Konuya cevap cer

NÜKTELER...

NİÇİN YASAK

Bediüzzaman Hazretleri Sirkeci'de yürürken yanına bir yabancı yaklaşır, elini tutar:

- Dininizde resim niçin haramdır? diye sorar. Üstad Hazretleri:

- İnsan Allah'ın sikkesidir. Padişah ve kralların sikkelerinin taklidine kanunî yasak olduğu gibi, Allah'ın sikkesinin taklidine de şer'î cevaz yoktur, der.

Adam tebriklerle Üstad'ın elini sıkar ve ayrılır.

Mü'min için emir hikmetin önündedir. Hiçbir maksat ve fayda Onun dilemesinin yerini tutamaz. İnsan annesini yaptığı yemekten ötürü değil, anne olduğu için sever.

Fakat, hikmetin önemi de inkâr edilemez. Özellikle günümüz insanına hakkı tebliğ edenler akılları ikna edecek şekilde hakikatleri takdim etmeli, İnsanları iknada acze düşmemelidirler.

Hakikat deryasından bir damla, ışık tufanından bir şule, karanlıktaki insanların gözünü kamaştırmaya, bütün nefs-i emmareleri susturmaya, doyurmaya yetecektir.

DERSİNİ ALMAK

Aslan, kurt ve tilki birlikte ava çıkmışlar. Bir yaban öküzü, bir dağ keçisi, bir de semiz tavşan avlamışlar. Bir su başına gelip oturduklarında aslan:

"Ey kurt, bu avladığımız hayvanları adaletli bir şekilde paylaştır, adaleti yeniden ihya et!" demiş.

Kurt, kendinden emin bir şekilde kalkmış. Yaban öküzünü aslanın önüne bırakmış: "Efendimiz, siz hem en irimiz, hem de efendimiz olduğunuzdan yaban öküzü sizin hakkınız. Keçi orta irilikte olduğu için onu da ben alıyorum. En küçüğümüz tilki olduğundan tavşan da onun hakkıdır." demiş.

Aslan, bu paylaştırmaya çok sinirlenmiş. "Ey kurt, ben iyice anlayamadım. Yanıma yaklaş da bir daha anlat." demiş. Kurt yaklaşınca bir pençe vurarak onu parçalamış. Sonra tilkiye dönmüş:

"Ey tilki, bunları sen adaletli bir şekilde paylaştır!" demiş. Tilki, aslanı hürmetle selamladıktan sonra:

"Bu semiz öküz, siz efendimizin kuşluk yemeği, bunu kuşluk vakti yersiniz. Keçi, siz büyük kralımızın öğle yemeğinde güzel bir yahni olur, onu da öğle vakti yersiniz. Tavşana gelince, o da size akşam yemeği olur, afiyetle yersiniz." demiş. Aslan sevinçle haykırarak:

"Ey tilki, çok adil davrandın. Pay etme işini çok güzel hallettin. Söyle bakalım, bunu kimden öğrendin?" diye sormuş.

Tilki, ne olur ne olmaz diye belli etmeden birkaç adım daha uzaklaşmış ve kurnaz kurnaz gülerek:

"Kurdun başına gelenlerden." diye cevap vermiş.

İnsan hâdiselerden ders almalı, tavrını belirlerken durumunu göz önünde bulundurmalıdır. Yoksa, olur olmaz her yerde donkişotluk yapmanın cesaretle alâkası yok, cehaletle alakası çoktur. Hele hak kuvvette, kuvvet hakta değilse, insan adımlarını atarken daha dikkatli olmalıdır.

BEREKET

İtibarlı emirlerden biri Mevlâna'yı ziyarete gelmişti. "Dişi köpeğin yavruları çok, koyunun bir veya en fazla iki tane oluyor. Bütün bir sene koyunlar kesilip yeniyor. Dinen de mübarek hayvan olan koyunun birçok faydaları vardır. Köpek çok fazla yavruladığı ve hiç kimse de onları öldürmediği hâlde, koyunların daha fazla olmasının hikmeti nedir?" diye sordu. Mevlâna Hazretleri: "Koyun seher vakti uyanır, köpek ise uyur. Bundan ötürü koyunun bereketi çok, köpeğin ise yoktur." diye cevap verdi.

