Hizmet Ehli ve Hizmetin Mükâfatı

NİSANUR

Well-known member
Hizmet Ehli ve Hizmetin Mükâfatı
(S.Sadıkoğlu-Gülistan) Osman b. Ebu’l As (radıyu anh)’dan: “Sakif kabilesinin heyeti ile birlikte Resûlullah’a gelmiştik. Kapısına varınca develerimizden indik.
- Develerimizi kim tutacak? Dediler. Herkes Resûlullah’ın huzuruna girmeye can atıyor, dışarıda kalmak istemiyordu. Aralarında en küçükleri ben olduğum için:
- İsterseniz ben tutayım, ama siz çıktıktan sonra da benimkini tutacağınıza söz verir misiniz? Dedim.
- Tamam tutarız, diyerek içeri girdiler. Biraz sonra dışarı çıktıklarında, bana:
- Haydi gidiyoruz, dediler.
- Nereye? Dedim.
- Memleketimize, dediler.
- Ben evimden çıkayım, Resûlullah’ın ( aleyhi ve sellem) kapısına kadar geleyim, sonra da onunla görüşmeden geri döneyim öyle mi? Bana söz verdiğinizi unutmayın!” Dedim.
- Peki, öyleyse acele et. Zaten biz senin adına da soru sorduk. Sormadığımız bir şey kalmadı, dediler. Hemen Resûlullah’ın ( aleyhi ve sellem) huzuruna girerek:
- Ey Allah’ın Resûlü! Beni dinde derin anlayışlı yapması ve ilim öğrenmeyi nasip etmesi için Allah’a dua et, dedim.
- Ne dedin? Diye sordu. Sözümü tekrar ettim. Bu defa:
- Benden arkadaşlarının hiç birinin istemediği bir şey istedin. Git, sen onların başkanısın. Kavmin arasında sana gelenlerin de başkanısın, buyurdu. (Hayatü’s Sahabe, Taberânî)

Hizmetin büyüğü küçüğü olmaz

İnsan, fırsat düştükçe, ibadet ve hayrın, büyüğüne küçüğüne bakmayıp ihlâs üzere hepsini yapmağa gayret etmelidir. Çok büyük hizmet yapanlar, bazı küçük görülenleri ihmal ederler. Hâlbuki Allah Teâlâ’nın rızası nerededir, hangisindedir bilinmez.

Rivayete göre, (Sultan Ahmed Camii’ni yaptıran) Sultan I. Ahmed Han´ı rüyada görüyorlar ve kendisine soruyorlar:
- Cami hakkında, Allah Teâlâ sana nasıl muamele etti?
Cevaben diyor ki:
- Cami için sevap bakımından fazla bir şeye nail olamadım. Yalnız bir müslüman yardım gayesi ile camiye konmak üzere bir ker*** getirmişti. Onu da cami inşaatında kullanmalarına muvafakat etmiştim. Allah Teâlâ bu (tevazu) sayede hayrımızı kabul buyurdu, dedi.

Hizmet ehli kimdir?

Allah-u Zülcelâl, Davud (aleyhisselâm)’a: “Ey Davud! Bana talib olan ve beni isteyen birini gördüğün zaman, onun hizmetçisi (hadimi) ol!” Diye vahyetmiştir.

Hâdim, yani hizmet ehli, Allah-u Zülcelal’in, hizmetlerine karşılık kulları için hazırladığı sevap ve ecri arzulayarak hizmete girer.

Hâdim; Hak yola talip olanları gönül rahatlığına ulaştırmak, Allah’a yönelenlerin duygu ve düşüncelerini, dünyevî endişelerden kurtarmak ister. Yaptığı her şeyi, sâlih bir çerçevede, temiz bir niyetle yapar.

Hâdim; hizmeti, karşılıksız yardımda bulunmayı, başkalarını kendisine tercih etmeyi, cennetin yollarından biri olarak bilir. Hizmetin faziletini bildiği için onu nafile ibadetlere tercih eder. Ancak, kişinin Allah ile beraber olabilme halini düzeltmek ve devamlı kılmak için yaptığı nafileler bunun dışındadır.

Noksan hizmet ehli

Hâdim’in, arzu edilen ve beğenilen yüce bir makamı vardır. Ancak, hizmette niyetini nefsanî etkilerden temizlemesini bilmeyen kimse, hâdim değil, onlara benzemeye çalışan bir kimsedir. O, fakirlere hizmet için çırpınır, hizmet için girilebilecek her yere girer. Hüsnü niyetle hâdimler gibi çalışırsa bile, yine de hizmeti ve niyeti şaibeden kurtulamaz.



Böyle bir hizmetkâr, topluma hizmette iyi niyeti ve kavi imanı olduğu takdirde, yerinde hizmet edebilir. Bazen de niyetine heva-heves karıştığı için hizmeti yerinde ve isabetli olmaz.

