Ölüm Fânî Âlemden Bâkî Âleme Gitmektir
Bu fâni dünyada mevt, fena, devair-i gaybiyede safi bir bekaya intikal ederek bâki kalır. Evet rivayetlerde vardır ki; insanın ömür dakikaları insana avdet ederler. Ya gafletle muzlim olarak gelirler veya hasenat-ı muzie ile avdet ederler.
Mesnevi-i Nuriye
Devair-i gaybiye: Gözle görülemeyen gizli yerler, gaybî daireler.
Beka: Sonsuzluk, devamlılık.
İntikal: Geçme, ulaşma, varma.
Avdet: Dönüş, geri gelme, dönme.
Muzlim: Karanlık, korkutucu ve ürkütücü.
Hasenat-ı muzie: Işıklandırıcı iyilikler, aydınlık sevaplar.
Mevt: Ölüm.
Fâni: Geçici, gelip geçici, kaybolan.
Kâinattaki zeval, firak ve adem zahirîdir. Hakikatta firak yok, visal var. Zeval ve adem yok, teceddüd var. Ve kâinatta her şey, bir nevi bekaya mazhardır. Ölüm, bu âlem-i fâniden âlem-i bâkiye gitmektir. Ölüm, ehl-i hidayet ve ehl-i Kur'an için, öteki âleme gitmiş eski dost ve ahbablarına kavuşmağa vesiledir. Hem hakikî vatanlarına girmeye vasıtadır. Hem zindan-ı dünyadan, bostan-ı cinana bir davettir. Hem Rahman-ı Rahîm'in fazlından, kendi hizmetine mukabil ahz-ı ücret etmeye bir nöbettir. Hem vazife-i hayat külfetinden bir terhistir. Hem ubudiyet ve imtihanın talim ve talimatından bir paydostur.
Sözler
Kâinat: Yaratılan bütün varlıklar, evren.
Zeval: Sona erme, son bulma.
Firak: Ayrılık, ayrılma.
Adem: Yokluk, hiçlik.
Zahirî: Görünüşte olan, görünen, dış görünüşle ilgili.
Visal: Kavuşma.
Teceddüd: Yenilenme, tazelenme.
Âlem-i fâni: Fani âlem, gelip geçici dünya.
Âlem-i bâki: Bâki âlem, ölümsüz dünya.
Zindan-ı dünya: Karanlık ve sıkıntılı dünya hapishanesi.
Bostan-ı cinan: Cennet bahçesi.
Mukabil: Karşılık.
Ahz-ı ücret: Ücret alma.
Talimat: Talimler, emir ve yasaklar, eğitimler.