Hikmet erbabı varlığa ıtrini süzmek için bakarlar. Kabuğa takılmaz, özü alırlar. Gördükleri her hâdise ile Onu ve Ona ait icraatları kavramaya dair marifet peteklerini doldururlar. Bu adet bahsinden, o bereket dersini çıkarmak enfestir.

KİM YAŞLI

Mevlâna Hazretleri, Meram mescidinden şehre dönerken bir rahiple karşılaşmış. Rahip hürmetler etmeye Urlum Meviâna:

-Sen mi yaşlısın, sakalın mı? diye sormuş.

-Ben sakalımdan yirmi yıl daha büyüğüm, o daha sonra çıktı, diye cevap vermiş rahip. Mevlâna:

-Ey zavallı! O, senden daha sonra çıktığı hâlde erişti, icmale erdi. Sen evvelce nasılsan, şimdi de aynı siyahlık, perişanlık, hamlık içinde yüzüyorsun. Eğer değişmez ve olgunlaşmazsan sana yazıklar olsun! demiş. Rahip, hemen kelime-i tevhidi okuyarak Müslüman olum

Allah (c.c), ihtiyarın itaatini sever, ama gencin itaatim daha çok sever. Allah (c.c), isyan eden gence buğuz eder ama isyan eden ihtiyara daha çok buğuz eder. Yaş, insanı olgunlaştırmak ve değiştirmelidir. Yoksa yılların heybesinden hiçbir hakikat dersi toplayamamış, onları zayi etmiş demektir

ATEŞ PAHASI

Kanuni Sultan Süleyman avlanırken yağmura yakalan mış. Sırılsıklam ıslanmış ve soğuktan titremeye başlamış. ; Dağda önüne çıkan ilk kulübeye sığınmış.

Kulübenin sahibi, konuklarına güzel bir çoban ateşi yakmış. Padişah ateşin karşısına geçmiş ve biraz kendisini toparlayınca:

-Bu ateş yüz altına değer, demiş.

Bir müddet sonra elbiseleri kurumuş. Kulübeden çıkarken köylüye birkaç altın uzatmış. Padişahı tanımayan ama misafirlerinin önemli kişiler olduğunu anlayan köylü:

-Demin ateşe yüz altın değer biçmiştiniz beyim, demiş, bana bu ateşin parasını verin yeter.

Padişah çıkarıp yüz altın vermiş. "Ateş pahası" deyimi bu hâdiseden sonra kullanılır olmuş.

Eğer Allah (c.c), hava, su dahil bütün ikramlarını Sonsuz Merhameti ile, Rahmet hazinelerinden vermese idi her şey ateş pahası olacak, bütün dünyayı versek, bir tek narı yiyemeyecektik.

ALLAH VERMEZSE

Sultan Mahmut, fakir olduğunu duyduğu bir aileye her gün, içerisine bir kese altın koyarak kızarmış bir tavuk göndermeye başlamış. Günler geçiyor, Sultan etrafındakilere o fakir ailenin hâlini soruyor, onlar da fakirin durumunda bir değişikliğin olmadığını söylüyorlarmış. Bu hâle şaşıran Sultan köylüyü huzuruna çağırmış.

-Hâlin nasıl, tavuktan hoşnut musun? diye sormuş.

-İhsanınıza teşekkür ederim Sultanım, demiş adam.

-Peki o tavukları ne yapıyorsun?

-Bana gelir gelmez, hiç dokunmadan satıyor, aldığım parayı ihtiyaçlarımda kullanıyorum.

Sultan Mahmut gülümsemiş ve o meşhur sözünü söylemiş:

-Vermezse Mabud, neylesin Sultan Mahmut!

İnsan için ancak çalıştığı vardır." insan, önce azmetmeli, sonra tevekkül etmelidir. Hırs gösteren hüsrana uğrar. Hasis, cimri demektir. Hasis sarraf, kendine bir başka kese diktir. Mezarda geçer akçe neyse onu biriktir der meşhur şairimiz... Sultanı unutup, aç gözlülükle Sultanın ikramına saldıranlar huzurdan kovulma cezasına çarptırılır, hep kaybeder, maksatlarının aksi ile tokat yerler. Name=261; HotwordStyle=BookDefault;

YOLDAKİ MEÇHUL İHTİYAR

"Kainatta tesadüfe tesadüf edilmez." (Sokrates)

Avukat Yakup Uçak hayatın tenteneli perdeleri altında cereyan eden sır ve hikmet buudlu hadiseler zincirinin, başından geçen bir halkasını anlatıyor:

Gelen yolculardan öğrendiğime göre, Çorum'dan Ankara'ya gitmek üzere, Samsun otobüsü kalabalık bir yolcu grubu ile yola çıkıyor.