Yapılmaması gereken yere hizmet götürmüş olabilir. Yaptığı her iş ve hizmet karşılığında sevgi ve övgü bekler. Bazen övülme için hizmet eder. Bazen de heva ve hevesiyle hareket ettiği için sevmediği bir durumla karşılaştığı kimsenin hizmetine mani olur, kalbine ve niyetine hevâsı karıştığı ve nefsanî duygular gönlünü zedelediği için sevinçli ve kızgın olduğu zamanlarda hizmetin gerektirdiği edebe, riayet edemez. Dolayısıyla hizmetinde isabet etmediği anlar olabilir.

Hakiki Hizmet ehli

Hakiki hizmet ehli ise gerek sevinçli, gerek kızgın olduğu hallerde bile heva ve hevesinin etkisi altında kalmaz. Hiç bir kınayıcının kınaması onu, Allah yolunda bildiğini yapmaktan alıkoyamaz. Her şeyi yerli yerinde ve zamanında yapar.

Hulâsa, bu bilgilere ve yukarıda verilen özelliklere göre, hizmet anlayışında nefsânî etkilerden kurtulamayan kimse, hâdim değil, ancak mütehâdimdir (Hizmet ehline benzemeye çalışan; sahte hadim). (Şehabuddin Sühreverdi; Avârifu’l Meârif, s. 119-121)

Neden hizmetten fayda görmüyoruz?

Abdurrahman-ı Taği (kuddise sırrruhu) bir gün şöyle buyurdular: “Bir müridin nisbet (alması) ve başkalarının hidayetine vesile olmasına mani olan haller şunlardır; baş olma sevdası, mal biriktirme hırsı.



Gerek halifeleri, gerekse seçkin müridleri irşad ve hizmetten alıkoyan en büyük sebep mal biriktirme hırsı ve varlık duygusudur.

Benim için arzu ve istek sahibi olan ve tarikatın nisbetinden etkilenip de fayda görmeyen bir mürid; bu yolda etkilenip fayda gördüğünü söylediği halde, dünya sevgisinden ve varlık duygusundan sıyrılamamış müridden daha sevimli ve daha efdaldir.

Müridlerin hallerini araştırıp onların fiilleri hakkında bilgi toplamanın ve zaman zaman imtihan etmenin hikmeti şudur; baş olma arzusu, varlık duygusu ve dünya sevgisinden kurtulup kurtulmadıklarını tespit içindir.” (Abdurrahman-ı Taği; İşaretler, s. 166-167.)

Zamanımızdaki dini hizmetlerin iki ileri bir geri gitmesinin sebebi çoğu zaman budur. İnsanlar, maalesef çoğu zaman ‘perde arkasındaki kahraman’ rolünü değil de ‘kamera önündeki başrolü’ oynamayı tercih ediyorlar.

Sahnenin şaşasına kapılıp başarıyı hiç düşünmüyorlar bile. Çoğu defa, insanlar alkışlamasa da, onlar yine de sahneden çekilmeyi kendilerine yediremiyorlar. Cehaletten kaynaklanan bir çocuksulukla, oradan buradan sırıtan halleriyle “illa da sahnede kalacağız” diye tutturuyorlar.

Oysa asıl başarı, sahnede değil, sahne arkasındakilerin emekleriyle ortaya çıkar.

Hizmetin altın kuralları

Hizmet ehlinin dikkat edeceği hususlardan bir kısmı şunlardır:

1. İstikamet ve ihlâs üzere olmak.
2. Hizmetini sırf Allah rızâsı için yapmak.
3. Yaptığı hizmetten şımarıp kendini diğer insanlardan üstün görmemek, bu fırsatı verdiği için Allah-u Zülcelal’e şükretmek.
4. Daima kendi kusurlarını görmek.
5. Herkesi sevip herkesle geçimli olmak.
6. Mütevazı olup kendini herkesten küçük görmek.
7. Hakarete maruz kaldığında, sabretmesini bilip kinci ve hasetçi olmamak.
8. Merhametli, affedici ve kabahat örtücü olmak.

Bir hizmet gurubunda yapılması gerekenler

Hizmet insanı bir büyüğümüz, şu konulara dikkat çekiyor;
Hizmet ehli, Allah-u Zülcelâl izin verdiğinde, üç, beş hatta durum müsait olursa daha ziyade olabilir. Bunların başına dersi tekâmül etmiş, ahlâk-ı hamide sahibi olmak şartıyla, en dirayetlisi, çalışkanı, merhametlisi ve herkesle nezaket ölçüsünde anlaşabilen birisi getirilir. Diğerleri de ona tâbi olurlar ve ara sıra aralarında istişare ederler ve istişare sonucu muhakkak tatbik edilir.

İstişarede herkes çekinmeden fikrini açıkça söylemelidir ki hakikat tahakkuk etsin. Bu istişare sonucu muhakkak tatbik edilmelidir. Samimiyetsiz, âdet yerini bulsun diye baş sallayarak yapılan görüşmeler, hatta daha zararlı olur.

