Konuya cevap cer

Yine aynı seferde Abdullah b. Übey, münafıklar ve Yahudî müttefikleriyle birlikte İslâm Ordusuna katılıp Seniyyetû'lVeda Tepesine kadar gelip orada karargâh kurduğu hâlde, sonradan İslâm Ordusuyla gitmekten vazgeçti ve beraberindekilerle Medine'ye döndü. Kendisine tâbi olan münafıklar ve Yahudî müttefikleriyle döndüğü yetmiyormuş gibi, mücâhidlerin de cihad aşkını aklınca gevşetmek için şöyle konuşuyordu:


"Muhammed güç durumda, şiddetli sıcaklarda ve çok uzak diyarlarda Benî Asfarlarla [Bizanslılarla] savaşacak! Herhalde o, Benî Asfarlarla çarpışmayı oyuncak sanıyor! Vallahi, onun ashabını, bir sabah, ikişer ikişer iplere bağlanmış olarak görür gibiyim sanki!.."


Bütün bu yıkıcı, Müslümanları birbirine düşürücü, onların arasına fesad tohumu atıcı, Müslümanları ve Resûli Ekrem'i küçümseyici muzır davranışlara rağmen Peygamber Efendimiz bunlara, müşrik ve Yahudilere karşı takındığı tavırdan farklı bir muamele, bir siyaset takib etmiştir. Çoğu zaman Abdullah b. Übey'i toplantılara çağırmış ve onunla istişare etmiştir.


Onlara karşı muamelesi hemen hemen her zaman af ve müsamaha çerçevesinde olmuştur. Ancak bu af ve müsamahalı davranışına rağmen, ihtiyatı da hiçbir zaman elden bırakmamıştır. Onlara hissettirmeyecek şekilde, hareket ve davranışlarını dâima kontrol ve teftiş etme cihetine gitmiştir.


Benî Müstalık Gazasında, reisleri Abdullah b. Übey, Resûlullah ve Müslümanları kastederek hakaretvârî konuşunca, bu duruma dayanamayan Hz. Ömer, "Yâ Resûlallah!.. Müsaade buyur da İbni Übey'in boynunu vurayım!" dediği zaman, Resûlullah'ın cevabı şu olmuştu:


"Hayır!.. Olmaz yâ Ömer!.. İşin iç yüzünü bilmeyen halk, 'Muhammed, ashabını öldürüyor!' diye konuşmaya başladıkları zaman hâl nice olur?"


Bir başka rivayette ise, Resûlullah'ın şu cevabı verdiği kaydedilir:


"Öldürülmesini emredecek olursam onu öldürürler. Fakat, çok geçmeden de Yesrip (Medine) onun yüzünden pek çok sarsıntılara uğrar!"


Bu ifadelerden de anlaşıldığı gibi, Peygamber Efendimiz, küçümsenmeyecek bir sayıda olan münafıkların Müslümanlar arasında dahilî bir çarpışmaya meydan verebilecekleri ihtimalini her zaman göz önünde bulunduruyordu. Bunun için de, yaptıklarına sabır ve tahammül gösteriyordu.


Yine, Benî Müstalık Seferi esnasında İbni Übey'in oğlu samimî Müslüman Hz. Abdullah, Resûlullah'ın huzuruna gelip, "Yâ Resûlallah!.. Babamı öldüreceğini haber aldım! Eğer bu işi gerçekten yapacaksan, bırak, onu ben öldüreyim!" diye teklifte bulunduğu zaman da Efendimizin cevabı şu olmuştu:


"Hayır... Ona karşı yumuşak davranırız. Aramızda olduğu müddetçe de ona iyi arkadaşlık ederiz."


Gerçekten de, Resûli Ekrem Efendimiz, ölümüne kadar bu adama son derece müsamahalı ve kadirşinas davranmıştır. Hattâ, ölümü ânında bile, ona iyilik etmekten geri durmamış, gömleğini kefen olarak sarılmak üzere vermiştir. Başta Hz. Ömer olmak üzere bir kısım sahabînin itirazlarına rağmen cenaze namazını da bizzat kıldırmıştır. Ve, Resûli Kibriya Efendimiz, hem Abdullah b. Übey'e, hem de şâir münafıklara karşı takib ettiği bu af, müsamaha ve iyilik yapma siyasetinin neticesini de almıştır. Peygamber Efendimizin İbni Übey'in cenaze namazını kıldırdığını gören bine yakın münafık, hulûsı kalble gerçek Müslümanlar safına geçmiştir.