Otobüs Kızılırmak Köprüsünü geçip bir tarafında derin uçurum, diğer tarafında ise sarp yamaçlar bulunan Elmadağı yokuşuna doğru ilerlerken, yolun kenarında, elinde sopa ile ak saçlı bir ihtiyar beliriyor.

Nur yüzlü ihtiyar, elini kaldırıp işaret ederek otobüsü durduruyor ve şoförden kendisini otobüse almasını istiyor. Şoförün yer yok demesine rağmen hadiseye müdahale eden yolcular: "Sıkışıp aramıza alırız, ihtiyarı yolda bırakma al." diye ısrar ediyorlar.

Bunun üzerine muavin arabadan aşağı inip etrafa bakınıyor. Fakat ihtiyarı bir türlü bulamıyor, Yolcular da sağa-sola bakmıyor fakat onlar da göremiyorlar.

Canı sıkılan muavin şoföre "Ağabey! İhtiyar yok, yola devam edelim." diye sesleniyor. Olanı biteni anlamaya çalışan yolcular da "devam" diye bağırışıyorlar. Fakat şoförden ses çıkmadığı gibi otobüsü hareket de ettirmiyor. Bunun üzerine yolcular direksiyona koşuyorlar. Bir de bakıyorlar ki arabanın el frenini çekerek duran şoför ölmüş. Herkes heyecana kapılıyor. Kimi ihtiyarı arıyor, kimi hayatının kurtulduğuna şaşıyor, kimi de Rabbine şükürler ediyor.

Evet bir sinek kanadının bile Yaratıcısı'nın (cc) izni olmadan hareket etmediği şu muhteşem varlık âleminde âli ruhlar kainatımızla münasebettardırlar. Onlar bizleri kollar ve gözetirler. Tıpkı bu hadisede olduğu gibi... Eğer her şevi hikmet tahtında hareket ettiren gaybî bir el o ihtiyarı göndermemiş olsaydı yolcuların hali ne olurdu..!

ÜÇ ÜZÜM TANESİNE ÜÇ KÜP ALTIN

İbrahim Ağa, üç gündür hep aynı rüyayı görüyordu:

- Senin kısmetin Bağdat'ta, büyük meydandaki köprünün başında bulunan hurma ağacına sarılmış asmadadır. Git, o çubuktan üzüm ye, o ağaçtan hurma al. Kısmetin açılsın! İbrahim Ağa,

- Arka arkaya devam eden bu rüyalarda bir hikmet olsa gerek, şeytanî olsa tekrar edip durmazdı!.. Diye düşündü.

İbrahim Ağa, haram yemeyen, dini hayatim bilinçli şekilde yaşayan bir İstanbulluydu. Başa giyilen takke yapar, Takkeciler Çarşısı'ndaki dükkanında da bunları satıp geçimini sağlardı. Bu yüzden ona Takkeci İbrahim Ağa derlerdi. Neticede vesveselerini yendi ve Bağdat'ın yolunu tuttu. Aylarca süren bir yolculuktan sonra Bağdat'a vardı. Nihayet rüyada gösterilen meydandaki hurma ağacını ve ona sarılmış asmayı gördü. Ağacın dibine varıp, bir kaç hurma ve üzüm yedi. Kısmetini almış-u. Yol yorgunluğunu gidermek amacıyla, müsait bir köşede yatıp uykuya daldı. Bir ara rüyasında, karşısında ak sakallı bir ihtiyar belirdi. Hem gülümsüyor, hem de soruyordu:

- Uç üzüm tanesi için tâ İstanbul'dan buraya gelinir mi?

İbrahim Ağa cevap verdi:

- Ne yapayım, her gün rüyamda, senin kısmetin Bağdat'tadır. Git, meydandaki üzüm ve hurmadan ye, kısmetin ondan sonra açılacak, diye ısrar ettiler.