Baştaki, manevi kardeş olmak bakımından, diğerlerinin kıymetlerini takdir edip nezaket ve şefkatini artırmalıdır. Diğerleri de ona karşı hürmetkâr olup sevgi ve saygı göstermelidirler ki ahenkli ve samimi bir hava tahakkuk etsin.

Herkes üzerlerine aldıkları vazifeyi, vaktinde yerli yerinde, noksansız olarak yapmaya gayretli olmalıdır. Allah-u Zülcelal’in rızasını tahsil gayesiyle ihlâsla yapılan hizmetlerin en meşakkatlileri bile yorgunluk bıkkınlık vermez. Bilakis insanin şevkini artırır. Şevkle yapılan hizmetler, hem isabetli olur hem de sahibine haz ve zevk verir.

Hatta hâdimler bazen olur ki, yerli yersiz, hizmet ettikleri şahıslar tarafından hakarete uğrayabilirler. Böyle hallerde, kendisinin Allah-u Zülcelal’e karşı kulluk vazifelerindeki gaflet ve noksanlılarını idrak edip suçsuz yere horlanmış ise hemen intikam
cihetine gitmeyip muhatabının muamelesinden kinlenmeyip onu bağışlamalıdır. Yok, eğer beşer olmak bakımından kendi hata işlemiş ise özür dilemeli ve o noksanlığı telafiye çalışmalıdır.


Yolculuklarda bile üç-beş arkadaş olduğunda, aralarında bir başkan seçip hemen ona tâbi olmalıdırlar. Seçilen kişi, lüzum ettiğinde diğer üç beş kişi ile istişare etmelidir.

Hizmet etme fırsatı herkese nasip olmaz. Çok kimseler vardır ki her hususta hizmet kabiliyetleri olduğu halde, zaman mekân müsait olmadığından, hizmet etmekten nasipleri yoktur. Hizmet edenler, hizmeti minnet bilip tevazularını artırmalıdırlar.
Nitekim Ali Râmitenî (kuddise sirruh) hazretleri: “Minnetle hizmet eden çoktur. Hizmeti minnet bilenler ise pek azdır. Siz hizmette bulunma fırsatını ele geçirmiş olmayı minnet bilir ve hizmet ettiklerinize minnettar kalırsanız, herkes sizden memnun kalır. Şikâyetçiniz azalır.” buyurmuşlardır.

Hizmet ehli olan kişiler, hizmet yoluna devam ettikçe, îsâr (başkasına ikram etme) yolunu tutmalıdırlar. Israrla hep bütün hizmetleri yalnız ben yapayım, gayesinde olanlar çabuk yorulurlar, sadırları sıkışır, görüşleri değişir. Herkesi küçük görmeye başlarlar. Allah muhafaza etsin! Bu şekilde hallerinde gerileme olur. Hubbu riyaset (baş olma) sevdasının esiri olurlar.
İnsanın kendi hizmetine devam ederken, bu yolun isteklisi olanlara mani olmayıp kolaylık göstermesi gerekir. Herkesin yapabileceği bir hizmet yolu vardır. Allah-u Zülcelâl, elimizdeki, beş parmağı ayrı ayrı vazifeler için yaratmıştır.
İnsanların hizmet vazifeleri, zekâları ve bedeni bakımından değişiktir. Birinin başardığını diğeri başaramaz. Herkese yapabileceği vazifeyi vermelidir.

Bazı kimseler zekâ ve bedenî bakımdan üç beş işi kolaylıkla kısa zamanda hemen yapabilirler. Bazıları ise teslimiyetleri ve/veya görgüleri zayıf olduğu için tek bir işi bile vaktinde yapamazlar.

Vazife taksimini büyük bir hoşgörürlük içinde yapmalıdır. Hulâsa başkasının hazzını kendi hazzına tercih etmelidir ki, isâr ehillerinden olabilelim.

Bir rivayette şöyle anlatılmıştır; Zamanın meşayihinden birisi va’z ederken, soğuk bir günde, fakir, çıplak birisi çıkageliyor. Bunu gören gözde hâdimlerinden birisi, hemen üzerindeki elbisesini çıkarıp o fakire giydiriyor. Bunu gören Allah dostu bu hale üzülüyor. (Hâlbuki zahiren, bilakis memnun olması lazım). “Niçin acele ettin! Keşke sabırlı olsaydın! Belki bu işi yapacak bir kardeşin çıkardı da bunun sevabını o alırdı. Sen de bundan büyük zevk duyardın” buyuruyor.

Allah-u Zülcelâl hepimize, hizmetin önünde engel olmayı değil, hizmetin başarısına sebep olmayı nasip etsin inş. (Âmin.)

Ya Rab! Bizleri sevgi yolundan ayırma! Sev, sevdir, sevdiklerini de bizlere sevdir. Elhamdülillah, tek ümidimiz; sevdiklerini seviyor, yerdiklerini yeriyoruz. Ya Hayyu, ya Kayyûm!...
 
Üst