Peygamber Efendimiz, münafıklar zümresini cemiyet içinde serbest bırakmakla beraber, her zaman psikolojik bir baskı altında tutmayı da asla ihmâl etmemiştir. Teşebbüs etmek istedikleri komplolar vahiyle bildirilince, yapmak istediklerini hemen kendilerine haber veriyor, böylece her davranışlarının kontrol altında tutulduğu korkusunu veriyordu.


Bir seferinde, onlardan bir grubun aralarında toplanıp gizlice konuştuklarını gören Efendimiz, hemen yanlarına varıp, "Siz, şu şu maksatla bir araya geldiniz, şunları söylediniz. Kalkın, Allah'tan af dileyin. Ben de sizin için af diliyorum." demişti.


Bu sebeple onlar, hilelerini Cenâbı Hakk, Sevgili Resulüne bildirecek diye her zaman korku içinde bulunuyorlardı. Ordu içinde çıkan en ufak bir gürültüyü bile bu sebeple aleyhlerinde zannedecek kadar endişe ve korkulu yaşıyorlardı. Kur'ânı Kerîm, onların bu durumlarını da bize haber verir:


"Sen o münafıkları gördüğün zaman, kalıplan hoşuna gider ve söz söylerse, dediklerine kulak verirsin. Sanki onlar, duvara dayanmış idraksiz odun kütükleri gibidirler. Her gürültüyü (korkularından) kendi aleyhlerinde sanırlar."61


Peygamber Efendimizin bu zümreye gösterdiği bir başka tavır da, onların nerede olursa olsun Müslümanlardan ayrı olarak bir araya gelmelerine mâni olmaktı. Bu da, onların müşterek bazı fikirleri geliştirmelerine imkân vermek gayesine matuftu.


Mescidi Dırar'ın yıktırılması, buna güzel bir örnektir. Onlar, bu mescidi aslında içinde ibâdet etmek için değil, İslâm cemaatinin aleyhinde bazı fikirlerin geliştirilmesi, bazı plânların serbestçe kurulması için inşa etmişlerdi. Resûli Ekrem Efendimiz bu gayelerini bildiği için, derhâl yıktırılmasını emretmişti. Emir, ânında yerine getirilmişti.


Hülâsa olarak denebilir ki: Peygamber Efendimiz, münafıklar zümresine karşı takib ettiği müsamaha ve ihtiyat esasına dayanan siyasetinin meyvelerini aldı. Bu tarz davranışı sayesinde, onların İslâm cemaatinden koparak müşriklerin safına iltihaklarına mâni oldu. Müslümanların birliğini korudu. Onların da teşkilâtlanarak, Müslümanlara karşı başkaldırmalarını önledi.



--------------------------------------------------------------------------------


44 Müslim, Sahih, c. 5. s. 182183.


45 ibni Sa'd, Tabakat, c. 3, s. 540.Hubab, Abdullah b. Übey'in samimî Müslüman olan oğlunun ismi idi. Peygamber Efendimiz, "Sen Abdullah'sın; Hubab, Şeytan ismidir." diyerek, onun ismini "Abdullah" diye değiştirmişti.


46Taberî, Tefsir, c. 28, s. 116.


47 Müslim, Sahih, c. 5. s. 183; Ahmed İbni Hanbel, Müsned, c. 5. s. 203.


48 ibni Hişam, Sîre, c. 3, s. 174175; ibni Sa'd, Tabakat, c. 1, s. 174; Müslim,Sahih, c. 8, s. 128129; Ahmed İbni Hanbel, Müsned, c. 4, s. 239240. 


49Tevbe, 101. 5


50 Âli imrân, 167; Bakara, 89.


51 Münâfikûn, 1.


52 Ahmed İbn-i Hanbel, Müsned, c. 5. s. 203.


53 Bakara, 14.


54 M. Hamdi Yazır, Tefsir, c. 1, s. 237-238.


55 M. Hamdi Yazır, A.g.e., c. 1, s. 238.


56 Bediüzzaman Said Nursî, Işaratû'l-I'caz, s. 35.


57 M. Hamdi Yazır, Tefsir, c. 1, s. 241.


58 Ibn-i Abdi'l-Berr, el-İstiab, c. 1, s. 289.


59 Taberî, Tefsir, c. 4. s. 73.


60 Tevbe, 81-82.


61 Münâfikûn, 4.


Peygamber Efendimiz a.s.v.'ın kabri nerededir? (Sadece şehir adını küçük harfler ile giriniz)
Üst