Aksakallı zat bu sözlere kahkahayla güldü:

- Birader, sen de ne kadar safmışsın? Rüyada böyle dediler diye insan bu kadar yolu göze alır mı? Bana da kaç defadır benzerini söylüyorlar. İstanbul'un Topkapı semtinde İbrahim Ağa adında bir takkeci varmış, evinin kömürlüğünde üç küp altın gömülüymüş, git eşip al, diyorlar. Ben bu söze güvenip de yola düşüyor muyum?

Heyecanla uykudan gözlerini açan İbrahim Ağa, işin içindeki hikmeti anlar gibi oldu. Hemen gerisin geriye döndü. İstanbul'daki evine geldi. İlk işi kömür kırmak bahanesiyle kömürlüğe girip, bodrumu eşmek oldu. Daha ilk kazmada küpleri buldu, ama birden çıkarmaya cesaret edemedi.

Düşünmeye başladı. Hanım bilse mi, bilmese mi?.. Acaba bilse bunu etrafa ilân eder mi, etmez mi? "Hânımı bir imtihan edeyim, sonra karar veririm" diye düşündü. Sabah hanımını çağırıp dedi ki:

- Bu gece beni müthiş bir karın ağrısı tuttu, nihayet sabaha karşı işte şu yumurtayı yumurtladım, sakın kimselere söyleme. Başıma bu da geldi.

Kümesten aldığı yumurtayı hanımına gösterdi.

Kadıncağız, kocasına söz verdi:

- Efendi, ben sır saklarım, kimselere söylemem, sen rahat ol, dedi.

Ama o gün öğle namazına giderken İbrahim Ağa'yı görenler, tavuk gibi gıdaklamaya başlıyordu. Kimi görse, hemen:

- İbrahim Ağa, git gıdak! Git gıdak!.. diye takılıyordu. Meğer geveze kadın, sabredememiş; "Hû! Bizimki bu gece bir yumurta yumurtladı, sakın kimseye söylemeyin." Diyerek haberi herkese duyurmuştu.

İbrahim Ağa anladı ki, bu kadın bu sim saklayamayacak. Gizlice ustalarla anlaştı. Topkapı' nın girişine yakın yerdeki bugün halen hizmette bulunan Takkeci İbrahim Ağa Camii'ni inşa ettirmeye başladı. Böylece hazinenin tek kuruşunu bile şahsına sarf etmeden bu ibadethaneye kullandı. Hanımı Emine Hanım, kızı Ayşe, oğullan Halil Çavuş ile Mustafa Subaşı olayı çok sonra öğrendiler. 1597 yılında tamamlanan bu şirin cami, çinicilik sanatının da değerli Örneğini yaşatan tarihî bir eser olarak halen hizmet vermeye devam etmektedir.

Takkeci İbrahim Ağa, caminin tamamlanmasından iki yıl sonra ebedi âleme göçtü. Kendi gitti, ama eseri geride baki kaldı.

AĞZINA YILAN KAÇAN ADAM

Bir süvari atına binmiş gidiyordu, uyumakta olan bir adamın ağzına bir yılanın kaçtığını gördü, yılana mani olmak için atını hızlıca sürdü, fakat yetişemedi yılan uyuyan adamın ağzına kaçtı.

Süvari uyuyan adamı uyandırdı birkaç topuz vurarak onu orada bulunan ağaçlara doğru kovaladı.

Ağaçların altında çürük elmalar vardı. Süvari onları yemesi için adamı zorladı. Adam yememek için direndi yalvardı yakardı. Fakat nafile, süvari üstüne hücum ederek o çürük elmaları ona zorla yedirdi, sonra da atıyla peşine düşerek onu kovalamaya başladı. Adam güneşin sıcağı altında hem koşuyor hem de beddualar ediyordu. Nihayet adam yoruldu. Midesi bulandı yediklerini çıkarmaya başladı. Çıkardıkları arasında o koca siyah yılanı görünce bu işin sebebini ve süvarinin kendisine düşman değil dost olduğunu anladı. Yaptığı beddualardan pişman olarak dualar etmeye başladı.

• Eşek sahibinden eşekliği yüzünden kaçar, hâlbuki sahibi iyiliğinden dolayı onun peşine düşer.



Peygamber Efendimiz a.s.v.'ın kabri nerededir? (Sadece şehir adını küçük harfler ile giriniz)
Üst