

“Yeterli değil. İnsanların arasında iyilerin seni sevmesi; kötülerin de sevmemesi daha iyidir.”


AÇIK KAPI

Allah dostlarından Salih Murri, bir sohbetinde sık sık:

“Bir kimse Hakk’ın kapısını durmadan ısrarla çalarsa bu kapı bir gün ona mutlaka açılır,” diye tekrar etmektedir. Arka sıralarda sohbeti dinlemekte olan Rabia Hatun dayanamaz, Salih Murri’nin sözüne müdahale eder:

“Daha kaç defa o kapı çalana açılır, deyip duracaksınız! O kapı ne zaman kapanmıştı ki tekrar açılsın.”


_________________________________________________VEZİR

Sultan Fatih Edirne’ye giderken Molla Kırımi’ye sordu:

“Molla, Kırım mamur bir yermiş, altıyüz âlimi varmış ki kitap telifi ile meşgul olurlarmış, doğru mu?”

Molla da:

“Evet Padişahım öyle,” demiş. “Lâkin ben sonlarına yetiştim. Bir hain vezir çıkıp ulemaya zulmettiğinden, şimdi ne onlardan, ne mamuriyetten eser kalmamış. Malumunuzdur ki, ilim ve sanat bir memleketi ihyaya sebeptir.”

Sultan, Sadrazam Mahmud Paşa’yı çağırtmış ve Molla’nın sözlerini naklettikten sonra şöyle demiş:

“Görüyor musun, bir vezir koca memleketi ne hâle sokmuş.”

Sadrazam buna cevaben demiş ki:

“Efendimiz, suç vezirin değil, Kırım Hanı’nındır ki, öyle bir adamı vezir yapıp idareyi eline vermiştir.”

BİNGÖLLÜ LENİN

Bingöllü Hacı Ömer amcanın yeğeni İstanbul'da Felsefe bölümünde okuyordur. Anarşinin ülkeyi kasıp kavurduğu yıllardır.

Genç adam, amcası Hacı Ömer'i ziyarete gelir. Kirli çamaşırlarını ve kitaplarını sedirin altına koyup köye yollanır. Tam o günlerde de 12 Eylül ihtilali olur. Derken ev aramaları ve 65 yaşındaki sakallı Hacı Ömer amcanın evinde Marks, Lenin, Hegel'e ait bir sürü o zaman için yasa dışı sayılan kitap ele geçirilir... Hemen yaka paça Hacı Ömer Amcayı askeri hâkimin karşısına çıkartırlar. Hâkim sorar:

“Ömer efendi, bu Marks ve Lenin'i tanıyor musun?”

Hacı Ömer, mahcup mahcup:

“Vallahi hâkim beg” der. “Eğer Bingöl'ün içindenseler kesin tanıram. Köylerindenseler çıkartamayabilirim.”

ŞARKI

Özel bir davete çağırılan Zeki Müren, gittiği evin kapısından girerken bir hanım yanına gelir ve der:

“Aaa ne büyük sürpriz… Zeki Müren Bey… Ne iyi ettiniz de geldiniz… Artık bu gece bize bol bol şarkı söylersiniz…”

Bu sözlere tebessüm edip geçen Zeki Müren, gecenin ilerleyen saatlerinde yerinden kalkıp, “Artık bol bol şarkı söylersiniz,” diyen bayana doğru yürüyüp:

“Hanımefendi,” dedi, “ben buradaki dostlarıma şarkı söyleyeceğim, ama siz de dinleyebilirsiniz.”
 
Üst